İşbu izn-i sefîne ve te’mîn ber mu’tâd yazılmışdır
stringlengths 4
512
| ايشبو اذن سفينه و تأمين بر معتاد يازيلمشدر
stringlengths 4
402
|
---|---|
Balık yağı içmeyi unutma. | باليق ياغي ايچمەيي اونوتمه |
Zira bu, insanı semizletir. | زيرا بو، انساني سميزلتير. |
Hasılı sevgilim, seni şöyle balık etinde, tombul tombul semizlenmiş, serpilmiş görmek arzu ederim. | حاصلي سوگيليم، سني شويله باليق اتينده، طومبول طومبول سميزلنمش، سرپيلمش گورمك آرزو ايدرم. |
Bilirsin ki zayıflığı hiç sevmem. | بيليرسين كه ضعيفلغي هيچ سومم. |
Ben gelinceye kadar sen arslan gibi olmaya çalış. | بن گلينجەيه قدر سن آرسلان گبي اولمەيه چاليش |
Dünyada yegâne endişen bu olsun. | دنياده يگانه انديشەڭ بو اولسون |
Başka hiçbir şey düşünme. | باشقه هيچبر شي دوشونمه |
Bak ben burada âdeta tosun gibiyim. | باق بن بوراده عادتا طوسون گبيم. |
İşte sana yine on beş lira gönderiyorum. | ايشته سڭا يينه اون بش ليره گوندرييورم. |
Afiyetle, safâ ile güle güle sarf et elmasım. | عافيتله، صفا ايله گوله گوله صرف ايت الماسم |
Ah nasıl yazayım, bilmem ki. | آه ناصل يازايم، بيلمم كه |
Hâlâ içim yanıyor. | حالا ايچيم ياڭييور |
Dün gece rüyamda seni gördüm. | دون گيجه رؤيامده سني گوردم. |
Zaten görmediğim gece yok ya. | ذاتًا گورمدىگم گيجه يوق يا. |
Lakin bu sefer çok güzel, çok vâzıh (belli, açık), çok ayan beyan gördüm. | لكن بو سفر چوق گوزل، چوق واضح (بللي، آچيق)، چوق عيان بيان گوردم. |
Hem istediğim gibi gördüm!. | هم ايستەديگم گبي گوردم!. |
Şimdi bile helecânımdan tir tir titriyorum. | شيمدي بيله خلجانمدن تير تير تيترييورم. |
Ah, benim vefalı, hakikatli güzel haremim | آه، بنم وفالي، حقيقتلي گوزل حرمم |
Bana karşı âlem-i rü'yâda gösterdiğin sadakat ve meftûniyyeti, aşk ve muhabbeti, naz ve cilveyi hiçbir zaman ferâmûş edemeyeceğim. | بڭا قارشي عالم رؤياده گوسترديگين صداقت و مفتونيتي، عشق و محبّتي، ناز و جلوەیی هيچبر زمان فراموش ايدەميەجگم |
Hakikaten beni ne kadar çok seviyormuşsun. | حقيقةً بني نه قدر چوق سوييورمشسڭ. |
Ya ben sana ne kadar bayılıyor, tapınıyormuşum. | يا بن سڭا نه قدر باييلييور، طاپينييورمشم. |
Benim de artık bu rüya ile büsbütün sabrım, takatim bitti, kesildi. | بنم ده آرتيق بو رؤيا ايله بوسبتون صبرم، طاقتم بيتدي، كسيلدي |
Sana doymadan, beş aylık güveyi iken bu ayrılık beni harap etti. | سڭا طويمادن، بش آيلق گوگيي ايكن بو آيريلق بني خراب ايتدي. |
Metin olayım, yazmayayım dedim, fakat işte en nihayet sıfırı tükettim. | متن اولايم، يازمايايم ديدم، فقط ايشته اڭ نهايت صفري توكتدم. |
Ben de çok üzülüyor, bu hasrete tahammül edemiyorum ama, elden ne gelir? | بن ده چوق أوزولويور، بو حسرته تحمّل ايدەمييورم اما، الدن نه گلير؟ |
İnşa allah yakın zamanda kavuşur, be-tekrâr muradımıza nail oluruz. | انشاء اللّٰه ياقين زمانده قاووشور، بتكرار مراديمزه نائل اولورز |
her ikisi de, ilk önce onu, Seniha’nın iki üç saat evvel kendi kendine mırıldanmış olduğu tabirle “oğlanı” gördüler. | هر ايكيسي ده، ايلك أوڭجه اوني، سنیحۀنڭ ايكي أوچ ساعت أوّل كندي كندينه ميريلدانمش اولديغي تعبيرله ”اوغلاني“ گورديلر. |
Şezlonga yatar gibi yerleşen annesinin ayağı önünde alçak bir tabureye oturmuş | شزلونغه ياتار گبي يرلشن آننهسنڭ آياغي ڭنده آلچاق بر تابورهيه اوتورمش |
başını onun dizlerine koymuş ve uzun, pek gümrah ve simsiyah saçları kadının mor renkteki tuvaleti üzerine yayılmıştı. | باشني اونڭ ديزلرينه قويمش و اوزون، پك گمراه وسيم سياه صاچلري قادينڭ مور رنكدهكي توالتي أوزرينه ياييلمشدي |
Nüzhet epeydir bu vaziyette idi. | نزهت اپیدر بو وضعيتده ايدي. |
Nuriye’nin bir çok kıymetli yüzükle donanmış fakat belki de vakti ile en hakir ev işleri görmüş kalın ve kütçe parmakları, haylazlığına lakayt ve güzelliği ile pek müftehir olduğu oğlunun beyaz ve biraz sivrice çenesini okşarken, çocuk da karşılarında oturan iki taze misafirin yüzüne gözlerini dikmişti. | نوريهنڭ بر چوق قيمتلي يوزوكله طونانمش فقط بلكه ده وقتي ایلە اڭ حقير أو ايشلري گورمش قالين و كوتجه پارماقلري، هايلازلغنه لاقيد و گوزللگي ايله پك مفتخر اولديغي اوغولینڭ بياض و براز سيوريجه چڭهسني اوخشاركن، چوجق ده قارشيلرنده اوتوران ايكي تازه مسافرڭ يوزينه گوزلرینی ديكمشدي |
Ve bu gözlere, âdeta eğreti sayılacak derecede uzun kirpikli bu iri siyah gözlere rica da, ihtiras da gelmiş değildi. | و بو گوزلره، عادتا اگرتی صاييلاجق درجهده اوزون كيرپيكلي بو ايري سياه گوزلره رجا ده، احتراص ده گلمش دگلدي |
Bu harik elade gözler, iki misafir kadına sadece, “Şayet sizin dizlerinize de bu kusursuz başımı koyarak ipek saçlarımı yayarsam, bu ipek saçları saatlerce bir cariye gibi okşar ve kendinizi bununla bahtiyar sayarsınız!” demek istiyor gibiydiler. | بو خارق العاده گوزلر، ايكي مسافر قادينه سادهجه، ”شايد سزڭ ديزلريڭزه ده بو قصورسز باشمي قويارق ايپك صاچلريمي يايارسهم، بو ايپك صاچلري ساعتلرجه بر جاريه گبي اوخشار و كنديڭزي بونڭله بختيار صايارسڭز!“ ديمك ايستييور گبيديلر |
Mükerrem’le Seniha içeri girince, Nüzhet başını annesinin dizinden kaldırdı | مكرّمله سنيحه ايچري گيرنجه نزهت باشني آننهسنيك ديزيندن قالديردي |
sıçrayarak hemen ayağa kalktı. | صيچرايارق همن آياغه قالقدي. |
Bozuk havalarda sızılarla dolan vücuduna çevik bir eda vermeye gayret ederek Nuriye de doğruldu | بوزوق هوالرده صيزيلرله طولان وجودينه چويك بر ﺍﺩﺍﺀ ویرميه غيرت ایدەرك نوريه ده طوغريلدي |
olduğu yerde yükseldi fakat ayağa kalkmadı. | اولديغي يرده یوكسلدي فقط آياغه قالقمدي. |
Ve kalın, biraz kısık ve biraz çatlak sesini berrak ve oynak yapmaya çalışarak, “Ne kadar mahzun olmuştuk güzelim. | و قالين، براز قيصيق و براز چاتلاق سسنى برّاق و اويناق ياپمه يه چاليشارق، ”نه قدر محزون اولمشدق گوزلم. |
Teşrif edeceğinizi artık hiç ummuyorduk. | تشريف ايدهجگڭزي آرتيق هيچ اوممييوردق. |
Neden böyle geciktiniz?” dedi | نهدن بويله گجیكديڭز؟“ ديدي. |
Bu soruşa sonra yine kendi cevap vererek ilave etti | بو صوروشه صوڭره يينه كندي جواب ويرهرك علاوه ايتدي |
“Ama bu sitemim pek yerinde değil. | ”اما بو ستمم پك يرنده دگل. |
Hava o kadar fena ki! | هوا او قدر فناكه ! |
Allah kahr etsin, bu Zonguldak’ın yağmuru da bir başladı mı bitmek bilmiyor!” | اللّٰه قهر ايتسين، بو زُونْكُولدَاغك ياغموري ده بر باشلادى مي بيتمك بيلمييور!“ |
eytdi gördüm yüzini şükr hakka şükr edenlere çalap yavlak baka | ايتدي گوردم يوزيني شكر حقه شكر ايدنلره چالاب ياولق باقه |
dutdı kucdı yūsufı görişdiler birbirin kucuşup söyleşdiler | دوتدي قوجدي يوسفي گوريشديلر بربرڭ قوجيشوب سويلشديلر |
eytdi yā yūsuf sen bunı kayırmağıl ilenüp kardaşlaruna sögmegil | ايتدي یا يوسف سن بوني قاييرمغيل ايلنوب كارداشلرينه سوگمگيل |
kitāb içre okumışdım ben seni göreydim ben seni hem sen beni | كتاب ايچره اوقومشدم بن سني گورەيدم بن سني هم سن بني |
hud eydür müstecab oldu duam açalım dahi tamam oldı tamam | هود ايدور مستجاب اولدي دعام آچالم دخي تمام اولدي تمام |
hud eydür beyle olur ger küsmegil kardaşlarundan şefkatüni kesmegil | هود ايدور بگله اولور گر كوسمەگيل كارداشلرندن شفقتڭي كسمەگيل |
bunı deyüp düşdi yere öldi hūd göstürenler göstürdi yūsufa rabı vedūd | بوني ديوب دوشدي يره اولدي هود گوسترنلر گوستردي یوسفه ربي ودود |
yūsuf anda kayġulu oldı yene cebrā´il ĥakka nidā kıldı yene | يوسف آنده قايغولو اولدي يڭه جبرائيل حقه ندا قيلدي يڭه |
muştula ana ki sultān olısar mısr içinde şāh-ı ken´ān olısar | موشتوله آنا كه سلطان اوليسار مصر ايچنده شاه كنعان اوليسار |
māl mülk memleket tolu ´ālemde yūsufa kayğu yemesün verem | مال ملك مملكت طولي عالمدە يوسفه قايغو يمەسون ورم |
cebrāil yūsufa bunları dedi | جبرائيل يوسفه بونلري ديدي |
yūsufun gönlünde kayğu kalmadı | يوسفیڭ گوڭلنده قايغو قالمدي |
yūsuf anda tā´ata meşğūl olur | يوسف آنده طاعتە مشغول اولور |
ol kuyu dibinde birkaç gün kalur | اول قويو ديبنده برقاچ گون قالور |
kardaşları gerü dönüben gelür her birisi gör nece ´illet kılur | كارداشلري گري دونوبن گلور هر بريسي گور نجه علّت قيلور |
bir keçinün oğlağını aldılar basdılar ayağını hem güldiler | بر كچينڭ اوغلاغيڭي آلديلر باصديلر آياغيڭي هم گولديلر |
oğlağı boġazlayuban yediler dökmediler kanını düşürdiler | اوغلاغي بوغزلایوبان يديلر دوكمديلر قانني دوشورديلر |
Salâh aldin Bey, gençliğini deli gibi geçirdikten, hayatın tadılmadık zevkini bırakmadıktan sonra, birden bire yorgunlaştığını, artık daha fazla koşacak kuvveti olmadığını görmüş | صلاح الدین بگ، گنجلگنى دلي گبي گچيردكدن، حياتڭ طاديلمدق ذوقنى بيراقمدقدن صوڭره، بردن بره يورغونلاشديغني، آرتيق داها فضله قوشاجاق قوتي اولماديغني گورمش |
beş sene kadar evvel, bu kendisinden tam on beş yaş küçük kızla evlenivermişti. | بش سنه قدر أوّل، بو كنديسندن تام اون بش ياش كوچك قيزله اولنيويرمشدي. |
Bizim küçük Anadolu şehirlerimizde bu müzmin evlenme hastalığı daima hüküm sürmektedir. | بزم كوچك آناطولي شهرلريمزده بو مزمن اولنمه خستهلغي دائما حكم سورمكدهدر. |
En kuvvetliler bile bir iki sene dayanabildikten sonra bu amansız mikroptan yakalarını kurtaramazlar | اڭ قوتليلر بيله بر ايكي سنه طايانابيلدكدن صوڭره بو آمانسز میقروبدن ياقهلريني قورتارامازلر |
ve kör gibi, önlerine ilk çıkanla evleniverirler. | و كور گبي، أوڭلرينه ايلك چيقآنلە اولنيویریرلر |
Tabii bu evlenmede her hangi bir müşterek hayattan ziyade, erkek için evde bir kadın bulunması; kız için de "münasipçe bir kısmet" varken kaçırılmaması düşünülmüştür. | طبيعي بو اولنمەده ﻫﺮ ﻫﺎﻧﮕﻰ بر مشترك حیاتدن زیاده اركك ايچون أوده بر قادين بولونمسي قيز ايچون ده "مناسبجه بر قسمت" واركن قاچيريلمامسي دوشونولمشدر |
Bu izdivaç mikrobı evlendikten sonra faaliyetine başlar: | بو ازدواج میقروبی اولندكدن صوڭره فعاليتنه باشلر: |
Evvelce bir takım emelleri olan, yükselmek, kendini göstermek, eser vermek isteyen adamlara bir kalenderlik, bir lakaytlık gelir. | أوّلجه بر طاقم امللري اولان، يوكسلمك، كنديني گوسترمك، اثر ويرمك ايستهين آدملره بر قلندرلك، بر لاقيدلق گلير. |
Evde meram anlatmaya asla imkân olmayan, seviyesi, ahlak telakkisi, dünyayı: görüşü ve itiyatları büsbütün ayrı bir mahlûkla daimi bir beraberlik insanı dış hayatta da bedbin yapar ve bütün insanlardan şüpheye düşürür. | أوده مرام آڭلاتمهيه ﺍﺻﻠﻊ امكان اولمايان، سويهسي، اخلاق تلقّيسي، دنيايي: گوروشي و اعتيادلري بوسبتون آيري بر مخلوقله دائمي بر برابرلك انساني طيش حياتده ده بدبين ياپار و بتون انسانلردن شبههيه دوشورور. |
Evlendikten sonra bir adamın bütün gayesi ve istikbal düşüncesi, bir kere içine girmiş bulunduğu ve şimdi mukadder telakki ettiği bu belayı ses çıkarmadan ve dosta düşmana pek belli etmeden sürükleyip götürmek, onda herkes tarafından söylenen, fakat kimse tarafından bulunamayan meziyetler ve saadetler araştırmaktır. | اولندكدن صوڭره بر آدمڭ بتون غايهسي و استقبال دوشونجهسي، بر كره ايچنه گيرمش بولونديغي و شيمدي مقدّر تلقّي ايتديگي بو بلايي سس چيقارمادن و دوسته دشمانه پك بللي ايتمهدن سوروكلهيوب گوتورمك اونده هركس طرفندن سويلنن، فقط كيمسه طرفندن بولونامايان مزيتلر و سعادتلر آراشديرمقدر. |
Salâh aldin Bey otuz yaşına kadar gençliğinin ve içindeki sönmez görünen enerjinin yardımı ile hürriyetini ve benliğini koruyabildi. | صلاح الدین بگ اوتو ز ياشنه قدر گنجلگنڭ و ايچندهكي سونمز گورونن انرژينڭ يارديمي ايله حريتنى و بنلگنى قورويابيلدي. |
Fakat insanın damarları ve sinirleri bazen iradesinden ve aklından daha kuvvetlidir ve muhayyilemiz bizi iğfal etmekte bazen birçok fettanları geri bırakır. | فقط انسانڭ طمارلري و سيڭيرلري بعضًا ارادهسندن و عقلندن داها قوتليدر و مخیلۀمز بزي اغفال ايتمكده بعضًا برچوق فتّانلري گري بيراقير. |
Ve bunlar hüküm ve nüfuzu ellerine aldılar mı iş bitmiş demektir Artık dimağımızın bu işi mantığa uydurup makul göstermesi bir zaman meselesidir. | و بونلر حكم و نفوذي اللرينه آلديلر مي ايش بيتمش ديمكدر آرتيق دماغمزڭ بو ايشي منطغه اويديروب معقول گوسترمسي بر زمان مسئلەسيدر |
Salâh aldin Bey oldukça güzel olan bu kızı evvela kendisi ile bir ayarda bir mahlûk gibi değil, güzel bir kedi, bir kuzu gibi sevdi. | صلاح الدین بگ اولدقجه گوزل اولان بو قيزي أوّلا كنديسي ايله بر عيارده بر مخلوق گبي دگل، گوزل بر كدي، بر قوزو گبي سودی |
Lakin derhal anladı ki, bu kızcağız kendisini hiç de küçük, basit görmemekte, bir musavat istemektedir. | لكن درحال آڭلادي كه، بو قيزجاغز كنديسني هيچ ده كوچك، بسيط گورمهمكده، بر مساوات ايستهمكدهدر |
Gene pek az zaman içinde tesbit etti ki bu güzel kedinin çok sivri tırnakları, bu kuzunun sert boynuzlan vardır. | گنه پك آز زمان ايچنده تثبيت ايتدي كه بو گوزل كدینڭ چوق سيوري طرناقلري، بو قوزونڭ سرت بوينوزلان واردر. |
Şahin de Salâh aldin Bey'den adamcağızın hiç aklına getirmediği bir şeyi, kendisine akran muamelesi etmesini istiyordu. | شاهين ده صلاح الدین بگدن آدمجغزڭ هيچ عقلنه گتيرمديگي بر شيئي، كنديسنه اقران معاملهسي ايتمهسني ايستەييوردي |
Tabii derhal bir sürü tatsızlıklar, hatta bir hayli acılar baş gösterdi. | طبيعي درحال بر سورو طاتسزلقلر، حتّی بر خيلي آجيلر باش گوستردي. |
Salâh aldin Bey'in bu esnada en az işine yarayan şeyler, mantık ve akıl gibi bazen pek gülünç ve aciz oluveren büyük isimli vasıtalardı. | صلاح الدین بگیڭ بو اثناده اڭ آز ايشنه يارهيان شيلر، منطق و عقل گبي بعضًا پك كولنج و عاجز اوليويرن بيوك اسملي واسطهلردي |
Kapalı büyüyen ve bu şekilde bütün tabii arzu ve ihtiyaçlarını içinde hapis etmeye mecbur olan genç kız, gayet tabii olarak, sinirli ve manen bozuk bir mahlûktu. | قپالي بويوين و بو شكلده بتون طبيعي آرزو و احتياجلريني ايچنده حپس ايتمهيه مجبور اولان گنج قيز، غايت طبيعي اولارق، سيڭيرلي و معنًا بوزوق بر مخلوقدي |
Altı senelik esaretimde memleketden hiç bir havadis alamadığım cihetle zat-ı âlilerinize müraca'ata mecbur oldum. | آلتي سنەلك اسارتمده مملكتدن هيچ بر حوادث آلاماديغم جهتله ذات عاليلريڭزه مراجعته مجبور اولدم |
Bendeniz Pasinler'in Akviran karyesinden Molla oğlu Sabri'yim | بندەڭز پاسينلرڭ آقويران قريەسندن ملا اوغلي صبرييم |
Peder ve validemden ve hiç bir akrabamdan ma'lumatım yokdur. | پدر و والدەمدن و هيچ بر اقربامدن معلوماتم يوقدر |
Lütfen mahallinden akraba ve ta'allukatımın hayat ve mematlarının tahkikiyle tarafıma sahih bir ma'lumat itasını son derece istirham ederim | لطفًا محلندن اقربا و تعلقاتمڭ حيات و مماتلرينڭ تحقيقيله طرفمه صحيح بر معلومات اعطاسني صوڭ درجه استرحام ايدەرم |
Erzurum vilayetinin Narman kasabasının Hamas karyesinde Hacı Osman Efendizade süvari yüzbaşılarından Zihni Efendi dahi dayımdır | ارضروم ولايتینڭ نارمان قصبەسنڭ حاماص قريەسنده حاجي عثمان افنديزاده سواري يوزباشيلرندن ذهني افندي دخي داييمدر |
Muma ileyhin kendisi mu'amelat-ı zatiyyeden tahkik buyurulduğu takdirde o vasıta ile de ailem hakkında bir ma'lumat elde edilebilir | مومی اليهڭ كنديسي معاملات ذاتيّەدن تحقيق بيورولديغي تقديرده او واسطه ايله ده عائلەم حقنده بر معلومات الده ايديلەبيلير |
İcabının icrasına vesatet buyurulmasını zat-ı kiram kârilerinden istirham eyler | ايجابینڭ اجراسنه وساطت بيورولمسني ذات كرام كاريلرندن استرحام ايلەر |
ve bu vesile ile de takdim-i ihtiramat eylerim efendim | و بو وسيله ايله ده تقديم احترامات ايلرم افندیم |
Topçu alayı altıncı cephane kolu efradından Pasinli Ali oğlu Sabri | طوپجي آلايي آلتنجي جبخانه قولي افرادندن پاسنلي علي اوغلي صبري |
Efendim | افنديم |
buralarda ancak küçük köy kahvehanelerine rastlanabilirdi | بورالرده آنجق كوچك كوي قهوەخانەلرينه راستلانابيليردی |
Subsets and Splits
No community queries yet
The top public SQL queries from the community will appear here once available.