text
stringlengths
290
300k
url
stringlengths
19
415
tokens
int64
125
150k
length
int64
290
300k
Danimarka'da Kopenhag Üniversitesi öğrencileri okulun İsrail şirketleriyle işbirliğini keseceğinden umutlu Danimarka'nın Kopenhag Üniversitesinde Gazze destekçisi gösterilerini 2 haftadır devam ettiren öğrenciler, İsrail bağlantılı şirketlerle işbirliğinin kesilmesi konusunda üniversite yönetimiyle anlaşmaya varacaklarını düşünüyor. Ankara İsrail'in Gazze'ye saldırılarına ilişkin protestolarını yaklaşık 2 haftadır sürdüren Kopenhag Üniversitesi öğrencileri, AA muhabirine konuştu. Üniversitenin İsrail'le bağlantılı şirketlere çalışmayı kesmesini talep eden öğrencilerden Emil, üniversite yönetimiyle bir anlaşmaya varılabileceklerini söyledi. Emil, "Bir şansımız olduğunu düşünüyoruz. Şu anda çok anlamlı bir şey başarabileceğimizden oldukça eminiz" dedi. "Her geçen gün daha güçleniyoruz" İsmini vermek istemeyen Filistin destekçisi bir gösterici de kampın çok destek gördüğünü ifade ederek "İnsanlar, davamızı destekliyor." değerlendirmesini yaptı. Her geçen gün daha da güçlendiklerini belirten gösterici, üniversite yönetiminin öğrencilerin taleplerini yerine getirmeyeceklerini söylemesine rağmen gelecekte bu konuda geri adım atacaklarına inandıklarını dile getirdi. Gösterici, Danimarka'da medyanın protestoları tehlikeliymiş gibi gösterip, çarpıtmaya çalıştığını ifade ederek "Danimarka medyası bizi doğru olmayan bir şekilde yansıtmaya çalıştı. Ne zaman kampımızı çekmeye gelseler, hikayeyi yanlış yöne çekmeye çalışıyorlar." diye konuştu. Neeve isimli bir öğrenci ise "Antisemitizmin bu kampta yeri yok. Siyonizm karşıtlığıyla antisemitizmin birbirine karıştırılmaması için çok çaba sarf ettik." ifadelerini kullandı. Neeve, kampın çevresine, bunların karıştırılmaması adına pankartlar astıklarını, Yahudilerle siyonistler arasında büyük fark olduğunu vurguladı. Öğrenciler üniversite yönetiminin açıklamasına inanmıyor Kopenhag Üniversitesi öğrencileri, okul yönetiminin İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarını "soykırım" olarak adlandırmasını istemişti. Üniversite yönetiminden ise "Bir kurum olarak Gazze'de devam eden çatışmaya ilişkin hiçbir tutumumuz yoktur ve olmayacaktır." açıklaması yapılmıştı. Danimarka'da öğrenciler gösterilerini sürdürürken Kopenhag Üniversitesi Rektörü Henrik Wegner, göstericilere Filistin'e destek kampını sona erdirmeleri çağrısında bulunmuş, üniversitenin Birleşmiş Milletler'in kara listesindeki şirketlere yaptığı 1,3 milyon dolarlık yatırımın 1,1 milyon dolarını çektiklerini açıklamıştı. Wegner, bu kararın öğrenciler tarafından yürütülen kampanyanın doğrudan sonucu olarak alındığını belirtmişti. Öğrenciler ise rektörün bu açıklamasını reddederek "Kopenhag Üniversitesinin kendi isteğiyle yatırımlarını geri çektiği tamamen yalandır." açıklamasında bulunmuştu. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/danimarkada-kopenhag-universitesi-ogrencileri-okulun-israil-sirketleriyle-isbirligini-keseceginden-umutlu/3219892
1,461
2,884
Stockholm Başbakan Mette Frederiksen, Kovid-19'u sosyal açıdan kritik hastalık kategorisinden çıkarırken, 1 Şubat itibarıyla tüm kısıtlamaları kaldırmaya karar verdiklerini ve parlamentoda da diğer partilerden tam destek aldıklarını söyledi. Sadece Danimarka'ya yurt dışından girişlerde aşı pasaportu uygulamasının devam edeceğini kaydeden Frederiksen, "1 Şubat'tan itibaren tüm kısıtlamaların kaldırılmasına karar verdik. Ocak ayının sonu şubat ayının başında Kovid-19'dan enfekte olanların sayısı zirve yapacak, daha sonra da düşüşler yaşanacak." ifadelerini kullandı. Kısıtlamalar geçmişte kalsa ve gündelik hayat geri dönse bile yetkililerin Kovid-19 verilerini takip edeceğini aktaran Frederiksen, Kovid-19 aşısının 4. dozunun da uygulanacağını belirtti. Danimarka'da 10 Eylül 2021'de koronavirüs salgınının tamamen kontrol altına alındığı ve bu nedenle bütün önlemlerin kaldırıldığı açıklanmıştı. Daha sonra, vakaların kontrolden çıkması üzerine 15 Kasım 2021'den itibaren yeniden kısıtlamalar uygulanmaya başlanmıştı. Danimarka Devlet Serum Enstitüsü Baş Epidemiyologu Tyra Krause, 3 Ocak'ta yaptığı açıklamada, Omicron varyantının Kovid-19 salgınının sonunu getirdiğini ve 2 ay içinde insanların normal hayatlarına geri döneceğini vurgulamıştı. Ulusal Sağlık Kurumunun açıkladığı rakamlara göre, Danimarka'da Kovid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 3 bin 635'e çıktı. Ülkede vaka sayısı 1 milyon 484 bin 771'e yükseldi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/danimarkada-kovid-19-kisitlamalari-1-subatta-kaldiriliyor/2486388
799
1,602
Demokratlar, Biden'ın adaylıktan çekilmesiyle seçimi kazanma ihtimallerinin arttığı görüşünde ABD'de yapılan bir ankete göre, Demokratların neredeyse yarısı, ABD Başkanı Joe Biden'ın adaylıktan çekilmesi ile 5 Kasım'da yapılacak başkanlık seçimini kazanma ihtimallerinin arttığını düşünüyor. Ankara ABD'de CBS News ile YouGov araştırma şirketleri, Demokrat Partiye kayıtlı seçmenlere Biden'ın adaylıktan çekilmesine ilişkin görüşlerini sordu. Ankete katılan Demokratların yüzde 45'i Biden'ın başkanlık yarışından çekilmesi ile Cumhuriyetçilerin adayı eski Başkan Donald Trump'ı yenme ihtimalinin arttığını düşünüyor. Öte yandan Demokratların yüzde 28'i, seçim sonuçlarının adayın kim olduğuna göre değişeceğine inanıyor. Ankete katılan Demokrat partililerin yüzde 83'ü, Biden'ın çekilmesini onaylarken, yüzde 17'si tam tersini düşünüyor. Demokratların yüzde 79'u Kamala Harris'in aday olmasını desteklerken, yüzde 21'lik kesim farklı bir aday olması gerektiğini düşünüyor. Katılımcıların yüzde 82'si Biden'ın, mükemmel ya da iyi bir lider olarak hatırlanacağını düşünüyor. Başkan Biden, 5 Kasım'da yapılacak başkanlık seçimleri için adaylıktan çekildiğini duyurmuş, yerine geçecek isim olarak da yardımcısı Kamala Harris'i işaret ederek desteğini belirtmişti. Biden'a, Trump ile 27 Haziran'da çıktığı canlı yayın tartışmasındaki performansından sonra sağlığının bir dönem daha başkanlığa elverişli olmaması gerekçesiyle yarıştan çekilmesi için parti içinden baskı yapılıyordu. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/demokratlar-bidenin-adayliktan-cekilmesiyle-secimi-kazanma-ihtimallerinin-arttigi-gorusunde/3282893
835
1,642
Demokratların yüzde 79'u Biden'ın çekilmesi halinde yardımcısı Harris'in başkan olmasını destekliyor ABD'de yapılan ankette, Demokratların yüzde 79'u Başkan Joe Biden'ın seçimden çekilmeye karar vermesi halinde yardımcısı Kamala Harris'in başkan adayı olarak gösterilmesini desteklediğini ortaya koydu. Ankara İngiliz The Economist dergisi ile YouGov araştırma şirketinin yaptığı ankette, ABD'lilere 5 Kasım'da düzenlenecek başkanlık seçimlerine ilişkin sorular yöneltildi. Ankette, Demokratlara, seçimden çekilme çağrıları alan Biden'ın başkanlık yarışından çıkması halinde Harris'in aday gösterilmesini destekleyip desteklemediği soruldu. Ankete göre, Demokratların yüzde 79'u Biden'ın seçimden çekilmesi durumunda yardımcısı Harris'in aday gösterilmesini destekliyor. Demokratların yaklaşık yüzde 28'i, Harris'in eski Başkan Donald Trump'a karşı kazanma ihtimalinin Biden'a kıyasla daha yüksek olduğunu düşünüyor. Tam tersi yüzde 24'lük kesim de Harris'in Trump'ı yenme ihtimalinin Biden'dan daha düşük olduğunu belirtiyor. ABD'lilerin yüzde 51'i Biden'ın seçimden çekilip yerini başka bir Demokrata bırakmasını istiyor. Demokratlardan bu kararı destekleyenlerin büyük çoğunluğu da Biden'ın yaşı, zihinsel ve fiziksel sağlığından endişe duyduğu için seçimden çekilmesini istiyor. Öte yandan, ABD'lilerin yüzde 65'i ise Biden'ın yarıştan çekilmeyeceği görüşünde. Demokratlardan baskı artıyor ABD'de 5 Kasım'da yapılacak başkanlık seçimleri için yarışan Demokrat Partili Joe Biden ile Cumhuriyetçi rakibi Donald Trump, 27 Haziran gecesi CNN'deki ilk canlı yayın tartışmasında kozlarını paylaşmıştı. Biden, yaşı konusundaki kaygıları giderecek performans sergileyememiş, program sonrası yoğun eleştirilere maruz kalmıştı. Demokrat Partili kesimden ve Biden'ı destekleyen George Clooney gibi ünlülerden Biden'a "başkanlık seçimlerinden çekilmesi" çağrısı yapılmıştı. ABD Temsilciler Meclisi üyesi Demokrat Adam Schiff de Biden'a "çekil çağrısı" yapanların arasına katılmıştı. Biden'a "çekil çağrısı" yapan Demokrat sayısı 20'yi geçti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/demokratlarin-yuzde-79u-bidenin-cekilmesi-halinde-yardimcisi-harrisin-baskan-olmasini-destekliyor/3279139
1,067
2,199
Deyrizor'da terör örgütü PKK/YPG ile Araplar arasında çatışmalar sürüyor Suriye'nin doğusundaki Deyrizor ilinde bir kısmı terör örgütü PKK/YPG'nin işgalinde olan alanda, örgüt ile Arap aşiretleri arasındaki çatışmalar devam ediyor. İdlib Yerel kaynaklardan alınan bilgiye göre, PKK/YPG ile örgütün güdümündeki sözde Deyrizor Askeri Meclis grubu arasında uzun süredir yaşanan gerilim, örgütün, sözde grup komutanı Ahmed el-Habil'i alıkoyması üzerine iki gün önce çatışmaya dönüştü. Deyrizor "Askeri Meclisi" ile PKK/YPG arasındaki çatışmalar, merkeze bağlı Tel Feddin, Sur, Direnc, İzbe, Meamel ile Ebu Hammam köylerinde sürüyor. Sözde Askeri Meclise bağlı silahlı kişiler, söz konusu köylerde terör örgütü PKK/YPG'nin sözde karargahlarına saldırdı. Bölge halkı da sözde Askeri Meclise destek veriyor Diğer yandan, terör örgütünün işgalindeki Deyrizor'un batı ve kuzey kırsalındaki köylerde halk yolları kesti. Halkın el-Sur beldesinde örgütün sözde karargahına düzenlediği baskında en az 10 teröristin yakalandığı kaydedildi. Bölgenin en büyük aşiretlerinden el-Akidat'a bağlı el-Bukeyyir aşiretinin ileri gelenleri, terör örgütü PKK/YPG'nin Ahmed el-Habil'i serbest bırakması için 12 saat süre verdi. Öte yandan, Suriye Milli Ordusu'nun (SMO) kontrolünde bulunan alanlardaki Deyrizorlu aşiretler, sosyal medyada yayınladıkları görüntülerde, illerinde PKK/YPG'li teröristlere karşı başlayan harekete destek verdiklerini duyurdu. Arka planda gerilim yükseliyor ABD'nin maddi ve askeri desteğiyle YPG/PKK'nın güdümünde faaliyet gösteren sözde Askeri Meclis, yerine Sanadid Güçlerinin geçirileceği ya da saha hakimiyetini kaptıracağı düşüncesiyle bir süredir diken üzerinde duruyor. Sözde meclis, bu nedenle Sanadid Güçlerinin, Fırat Nehri'nin doğusundaki bölgelere silahlı unsur sevk etmesine karşı çıkıyor. "Askeri Meclis"teki silahlı Araplar ile PKK/YPG'ye bağlı sözde askeri polis arasında 25 Temmuz'da çatışmalar yaşanmıştı. Sahneye sürülen Sanadid Güçleri ve Deyrizor "Askeri Meclisi" Deyrizor "Askeri Meclisi", Deyrizor ilinde Fırat Nehri'nin doğu tarafındaki Akidat, Buseraya ile Bekkara aşiretlerindeki Araplardan oluşuyor. Sanadid Güçleri'ni ise Haseki ilindeki Şümmar aşiretinden Araplar oluşturuyor. Sözde Deyrizor Askeri Meclisi'nin yaklaşık 4 bin, Sanadid Güçleri'nin ise 2-3 bin civarında silahlı unsurunun olduğu belirtiliyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/deyrizorda-teror-orgutu-pkk-ypg-ile-araplar-arasinda-catismalar-suruyor-/2978486
1,257
2,505
Dili sürçen Netanyahu 'İsrail'i nükleer güce dönüştürüyoruz' dedi İsrail Başbakanı Netanyahu, ülkesinin Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum yönetimiyle imzaladığı "Doğu Akdeniz Doğal Gaz Boru Hattı" projesine ilişkin yaptığı açıklamada, dili sürçerek "İsrail'i nükleer bir güce dönüştürüyoruz." dedi. Kudüs İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, haftalık olağan kabine toplantısı öncesi gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. İsrail, Yunanistan ve Rum yönetimi arasında 2 Ocak'ta imzalanan, İsrail doğal gazının deniz altından boru hattı ile Kıbrıs, Girit Adası ve Yunanistan üzerinden Avrupa'ya ulaştırılmasını öngören "Doğu Akdeniz Doğal Gaz Boru Hattı" (Eastmed) projesine ilişkin yaptığı açıklamada Netanyahu'nun dili sürçtü. "İsrail'i bir nükleer güce dönüştürüyoruz" Açıklamasında Netanyahu, "Bu projenin önemi İsrail'i bir nükleer güce dönüştürüyor olmamızdır.” dedikten kısa süre sonra "enerji gücüne dönüştürüyor olmamızdır." ifadesini kullanarak cümlesini düzeltti. Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsünün geçen yıl yayımladığı rapora göre, uluslararası kamuoyuyla elinde nükleer silahlara ait bilgileri paylaşmayan İsrail, 80 ila 90 arasında nükleer silaha sahip. İsrail yönetimi ise nükleer silaha sahip olduğuna ilişkin raporları ne doğruluyor ne de yalanlıyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/dili-surcen-netanyahu-israili-nukleer-guce-donusturuyoruz-dedi-/1692961
729
1,441
Direniş hareketinden Filistin iktidar partisine Fetih Hareketi Sosyal demokrasi ve seküler Arap milliyetçiliği çerçevesinde bir direniş hareketi olarak 1965'te kuruluşunu ilan eden Fetih hareketi, Filistin sahasında İsrail işgaliyle mücadelede etkin role sahip oldu. RAMALLAH - Eshat Fırat İsrail işgaline karşı Yasir Arafat ve arkadaşları tarafından kurulan Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi Fetih, sosyal demokrasi ve seküler Arap milliyetçiliği çerçevesinde bir direniş hareketi olarak 1965'te kuruluşunu resmen ilan ederek, Filistin sahasında İsrail işgaliyle mücadele alanında etkin bir role sahip oldu. Cezayir ve Suriye'de 1962-1964 yılları arasında askeri üsler kurmaya başlayan Fetih, Filistin mülteci kampları da dahil olmak üzere askeri yapılanmasını arttırarak güçlenmeye başladı. Resmi adı Hareket Tahrir el-Vatani el-Filistini olan Fetih Hareketi'nin askeri kanadı olan Asife (Fırtına) Güçleri'nin İsrail'e karşı düzenlediği eylemler Filistin'de ve dünyada önemli bir ses getirdi. Düzenlediği askeri operasyonlarla İsrail'in Fetih'in askeri kabiliyetini tanımaya sevk eden Asife Güçleri'ne 1968-1969 yıllarında birçok Filistinli örgüt entegre oldu. Siyonizm, sömürü ve emperyalizmle mücadelede dünya halklarının artan direnişinin bir parçası olduğunu deklare eden Fetih, 1969'da Fas'ın başkenti Rabat'ta düzenlenen 5. Arap Birliği Zirvesi'nde destek gördü. Arafat FKÖ'nün lideri oldu Fetih'in lideri Arafat, Siyonizm'i, düşünce, hedef, örgütlenme ve yöntem açısından saldırgan emperyalist faşist bir hareket olarak niteleyerek, Filistinlilerin uluslararası camiada temsil edilebilmesi için Arap devletleri tarafından kurulan Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) 1969'da liderliğini üstlendi. Fetih'in FKÖ'de etkisinin artmasıyla beraber daha sonraki yıllarda birçok Filistinli direniş hareketi, bu çatı kuruluştan bir bir ayrılmaya başladı. Mücadele yöntemlerinin değişim yılları olarak kabul edilen 1973-1983 yılları Fetih içerisinde farklı akımların oluşmasına ve kopmalara sahne oldu. Komuta merkezi Ürdün'de olan Fetih hareketi, Ürdün'de yaşanan Kara Eylül olayları sonrası, merkezini Lübnan'a taşımak zorunda kaldı. İsrail'in Lübnan'a girdiği 1978-1982 yılları arasında büyük sorunlarla karşı karşıya kalan Fetih, oradan da Tunus'a taşındı. Fetih, önceleri İsrail'in varlığına karşı olmasına rağmen sonradan, 1988 yılında, BM Güvenlik Konseyi'nin 242 sayılı kararını kabul ederek bu görüşünü değiştirmiştir. İsrail'le müzakerelere de başlayan Fetih'in, 1988'de başlayan 1. İntifada'nın ardından etkinliği azalmaya başladı. İsrail'in varlığının ortadan kaldırılma fikrinden vazgeçti Arap-İsrail sorunun sona erdirilmesi için İspanya'nın başkenti Madrid'de gizli olarak yürütülen ve daha sonra 1993'te imzalanan Oslo barış antlaşmasına giden sürece katılan Fetih, müzakere hattında yürüme kararı aldı. Bunun sonucu olarak da ulusal sözleşmesinde değişiklikler yaptı ve İsrail'in varlığının ortadan kaldırılması fikrinden vazgeçti. Fetih ve FKÖ'nün lideri Arafat, Oslo ve Washington'da imzalanan barış antlaşması çerçevesinde kurulan Filistin Yönetimi'nin başına geçti. Oslo Antlaşması doğrultusunda 1994 yılında Batı Şeria'nın bazı bölgeleri ve Gazze'de oluşturulan Filistin Ulusal Yönetimi Fetihli kadroların kontrolüne girdi. İsrail ile Fetih arasında Oslo barış anlaşması çerçevesinde devam eden müzakereler ise sonuç vermedi. Fetih hareketi, 2000 yılında baş gösteren 2. İntifada'ya kadar siyaset sahnesinin en önünde yer almaya devam etti. Ancak 2. İntifada ile beraber Fetih yeniden silahlı mücadelenin işaretlerini verdi ve başta El Aksa Şehitleri Tugayı olmak üzere kendisiyle ilişkili birçok silahlı grup ortaya çıktı. Aksa Şehitleri Tugayı'nı açıktan desteklemeyen Fetih hareketi, uluslararası camianın baskıları sonucu yayımladığı deklarasyonla İsraillilere yönelik şiddet eylemlerini kınadığını açıkladı, barış ve birlikte yaşama ilkelerine bağlılığını bildirdi. 2006'de seçimi kaybetti Filistin Devlet Başkanı ve Fetih'in lideri Yasir Arafat'ın 2004'te hayatını kaybetmesinin ardından Mahmud Abbas liderliği devraldı. Fetih, 2009'da ilk defa işgal altındaki Filistin topraklarında bir genel kongre düzenledi ve 6. Genel Kongre'de Abbas Fetih'in liderliğine seçildi. Siyaset sahnesinde bir hayli yıpranan Fetih'in karşısında yıldızı parlayan Filistin İslami Hareketi Hamas ise 2006 yılında yapılan parlamento seçimlerinde parlamentodaki sandalyelerin büyük çoğunluğunu ele geçirdi. Hamas'ın 2006'daki parlamento seçimlerini kazanması, Fetih'in etkinliğine indirilen önemli bir darbe oldu. Fetih, bu seçim sonuçlarına göre Hamas'tan sonra Filistin'deki ikinci büyük hareket konumuna geldi. Hamas'ın Filistin'deki seçimleri kazanmasının ardından Abbas tarafından görevlendirilen İsmail Heniyye hükümeti kurdu. İsrail tarafından tanınmayan Filistin seçimlerinin üzerinden çok geçmeden 2007'nin ocak ayında Hamas ile Fetih arasında Gazze Şeridi'nde şiddetli çatışmalar yaşandı. Fetih yaşanan şiddetli çatışmalardan sonra Gazze'den tamamen çıkarıldı, böylece Gazze ve Batı Şeria'da, Hamas ve Fetih liderliğinde iki ayrı otorite oluştu. Oslo antlaşması çerçevesinde işgal altındaki Batı Şeria'da nisbi bir otoriteye sahip olan Fetih, Gazze şeridinde ise bütün otoritesini Hamas'a kaptırmış durumda. Fetih ile Hamas arasındaki bu çekişme Filistin devletinin kurulması ile İsrail'e karşı yürütülen Filistin ulusal mücadelesi önündeki en büyük engel olarak görülüyor. Abbas, 2008 yılında görevi sona ermesine rağmen hala Filistin yönetiminin başında. Fetih'in 81 yaşındaki lideri Abbas'tan sonra liderliği kimin alacağı ise ülkedeki en önemli tartışma konularından biri. Kurucu üye olan Abbas tarafından yönetilen Fetih hareketi içerisinde çekişme yaşanıyor. Mahmud Abbas'ın 2011 yılında tasfiye ettiği Muhammed Dahlan'ın Fetih içerisindeki etkinliğinin mevcut yönetim tarafından en önemli risk olarak algılandığı belirtiliyor. Filistinlilerin İsrail'e karşı yürüttüğü direnişin en önemli hareketlerinden biri olan Fetih'in geleceği açısından bugünkü kongre büyük önem taşıyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/direnis-hareketinden-filistin-iktidar-partisine-fetih-hareketi-/695445
2,953
6,161
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, ABD Dışişleri Bakanı Blinken ile görüştü Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken ile ikili ve bölgesel konuları ele almak üzere Letonya'nın başkenti Riga'da bir araya geldi. Riga Çavuşoğlu ve Blinken, NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı'nın yapıldığı Atta Kongre Merkezi'nde görüştü. Toplantı öncesinde gazetecilere açıklama yapan Çavuşoğlu, Blinken ile tekrar görüşmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Çavuşoğlu, görüşecekleri birçok konu bulunduğunu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden'ın Roma'da yaptıkları görüşmede ele alınan konular ve alınan kararlar hakkında devam niteliğinde bir görüşme yapacaklarını aktardı. Çavuşoğlu, iki NATO müttefiki olarak ikili ilişkiler ile Ukrayna, Libya, Suriye, Afganistan gibi bölgesel konular hakkında görüş alışverişi yapacaklarını bildirdi. Blinken da Mevlüt Çavuşoğlu ile bir kez daha bir araya gelmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. İki müttefik ülke olarak birçok konuyu ele alacaklarını belirten Blinken, NATO müttefikleri olarak dün ve bugün Riga'da Ukrayna'daki ve çevresindeki durumu, Batı Balkanları ve Kafkasya'yı görüştüklerini aktardı. Blinken ayrıca Türkiye ile ABD arasındaki iş birliği konuları ve bölgesel meseleleri ele alma şansı bulacaklarını kaydetti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/disisleri-bakani-cavusoglu-abd-disisleri-bakani-blinken-ile-gorustu/2435897
736
1,474
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu: Yunanistan Oruç Reis gemimizi taciz etme gibi girişimlerde bulunmasın karşılığını alır Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Doğu Akdeniz'de yaşanan gelişmelere ilişkin, "Yunanistan'ın aklı selim davranması lazım. Oruç Reis gemimizi taciz etme gibi girişimlerde bulunmasın. Karşılığını alır." dedi. Bern/Ankara Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İsviçre'ye yaptığı resmi ziyaret kapsamında, mevkidaşı Ignazio Cassis ile görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında konuştu. Çavuşoğlu, Yunanistan'ın, Doğu Akdeniz'de Mısır ile yaptığı anlaşma ve Oruç Reis'i taciz etme girişimlerine yönelik, "Yunanistan'ın böyle bir adım atması kabul edilemez. Bu noktada suçlanacak bir ülke varsa o da Yunanistan'dır. Yunanistan'ın aklıselim davranması lazım. Oruç Reis gemimizi taciz etme gibi girişimlerde bulunmasın. Karşılığını alır." ifadelerini kullandı. — AA Canlı (@AACanli) August 14, 2020 Türkiye'nin bu konuda her zaman diplomasiden yana olduğunu hatırlatan Çavuşoğlu, şunları kaydetti: "Biz her zaman siyasi diyalogla barışçıl yoldan tüm meselelerin halledilmesinden yanayız. Cumhurbaşkanımız (Recep Tayyip Erdoğan) da 'Tüm ülkelerle oturup Doğu Akdeniz'de herkesin kabul edebileceği, hakça paylaşım konusunda iş birliğine ve anlaşmaya varız.' dedi ama Yunanistan 'Kuralları ben belirlerim, ondan sonra gel oturalım.' diyorsa bu böyle işlemez. Bunun da hem masada hem sahada işlemeyeceğini gösterdik." Fransa'nın Doğu Akdeniz'de gerginliği artırmaya yönelik adımlarına da değinen Çavuşoğlu, "Fransa'nın özellikle gerginliği artıracak adımlardan kaçınması lazım. Böyle kabadayılıkla bir yere varamazlar. Bu tür adımların da Türkiye üzerinde bir etkisinin olmayacağını söylemek isterim." diye konuştu. Bakan Çavuşoğlu, Avrupa Birliği'nin (AB) güvenilir bir örgüt olarak diyaloğu ve diplomasiyi desteklemesi gerektiğini de bildirdi. "BAE, bölgenin istikrarsızlığı için sürekli çaba sarf eden bir ülke" Çavuşoğlu, İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında yapılan normalleşme anlaşmasına ilişkin değerlendirmesinin sorulması üzerine, bu anlaşmanın yanlış olup olmadığına bakmak için Filistin'in tepkisine bakmak gerektiği yanıtını verdi. Filistin'in çok şiddetli şekilde bu anlaşmaya karşı çıktığını hatırlatan Çavuşoğlu, dolayısıyla, bu anlaşmayı desteklemenin mümkün olmadığının altını çizdi. Bu anlaşmanın amacının, sözde "Yüzyılın Anlaşması"nı desteklemek için ABD'nin öncülüğünde yapıldığını ve Yüzyılın Anlaşması'na destek bulmak olduğunu söyleyen Çavuşoğlu, "Bu anlaşma aynı zamanda iki devletli çözümü adeta ortadan kaldırmaya yöneliktir." dedi. Çavuşoğlu, öte yandan, İsrail-BAE anlaşmasıyla BAE'nin tek taraflı şekilde Arap Barış İnsiyatifini ortadan kaldırmaya çalıştığına işaret ederek, bunun Filistin davasına hizmet eden bir anlaşma olmadığını kolaylıkla söyleyebileceklerini aktardı. Bakan Çavuşoğlu, "Zaten Abu Dabi yönetimi, yıllardır Filistin yönetimini zayıflatmak için (Hamas ile Fetih Hareketinden ihraç edilen Muhammed) Dahlan'ı iş başına getirmek için her türlü oyunları çevirdi. Orayı zayıflatıyor. Niye? İsrail'in işgal planına destek olmak için yapıyor. (BAE) Bazı Arap ülkelerine de özellikle Filistin konusunda 'Sessinizi falan çıkarmayın.' diye baskı yapan bir ülke. Bölgenin istikrarsızlığı için sürekli çaba sarf eden bir ülke. Dolayısıyla kendi çıkarları için ya da kendi çıkarları uğruna Filistin davasına ihanet ettiğini de açık ve net şekilde söylüyoruz." Toplantıda, Cassis'in geçen yıl Türkiye'ye ziyaretinin karşılığı olarak İsviçre'ye gelmekten duyduğu mutluluğu dile getiren Çavuşoğlu, iki ülke arasındaki diyalog ve iş birliğinin devamı arzusunda olduklarını söyledi. Çavuşoğlu, iki ülke arasındaki bağların tarihi ve çok boyutlu olduğuna dikkati çekerek, "Burada yaşayan vatandaşlarımız bizim için önemli bir dostluk köprüsüdür." diye konuştu. Mevkidaşı ile iki ülkenin terörle mücadele konusunda iş birliğininin artırılmasına yönelik konuları da ele aldıklarını kaydeden Çavuşoğlu, "Burada yaşayan vatandaşlarımıza yönelik özellikle Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve bölücü terör örgütü PKK destekçilerinin veya üyelerinin ciddi taciz ve saldırıları var. Ayrıca Zürih Başkonsolosluğumuza da sürekli PKK'lıların fiziki saldırıları var. Bu konularda birlikte adım atmamız gerekiyor." ifadelerini kullandı. "İkili ticaret hacmimiz pandemiye rağmen geçen yıla göre yüzde 30 arttı" Kovid-19 salgınına rağmen iki ülkenin ticaret hacminin artmasına işaret eden Çavuşoğlu, "İkili ticaret hacmimiz pandemiye rağmen geçen yıla göre yüzde 30 arttı. Bu yıl içinde gerçekten inanılmayacak bir rakam. Bu da iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor." değerlendirmesinde bulundu. Çavuşoğlu, İsviçre'nin Türkiye'deki yatırım miktarının 3 milyar doları aştığını, Türk firmalarının İsviçre'deki yatırım miktarının ise 1 milyar dolar olduğunu belirtti. "Pandemi döneminde bile İsviçre'den Türkiye'ye turist geliyor" Çavuşoğlu, geçen yıl 310 bini aşkın İsviçrelinin Türkiye'yi ziyaret ettiğini dile getirerek, "Pandemi döneminde bile İsviçre'den Türkiye'ye turist geliyor. Özellikle bu süreçte, İsviçre'nin Türkiye'yi riskli ülkeler grubuna dahil etmemesi önemli. İsviçre'den Türkiye'ye gelen turist sayısının bu aylarda her gün arttığını görüyoruz. Uçak seferlerinde de artış var." ifadelerini kullandı. Salgın döneminde Türk vatandaşlarının da İsviçre'yi ziyaret edebilmeleri gerektiğini kaydeden Çavuşoğlu, bu konuda taleplerini mevkidaşına ilettiğini söyledi. Çavuşoğlu, salgın döneminde İsviçre ile sürekli iş birliği içinde olduklarını belirterek, ülkedeki 360 Türk vatandaşının tahliyesi için verdikleri destek dolayısıyla teşekkürlerini iletti. Türkiye'de basın ve düşünce özgürlüğü konusuna da değinen Çavuşoğlu, Türkiye'nin bu konularda bir problemi olmadığını söyleyerek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Önemli olan burada teröristlerle, darbecilerle diğerlerinin ayırt edilmesidir. Türkiye'de akreditasyonlarla ilgili izlenen bir süreç var ve bu sadece İsviçreli gazeteciler için değil. Bu prosedürden sonra akreditasyon işlemleri yapılıyor. Bahsettiğiniz İsviçreli gazeteci için bu süreç tamamlandı. Akreditasyon verildi. Kendisi çalışmaya devam edecek." İsviçre'nin bölgesel ve küresel konularda dengeli bir ülke olduğunu kaydeden Çavuşoğlu, İsviçre'den herhangi bir ara buluculukla ilgili bir teklif geldiğinde buna prensip olarak "evet" cevabını verdiklerini dile getirdi. Çavuşoğlu, mevkidaşı ile Suriye konusunda da görüş alışverişinde bulunduklarını, ayrıca kendisine Doğu Akdeniz'deki güncel gelişmeleri ve Türkiye'nin tutumunu anlatan mektup verdiklerini aktardı. "İnsani ve göç konusunda üstlendiği sorumluluklar için Türkiye'ye teşekkür edilmeli" Çavuşoğlu, "Türkiye, Orta Doğu'da bir askeri güç olacak mı?" sorusu üzerine Türkiye'nin hiçbir ülkenin toprağında gözü olmadığını, gittiği her yere adalet götürdüğünü, adalet ve barış için çalıştığını ifade etti. Bakan Çavuşoğlu, "Bizim yanı başımızda, Suriye'de barış için, özellikle 4 milyon Suriyeli göçmen ve artı içerideki yerinden edilmiş 7 milyon insan için yaptığımız çabaları görmezden gelir, Türkiye'nin yaptığı çabaları görmezden gelip, Türkiye Suriye'de derseniz bu haksızlık olur." ifadesini kullandı. Türkiye'nin, Libya'da Birleşmiş Milletler (BM) ve Libyalılar tarafından kabul edilen meşru hükümetle çalıştığını söyleyen Çavuşoğlu, "Bugün Türkiye'nin desteği olmasaydı bu savaş Trablus içinde, şehir içinde bir savaşa dönüşecekti ve 10 sene daha devam edebilirdi." dedi. Çavuşoğlu, Türkiye'nin Libya'da askeri konuşlanmayla ülkeyi ele geçirmek gibi bir derdinin olmadığını belirterek, bölgenin siyasi istikrarının herkes için önemli olduğunu ve Türkiye'nin bunun için çalıştığını dile getirdi. Türkiye'nin bölgede ortaya koyduğu tutumların açık ve şeffaf olduğunun altını çizen Çavuşoğlu, "Türkiye'nin tüm bu konulardaki katkıları, ayrıca insani ve göç konusunda üstlendiği sorumluluklar için ancak Türkiye'ye teşekkür edilmelidir." diye konuştu. Serbest Ticaret Anlaşması Bakan Çavuşoğlu, Türkiye ile Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA) Devletleri arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması'nın (STA) şartlarının günümüz koşullarında revize edilmesi gerektiğini belirterek, bunun ticaretin arttırılması için de önemli olduğunun altını çizdi. Çavuşoğlu, söz konusu anlaşmanın şu an uygulanmamasının insan hakları konusuyla da ilgisi olmadığını söyledi. İsviçre'nin onay sürecini tamamladığını ancak henüz Norveç'e bildirimde bulunmadığını kaydeden Çavuşoğlu, Türkiye'de de anlaşmanın komisyondan geçtiğini ve Meclis Genel Kurulunda onaylanması gerektiğini ifade etti. Anlaşmanın kısa süre içinde Türkiye'de de onaylanacağını ve sonrasında eş zamanlı olarak Norveç'e de bildirimde bulunulacağını aktaran Çavuşoğlu, böylelikle anlaşmanın daha sonra uygulamaya geçebileceğini bildirdi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/disisleri-bakani-cavusoglu-yunanistan-oruc-reis-gemimizi-taciz-etme-gibi-girisimlerde-bulunmasin-karsiligini-alir/1941794
4,583
8,915
DSÖ'den "sahipsiz köpek popülasyonunun kontrolü ve aşılamanın kuduz vakaları için kritik önem taşıdığı" uyarısı Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Sözcüsü Margaret Harris, kuduz vakalarının yüzde 99'unun köpeklerden bulaşma yoluyla meydana geldiğini belirterek, "Bu yüzden sahipsiz köpek popülasyonuyla ilgilenmek ve aşılanmaları kritik önem taşıyor." dedi. Cenevre Sahipsiz köpeklerin bakımı ve kuduz gibi hastalıklara ilişkin AA muhabirine değerlendirmede bulunan Harris, uzun yıllardır köpeklerin insanlarla birlikte yaşadıklarını söyledi. Bir arada yaşamaktan kaynaklı başta kuduz olmak üzere bazı hastalıkların köpeklerden insanlara geçme ihtimalinin bulunduğuna işaret eden Harris, DSÖ, Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (WOAH), Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ile tamamen kuduza odaklanan bir grup tarafından "kuduz hastalığını önleme programı ve stratejisinin" geliştirildiğini dile getirdi. Harris, bu stratejinin amacının kuduz hastalığının endemik olduğu ülkelerdeki tüm köpek popülasyonlarının aşılanması olduğunu belirterek, şöyle konuştu: "Kuduz vakalarının yüzde 99'u, köpeklerden insanlara bulaşma yoluyla meydana geliyor. Bu yüzden sahipsiz köpek popülasyonuyla ilgilenmek ve aşılanmaları kritik önem taşıyor. Bazı ülkeler, onları öldürme (uyutma) yoluna gidiyor, bu da etkili olmuyor. Sokak köpeklerinizin sayısını azaltmak istiyorsanız veteriner servislerinizle görüşebilirsiniz ancak en önemlisi insanlara bulaşma ihtimali olan hastalıklara karşı aşılamaktır." Sahipsiz köpeklerin diğerlerine göre daha sağlıksız olma ihtimalinin yüksekliğine dikkati çeken Harris, hayvanların yiyecek bulamadıklarını ve zor şartlarda yaşadıklarını söyledi. Harris, iyi bir aşılama sistemiyle birçok ülkede kuduz riskini azaltmayı başardıklarının altını çizerek, "Ne yazık ki çoğunlukla Asya ve Afrika'da kuduz nedeniyle her yıl on binlerce ölüm vakası kaydediliyor ve bunların çoğu 15 yaşın altındaki çocuklar. Kuduz hastalığının endemik olduğu bir bölgedeyseniz tüm köpeklerin çok etkili ve güvenli aşı olmasını sağlamak için çalışmalısınız." diye konuştu. İyi bakılmayan, yemek bulabilmek ve hayatta kalabilmek için mücadele eden hayvanların büyük popülasyonlarının her zaman sorunlara yol açacağına dikkati çeken Harris, sahipsiz köpek popülasyonun bulunduğu bölgelerde sorumluluk alınması gerektiğini vurguladı. "Doğru şekilde bakım, insan sağlığını korumanın iyi bir yoludur" Harris, veterinerlik hizmetleriyle sahipli/sahipsiz köpeklerin sağlık durumlarının kontrol edildiğini, özellikle kuduz gibi sorun olabilecek hastalıklara karşı aşılama programlarının başarı sağladığını vurguladı. Köpeklerin kısırlaştırılmasının da sayılarını kontrol etmek için etkili önlem olduğuna dikkati çeken Harris, çok sayıda yavrulamalarının topluluklar üzerindeki baskıyı artırdığını söyledi. Harris, "Esasen sahipsiz köpek popülasyonuyla ilgili doğru şekilde bakım, insan sağlığını korumanın iyi bir yoludur. Hayvanlara zarar vermek sorunu çözmez. Bu, köpeklerin insanlardan korkacakları, kaçacakları veya daha saldırgan olacakları anlamına gelir." dedi. Hayvanların sağlığının korunmasının, insan sağlığına da katkı sağlayacağına işaret eden Harris, Kovid-19 salgını sürecinde bakımlarıyla ilgili aksamaların sorunlara neden olduğunu sözlerine ekledi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/dsoden-sahipsiz-kopek-populasyonunun-kontrolu-ve-asilamanin-kuduz-vakalari-icin-kritik-onem-tasidigi-uyarisi/3245350
1,742
3,413
New York Dünya Bankası Grubu, Gazze'ye ilişkin açıklama yayımladı. - İsrail'in 165 gündür saldırılarını sürdürdüğü Gazze'de can kaybı 31 bin 819'a yükseldi - İsrail'in Gazze'ye saldırılarında 14 bin Filistinli çocuk hayatını kaybetti - Netanyahu: İsrail'deki hizipler Refah'taki operasyonu engellemek için ABD'yle iş birliği yapıyor - Dünya Sağlık Örgütü: Gazze'de yenidoğanlar "düşük doğum ağırlığı" nedeniyle ölüyor - İrlanda Başbakanı'nın, İrlanda asıllı Biden'a Gazze konusunda sitem ettiği konuşması gündem oldu - Kıtlık alanında araştırmacı De Waal: (Gazze'deki kitlesel açlık) Başka hiçbir yerde bu hızda yaşanmadı - İngiltere merkezli bağımsız araştırma grubu: İsrail Gazze'de soykırım kampanyası yürütüyor - Fransız milletvekili Portes: Fransa (Gazze'deki) soykırımın suç ortağıdır Açıklamada, çocuklar ve yaşlılar da dahil olmak üzere Gazze nüfusunun yarısından fazlası kıtlığın eşiğindeyken, Dünya Bankasının hayat kurtarmak için acil eylem çağrısında bulunduğu belirtilerek, "Gazze halkının tıbbi malzeme, gıda ve yaşam için gerekli hizmetlere mevcut tüm araçlarla hızlı ve geniş ölçekte derhal, ücretsiz ve engelsiz erişimi çağrısında bulunmak üzere uluslararası topluluğa katılıyoruz." ifadesi kullanıldı. Dünya Bankasının Gazze'ye yönelik müdahalesine de değinilen açıklamada, Aralık 2023'te Dünya Bankası Grubu Yönetim Kurulunun aralarında Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Dünya Gıda Programı (WFP) ve Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) de bulunduğu Gazze'de faaliyet gösteren kalkınma ortaklarına 35 milyon dolarlık fon taahhüdünü onayladığı anımsatıldı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/dunya-bankasindan-gazze-icin-acil-eylem-cagrisi/3169073
926
1,750
Dünya Sağlık Örgütü: Libya'nın Derne kentinde hala 9 bin kişi kayıp Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), selin vurduğu Libya'nın Derne kentinde hala 9 bin kişinin kayıp olduğunu duyurdu. İstanbul/Trablus DSÖ'den yapılan yazılı açıklamada, Libya'ya yaklaşık 250 bin kişinin ihtiyacını karşılayacak (29 ton) tıbbi malzeme gönderildiği belirtildi. - TCG Sancaktar ve TCG Bayraktar'ın Libya'ya ulaştırdığı yardım malzemeleri yetkililere teslim edildi - Libya'daki sel felaketinde hayatını kaybedenler toplu mezarlara defnediliyor - Libya Başbakanı Dibeybe selden etkilenen yerleri "afet bölgesi" ilan etti - Libya'daki sel felaketi iklim değişikliğiyle yıkıcı boyuta ulaştı - Libya'daki "Daniel" fırtınasında en büyük kayıp neden Derne'de yaşandı? - DSÖ: Libya'da sellerden etkilenen bölge 1,5 milyondan fazla kişiye ev sahipliği yapıyor - Libya: Sel felaketi nedeniyle Cebel el-Ahdar bölgesinde yaklaşık 5 bin ev zarar gördü Temel tıbbi ekipman ile ilaç, ameliyat malzemesi ve ceset torbalarından oluşan malzemelerin bugün Bingazi kentine ulaştığı kaydedildi. Açıklamada, Derne kentinde hala 9 bin kişinin kayıp olduğu bilgisi paylaşıldı. Libya'daki sel felaketi Orta Akdeniz'de etkili olan ve 10 Eylül'de Libya'nın doğusunu vuran "Daniel" fırtınası, Bingazi, Beyda, Merc, Suse ve Derne kentlerinde sel felaketine neden olmuştu. Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, sel nedeniyle 11 Eylül'de ülke genelinde 3 günlük yas ilan etmiş, Libya Başkanlık Konseyi de kardeş ülkelere ve uluslararası kurumlara sel felaketinden zarar gören bölgeler için yardım çağrısında bulunmuştu. Libya'nın doğu bölgelerindeki yağış miktarının son "40 yılın en yüksek seviyesinde" olduğu ifade ediliyor. Selden etkilenen bölgelerde bir yıl süreli OHAL ilan edildi — Anadolu Ajansı (@anadoluajansi) September 16, 2023 Ulusal Birlik Hükümetine bağlı Hastalıklarla Mücadele Merkezi Müdürü Haydar es-Sayih, yaptığı yazılı açıklamada, gelişmelerle ilgili bilgi verdi. Ülkenin doğusundaki Derne kentinde, içme suyuna kanalizasyon suyu karıştığını aktaran Sayih, bu nedenle 150 kişinin içme suyundan zehirlendiğini kaydetti. Kentte içme suyunun tüketime uygun olmadığını, başka kaynaklara yönelmek gerektiği ifade eden Sayih, sel yüzünden zarar gören tüm bölgelerde bir yıl süreyle OHAL ilan etme kararı aldıklarını bildirdi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/dunya-saglik-orgutu-libyanin-derne-kentinde-hala-9-bin-kisi-kayip/2993642
1,211
2,464
Dünyada unutulan en büyük insani krizin yaşandığı ülke: Sudan Doğu Afrika ülkesi Sudan, ordu ile paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında 15 aydır süren çatışmalar nedeniyle dünyanın en büyük yerinden edilme ve açlık krizini yaşamaya devam ediyor. Port Sudan Çatışmalardan doğrudan etkilenerek hayatını kaybedenlerin sayısı 16 bin olarak tespit edilse de sağlık sisteminin çökmüş olması sebebiyle ölü sayısının çok daha fazla olduğu tahmin ediliyor. Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Göç Örgütü (IOM), Sudan'da savaşın başladığı Nisan 2023'ten bu yana 7 milyon 720 bin 119 kişinin ülke içinde yerinden edildiği bilgisini paylaştı. Sınırı geçip komşu ülkelere gidenlerin sayısının 2 milyon 196 bin 355 olduğunu belirten IOM, bunların yüzde 55'inin 18 yaş altındaki çocuklar olduğunu ifade etti. Dünyanın en fazla çocuğun yerinden edildiği ülke Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Sudan'ın 5 milyon ile dünyanın en fazla çocuğun yerinden edildiği ülke olduğunu bildirdi. IOM, Yerinden edilmiş kişilerin yüzde 36'sının Hartum, yüzde 20'sinin Güney Darfur ve yüzde 14'ünün Kuzey Darfur eyaletinden olduğunu kaydetti. BM İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (OCHA), Sudan genelinde durum kötüleşmeye devam ederken kadınların, çocukların ve tüm ailelerin her şeyi geride bırakarak kaçmak zorunda kaldığını açıkladı. OCHA, Sudan'ın "son 20 yılın en kötü gıda güvensizliği" ile karşı karşıya olduğunu aktardı. Dünyanın en kötü açlık seviyeleri Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, iç savaşın sürdüğü Sudan'da her 5 kişiden 1'inin acil durum seviyesinde gıda güvensizliği yaşadığını vurguladı. Ghebreyesus, "755 bin kişi felaket düzeyinde açlıkla, 25,6 milyon kişi de akut seviyede açlıkla karşı karşıya. Bunlar, Sudan'da Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırması (IPC) tarafından kaydedilen en kötü açlık seviyeleri." ifadelerini kullandı. 3 milyon insan açlıktan ölebilir İnsani yardım kuruluşu Uluslararası Kurtarma Komitesi (IRC) Sudan Ülke Direktörü Eatizaz Yusuf, devam eden savaş sebebiyle neredeyse ülkenin yarısının insani yardıma muhtaç durumda ve 3 milyon kişinin kıtlığın eşiğinde olduğunu ve açlıktan ölebileceğini ifade etti. UNICEF Sudan Ülke Temsilcisi Mandeep O'Brien, yaklaşık 8,9 milyon Sudanlı çocuğun akut gıda güvensizliği ve hastalıklardan muzdarip olduğunu söyledi. UNICEF İcra Direktörü Catherine Russell, Sudan'ın çocuklar için "dünyanın en kötü yerlerinden biri" olduğunun altını çizdi. Russell, Sudan'da milyonlarca çocuğun yetersiz beslenmeyle karşı karşıya olduğunu ve okula gidemediğini kaydetti. Ne olmuştu? 2003'te Sudan'ın batısındaki Darfur'da isyanı bastırmak için Ömer el-Beşir liderliğindeki hükümet ve ordu, bölgenin yerlisi Arap kökenli Cancavid milislerini silahlandırarak onların desteğini aldı. Darfur'daki çatışmada sivillere yönelik cinayet, tecavüz ve işkence dahil olmak üzere savaş suçları işlemekle suçlanan Cancavid milisleri, 2013'te yaklaşık 5 bin üye ile Muhammed Hamdan Dagalu liderliğinde İstihbarat Teşkilatına bağlı olarak resmi hüviyet kazandı. HDK, başlarda dönemin Cumhurbaşkanı Beşir ve ordunun desteği, sonrasında da mali ve siyasi gücünün artmasıyla düzenli orduya paralel bir güç haline geldi. Abdulfettah el-Burhan komutasındaki ordu ile HDK, Aralık 2018'deki halk ayaklanması sonrasında yönetimi ele geçirip, yaklaşık 30 yıl iktidarda kalan Cumhurbaşkanı Beşir'in Nisan 2019'da devrilmesini sağlamıştı. Ardından sivillerin katılımıyla oluşturulan hükümette yer alan ordu ve HDK, 2021'de ise sivil hükümete karşı birlikte darbe düzenlemişti. Askeri ve güvenlik reformu kapsamında HDK'nin orduya entegrasyonu meselesinde anlaşmazlığa düşmesinin ardından Ordu ve HDK arasında, 2023'ün nisan ayı ortasında çatışma başlamıştı. Ülkede o tarihten bu yana taraflar arasında şiddetli çatışmalar sürüyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/dunyada-unutulan-en-buyuk-insani-krizin-yasandigi-ulke-sudan/3274177
1,992
3,979
Dünyadaki kömür projelerinin tek alıcısı Çin Çin haricindeki kömür kurulu gücü art arda üç yıldır azalmasına rağmen küresel kurulu güçte Çin'deki kapasite artışlarına bağlı olarak Paris Anlaşması'nın imzalandığı 2015'ten beri 2020'de ilk kez artış yaşandı. İstanbul Geçen yıl devreye alınan toplam kömür kapasitesinin yüzde 76'sını oluşturarak kömür santrallerinin yegane yatırımcısı haline gelen Çin'deki kapasite artışı, dünyanın geri kalanında devreden çıkarılan rekor kapasitedeki termik santrali gölgede bıraktı. Global Energy Monitor tarafından dünya genelinde planlanan kömür santrallerinin yıllık değerlendirmesinin 7'ncisi olarak yayımlanan Yükseliş ve Çöküş 2021: Kömürlü Termik Santrallerin Küresel Takibi raporuna göre, geçen yıl 37,8 gigavat kapasiteli kömürlü termik santral kapandı. 11,3 gigavatlık santrali kapatan ABD ile 10,1 gigavatlık santrali kapatan Avrupa Birliği (AB) üyeleri, bu ülkelerin başında yer aldı. Öte yandan geçen yıl devreye alınan 50,3 gigavat kömür kapasitesi bir önceki yıla göre yüzde 34 düşüş gösterdi. Projelerin yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle ertelenmesi ve planlama aşamasındaki santraller için ortaya çıkan finansman zorlukları bu düşüşte etkili oldu. Çin, geçen yıl faaliyete geçen kömürlü termik santral kapasitesinin yüzde 76'sını oluşturan 38,4 gigavatlık kapasiteyi tek başına devreye aldı. Çin'de devreye alınan kömürlü termik santral sayısındaki ani yükseliş, 2020'de dünyanın geri kalanında devreden çıkarılan rekor kapasitede termik santralleri gölgeledi. Geçen yıl inşaatı başlayan kömürlü termik santrallerin kurulu gücü de bir önceki yıla göre yüzde 5 gerileyerek 27 gigavat oldu. Çin dışındaki inşaatı başlayan termik santral kurulu gücü ise bu dönemde yüzde 74 düşüşle 5,5 gigavat olarak hesaplandı. Geçen yıl planlama aşamasında olan 87,4 gigavatlık kömürlü termik santral kapasitesinin yüzde 85'ini bulunduran Çin, dünyadaki kömür santrallerinin yegane yatırımcısı olarak öne çıktı. Çin haricindeki kömür kurulu gücü art arda üç yıldır azalmasına rağmen küresel kurulu güçte, Çin'deki kapasite artışlarına bağlı olarak Paris Anlaşması'nın imzalandığı 2015'ten beri ilk kez artış yaşandı. Türkiye'de ise 2015'te 59,2 gigavat olan izin-lisans aşamasındaki kömür kapasitesi, 2020'de 20,4 gigavata geriledi ve proje stokunda yüzde 66 düşüş görüldü. Geçen yıl 21, bu yıl ise 5 kömür santrali projesi rafa kaldırılırken Çin, Türkiye ve Balkanlar'da yeni kömür projelerinin hayata geçmesinde tek yatırımcı oldu. Global Energy Monitor'da Kömür Programı Direktörü Christine Shearer, rapora ilişkin değerlendirmesinde, 2020'de birçok ülkenin, enerji planlarında kömürün miktarını azaltmak için açıklamalar yaptığını belirterek, "Dünyanın birçok yerinde planlama aşamasındaki kömür santrallerinin, planlanan son santraller olmaları oldukça olası görünüyor." ifadesini kullandı. Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) Türkiye Politika Koordinatörü Özlem Katısöz ise "Türkiye'deki eğilim de enerji politikasının, yeni kömür santrali yapma hedefini terk etmek ve rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir kaynakları daha etkin şekilde teşvik etmek üzere revize edilmesinin zamanının geldiğini gösteriyor. Hatta ötesine geçip, AB'deki gibi işletmedeki kömür santrallerinin kapatılmasına yönelik adil ve hızlı bir enerji dönüşümü ile kömürden çıkış planlarına başlamamız gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/dunyadaki-komur-projelerinin-tek-alicisi-cin/2199351
1,742
3,530
Dünyanın en önemli uranyum tedarikçisi: Nijer Dünyanın en büyük uranyum tedarikçilerinden Nijer'de 26 Temmuz'da yaşanan askeri darbe, ülkenin küresel uranyum arzının karşılanmasındaki önemini bir kez daha gündeme getirdi. Dakar Radyoaktif zehirli bir metal olan uranyum, kanser tedavisinden denizciliğe, silah sanayisinden nükleer enerji tesislerine kadar birçok farklı alanda kullanılıyor. Dünya Nükleer Birliği (WNA) verilerine göre, Afrika'nın en yüksek dereceli uranyum cevherine sahip Nijer, geçen sene 2 bin 20 metrik ton uranyum üretti. Nijer, dünyanın en büyük uranyum tedarikçileri listesinde de 7. sırada yer alıyor. Tek başına küresel uranyum arzının yüzde 43'ünü karşılayan Kazakistan, geçen sene ürettiği 21 bin 227 metrik tonluk uranyumla dünyanın en büyük uranyum tedarikçisi olarak kabul ediliyor. Kazakistan'ı 7 bin 351 metrik tonla Kanada, 5 bin 613 metrik tonla Namibya izliyor. Dünyadaki uranyum arzının yüzde 5'ini karşılayan Nijer'de 311 bin 110 metrik tonluk uranyum rezervi bulunuyor. Fransa 1970'ten bu yana Nijer'den uranyum tedarik ediyor 18 nükleer santralde 56 reaktörü çalıştırmak için yıllık ortalama 7 bin 800 metrik ton doğal uranyuma ihtiyaç duyan Fransa, eski sömürgesi Nijer'den yaklaşık 50 yıldır uranyum temin ediyor. Fransız devletine ait nükleer enerji şirketi Orano, eski ismiyle "Areva", Nijer devletiyle Sahra Çölü'nde yer alan Arlit kenti yakınlarındaki açık ocak maden sahasını işletiyor. Nijer, Fransa'nın 3. en büyük tedarikçisi Euratom Tedarik Ajansına (ESA) göre, Nijer, 2005-2020 döneminde, Kazakistan ve Avustralya'nın ardından arzın yüzde 19'unu karşılayarak Fransa'nın 3. en büyük uranyum tedarikçisi konumunda bulunuyor. Uranyum tedarikinde sadece Nijer'e bağımlı olmayan Fransa'nın halihazırda 3 yıllık ihtiyacı karşılayacak zenginleştirilmiş uranyum stoku olduğu tahmin ediliyor. Buna karşın Avrupa Birliği (AB), uranyum ihtiyacının yüzde 25'ini Nijer'den karşılıyor. Nijer, Kazakistan'ın ardından AB'nin en büyük 2. uranyum tedarikçisi olarak kabul ediliyor. Orano, Fransız basınına yaptığı açıklamada, 26 Temmuz'daki darbenin ardından Nijer'den Fransa'ya uranyum tedarikinin durdurulduğu yönündeki haberleri yalanlamış ve sahada çalışmaların hala devam ettiğini duyurmuştu. 200 bin metrik tonluk yeni rezerv Orano, ülkenin kuzeyinde bulunan ve dünyanın en büyük uranyum yataklarından biri olan Imouraren madeninin işletmesi için de Nijer devletiyle anlaştı. Yaklaşık 200 bin metrik ton rezervi olduğu tahmin edilen madende, uranyum çıkarma işlemi 2028'de başlayacak. Kapatılan madenden geriye 20 milyon ton radyoaktif atık kaldı Orano, Arlit kenti yakınlarındaki Akokan yer altı maden sahasında geride bıraktığı radyoaktif atıklarla gündeme gelmişti. Toplamda 75 bin metrik ton uranyum çıkarılan ve rezervin bitmesiyle 2021'de kapanan maden sahasında, 20 milyon ton radyoaktif atığın ortada bırakıldığı tespit edilmişti. Fransız sivil toplum örgütü, Radyoaktivite Hakkında Bağımsız Araştırma ve Bilgi Komisyonu (CRIIAD), maden sahasındaki radyoaktif atıkların kille kaplanması gerektiğini ancak Fransız şirketin bunu yapmadığını söyledi. CRIIAD'a göre, 20 milyon ton radyoaktif atık, bölgedeki 100 bin kişinin sağlığını doğrudan tehdit ediyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/dunyanin-en-onemli-uranyum-tedarikcisi-nijer/2958889
1,624
3,367
Düşük petrol fiyatları Irak ekonomisi için reform ihtiyacına işaret ediyor Irak Enerji Enstitüsü Kıdemli Danışmanı Istepanian, Irak ekonomisinin 2003'ten bu yana petrole bağımlı olduğunu belirterek, "Petrol fiyatlarındaki yüksek dalgalanma, kurulacak yeni hükümete reform hareketi başlatması için uyarıcı nitelikte." dedi. Ankara Irak Enerji Enstitüsü Kıdemli Danışmanı Harry Istepanian, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bütçesinin yaklaşık yüzde 90'ı petrol gelirlerine dayanan Irak ekonomisinin, uluslararası düşük petrol fiyatlarından dolayı ağır zarar göreceğini ifade etti. İstifa eden Başbakan Adil Abdulmehdi hükümetinin hazırladığı 2020 bütçe tasarısının günlük 56 dolar varil fiyatına endekslendiğine dikkati çeken Istepanian, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sonrasında bütçe endeksinin 35 dolar varil fiyatına çekildiğini aktardı. Istepanian, başkent Bağdat'ın bu yıla ilişkin tahmini petrol gelirlerinin 20 milyar dolar olduğunu ancak tasarruf tedbirleri, yatırım bütçesindeki kesintiler ve petrol ihracat hacmini artırmak için yerel tüketimin günlük 1200 varilden 850 varile düşürülmesi gibi önlemlere rağmen bütçedeki açığın 50 milyar doları aşabileceğini söyledi. Petrol ihracatını 2020'de günlük 4,5 milyon varile ulaştırmayı hedefleyen hükümetin henüz bu rakamlara ulaşamadığını vurgulayan Istepanian, "Bağdat şubatta günlük 3,2 milyon varil ihracatla 5,52 milyar dolar gelir sağlarken, martta ihracat günlük 3,5 milyon varile çıktı ancak petrol geliri 2,89 milyar dolara düştü. Bu rakamlar, ülkeyi bütçe açığından kurtaramaz." değerlendirmesinde bulundu. Istepanian, Türkiye ve Körfez ülkeleriyle sınırlı ihracat imkanı olan Irak'ın Suudi Arabistan ve Rusya arasında yaşanan petrol fiyat savaşına katılabilecek gücü olmadığına dikkati çekerek, "Petrol fiyatları düşmeye devam ederse Irak'ın, dış pazarlarını korumak için maksimum kapasiteyle üretimini artırması gerekir." dedi. "Bağdat, piyasadaki varlığını korumak için yeni pazarlar aramalı" Istepanian, Kovid-19 salgınıyla artan petrol fiyatlarındaki düşüş eğiliminin, Irak'ta hükümetin istifası ve yeni hükümetin kurulamamasının da etkisiyle uzun süredir hazırlanamayan bütçeye ağır mali yükler getireceğini dile getirdi. Irak petrolünün en büyük müşterileri Çin ve Hindistan'ın yavaşlayan ekonomileri sebebiyle petrole talebin azalacağına işaret eden Istepanian, Irak Petrol Pazarlama Şirketi'nin (SOMO) sadece vadeli sözleşmelere dayanmak yerine uluslararası spot piyasada yeni alıcı bulmak için çaba göstermesi gerektiğini söyledi. Istepanian, Irak ekonomisinin 2003'ten bu yana petrole bağımlı olduğunu vurgulayarak, "Son dönemlerde şahit olduğumuz petrol fiyatlarındaki yüksek dalgalanma, kurulacak yeni hükümete, ülke ekonomisini petrole bağımlı olmaktan kurtarması ve reform hareketi başlatması için uyarıcı nitelikte." dedi. Bütçe açığını kapatmak için en önemli kesintilerin savunma ve enerji sektöründe yapılması gerektiğini dile getiren Istepanian, "Hükümet, devlet harcamaları için tahvil ve hazine bonosu çıkarmalı. Ayrıca, kurtarma paketi için Uluslararası Para Fonu ile görüşmeler başlamalı. Mevcut durumda Bağdat'ın bütçe açığını kapatması için bu yıl 10 milyar dolardan fazla borç alması gerekecek." ifadelerini kullandı. Öte yandan, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) çıkardığı günlük 250 bin varil petrolü SOMO'ya teslim etmesi karşılığında 2020 bütçesinden yüzde 13 civarında pay almasını sağlayacak bir ön anlaşma olduğunu anımsatan Istepanian, şunları kaydetti: "İki taraf arasında devam eden bütçe görüşmeleri henüz bir sonuca ulaşmadı ve yakın gelecekte de bir ışık gözükmüyor. Yeni kurulacak hükümetin karşılaşacağı en büyük zorluklardan biri de IKBY'yi, anlaşılan miktardaki petrolün gelirini merkeze aktarmaya ikna etmek olacak." Petrol fiyatındaki düşüş ülke ekonomisi için risk oluşturuyor IMF verilerine göre, Irak ekonomisi için uygun petrol fiyatı 60 dolar olarak hesaplanırken, salgının etkisiyle düşen talep ve üretici ülkeler arasındaki fiyat savaşı sebebiyle 30 doların altında seyreden petrol fiyatları ülke ekonomisi için risk oluşturuyor. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's'e göre bu fiyat çöküşündeki en savunmasız petrol üreticilerinden olan Irak'ın toplam gelir ve ihracatı, gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 10'undan fazla düşecek. Günlük 4,6 milyon varil petrol üretimiyle OPEC'in en büyük ikinci petrol üreticisi olan Irak, ülkenin önemli petrol sahalarını geliştiren uluslararası petrol şirketlerine ödeme yapmada gecikmiş ve şirketlerden bütçelerini yüzde 30 azaltmalarını talep etmişti. OPEC ve OPEC dışı bazı ham petrol üreticisi ülkelerin arz fazlalığı ve düşük fiyatları dengelemek için yaptığı kesinti anlaşmasına göre Irak, mayıs-haziran döneminde yüzde 23, yılın geri kalan kısmında ise yüzde 18'lik üretim kesintisine gidecek. Bu rakamlara göre Irak, 2020'de en fazla 38 milyon varil ihracat yapabilecek. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/dusuk-petrol-fiyatlari-irak-ekonomisi-icin-reform-ihtiyacina-isaret-ediyor/1812634
2,440
5,028
Ekrem İmamoğlu Londra Belediye Başkanı Sadık Han'la görüştü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Londra Belediye Başkanı Sadık Han ile bir araya geldi. London İngiltere'nin başkenti Londra'ya 1,5 günlük bir program kapsamında gelen Ekrem İmamoğlu, Sadık Han ile kentin belediye başkanlığı binasında gerçekleştirdiği görüşmenin ardından basına açıklamalarda bulundu. Sadık Han ile 1 saati bulan görüşmesini "çok verimli" diye nitelendiren İmamoğlu, "Hem bugüne dair görüşlerimizi, hem de geleceğe dair İstanbul-Londra arasındaki iyi ilişkileri kurma konusunda neler yapabiliriz, detayıyla konuştuk." dedi. İstanbul'un Avrupa'nın en doğusunda, Londra'nın ise en batısında yer alan “iki güzel kent” olduğunu belirten İmamoğlu, her iki kentin de kıtanın önemli merkezleri olacağını söylediğini aktardı. “Görüşmede masada yoğun bir İstanbul-Londra gündemi vardı.” diyen İmamoğlu, Brexit konusunun ise gündeme gelmediğini söyledi. İstanbul'un dünya tarihinin en önemli ve herkesin imrendiği şehri olduğunu belirten İmamoğlu, "Böyle bir şehrin her şehirle ilişki kurma konusunda istekli olması lazım. İstanbul'un ortaya koyduğu ilham ve özellikle bu son seçimle beraber ortaya koyduğu demokrat duruş, bütün dünyanın ilgisini çekmiş durumda.” ifadelerini kullandı. Sadık Han'ın da kendisini seçim başarısından dolayı tebrik ettiğini belirten İmamoğlu, İngiliz belediye başkanının bunu bir “demokrasi kazanımı” diye nitelendirdiğini aktardı. Londra temasları kapsamında Türkiye'nin Londra Büyükelçisi Ümit Yalçın ile sabah bir araya geldiğini belirten İmamoğlu, daha sonra da düşünce kuruluşu Chatham House'da bir toplantıya katıldığını kaydetti. Yarın kentte çeşitli finans kuruluşlarıyla temaslarda bulunacağını belirten İmamoğlu, bu temaslarda İstanbul metrosunun da aralarında yer aldığı altyapı yatırımlarıyla ilgili kaynak sorununun gündemde olacağını söyledi. İmamoğlu bu akşam Londra'da yaşayan Türk vatandaşları ile de bir araya gelecek. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ekrem-imamoglu-londra-belediye-baskani-sadik-hanla-gorustu/1645845
1,050
2,119
Elon Musk, Starlink'in Gazze'de bir hastanede aktif olarak kullanılmaya başlandığını duyurdu ABD'li milyarder Elon Musk, sahibi olduğu uydu internet sistemi Starlink'in İsrail saldırıları altındaki Gazze'de bir hastanede aktif olarak kullanılmaya başlandığını duyurdu. Ankara Musk, X sosyal medya hesabından, Starlink uydu internet sisteminin Gazze'deki bir hastanede kullanılmasına ilişkin paylaşımda bulundu. "Starlink artık Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail'in desteğiyle Gazze'deki bir hastanede aktif." ifadelerini kullanan Musk, söz konusu hizmetin hangi hastane için kullanıldığını belirtmedi. The Times of Israel gazetesinin haberine göre, Starlink'in BAE'nin desteğiyle kurulan bir sahra hastanesinde kullanılmasına İsrail makamları onay vermişti. Elon Musk, Gazze'ye uydu bağlantısı desteği sunacağını açıklamıştı İsrail'in geçen yıl Gazze Şeridi'ndeki sabit hat, cep telefonu ve internet iletişim hizmetlerini tamamen kesmesinin ardından X sosyal medya platformundaki yüzlerce kullanıcı insani yardım koordinasyonu için Starlink uydu sisteminin hizmete sunulmasını talep etmişti. Bunun üzerine, Musk, 28 Ekim'de X'ten yaptığı açıklamada, sahibi olduğu Starlink uydu internet sistemi firmasının Gazze Şeridi'ndeki tanınmış uluslararası yardım kuruluşlarına bağlantı hizmeti sunacağını duyurmuştu. İsrail İletişim Bakanı Shlomo Karhi, Tesla ve SpaceX şirketlerinin sahibi Elon Musk'ın uluslararası yardım kuruluşlarına Gazze Şeridi'nde internet sağlama girişimine tepki göstererek, Gazze'de internet sağlama girişimiyle mücadele edeceklerini açıklamıştı. Karhi, geçen yıl kasım ayında Musk ile sahibi olduğu uydu internet sistemi Starlink'in Tel Aviv'in onayı olmadan abluka altındaki Gazze Şeridi'ne uydu interneti sağlamaması konusunda prensipte anlaştıklarını duyurmuştu.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/elon-musk-starlink-in-gazze-de-bir-hastanede-aktif-olarak-kullanilmaya-baslandigini-duyurdu/3284439
804
1,785
Ermeni lobilerinin geçim kaynağı 'soykırım endüstrisi' SAÜ Türk Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Selvi, "Sayıları 300'ü bulan Ermeni lobileri ve çalışanları geçimlerini 'soykırım endüstrisi'nden sağlıyor, yardım topluyor, siyasi nüfuz kazanıyor ve kimliklerini sürdürüyor." dedi. İSTANBUL - Gülsüm İncekaya Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Türk Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Haluk Selvi, sayıları 300'ü bulan Ermeni lobileri ve çalışanlarının geçimlerini "soykırım endüstrisi"nden sağladığını savunarak, "Bu yüzden Ermenilerin soykırım iddialarından vazgeçmeleri beklenemez." dedi. Selvi, 1915'te yaşanan Ermeni olaylarının 103. yılında AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu. Prof. Dr. Haluk Selvi'ye yöneltilen sorular ve cevapları şöyle: Soru: Ermeni sorunu nedir, biz bu sorunla geçen yüzyıldan bu yana neden uğraşıyoruz? Selvi: Günümüzde Avrupa ve Amerika'daki üniversitelerde Ermeni araştırmacılar, kesin olarak kabul ettikleri sözde Ermeni soykırımını dünya kamuoyuna da kabul ettirmeye gayret etmektedirler. Tarihi gerçekler ve belgeler göz ardı edilerek yapılan bu siyasi propaganda faaliyetleri yeni başlamış değil. Bu yaklaşımı, geçen yüzyılın devam eden olayları içerisinde uzun bir süreç doğurmuştur. İşin ilginç tarafı, Avrupa ve Amerika kamuoyu da bu yönlendirmelerle ve siyasi gerekçelerle Ermeni iddialarını bugün kabul eder duruma gelmiştir. Öte taraftan soykırım yalanının yürütücüsü konumundaki Ermeni diasporası ve Ermenistan, Türkiye karşıtı güçlerle iş birliği içerisinde, Türklerin soykırım suçlusu olduklarına kesin bir inançla propaganda yapmaya devam etmektedir. Ermeniler, Türkiye'nin soykırım yalanıyla mahkum edilmesi ile yetinmiyor, aynı zamanda soykırıma inanmayanların yargılanması yolunu da birçok ülkede açmış bulunuyor. Diaspora Ermenileri, Ermeni soykırımı inancını inkar etmenin bir insanlık suçu olduğunu, birçok ülkenin mevzuatında yasal bir düzenleme haline getirmeyi başarmış, ancak bu büyük hata uluslararası mahkemeler tarafından önlenmiştir. Soru: Batılı ülkelerde sözde soykırımı kabul etmeleri için propaganda yapan Ermeni diasporasının asıl amacı nedir? Selvi: ASALA liderlerinden Avedikyan, "Soykırım demezsem aynada yüzümü göremem." demektedir. Bu anlayış, ölümleri propaganda malzemesi olarak kullanmanın ve bir nefreti tarihi hayallerle temellendirmenin en çarpıcı örneklerinden birisidir. Ortada hayali toplu soykırımın sabitleşmesi olarak tanımlayabileceğimiz bir süreç var. Türkiye bugün, öldürülme, cinayet, zulüm ve işkence görmüşlük üstüne kurulu bir propagandanın, varoluş biçimi olarak algılanması ve kabul edilmesi gibi bir sorunla karşı karşıyadır. Bu ifadeler, cinayet mağduriyeti ve soykırım miti üstüne kurulmuş bir propagandanın diaspora için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Dünyanın dört bir yanına dağılmış olan Ermeniler için "soykırım ruhu" onları bir arada tutan ve milli kimliklerini hatırlatan, yaşatan bir unsurdur. Ayrıca sayıları 300'ü bulan Ermeni lobileri ve çalışanları geçimlerini "soykırım endüstrisi"nden sağlıyor, yardım topluyor, siyasi nüfuz kazanıyor ve kimliklerini sürdürüyor. Bu yüzden Ermenilerin soykırım iddialarından vazgeçmeleri beklenemez. Soru: Ermeni soykırım iddialarının temeli hangi olaylara dayanıyor? Selvi: Ermeni soykırımına ait iddiaların temeli, Sultan 2. Abdülhamit döneminde, 1894-1896 yılları arasında Osmanlı Devleti'nin çeşitli vilayetlerinde meydana gelen olaylar, 1909 Adana olayları ve 1915 tehcirine dayanır. 1894 yılından bu yana Ermeni tarihçileri ve destekçileri hep aynı metodu izleyerek Osmanlı Devleti'nin kendileri hakkında katliam politikasını izlediğini ve 1915 sevkiyle bunun soykırım niteliğini aldığını iddia ederler. Bu tarihçiler ya olayların geçtiği tarihlerde bu bölgede bulunan Hristiyan görevlilerinin yazdıklarını ya da sözde bu katliamlardan kurtulanların anlattıklarını kendilerine kaynak olarak seçerler. Bu yazarlar bunların dışında resmi bir kaynağı, belgeleri, yazışmaları, raporları kabul etmezler. "Ermeni sorununu çözümsüz hale getiren Batı'dır" Soru: Ermeni ayaklanmasında Batılı devletlerin teşvikleri ne derece etkili oldu? Selvi: 19. yüzyıl, Osmanlı Devleti için yıkılma dönemidir. Bu yüzyılın sonundan itibaren devletten koparak bağımsız olmak isteyen farklı unsurlar, Avrupa ve Rusya'nın desteği ile terörü kendilerine bir yöntem olarak seçmişlerdir. Anadolu'da ve başkent İstanbul'da meydana gelen olaylar Avrupa basınına "hakkın gasbı" ve "baskı" olarak yansıtılmış, Avrupa ve Amerika'nın farklı şehirlerine yerleşen Ermeni komitelerinin desteğini alan gazeteler bunu propaganda yöntemi olarak benimsemişlerdir. Ermeni komiteleri, Osmanlı Devleti içerisindeki terör eylemleri için Yunan, Sırp ve Bulgar ihtilal komitelerinin yöntemlerini izlemişler, onların silahlanma faaliyetlerini örnek alarak Rusya'dan, Avrupa'dan ve Amerika'dan yurt içine silah ve patlayıcı maddeler taşımayı başarmışlardır. Bütün terör gruplarının çalışmalarında olduğu gibi Osmanlı Devleti'nde 19. yüzyılda başlayıp devletin yıkılış sürecine kadar devam eden Ermeni terör eylemlerinde de yurt dışı bağlantıları ve teşvikler, yönlendirici ve şekil verici olmuştur. Bu yönlendirmede Orta Doğu ve Kafkasya'da oluşacak yeni durumda etkin olmak isteyen büyük devletler, Ermeni örgütlerini silah, finans ve propaganda açısından desteklemişlerdir. İngiltere, Rusya ve ABD'deki farklı grupların teşvik ve yönlendirmeleri olmasaydı Ermeni sorunu bugünkü gibi içinden çıkılmaz hale gelmezdi. Soru: Bu durumda iddialar bilimsel temellere ne kadar oturuyor? Selvi: Bütün faaliyetler sonunda Türklerden istenen, onlara göre yapılan ve kesin delillerle ispatlanan soykırımın bir an önce kabul edilmesidir. Tarihi inşa için kullanılan malzemeler çok sağlam olmamasına rağmen insanları aldatmaya yönelik bu yaklaşımların bilimsellik ve tarafsızlıkla hiçbir ilgisi yoktur. Dolayısıyla Türkler hiç yapmadıkları bir şeyle suçlanmakta ve yapmadıkları bir şeyi kabule zorlanmaktadırlar. Türkler, tarafsız ve özgür kamuoyu ve bilimsel anlayışa sahip olduklarını her defasında ifade eden Avrupa ve ABD kamuoyundan, bahsedilen vasıfların gerçekleştirilmesini ve tarihin bir bilim olarak yeniden ele alınmasını istemektedirler. "Özür dilemek, Türk tarihini inkar etmek olur" Soru: 1915 olaylarına ilişkin Türkiye'den özür ve tanıma talepleri konusunda ne düşünüyorsunuz? Selvi: Resmi rakamlar, Anadolu'da 1915 yılında yaşayan Ermenilerin sayısının en fazla 1 milyon 100 bin civarında olduğunu göstermektedir. Bugün Ermeniler tarafından kesinmiş gibi gösterilen 1 milyon 500 bin Ermeni'nin katledildiği fikri de bu verilerle çürütülmüş olmaktadır. Aksine Anadolu ve Kafkasya'da Ermeniler aynı miktardaki Türkleri imha etmişlerdir. 1915 yılında Osmanlı Devleti'nde meydana gelen bir dizi olay kapsamında, Türkiye'ye yöneltilen sözde Ermeni soykırımı iddiaları ve Türkiye'nin bunu tanıması ve özür dilemesi talepleri, Türkiye'ye yönelik baskı ve sindirme siyasetinin sürdürülmesi çabalarından başka bir anlama gelmemektedir. Bu olaylardan dolayı özür dilemek demek, bütün Türk tarihini yok saymak, inkar etmek demektir. "Türkiye ile Ermenistan arasında üç önemli sorun var" Soru: Batılı ülkelerin Ermenistan'ı destekleyen politikalarının asıl amacı nedir? Selvi: Bugün Türkiye ile Ermenistan arasında üç önemli problem bulunmaktadır; soykırım iddiaları, Karabağ sorunu, Türkiye'nin toprak bütünlüğünün tanınması ve sınırların dokunulmazlığı. Bu problemler çözülmedikçe Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin düzelmesi mümkün değildir. Avrupalı devletler özellikle Fransa ve ABD, Kafkasya'da daha etkin hale gelebilmek için Ermenistan'ın bölgede takip ettiği politikaları kullanmakta, Ermenilere yakın görünerek onların Türkiye hakkındaki isteklerini kabul etmektedirler. Türkiye'nin Ermenistan hakkında uygulayacağı en iyi politika, Ermenistan halkını diasporanın etkisinden kurtarmak, onlara yaklaşmak olacaktır. Bunlar gerçekleşmediği takdirde Türkiye-Ermenistan ilişkileri 30 yıldır olduğu gibi devam edecektir. Soru: Ermeni lobilerinin, Türkiye-Ermenistan ilişkilerini olduğu kadar Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini de sabote ettiğini söyleyebilir miyiz? Selvi: Türkiye, Avrupa Birliği'ne girmek istedikçe buna karşı olanlar engeller çıkardı. Bu engellerin başında, Ermeni sorunu geliyordu. Türklerin sözde Ermeni soykırımını kabul etmeyecekleri açıkça görülüyordu. Sözde Ermeni sorunu bu yüzden iyi bir engel olabilirdi. Öyle de oldu. ABD, Türkiye'nin bu sorunu aşıp Avrupa ile bütünleşmesini ve aynı zamanda kendi içerisindeki Ermeni lobilerinin baskısından kurtulmayı amaçlayarak, her iki ülkeyi bir araya getirmek, en azından aşırı düşmanlıkları ortadan kaldırmak istedi. 10 Ekim 2009'da imzalanan protokoller, bu politikanın bir göstergesi oldu. Türkiye Cumhuriyeti de Ermenistan ile sorunu karşılıklı çözüp bu baskılardan kurtulmak istiyordu. Ancak bu iyimser yaklaşımlar, 2 milyon 500 bin nüfuslu, zayıf Ermenistan'ın karşısına 3 milyon 500 bin nüfuslu güçlü Ermeni diasporasını ve lobilerini çıkardı, protokoller yürürlükten kaldırıldı. "Ermenilerin mutlu geleceği Türklerle dostça geçinmektedir" Soru: Her yıl 24 Nisan haftası yürütülen sözde soykırım propagandası faaliyetlerinin Türk dış politikasına doğrudan bir etkisi var mıdır? Selvi: Ermenistan, Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün iyi niyet gösterilerine rağmen uluslararası alanda Türkiye ve Türkler aleyhine her oluşumda yer alarak dünya ülkeleri parlamentoları ve kamuoylarında soykırım bahanesiyle kampanyalar yürüttü ve yürütmektedir. Ayrıca Türkiye'nin kendisine karşı uyguladığı yaptırımları da kaldırmasını talep etmektedir ve bu konuda ABD ve AB'yi Türkiye üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanmaktadır. Bugün Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerde bir yumuşama sürecine girilmesi ve iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesi isteniyorsa, bunun yolunun tek taraflı özür dilenmesi gibi tavizlerden değil, öncelikle taraflar arasındaki sınırların ve toprak bütünlüklerinin tanınmasından geçtiğinin göz önünde tutulmasında yarar görüyoruz. Aksi takdirde, "özür dilenmesi" gibi tek yönlü bir davranış yersiz ve yanlış olacak, tarihi gerçeklere aykırı düşecektir. Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türklerin Ermenilerden özür dilemesini gerektirecek ne hukuki ne de tarihi gerekçe vardır. Ermeniler, büyük devletlerin aracı olarak geçmişte acılar çekmişlerdir. Bugün tarihten ibret almamış görünüyorlar ve bu devletlerin bir aracı olarak Türkiye'ye karşı faaliyetlerini sürdürüyorlar. Bu hareket tarzı Ermenilere geçmişte bir şey kazandırmadığı gibi bugün ve gelecekte de bir şey kazandırmayacaktır. Onların mutlu geleceği, Türklerle dostça geçinmektedir. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ermeni-lobilerinin-gecim-kaynagi-soykirim-endustrisi/1126449
5,201
10,735
BAKÜ Ermenistan-Azerbaycan cephe hattında çıkan çatışmada Azerbaycan ordusundan sekiz asker şehit oldu. Azerbaycan Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada, gece saatlerinde Ağdam ve Terter bölgesinde Azerbaycan mevzilerine yaklaşmaya çalışan Ermeni keşif ve sabotaj birliklerinin tespit edildiği ve bunun üzerine çatışma çıktığı bildirildi. Şiddetli çatışma sonrasında Ermeni askerlerin kayıp vererek geri çekildikleri, Azerbaycan ordusundan da kayıpların olduğu belirtildi. Bakanlıktan kayıp sayısıyla ilgili bilgi verilmezken, Azerbaycan APA haber ajansı, çatışmalarda sekiz Azerbaycan askerinin şehit olduğunu duyurdu. Savunma Bakanlığından yapılan bir diğer açıklamada, Gazah bölgesinde de Ermeni askerlerin ateşkes ihlali yapması nedeniyle Azerbaycan ordusundan İsa Almazov isimli bir askerin hayatını kaybettiği bildirildi. Bakanlık yetkilileri, şehit askerlerin aile ve yakınlarına taziye dileklerini iletti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ermenistan-azerbaycan-cephe-hattinda-catisma/135358
511
1,082
Ermenistan Başbakanı Paşinyan, ülkesinin AB'ye yakınlaşmaya hazır olduğunu belirtti Ermenistan Başbakanı Paşinyan, Avrupa Birliği (AB) ile imzaladıkları Kapsamlı ve Geliştirilmiş Ortaklık Anlaşması ile ilişkileri derinleştirdiklerini belirterek, Ermenistan'ın AB'ye mümkün görüldüğü ölçüde yakınlaşmaya hazır olduğunu bildirdi. Ankara Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, "The Telegraph" gazetesi muhabiri Roland Oliphant'a verdiği ve Facebook sayfasından yayımladığı röportajında, gündeme dair soruları yanıtladı. Muhabirin, Ermenistan'ın gelecekte NATO üyeliğini düşünüp düşünmediği sorusu üzerine Paşinyan, ülkesinin Rusya ile güvenlik alanında işbirliğini reddetmediğini ancak savunma alanında yönelimlerini çeşitlendirmek amacıyla çalışmalar yürüttüğünü ifade etti. Paşinyan, ülkesinin güvenlik alanında bazı ülkelerle işbirliği görüşmeleri yaptığını belirterek, "ABD, Fransa, Hindistan ya da AB ile güvenlik ilişkilerimiz doğal olarak Rusya'ya karşı değil ancak geçmişte sahip olduğumuz güvenlik ilişkileri güvenlik ihtiyaçlarımızı karşılamıyor." dedi. Başbakan Paşinyan, ülkesinde NATO'ya üyelik konusunun ve tartışmasının gündemde olmadığını, mevcut "Bireysel Ortaklık Eylem Planı"nın üyeliği içermeyen yeni ortaklık formatına dönüştürülmesine dair çalışmalar yapıldığını kaydetti. Paşinyan, şu anda yasal olarak Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) üyesi olduklarını ancak bu blok stratejisinin uzun vadede Ermenistan'ın çıkarlarına uygun olup olmadığı konusunda tartışmaların sürdüğünü vurguladı. Ermenistan Başbakanı, son dönemde en önemli konunun Gürcistan'ın AB'ye aday ülke statüsü kazanması olduğuna, göreve gelmesinden önce ülkesinin Birlik ile Kapsamlı ve Geliştirilmiş Ortaklık Anlaşması imzaladığına, anlaşmanın uygulama safhası kapsamında ilişkileri derinleştirdiklerine dikkati çekerek, "Ermenistan, AB'ye mümkün görüldüğü ölçüde yakınlaşmaya hazır." ifadesini kullandı. Paşinyan, muhabirin 1 Şubat'tan itibaren Roma Statüsü'nü kabul ettikleri ve resmen üye oldukları Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e yönelik yakalama kararının, Putin'in Erivan'a gelmesi halinde uygulanıp uygulanmayacağı sorusu üzerine, UCM üyeliğinin Ermenistan'ın güvenlik seviyesinin yükseltilmesi maksadıyla alınan karar olduğunu, söz konusu yakalama kararının yasal çerçevede Ermenistan mahkemeleri tarafından ele alınması gerektiğini, kendisinin bu konuda yetkisinin bulunmadığını ve görevdeki devlet başkanlarının statüleri gereği dokunulmazlıkları olduğu konusunda hukukçu görüşleri bulunduğunu belirtti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ermenistan-basbakani-pasinyan-ulkesinin-abye-yakinlasmaya-hazir-oldugunu-belirtti/3134664
1,356
2,714
Ermenistan'ın Karabağ'da işlediği savaş suçlarını araştırmak için komisyon kuruldu "Karabağ Savaş Suçlarını Araştırma Komisyonu", Dağlık Karabağ savaşında Ermenistan'ın, Azerbaycanlılara uyguladığı zulümleri gün yüzüne çıkararak, kamuoyuyla paylaşmayı hedefliyor. Istanbul Ermenistan'ın Karabağ işgalindeki savaş suçlarını araştırmak amacıyla Türkiye ve Azerbaycan başta olmak üzere birçok ülkeden STK temsilcisi, eski büyükelçi, gazeteci ve akademisyenlerin girişimiyle "Karabağ Savaş Suçlarını Araştırma Komisyonu" kuruldu. Komisyondan yapılan açıklamaya göre, Azerbaycan Cumhuriyeti Ekoloji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Firdovsi Aliyev'in talebi üzerine Dünya Türk Yazarlar Birliği Başkanı Salih Kurt ile İslam Ülkeleri Akademisyenler Birliği (İSAB) Genel Başkanı ve İslam Ülkeleri Akademisyenler Vakfı (İSAK) Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Bayram Altan bir araya gelerek, komisyonda görev alacak kişileri belirleme çalışmaları başlattı. Azerbaycan'ın ulusal lideri Haydar Aliyev'in iki devlet tarafından benimsenen "Tek millet, iki devlet" sözünü sloganlaştırarak başlanan komisyon üyeleri belirleme çalışmalarında son aşamaya gelindi. Komisyonda, Türkiye ve Azerbaycan başta olmak üzere yaklaşık 30 ülkeden eski büyükelçiler, üniversite rektörleri, akademisyenler, subaylar, tarihçiler, hukukçular, araştırmacı-yazarlar, gazeteciler, savaş muhabirleri, sosyologlar, psikologlar, raportörler ve stratejik danışmanlar yer alıyor. Komisyon, bu yönüyle bölge halkı, uluslararası ilişkiler ve dünya kamuoyu açısından önem arz ediyor. Yakın tarihte meydana gelen Azerbaycan-Ermenistan savaşında Ermenilerin, Azerbaycanlılara yaptığı mezalim ve katliamları araştırmak için kurulan komisyonun adı "Karabağ Savaş Suçlarını Araştırma Komisyonu" olarak belirlendi. Komisyon için Türkiye ve Azerbaycan'ın yanı sıra ABD, Rusya, Ukrayna, Almanya, Fransa, Belçika, İngiltere, Portekiz, Moritanya, İspanya, Maldivler, Slovenya, KKTC, Mısır, Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün, Bahreyn, İran, Irak, Filistin, Cezayir, Fas, Tunus, Sudan, Kamerun, Fildişi Sahili, Nijer, Nijerya gibi ülkelerden de katılımlar oldu. Azerbaycan-Ermenistan arasında bir süre önce meydana gelen savaş sırasında Dağlık Karabağ'da işlenen savaş suçlarını araştırarak kamuoyuyla paylaşmayı planlayan komisyonda yer alacak isimler belirlendi. Komisyon Başkanlığına Salih Kurt seçilirken, Başkan Vekili ve Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Bayram Altan, Onur Üyesi Güldal Akşit, Başkan Yardımcısı ve Hukuk Kurulu Başkanı Prof. Dr. Cüneyt Yüksel, Komisyon Başkan Yardımcıları Prof. Dr. Refik Turan, Prof. Dr. İlham Rahimov, Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu, Prof. Dr. Namık Ak, Asif Memmedov ve Abdurrahman Arıcı, Medya Kurulu Başkanı ise Müslüm Aktürk oldu. Komisyonda yer alan üyelerin isimleri ise şöyle: "Fikret Özer, Hulusi Kılıç, Hassan Saed, Adil Minbaşı, Prof. Dr. Aydın Durmuş, Prof. Dr. Mohamed Ahmad Ghanayem, Prof. Dr. Arif Özaydın, Prof. Dr. Mustafa Paç, Prof. Dr. Abdülhalık Karabulut, Prof. Dr. Kerem Karabulut, Prof. Dr. Fahrettin Sadıkoğlu, Prof. Dr. Yusuf Bozkurt, Prof. Dr. Hikmet Öksüz, Prof. Dr. Hikmet Ramixanov, Prof. Dr. Oleq Yuryeviç Kuznetsov, Prof. Dr. Mehmet Ali Beyhan, Prof. Dr. Sırrı Akbaba, Prof. Dr. Mehmet Zelka, Prof. Dr. Hüseyin Muşmal, Prof. Dr. Mehmet Mercan, Prof. Dr. Gültekin Akengin, Abdulkadir İnaltekin, İrfan Balkanlıoğlu, Doç. Dr. İsmail Barış, Doç. Dr. Fouad Mulla, Dr. İbrahem Ahmed Aıyasen, Dr. Öğr. Gör. Rahman Aydın, Dr. Öğr. Gör. Esra Çavuşoğlu, Dr. Öğr. Gör. Levent Yiğittepe, Av. Derya Yaşar, Emin Özduran, Mevlüt Yüksel, Erhan Esmeray, Sabir Meshur, Yasemin Kurt, Yasemin Memmedov, Elif Lale Kırcaoğlu, Thomas Pantelic, Goran Gancik, Qorin Mark Aronovic, Dr. Mohamed Khalifa Bounasri, Uğur Fehmi Babacan, Mohamad Sherif, Hamid Fezzaga ve Mustafa Omar Abshir." Açıklamada görüşlerine yer verilen Karabağ Savaş Suçları Araştırma Komisyonu Başkanı Salih Kurt, komisyonun Türkiye'nin ve Türk milletinin ne kadar güven verici bir ülke ve millet olduğunu gösterdiğini belirterek, "Bizi değerli kılan dürüst ve erdemli olmamızdır, aynı zamanda bizi bir arada tutan bu değerlerimiz. Geçmişteki tecrübelerimizin bir nimeti olan Komisyonumuzun ülkemiz, Azerbaycan, Rusya ve bütün insanlık için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum." ifadelerini kullandı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ermenistanin-karabagda-isledigi-savas-suclarini-arastirmak-icin-komisyon-kuruldu/2216248
2,102
4,467
Eski ABD Başkanı Trump suikastının detayları mercek altında Donald Trump'a yönelik suikast girişiminin ardından, zanlı Thomas Matthew Crooks'un saldırı öncesi ve esnasında neler yaptığı, saldırıyı nasıl planladığı ve neden düzenlediği gibi sorular akla geldi. Ankara Eski ABD Başkanı ve 5 Kasım'da yapılacak seçimlerde Cumhuriyetçi Partinin adayı Donald Trump'a yönelik suikast girişiminin ardından, zanlı Thomas Matthew Crooks'un saldırı öncesi ve esnasında neler yaptığı, saldırıyı nasıl planladığı ve neden düzenlediği gibi sorular akla geldi. Trump, 13 Temmuz'da Pensilvanya'da Butler bölgesindeki mitinginde, kürsüden destekçilerine hitap ettiği sırada silahlı saldırıya uğradı. Saldırıda, mitinge katılan 1 kişi öldü, 2 kişi yaralandı. Saldırıyı "suikast girişimi" olarak tanımlayan FBI, yapılan incelemelerin ardından suikast girişiminde bulunan ve olay mahallinde öldürülen kişinin, 20 yaşındaki Thomas Matthew Crooks olduğunu bildirdi. AA muhabiri; FBI, Gizli Servis, yerel emniyet yetkilileri, adli makamlar ve görgü tanıklarının basına aktardığı bilgiler ışığında olayın akışını derlerdi. Zanlının saldırıdan önceki hareketleri Trump'a suikast girişiminde bulunan Crooks'un saldırıyı gerçekleştirmeden önceki durumuna ilişkin bazı bilgiler ortaya çıktı. Olayın yaşandığı gün, Crooks, patronundan bir günlük izin alıp iş arkadaşlarına "pazar günü işe döneceğini" söyledi. Crooks'un daha sonra yapılan incelemelerde, saldırıdan önce miting yakınındaki Pittsburgh kenti ve çevresinde bazı "şüpheli" hareketlerde bulunduğu anlaşıldı. Saldırıdan bir gün önce, üyesi olduğu atış poligonuna giden ve atış talimi yapan Crooks, Trump'ın mitinginin yapılacağı sabah Bethel Park bölgesindeki bir silah dükkanından 50 mermi ile ev ürünleri satan bir mağazadan 5 metrelik merdiven aldı. Crooks, saldırıdan önceki aylarda "bazıları muhtemelen tehlikeli madde içeren" birkaç paket teslim aldı. Ancak Crooks'un satın aldığı mühimmatı ya da merdiveni günün ilerleyen saatlerinde gerçekleştirdiği saldırıda kullanıp kullanmadığı henüz net değil. Tetiği çekmeden önce miting meydanında fark edildi Zanlı Crooks, miting alanı ve çevresini gözlemlerken yerel saatle 17.30 sularında tespit edildi. Crooks, Trump kürsüye çıkmadan önce sırtında çanta ile meydanda dolaşıp elinde golf sahasında kullanılan telemetre aleti ile ölçümler yaparken kolluk kuvvetlerinin dikkatini çekti. "Şüpheli durum" gerekçesiyle Crooks'un fotoğrafı emniyet yetkilileri ve Gizli Servis görevlileri arasında paylaşıldı, zanlının "şüpheli durumu" telsizle üst makamlara haber verildi. Bu sırada mitinge gelenler, Crooks'un "öfkeli ve sık bir şekilde" telefonunu kontrol ettiğini gördü ancak Crooks, kısa süre sonra gözden kayboldu. Gizli Servis, "yerel polislerin, mitinge katılan bazı görgü tanıklarından şüpheli kişi hakkında haberdar edildiğini ancak bu kişiyi bulamadıklarını aktardığını" açıkladı. Ancak bu bilginin Gizli Servise ne zaman ve nasıl iletildiğinin belli olmaması nedeniyle polisle Gizli Servis arasında iletişim kopukluğu olduğu değerlendiriliyor. Yerel saatle 18.09 civarında, miting meydanında Crooks'un merdiven yardımıyla çatıya çıktığını ve elindeki (Babasının üzerine kayıtlı "AR-15" tipi) tüfekle sürünerek ilerlediğini görenler, bağrış çağrış içinde polisin dikkatini çekmeye ve el hareketleriyle polise zanlının yerini göstermeye çalıştı. Crooks'un çatıda ilerlediği sırada bir polis memuru arkasından tırmanmaya çalıştı ancak zanlının, polis memurunu fark edip silahını yöneltmesi üzerine polis, tırmandığı noktadan geri indi. Kürsüye 18.03 gibi çıkan Trump konuşmasını sürdürürken 18.11'de silah sesleri yükseldi. Bir dakikadan kısa süre boyunca ateşlenen silahlardan çıkan mermilerden biri, Trump'ı kulağından yaraladı. Silahların ateşlendiği sırada zanlı Crooks da vurularak öldürüldü. Gizli Servis, Crooks'un keskin nişancılar tarafından etkisiz hale getirildiğini bildirdi ancak hangi nişancı ekibinin bunu yaptığının detayını paylaşmadı. Miting meydanında, Gizli Servisin 2'şer kişiden oluşan 2 keskin nişancı ekibini, Trump'ın kürsüsünün hemen arkasındaki 2 binanın çatısında sağ ve sol tarafta konuşlandırdığı görüldü. Çatıdaki keskin nişancılardan birinin karşı tarafı hedef aldığı, bir şey görmüşçesine irkilip sonra ateş açtığı an da kameralara yansıdı. Crooks'un "yeteneği" ve saklanıp çıkartılan silahın niteliği Trump'a göre, konuşması esnasında (ekranda gösterilen yasa dışı göç istatistiklerine ve tablolarına bakmak için) başını hafifçe sağa çevirip önündeki mikrofona doğru eğilmesiyle kurşunun kafasına isabet etmesine engel oldu. Başını hafifçe sağa doğru çevirmeseydi hayatını kaybetmiş olabileceğini vurgulayan Trump'ın kafa hareketini, tam merminin ateşlendiği an yapıp yapmadığı ise henüz kesinleşmiş değil. Crooks hakkındaki araştırmalara göre zanlı, bir dönem okulun lise tüfek takımına girmeye çalışmış ancak "nişancılıkta zayıf olması" gerekçesiyle reddedilmiş. Zanlının, Trump'ı yaraladığı atışı, keskin nişancı tüfeğiyle değil de bir piyade tüfeğiyle 120 ila 150 metre uzaklıktayken yaptığı varsayımı da Crooks'un "silah kullanma becerilerine" yönelik soru işaretlerini artırıyor. Crooks'un bulunduğu binanın önündeki ağaç nedeniyle görüş açısının kısıtlı olduğu eğimli bir çatıdan bu kadar isabetli atışlar yapabilmiş olması da dikkati çekiyor. Bazı iddialara göre de Crooks'un önünde kalan ağacın görüş açısını zaten kapatmış olması gerekiyordu. En çok merak edilen sorulardan biri ise Crooks'un olay günü "AR-15" silahını alana nasıl soktuğu. Zanlının silahı önceden alana sakladığı ihtimali üzerinde duruluyor ancak Crooks'un silahı ne zaman ve nereye sakladığı hala araştırılıyor. Gizli Servis ile yerel polisin sorumluluk alanı tartışması Olayın ardından mevcut ve eski başkanları korumakla görevli ABD Gizli Servisi, "güvenlik açığı bıraktığı ve vakitlice hareket etmediği" yönünde eleştiri dalgasına maruz kaldı. Trump'ın kürsüsüne yakın bölgeleri koruma görevi Gizli Servis personelindeyken Crooks'un çatısına çıktığı binanın da içinde bulunduğu dış bölge korumasının, yerel polisin görevi olduğu bildirildi. Gizli Servis Direktörü Kimberly Cheatle'a göre, şüphelinin ateş açtığı binanın güvenliğini yerel polis memurlarının sağlaması gerekirken zanlı, bu memurların içinde olduğu binanın çatısına çıkmayı başardı. Yerel kolluk kuvvetleri ise güvenliği sağlama konusunda en üst merci olan Gizli Servisin kendilerine böyle bir görev vermediğini savundu. Diğer taraftan Trump, yaralanıp yere çökmesiyle üzerine kapanan Gizli Servis ekibi kendini yeniden ayağa kaldırırken, kalabalığı selamlamak için ısrar ederek yumruğunu kaldırdı. Bu esnada önü kısmen açıldı, baş ve boyun kısmı yine korumasız kaldı. Yeni bir tehdit bulunmadığından yüzde yüz emin olunmadığı bu anlarda, Gizli Servisin eski Başkan'ın önünü tümüyle kapatmamış olması da dikkatleri çekti. Şimdi, ABD İç Güvenlik Bakanlığının, Gizli Servisin güvenliği sağlama sürecine ilişkin değerlendirmesi bekleniyor. Neden Crooks? Crooks, kendisini tanıyanlarca "kendi başına oturan, kimseyle konuşmayan garip bir çocuk" ve "insanlarla konuşmayı sevmiyormuş gibi görünen normal bir insan" olarak anılıyordu. Yakın çevresi, zanlının "tehlikeli sayılabilecek hiçbir belirtisinin" olmadığını söyledi. Lisede av kıyafetine benzer şeyler giydiği için arkadaşları arasında alay konusu olan Crooks'un zaman zaman da zorbalığa uğradığı yönünde bilgiler var. İki yıllık üniversitede mühendislik alanından dereceyle mezun olacak kadar da zeki olduğu düşünülen zanlı, siyasi olarak Cumhuriyetçi Partiye kayıtlıyken, 2021'de Demokrat Parti'ye 15 dolar bağışta bulundu. FBI, suikast girişimiyle ilgili yürüttüğü soruşturmada, Crooks'un cep telefonuna erişim için şifresini kırdı, bilgisayarını, evini ve arabasını inceledi ve 100'den fazla kişiyle görüştü. Zanlının, elektronik aletlerinde süren incelemelerde, Trump ve Başkan Joe Biden'ın resimleri bulundu, internet kayıtlarında da "merminin uzun mesafede rüzgara karşı gidişatı" konusunda aramalara rastlandı. FBI'ya göre, Crooks, suikast girişiminde tek başına hareket etti. Ancak FBI yaptığı tüm incelemelere ve görüşmelere rağmen Crooks'un, Trump'a yönelik bu saldırıyı neden gerçekleştirdiği konusunda hala bir sonuca varamadı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/eski-abd-baskani-trump-suikastinin-detaylari-mercek-altinda/3279959
4,115
8,322
Eski ABD Genelkurmay Başkanı Milley: Afganistan'dan tamamen çekilmeseydik şu an Taliban'la savaşıyor olurduk Eski ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley, Afganistan'dan çekilme sürecinin "stratejik bir başarısızlık" olduğunu kaydederek, "Eğer yüzde yüz geri çekilmemiş olsaydık, şu an Taliban'la savaşa devam ediyor olurduk." dedi. Washington ABD Temsilciler Meclisindeki oturumda Afganistan'dan çekilme süreciyle ilgili soruları yanıtlayan ABD'nin eski Genelkurmay Başkanı Milley, Afganistan işgaline dair pek çok başlığı değerlendirdi. Milley, Afganistan'dan geri çekilme sürecinde sivillerin tahliyesiyle ilgili olarak ABD Dışişleri Bakanlığını suçlayarak "Savaşmayan unsurların tahliyesi kararını Dışişleri Bakanlığı 14 Ağustos'ta (2021) aldı ancak çok geç kalmış bir karardı." diye konuştu. 20 yıllık savaşın ardından çekilme sürecinin daha iyi yönetilmesi gerektiğini anlatan Milley, ABD'nin Afganistan'da yapmak istediği şeylerin çoğunda başarılı olamadığını, "Bu stratejik bir başarısızlıktır." sözleriyle dile getirdi. Geride ne kadar Amerikalı kaldığını bilmiyorum Afganistan'da kaç Amerikalının kaldığı konusundaki soruları da yanıtlayan Milley, sürecin başında kaç kişi olduğunu tam bilmedikleri için çekilme tamamlandığında kaç kişi kaldığını da bilmediklerini söyledi. Milley, "Bu konuda dürüst olacağım, Afganistan'da geride kalan Amerikalıların tam sayısını bilmiyorum." dedi. Aynı oturuma katılan ABD'nin eski Merkez Kuvvetler Komutanı (CENTCOM) Kenneth F. McKenzie de tahliye sürecinin kötü yönetildiğini ancak sürecin Dışişleri Bakanlığının geç hareket etmesinden kaynaklandığını savundu. Milley ile McKenzie, Amerikan istihbaratının da Afganistan'dan geri çekilme sürecinde başarılı bir sınav vermediğini, çekilme sonrası senaryolar konusunda istihbarat unsurlarının zayıf kaldığını anlattı. ABD'nin 7 Ekim 2001'de başlayan Afganistan'daki işgali, 20 yılın ardından 31 Ağustos 2021 günü askerlerinin tümünün ülkeden çekilmesiyle sona ermişti. 29 Şubat 2020'de ABD, Afganistan'daki ABD birliklerinin önemli ölçüde geri çekilmesinin önünü açan ve Taliban'dan ülkenin terörist faaliyetler için kullanılmayacağına dair garantiler içeren bir anlaşma imzalamıştı. Barış anlaşması çerçevesinde nihai geri çekilme için 1 Mayıs 2021'i kesin bir tarih olarak belirleyen Afganistan'dan geri çekilme süreci başlamıştı. ABD Başkanlığına seçilmesinin ardından Joe Biden, kendisine miras kalan 1 Mayıs tarihini 31 Ağustos 2021'e ertelemişti. 15 Ağustos'ta Taliban, başkent Kabil'i kuşatmış ve yönetimi "barışçıl" yollarla devralmıştı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/eski-abd-genelkurmay-baskani-milley-afganistandan-tamamen-cekilmeseydik-su-an-talibanla-savasiyor-olurduk/3169097
1,302
2,702
Eski İngiltere Başbakanı Johnson, milletvekilliğinden istifa etti Eski İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Kovid-19 salgını döneminde Başbakanlık Ofisi 10 Numara'da düzenlenen partilerle ilgili hazırlanan rapor yayımlanmadan önce milletvekilliğinden istifa etti. İngiltere Johnson, Ayrıcalıklar Komitesi'nin, İngiliz parlamentosunu partiler konusunda "kasıtlı veya sorumsuzca" yanıltıp yanıltmadığına ilişkin soruşturma raporu yayımlanmadan önce "derhal" milletvekilliğinden istifa ettiğini duyurdu. Rapor henüz yayınlanmadı ancak Johnson'ın raporun bir kopyasını aldığı biliniyor. Eski Başbakan Johnson, istifa mektubunda, iktidardaki Muhafazakar Parti üyesi olarak temsil ettiği Uxbridge ve South Ruislip seçim bölgesi milletvekilliğinden ayrıldığını açıkladı. Johnson, mektubunda, "Ayrıcalıklar Komitesi'nden aldığım bir mektupta, beni parlamentodan uzaklaştırmak için aleyhimdeki davaları kullanmaya kararlı olduklarını açıkça belirttiler." ifadesini kullandı. Seçim bölgesinden ayrılacağı için çok üzgün olduğunu dile getiren Johnson, hem belediye başkanı hem de milletvekili olarak seçmenlerine hizmet etmenin kendisi için büyük bir onur olduğunu kaydetti. Johnson, komitenin, parlamentoyu "kasıtlı veya sorumsuzca yanlış yönlendirdiğime dair hala en ufak bir kanıt sunmadığını" öne sürdü. Öte yandan, Boris Johnson, başından beri komitenin amacının, gerçekler ne olursa olsun kendisini suçlu bulmak olduğunu iddia etti. Tepki çeken partiler İngiltere'de polis, 2020 ve 2021'de Kovid-19 kısıtlamalarının ihlal edildiği öne sürülen 12 olayla ilgili haberlerin ardından geçen sene başında soruşturma başlatmıştı. Soruşturma kapsamında Johnson'a kendi doğum günü partisine katılmaktan para cezası verilmişti. Dönemin Başbakanı Johnson, Kovid-19 kurallarını ihlal ettiği gerekçesiyle aldığı para cezasının ardından 12 Mayıs'ta özür dilemiş ancak görevinden istifa etmeyeceğini açıklamıştı. Polis soruşturmasının ardından kıdemli müsteşar Sue Gray de partilerle ilgili raporunu yayımlamıştı. Raporda, Kovid-19 kısıtlamalarının sürdüğü dönemde Başbakanlıkta düzenlenen partilerin çoğunda kuralların ihlal edildiği, temizlik ve güvenlik personelinin de "kabul edilemez" bir muameleyle karşı karşıya kaldığı bildirilmişti. Raporda, o dönem Başbakanlıkta yapılan birçok etkinliğin düzenlenmesine izin verilmemesi gerektiğine işaret edilerek, endişelerini dile getiren personele de saygı gösterilmediği kaydedilmişti. Johnson, 21 Mart'ta yaptığı açıklamada, Kovid-19 salgını sırasında Başbakanlıkta karantina kurallarını ihlal eden partilere katılımıyla ilgili parlamentoyu yanılttığını kabul etmiş, ancak bunu "kasıtlı" yapmadığını savunmuştu.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/eski-ingiltere-basbakani-johnson-milletvekilliginden-istifa-etti/2918888
1,260
2,639
Fanatik Yahudilerden Mescid-i Aksa'ya baskın İsrail polisinin eşlik ettiği onlarca fanatik Yahudi, işgal altındaki Doğu Kudüs'ün Eski Şehir bölgesinde bulunan Mescid-i Aksa'nın avlusuna girdi. Kudüs Kudüs İslami Vakıflar İdaresinden yapılan yazılı açıklamada, İsrail polisi korumasındaki 130 fanatik Yahudi'nin, Mescid-i Aksa'nın güneybatısında bulunan El-Meğaribe (Fas) Kapısı'ndan girerek Harem-i Şerif'e baskın düzenlediği belirtildi. Açıklamada, baskına katılanlar arasında çok sayıda üniformalı kadın askerin de bulunduğu ifade edildi. Fanatik Yahudiler, İsrail polisi eşliğinde zaman zaman Mescid-i Aksa'nın avlusuna giriyor. Bu durum sık sık bölgede gerginliğin tırmanmasına ve Filistinliler ile İsrail polisi arasında arbede yaşanmasına neden oluyor. Kudüs İslami Vakıflar İdaresinin egemenliği ihlal ediliyor Mescid-i Aksa ve Kudüs'teki vakıflar; İsrail ile Ürdün arasında 26 Ekim 1994'te imzalanan barış antlaşmasına göre Ürdün Vakıflar, İslami İşler ve Mukaddesat Bakanlığına bağlı Kudüs İslami Vakıflar İdaresinin himayesinde bulunuyor. Daha önce Kudüs İslami Vakıflar İdaresinin izni dahilinde Mescid-i Aksa'yı ziyaret eden Yahudiler, 2003'ten bu yana Vakıflar İdaresinin egemenliğini ihlal eden İsrail'in tek taraflı kararı çerçevesinde polis eşliğinde Müslümanların kutsal mabedine giriyor. İsrail makamlarının bu tek taraflı kararını tanımayan Kudüs İslami Vakıflar İdaresi, Müslümanların egemenliğini ihlal edici bu tür girişleri baskın olarak nitelendiriyor. İşgal altındaki Doğu Kudüs'te bulunan Mescid-i Aksa, Müslümanların ilk kıblesi olma özelliğini taşıyor. Yahudiler, içinde Kıble Mescidi ile Kubbetu's Sahra Camisi'nin yanı sıra müze, medreseler ve büyük avlunun yer aldığı Mescid-i Aksa Külliyesi altında, sözde Süleyman Mabedi kalıntılarının bulunduğu iddiasıyla kazı çalışmaları yapıyor, Mescid-i Aksa'da kendilerinin de ibadet etme hakları olduğunu savunuyor.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/fanatik-yahudilerden-mescid-i-aksaya-baskin-/1681412
973
1,888
Fas'ta aşırı sıcaklık uyarısı Fas'ta, çarşamba gününe kadar 46 santigrat dereceye kadar çıkacağı tahmin edilen sıcaklıklar nedeniyle vatandaşlara dikkatli olmaları uyarısında bulunuldu. Rabat Fas Meteoroloji Kurumu, sıcaklıkların ülke genelinde 46 santigrat dereceye ulaşabileceği ve risk oluşturabileceğini dikkate alarak aşırı sıcaklık uyarısı yaptı. Kuzey Afrika'nın Akdeniz iklimine sahip ülkesi Fas, özellikle son yıllarda yazın sıcaklıkların yükselmesiyle baş gösteren orman yangınlarıyla da mücadele ediyor. Faslı çevre uzmanı Celal el-Mati AA muhabirine yaptığı açıklamada, son 50 yıldır dünya genelinde sıcaklık artışının görüldüğünü hatırlatarak, Fas'ta "artan sıcaklık tehlikesi" konusunda uyarmıştı. Mati, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin sonucu olarak kuraklık tehlikesinin yanı sıra sel felaketlerinin de sıklıkla görüldüğünü ifade ederek, Fas'ta "iklim değişikliğinin kaçınılmaz bir hale geldiğini" son 4 yılda orman yangınlarında ciddi bir artış görüldüğüne dikkati çekmişti.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/fas-ta-asiri-sicaklik-uyarisi-/3281670
532
997
Filistin'de TİKA'nın desteğiyle Nablus 15 Temmuz Çocuk Kültür Merkezi'nin açılışı yapıldı Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) Başkanlığının desteğiyle işgal altındaki Batı Şeria'nın Nablus kentinde 15 Temmuz Çocuk Kültür Merkezi'nin açılışı yapıldı. Kudüs TİKA'nın Filistin Koordinatörlüğü'nden yapılan açıklamaya göre, Batı Şeria'nın kuzeyindeki Nablus'un tarihi Eski Şehir bölgesinde 30 bin çocuk ve gence müzik, resim, el sanatları, okuma, kişisel gelişim gibi kültürel ve sosyal hizmetlerin sunulduğu Nablus Belediyesi'ne bağlı Çocuk Kültür Merkezi'nin kapasitesini artırmak için ek kat inşa edildi. Proje kapsamında ayrıca, inşa edilen katın çok amaçlı bir merkeze dönüştürülmesi için kitaplık, projeksiyon cihazı, ses sistemi, klima, masa, sandalye gibi malzeme ve ekipmanı temin edildi. Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişiminde şehit düşenlerin hatıralarını yaşatmak üzere “Nablus 15 Temmuz Çocuk Kültür Merkezi” diye isimlendirilen salonun açılış törenine Nablus Valisi Gassan Daglas, Nablus Belediye Başkanı Dr. Hüsam Şakşir, Nablus Müftüsü Ahmed Şubaş, Nablus İl Sağlık Müdürü Ramiz Düveykat, Filistin Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Cengiz Eroğlu, TİKA Filistin Koordinatörü Orhan Aydın, Türkiye mezunları ile Nablus Ticaret Odası ve Kültür Merkezi yetkilileri katıldı. 15 Temmuz şehitleri ve Filistinli şehitler için dua okunması ve milli marşların ardından konuşma yapan Nablus Valisi Gassan Dağlas, dedesi Bekir Ebubekir'in I. Dünya Savaşı'nda Diyarbakır'da Osmanlı saflarında şehit düştüğünü, Filistin ve Türkiye'nin pek çok ortak tarihi değere ve ortak geleceğe sahip olduğunu belirterek, Türkiye ve TİKA'ya Filistin'e destekleri için şükranlarını sundu. Nablus Belediye Başkanı Hüssam Şakşir ise iki halk arasında kardeşlik ilişkisi bulunduğunu, Nablus'ta bulunan Osmanlı eserlerinin de bunun şahidi olduğunu belirtti. Türk halkının 15 Temmuz'da gösterdiği mücadeleden övgüyle bahseden Şakşir, “Türk halkı 15 Temmuz'da nasıl zafer kazandıysa bizim halkımız da zafer kazanacaktır ” ifadelerini kullandı. Filistinli Türkiye Mezunları Derneği önceki başkanı Prof. Dr. Mahmud Matar da 15 Temmuz gecesi halkın iradesinin top ve tüfekleri yendiğini, tüm Filistinlilerin o gece sabaha kadar televizyon başında dualarla sabahladığını belirterek, "Allah bu musibeti bir daha yaşatmasın" dedi. TİKA Filistin Koordinatörü Orhan Aydın da törende yaptığı konuşmada 15 Temmuz 2016 gecesi ve sonrasında yaşananlara değinerek, “FETÖ'nün sadece Türkiye değil, sınırları içinde varlık gösterdiği bütün devletlerin güvenliğini tehdit ettiğini ve bu terör örgütüyle her alanda mücadeleye devam edileceğini” dile getirdi. Programda ayrıca 15 Temmuz konulu film gösterimi yapıldı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/filistin-de-tika-nin-destegiyle-nablus-15-temmuz-cocuk-kultur-merkezinin-acilisi-yapildi/3275368
1,432
2,873
Filistin Enerji Kurumu: Gazze'nin orta kesimindeki elektrik hattı aktif hale getirilecek Filistin Enerji ve Tabii Kaynaklar Kurumu, Gazze Şeridi'nin orta kesimlerini elektrik sağlayan "F11 numaralı" hattın birkaç gün içinde yeniden aktif hale getireleceğini duyurdu. Ramallah Merkezi Ramallah'ta bulunan Filistin Enerji ve Tabii Kaynaklar Kurumundan yapılan yazılı açıklamada, Gazze'deki Elektrik Dağıtım Şirketi ile işbirliği yaparak geçen iki hafta içinde yıkılan hattın onarıldığı belirtildi. Açıklamada, gelecek günlerde 20 bin metreküp üretim yapabilecek ve halka temiz içme suyu sağlayabilecek Deyr Belah'taki Merkezi Su Arıtma Tesisine elektrik tedariği sağlanacağı kaydedildi. Uluslararası kuruluşların işbirliğiyle diğer tüm hatlarda elektrik enerjisinin yeniden sağlanması, halka ve tüm hayati tesislere elektrik tedarik edilmesi için İsrail'e baskı yaptıkları aktarılan açıklamada, halkın elektriğe ulaşıp ulaşamayacağı konusunda bilgi verilmedi. Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) X sosyal medya platformundaki hesabından yaptığı açıklamada, Gazze'ye akaryakıt sağlanamaması sebebiyle su arıtma tesislerinin çalışmaz hale geldiğini duyurmuştu. UNRWA açıklamasında şu ifadelere yer verilmişti: "İnsanlara yeterli derecede su bulunmuyor. Artık hayatta kalmak büyük mücadeleler istiyor. Gazze Şeridi'ndeki kanalizasyon ve altyapı ciddi anlamda tehlike saçtığı için kişisel temizlik ve içme suyunda dahi deniz suyu kullanılmak zorunda. Filistinli çocukların günlük 6 veya 8 saati gıda ve su taşımakla geçiriyor. Çocuklar genellikle uzak mesafelerden ağır yükler taşıyor." Filistin Merkezi İstatistik Bürosu ve Filistin Çevre Kalitesi Kurumu 5 Haziran Dünya Çevre Günü'nde yayımladığı ortak raporda, Gazze Şeridi'ndeki mevcut suyun, saldırı öncesindeki toplam suyun yaklaşık yüzde 10 ila 20'si kadar olduğu tahmin edildiği açıklanmıştı.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/filistin-enerji-kurumu-gazzenin-orta-kesimindeki-elektrik-hatti-aktif-hale-getirilecek/3277247
910
1,904
Filistinli başpapaz Hanna: Zehirlenmemde belirtiler İsrail'i gösteriyor Filistinli başpapaz Hanna, zehirlenme olayında belirtilerin İsrail'i gösterdiğini söyledi. Amman Yunan Ortodoks Patrikhanesi'nden Batı Şeria'nın kuzeyinde yer alan Sabestiya'nın başpapazı Theodosios Attalah Hanna, tedavi gördüğü Ürdün'de resmi televizyon kanalına açıklama yaptı. Maruz kaldığı kimyasal maddenin çok tehlikeli olduğunu belirten Hanna, "Yaşanan durum bir suikast girişimi veya ömür boyu hasta kalacağım bir girişim olabilir." dedi. Filistinli bir ekibin kendisinin maruz kaldığı kimyasala ilişkin kanıt toplamaya çalıştığını vurgulayan Hanna, "Bu olayın arkasında kesin olarak kimin olduğunu söylemiyorum ancak zehirlenmemde belirtiler İsrail'i gösteriyor." diye konuştu. Geçen hafta İsrail'de bir kuruluşun elemanları, Kudüs'te başpapaz Hanna'nın yakınında olduğu Patrikhane alanında kimyasal madde püskürtmüştü. Kimyasal maddeden zehirlenen Hanna tedavi için Ürdün'ün başkenti Amman'a nakledilmişti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/filistinli-baspapaz-hanna-zehirlenmemde-belirtiler-israili-gosteriyor/1682110
552
1,154
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, ağustos ortasına kadar yeni bir hükümet kurulmayacağını açıkladı Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, erken genel seçimleri kaybettiğini kabul etmesine rağmen yeni bir hükümet kurmak için ağustos ortasına kadar bekleyeceğini belirtti. Paris Cumhurbaşkanı Macron, erken genel seçimlerin ardından ilk kez Fransız televizyonuna konuştu. Çekimleri dış mekanda Eyfel Kulesi yakınlarında yapılan France 2 ve Radio France'ın ortak yayınına konuk olan Macron, erken genel seçimlerin sonuçlarının ülke siyaseti üzerine etkilerini değerlendirdi. Macron, artık Fransız toplumunu yansıtmadığı için 9 Haziran'da Ulusal Meclis'i feshetme kararı aldığını ifade ederek, bu kararı almasa da 2025 bütçe görüşmeleri sırasında hükümete karşı gensoru önergesi sunulacağını kaydetti. Genel seçimlerde aşırı sağcı Ulusal Birlik (RN) partisinin Meclis'te en çok sandalye sayısına ulaşan parti olması hakkında Macron, "Genel seçimlerde başı çeken parti Ulusal Birlik oldu." dedi. Macron, 11 milyon oy toplamasına rağmen RN partisinin Ulusal Meclis bürosundan herhangi bir yetkili göreve ulaşmamasının "kötü bir şey" olduğunu kaydederek, geçen hafta Genel Kurul'da yapılan Meclis Başkanı oylaması sırasında solcu milletvekillerinin aşırı sağcı milletvekilli Flavien Termet'in elini sıkmamasını eleştirdi. İktidarın seçimleri kaybettiğini söyleyen Macron, "kimsenin bu seçimleri kazanmadığını" savundu. Macron, "Herhangi bir parti programını uygulayamaz, ne (sol ittifakı) Yeni Halk Cephesi, ne iktidar çoğunluğu, ne de Cumhuriyetçi sağ. Tavizler vermek gerekecek." diye konuştu. Fransa Cumhurbaşkanı, seçimleri birinci sırada bitiren ittifak olan Yeni Halk Cephesi'nin Meclis'te salt çoğunluğu bulunmadığını, bunun için 100 milletvekili eksiği olduğunu belirtti. Macron, hükümetin ağustos ortasında kurulacağını şu ifadelerle açıkladı: "Benim arzum bir an önce hükümeti kurabilmek. Ülkenin karar alacak ve bütçe hazırlayacak bir hükümete ihtiyacı var. Açıkçası, ağustos ortasına kadar Olimpiyat Oyunları'na odaklanmamız gerekiyor, bunun ardından görüşmelerin gidişatına göre başbakan atamak ve ona hükümet kurma görevini vermek benim sorumluluğum olacak." Macron, istifa etmeyecek İstifa edip etmeyeceğine ilişkin kendisine yöneltilen soruya Macron, "Fransızlar bana bir görev verdi, ben de onu tam olarak üstleneceğim. Ülke için istikrar diliyorum." diye konuştu. Aşırı sağın yükselişinin Fransa'ya özgü bir durum olmadığının altını çizen Macron, "Aşırı sağ Fransa'da yükseldi, tıpkı son yıllarda Avrupa'nın tamamında hatta güçsüz olduğu ülkelerdeki gibi." değerlendirmesinde bulundu. Macron, Olimpiyat Oyunları kapsamında Rus sporcular ve İsrailli sporcular arasında çifte standart uygulandığı eleştirilerini de yanıtladı. Rusya-Ukrayna Savaşı ve İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının çok farklı durumlar olduğunu öne süren Macron, İsrail'in kendisini müdafaa etme hakkı olduğunu savundu. Macron, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarını da kınadıklarını kaydederek, şöyle devam etti: "Bir yıl önce bazı federasyonların Rusların (Olimpiyatlara) gelmesinden yana olduğu tartışılıyordu. Her zaman söyledim, karar verecek olan IOC'dir (Uluslararası Olimpiyat Komitesi). Biz Olimpiyatlarla siyaset yapmayız. Bu yüzden burada söylemek istiyorum: İsrailli sporcular ülkemize hoş geldi." İsrailli sporcuların kendi bayraklarıyla müsabakalara katılabilmesi gerektiğini savunan Macron, aralarında derin anlaşmazlıklar olsa da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Olimpiyatlar için Paris'e geldiği takdirde bir "başbakan" gibi ağırlanacağını kaydetti. "Gazze ve işgal altındaki topraklarda yaşananlar kabul edilemez" Emmanuel Macron, "Başbakan Binyamin Netanyahu ile çok ciddi anlaşmazlık içindeyim. İsrail devletinin güvenliğine bağlıyım ancak iki devletli çözüme ve ateşkesin sağlanmasına da bağlıyım. Bugün Gazze ve ayrıca işgal altındaki topraklarda yaşananlar kabul edilemez." ifadelerini kullandı. Macron, Olimpiyat Oyunları'nın açılış töreninin 26 Temmuz'da Sen Nehri'nde yapılacağını teyit etti. Sol ittifak uzun uğraşlar sonrası başbakan adayı olarak Castets'i belirledi Öte yandan erken genel seçimlerin kazananı Yeni Halk Cephesi'ni oluşturan 4 parti, müzakereler sırasında öne çıkarılan Huguette Bello ve Laurence Tubiana gibi isimler üzerinde anlaşamazken, Macron Fransız televizyonuna konuk olmadan önce ortak başbakan adaylarını açıkladı. Uzun uğraşlar sonrası varılan bu karara ilişkin Yeni Halk Cephesi'nden yapılan açıklamada, seçimden 16 gün sonra ittifakın müzakerelerinin olumlu sonuç verdiği belirtilerek, ittifakın, Cumhurbaşkanı Macron'a, Lucie Castets'i başbakan adayı olarak teklif ettiği aktarıldı. Açıklamada, Castets'in, daha önce vergi kaçakçılığıyla mücadele eden kıdemli bir memur olarak çalıştığı, emeklilik yaşının 64'e çıkarılmasına karşı olduğu ve kamu hizmetlerini korumak için mücadele ettiği kaydedildi. Castets, Fransa'nın önde gelen okullarından Sciences Po ve ENA'nın yanı sıra İngiltere merkezli London School of Economics'de eğitim gördü. "Kamu Hizmetlerimiz" adlı topluluğun sözcüsü ve kurucularından Castets, Fransa Ekonomi Bakanlığı bünyesinde de çalıştı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/fransa-cumhurbaskani-macron-agustos-ortasina-kadar-yeni-bir-hukumet-kurulmayacagini-acikladi/3283565
2,543
5,267
Fransa Dışişleri Bakanı: Bölgede savaş riski var Fransa Dışişleri Bakanı Le Drian, son dönemde İran ve Suriye ile ilgili sorunların iç içe geçmeye başladığı ve bölgede savaş riski bulunduğu uyarısı yaptı. PARİS Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, son dönemde İran ve Suriye ile ilgili sorunların iç içe geçmeye başladığına dikkati çekerek, bölgede savaş riski olduğu uyarısında bulundu. Le Drian, France Inter radyosunda gündeme ilişkin açıklama yaptı. ABD'nin İran ile yapılan nükleer anlaşmadan çekilmesinin ardından yeni yaptırımlar uygulama kararını değerlendiren Le Drian, "'Siz ABD şirketi olmayan ve İran'da faaliyet gösteren bir şirketsiniz. Fakat biz sizin, Amerikan şirketi olmasanız da İran ile iş yapmanızı istemiyoruz çünkü dolar ile ticaret yapıyorsunuz.' Bu kabul edilemez. Avrupa Birliği'nin (AB) buna karşı kararlı bir duruşu olmalı ve bu var." dedi. "ABD ile İran arasında son dönemde gerilim arttı. Ortadoğu'da ciddi bir savaş riski var mı?" sorusuna da Le Drian, "Evet" yanıtını verdi. Fransız Bakan, dünya kamuoyunun bölgede gerilimin yükselişine şahitlik ettiğini belirterek, birkaç haftadır İran ve Suriye ile ilgili sorunların iç içe geçmeye başladığını ve bölgede savaş riski olduğunu söyledi. Le Drian, buna örnek olarak da Suriye'de konuşlu İran silahlarının İsrail'e karşı kullanıldığı ve İsrail'in de karşılık verdiğini kaydetti. Dünyada gittikçe çoğalan krizler konusunda endişelerini dile getiren Le Drian, bunların Transatlantik, Ortadoğu ve AB'deki krizler olduğunu açıkladı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ortadoğu Özel Temsilcisi'nin, Suriye'deki tüm yabancı güçlerin ülkeyi terk etmesi yönünde bir çağrı yaptığının anımsatılması üzerine Le Drian, "Suriye'de çok sayıda yabancı asker var. Koalisyon güçleri, ABD'li, Türk, Rus ve İranlı askerler. Çok az Fransız askeri var." ifadelerini kullanarak, bunun ülkede barış sürecini başlatma anlamına geleceğini fakat bu sürecin bugün itibarıyla tıkalı olduğunu kaydetti. Le Drian ayrıca Suriye'deki krizin sonlandırılması için masada sadece Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un teklifinin bulunduğunu iddia ederek, bunun da Rusya ve uluslararası koalisyon yanlılarının bir masa etrafında birleşerek krizden çıkış yollarının aranması ve bu amaçla bir ajanda hazırlanması olduğunu belirtti. Muhabir: Ömer Aydın Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/fransa-disisleri-bakani-bolgede-savas-riski-var/1154586
1,209
2,472
Fransa'da 17 yaşındaki gencin polis kurşunuyla öldüğü olaya ilişkin ses kaydı çıktı Fransız basını, polisin, 27 Haziran'da 17 yaşındaki Nael M'yi silahla öldürdüğü olaya ilişkin bir ses kaydı yayımladı. Kayıtta, araçta bulunan yolculardan birinin olay anına ilişkin ifadeleri yer alıyor. Paris Nanterre kentinde, Nael M. isimli genç sürücünün polis ateşiyle öldürülmesinin ardından, araçtaki bir yolcunun olay anını anlattığı ses kaydının olduğu video, farklı sosyal medya platformlarında çıktı. - Fransa'da sokaklar savaş alanına döndü - Fransa'da polisin ölümcül güç kullanımındaki artış - BM: Fransa'nın, kolluk kuvvetlerindeki derin ırkçılık sorunlarını ciddi şekilde ele almasının zamanı - Türkiye'nin Paris Büyükelçiliğinden, Fransa için seyahat uyarısı - Fransa genelinde patlak veren olayların yeni merkez üssü Marsilya ve Lyon Fransız BFMTV kanalı, söz konusu videonun doğruluğunun teyit edildiğini belirterek, ismi belirtilmeyen yolcunun ses kaydının da yer aldığı görüntülü haberi sundu. Ses kaydında söz konusu yolcu, "Bu videoyu gerçeği ortaya çıkarmak için yapmak istedim, çünkü sosyal medya ağlarında arkadaşım Nael'in ölümü hakkında çok fazla yanlış şey dönüyor. Size olayı A'dan Z'ye anlatacağım." diye konuştu. Yolcu, 27 Haziran'da sabah yerel saat ile 08.00 sularında, 2 arkadaşıyla buluşarak ödünç aldıkları araçla Nanterre'de gezmeye çıktılarını belirtti. • Olaylar Fransız polisinin Nael M. isimli genci vurarak öldürmesiyle başladı — Anadolu Ajansı (@anadoluajansi) July 1, 2023 • Birçok bölgede polis ve göstericiler karşı karşıya geldi • Gerilimlerin yeni merkez üssü Marsilya ve Lyon oldu • Belçika'da 80 kişi daha gözaltına alındı Fransa'daki protestolarda gözaltındaki… pic.twitter.com/QQbVe7JZuf Alkol veya uyuşturucu kullanmadıklarını söyleyen yolcu, araçla otobüs yolunda ilerledikleri sırada motorları üzerindeki 2 polisin kendilerini takip ettiğini fark ettiğini kaydetti. Yolcu, memurların sireni çalıştırdığını ve ardından Nael'in aracı durduğunu anlattı. "Motoru durdur yoksa seni vururum" Polislerden birinin Nael'e aracın camını açmasını söylediğini, arkadaşının da bu komuta uyduğunu anlatan yolcu, polis memurunun Nael'e, "Motoru durdur, yoksa seni vururum." dediğini belirtti. Yolcu, polislerin Nael'e silahlarının kabzasıyla vurduğunu söyledi. "Kıpırdama yoksa kafana bir kurşun sıkarım" Polislerden birinin, Nael'in şakağına silah doğrultarak, "Kıpırdama yoksa kafana bir kurşun sıkarım." dediğini anlatan yolcu, diğer polisin ise meslektaşına "vur onu" diye konuştuğunu belirtti. Yolcu, polisten aldığı üçüncü silah kabzası darbesiyle Nael'in ayağının fren pedalından çekildiğini ve aracın hareket ettiğini anlattı. Arabanın ön camı hizasındaki polisin ateş açmasıyla vurulan arkadaşının ayağının gaza değmesiyle aracın ilerlediğini ifade eden yolcu, "(Nael'in) Can çekiştiğini gördüm, titredi. Sonra bariyere çarptık. Ben de korktuğum için araçtan inip, kaçtım." ifadelerini kullandı. Olayın görgü tanığı yolcu, polislerin kendisini de vurabileceğini düşündüğünü, bu nedenle koştuğunu belirtti. Yolcu, "Polislerin gözlerimin önünde arkadaşıma yaptıkları karşısında şoke oldum." diye konuştu. Haberde, olay günü çekilen amatör kamera kayıtları, olayın ardından basının kaza noktasında çektiği görüntüler, olay günü genç sürücünün takip ettiği güzergahı gösteren harita yer aldı. Fransız basını, söz konusu görgü tanığının 3 Temmuz'da polise ifade vereceğini aktardı. Nael M'nin cenazesi toprağa verildi Öte yandan, Fransız basınındaki haberlere göre, Nael M, Nanterres'deki İbn Badis Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından Mont-Valerien kabristanına defnedildi. Cenaze törenine ailesi ve arkadaşlarının yanı sıra yüzlerce kişi katıldı. Ölümü polis şiddetine tepki olarak ülkede 5 gündür devam eden olaylı protestolara yol açan gencin cenaze merasimi basına kapalı olarak gerçekleşti. Cenaze namazı ve merasimi yoğun güvenlik önlemleri altında geçerken zırhlı araçlar da yakın mesafeye konuşlandırıldı. Olay Polis, 27 Haziran'da Nanterre'de, içinde 3 kişi bulunan ve sürücüsü "dur" ihtarına uymayan bir araca ateş açmış, 17 yaşındaki sürücüyü öldürmüştü. Nael'in ölümüne tepki gösterenler, ülke genelinde farklı kentlerde sokağa çıkarak polisle çatışmıştı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/fransada-17-yasindaki-gencin-polis-kursunuyla-oldugu-olaya-iliskin-ses-kaydi-cikti-/2934877
2,246
4,370
Fransa'da grev ve gösteriler devam ediyor Fransa'da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron yönetiminin emeklilik reformuna karşı başlatılan grevler sürerken, emeklilik reformu ülke genelinde yeniden protesto edildi. Paris Fransa'da en büyük iş sendikalarından Genel İş Konfederasyonu (CGT) başta olmak üzere birçok sendikanın çağrısıyla Paris'teki Republique Meydanı'nda toplanan eylemciler, Nation Meydanı'na kadar yürüdü. Eylemde polis ile göstericiler arasında arbede yaşandı, polis biber gazıyla müdahale etti. Sarı yeleklilerin liderlerinden Eric Drouet, eyleme katılarak emeklilik reformunu protesto edenlere destek verdi. Paris Emniyet Müdürlüğü, başkentteki gösteride 30 kişinin gözaltına alındığını duyurdu. Ülkenin birçok kentinde gösterilerinin yanı sıra yollarda da blokaj eylemi yapıldı. İçişleri Bakanlığının verilerine göre, ülkede 80 farklı noktada düzenlenen gösterilere 76 bini Paris'te olmak üzere 615 bin kişi katıldı. CGT'ye göre ise 350 bini Paris'te olmak üzere ülkedeki eylemlerde 1,8 milyon kişi yer aldı. Grevler 13. gününde Bu arada Macron yönetiminin emeklilik reformuna karşı başlatılan grevler 13. gününe girdi. Başkentte bugün 8 metro hattı ve 20'ye yakın metro istasyonu kapalı tutulurken, diğer metro hatları da belirli saatlerde güzergahın bazı kısımlarında çalışıyor. Ülkenin çeşitli kentlerinde de toplu taşıma araçlarında ve tren seferlerinde ciddi aksamalar yaşanıyor. Fransız Ulusal Demir Yolları Şirketinde (SNCF) çalışan makinistlerin yüzde 75,8'i bugün grev yaptı. Dün bu oran yüzde 61'di. Öğretmen ve memurların önemli bir bölümü de bugün greve katıldı. Bugünkü grev ve gösteriler nedeniyle başta Eyfel Kulesi ve Versay Sarayı olmak üzere ülkede çok sayıda müze kapılarını ziyaretçilere kapattı. Paris'te ve çeşitli kentlerdeki toplu taşıma araçlarında ve tren seferlerindeki aksaklıklar yarın da sürecek. Hükümet emeklilik reformunda kararlı Fransa Başbakanı Edouard Philippe, Ulusal Meclis'te yaptığı açıklamada, emeklilik reformunu hayatı geçirme konusunda kararlı olduklarını belirtti. Philippe, yarın ve perşembe günü çeşitli sendikaların temsilcileri ile görüşeceğini kaydetti. Emeklilik reformu tepkisi Sarı yeleklilerin gösterilerinin ardından çok sayıda sektör çalışanı, Macron yönetiminin hazırladığı emeklilik reformuna tepki göstermek amacıyla ülke genelinde süresiz grev başlatmıştı. 5 Aralık'ta başlayan greve, protestolar eşlik etmiş ve grevin ilk günü sokağa dökülenlerin sayısı 800 bini bulmuştu. Philippe, geçen hafta düzenlediği basın toplantısında, emeklilik sisteminin tek bir düzene getirileceğini, çeşitli sektörlere tanınan ayrıcalıkların ve 42 emeklilik türünün peyderpey kaldırılacağını belirtmişti. Emekli maaşının en az 1000 avro olacağını dile getiren Philippe, "Emeklilik yaşı 62 olarak kalacak ancak işçiler tam maaş almak için 64 yaşına kadar çalışacak. 1975'ten önce doğanlar yeni sistemden etkilenmeyecek." ifadelerini kullanmıştı. Greve gidenler arasında Paris ve çevresinde toplu taşımayı düzenleyen RATP, SNCF ve Fransız hava yolu şirketi Air France çalışanları, polisler, doktorlar, hemşireler, acil servis görevlileri de dahil sağlık çalışanları, öğrenciler, öğretmenler, memurlar, avukatlar, tarım işçileri, postane çalışanları, taksi ve nakliye şoförleri, elektrik üretim ve dağıtım şirketi EDF, otomotiv üreticisi Renault ve rafineri çalışanları bulunuyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/fransada-grev-ve-gosteriler-devam-ediyor/1676608
1,698
3,498
Fransa'da Macron'un partisi yerel seçimlerde ağır yenilgi aldı Fransa'da yerel seçimlerin ikinci turunun kaybedeni Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un kurucusu olduğu iktidar partisi Cumhuriyet Yürüyüşü Hareketi (LREM) oldu. Paris Ülkede 22 Mart'ta yapılması planlanan ancak yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle ertelenen yerel seçimlerin ikinci tur oylaması sona erdi. İkinci turda 16,5 milyon seçmen yaklaşık 5 bin belediyenin yöneticilerini belirledi. İlk ve ikinci turda toplamda 34 bin 967 belediye başkanı ve yardımcıları seçildi. Seçimde sandığa gitmeyenlerin oranı tarihi rekorla yüzde 60 olarak açıklandı. Bu oran 2014'teki yerel seçimlerde yüzde 37,87 olarak gerçekleşmişti. Sandık çıkış anketlerine göre seçimin ikinci turunda, ilk turda olduğu gibi LREM ülkedeki büyük şehirleri kaybetti. Yeşiller Partisi (EELV) Lyon, Bordeaux, Strazburg, Poitiers, Besançon ve Marsilya'da seçimi kazandı. Başbakan Edouard Philippe, Le Havre'da girdiği yarışta yüzde 58,83 ile seçimi kazandı. Paris'te Sosyalist Partinin (PS) adayı mevcut Belediye Başkanı Anne Hidalgo, oyların yüzde 48,7'sini alarak yeniden belediye başkanı seçildi. Merkez sağ Cumhuriyetçiler Partisinin (LR) adayı Rachida Dati, yüzde 33,8 ile ikinci sırada ve LREM'in adayı eski Sağlık Bakanı Agnes Buzyn yüzde 13,3 ile üçüncü sırada yer aldı. Perpignan'da aşırı sağcı Marine Le Pen'in liderlik yaptığı Ulusal Birlik Partisinin (RN) adayı Louis Aliot, yüzde 52 oy alarak belediye başkanı seçildi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/fransada-macronun-partisi-yerel-secimlerde-agir-yenilgi-aldi/1893043
772
1,638
Fransa'da sol, ağustos ortasına kadar yeni bir hükümet kurulmaması kararına tepki gösterdi Fransa'da erken genel seçimlerin mağlubu Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un ağustos ortasına kadar yeni bir hükümet kurulmayacağını belirtmesi, bu konuda sabırsızlaşan sol ittifak tarafından tepkiyle karşılandı. Paris Genel seçimlerin galibi sol ittifak Yeni Halk Cephesi'nin önde gelen isimleri, yeni hükümetin hemen kurulmayacağına ilişkin Macron'un açıklamalarından memnun olmadıklarını dile getirdi. TF1 kanalına konuk olan Sosyalist Parti (PS) lideri Olivier Faure, Macron'un, sol ittifakın ortak başbakan adayı Lucie Castets'i atamayı reddetmesi durumunda, hükümete karşı Ulusal Mecliste gensoru önergesi sunacaklarını belirtti. Faure, seçimlerde hiçbir siyasi gücün Mecliste salt çoğunluğa ulaşamadığına işaret ederek, "Bu bir gerçek ancak seçimde galip gelen bir güç var ve bütün demokratik ülkelerde seçimde galip gelen güçten hükümet kurması istenir." dedi. "İktidar kanadıyla bir koalisyona katılmak söz konusu olamaz" Aşırı solcu Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) Parti Koordinatörü Manuel Bompard, RTL radyosuna yaptığı açıklamada, Macron'un, Castets'i başbakan olarak ataması için vatandaşlara "gösteriler düzenleme" çağrısında bulundu. Bompard, Fransa Cumhurbaşkanı'nı "Elysee'de saklanan bir çeşit çılgına" benzetirken, Macron'un vatandaşların sandıkta verdiği "siyasetin sona erdi" mesajını kabul etmediği yorumunu yaptı. LFI'nin kurucu lideri Jean-Luc Melenchon, X hesabından yaptığı açıklamada, Macron'un seçim sonuçlarını yok saydığını ve sol ittifakını "kendisiyle işbirliği" yapmaya zorlamak istediğini belirterek, Macron'u Fransızların oyuna saygı duymaya veya istifa etmeye çağırdı. Fransa Komünist Partisi (PCF) lideri Fabien Roussel, konuk olduğu RMC kanalında, "Fransızlara bu denli zarar vermiş olan iktidar kanadıyla bir koalisyona katılmak söz konusu olamaz." ifadelerini kullandı. Roussel, Fransızların hor görülmüş hissettiğini dile getirerek, kendisine bu konuda her gün "Cumhurbaşkanı bizimle alay ediyor. Aynı başkanı Ulusal Meclise koydu, aynı başbakanı elinde tutuyor. Ekmek ve sirk (siyaseti), kendimizi Antik Roma'da sanıyoruz. Bu, utanç verici ve skandal." şeklinde eleştirinin geldiğini aktardı. Yeni Halk Cephesi'nin Milletvekili Rodrigo Arenas, X hesabından, "Macron'dan geriye sadece narsisizm ve zorbalık kalacak. Lucie Castets'in nitelikleri konusunda ona kanıtlanması gereken bir şey yok ve kimse onun fikrini sormuyor. Onun görevi, sadece onu atamak. Macron, Fransa'yı otoriter rejimler kulübüne mi sokmak istiyor?" paylaşımında bulundu. "Cumhurbaşkanı'ndan beni başbakan olarak atamasını istiyorum" Sol ittifakın başbakan adayı 37 yaşındaki Castets ise France Inter radyosunda yaptığı açıklamada, Macron'un seçimlerin galiplerini hükümet kurmak için çağırmayarak, demokrasiyi yok saydığı değerlendirmesinde bulundu. Castets, başbakanlık görevini üstlenmeye hazır olduğunu vurgulayarak, "Cumhurbaşkanı'ndan sorumluluklarını üstlenmesini ve beni başbakan olarak atamasını istiyorum." dedi. İktidar kanadı ve sol ittifak arasındaki derin anlaşmazlıklar nedeniyle bir koalisyon kurulmasının mümkün olmadığını söyleyen Castets, her yeni yasa tasarısı için milletvekillerini ikna etmeye çalışacaklarını kaydetti. Sol ittifak, Lucie Castets'i ortak başbakan adayı olarak belirlemişti Genel seçimlerin galibi sol ittifak Yeni Halk Cephesi, Macron'un dün Fransız televizyonuna verdiği röportaj öncesi ortak başbakan adayı olarak Lucie Castets'i belirlediklerini duyurmuştu. Macron, dün, France 2 kanalında katıldığı yayında, iktidarın kaybettiği genel seçimleri "kimsenin kazanmadığını" savunurken, "Açıkçası, ağustos ortasına kadar Olimpiyat Oyunları'na odaklanmamız gerekiyor, bunun ardından görüşmelerin gidişatına göre başbakan atamak ve ona hükümet kurma görevini vermek benim sorumluluğum olacak." ifadelerini kullanmıştı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/fransada-sol-agustos-ortasina-kadar-yeni-bir-hukumet-kurulmamasi-kararina-tepki-gosterdi/3284157
1,920
4,016
Fransız Lafarge'a 'DEAŞ'ı finansmandan ötürü insanlığa karşı suça ortak olmak suçlaması yöneltilebilmesinin' önü açıldı Fransa'da Yargıtay, Fransız çimento devi Lafarge'ye DEAŞ'lı teröristleri finansmandan ötürü "insanlığa karşı suça ortak olmak" suçlaması yöneltilebilmesinin önünü açan karara vardı. Paris Mahkemeden yapılan yazılı açıklamada, çimento şirketi Lafarge'ye yöneltilen "insanlığa karşı suça ortak olmak suçlaması" davasına, sivil taraf olarak sadece Avrupa Anayasa ve İnsan Hakları Merkezinin dahil olabileceğini, yolsuzlukla mücadele kuruluşu Sherpa'nın bu suçlamayla ilgili davaya müdahil olamayacağı ifade edildi. - AA, Fransız şirketi Lafarge'ın DEAŞ'ı Fransa istihbaratının bilgisiyle finanse ettiğini kanıtlayan belgelere ulaştı Paris Temyiz Mahkemesinin, Lafarge'ye yöneltilen "insanlığa karşı işlenen suça ortak olma suçlamasını" iptal etme kararını bozan Yargıtay, alt mahkemenin farklı hakimlerle Lafarge'nin iptal başvurusunu yeniden değerlendirmesini istedi. Terörü finanse etme suçlamasına teyit Yargıtay, Paris Temyiz Mahkemesinin onayladığı "terörü finanse etmek" suçlamasına Lafarge'nin itirazını kabul etmeyerek, "terörist bir gruba verilen fonların terörü finanse etmek suçlaması için yeterli olduğunu bildirdi. Diğer yandan, alt mahkemenin Lafarge'ye "Suriyeli çalışanların hayatlarını tehlikeye atmakta suçlaması" yöneltilebileceği kararına yönelik Lafarge'nin itirazını haklı bulan Yargıtay, suçlamayla ilgili başvuruyu yeniden değerlendirmek üzere Paris Temyiz Mahkemesine geri gönderdi. Lafarge'ye yönelik suçlamalar 2017'de soruşturulmaya başlanmıştı Şirket hakkında Haziran 2017'de açılan soruşturma kapsamında, Lafarge'nin Yönetim Kurulu Başkanı Bruno Lafont'un da aralarında bulunduğu bazı üst düzey yöneticiler "teröre finansman sağlamak" ile suçlanmıştı. Haziran 2018'de şirkete yöneltilen "insanlığa karşı suçlara ortak olmak" suçlaması, Kasım 2019'da düşürülmüştü. Davaya müdahil olan sivil taraflar, yolsuzlukla mücadele sivil toplum kuruluşu Sherpa ile Avrupa Anayasa ve İnsan Hakları Merkezi, suçlamanın düşürülmesini Yargıtay'a taşımıştı. Fransız devletinin, Lafarge ile DEAŞ arasındaki anlaşmadan haberdar olduğu ortaya çıkmıştı Temmuz ayında ortaya çıkan Fransız istihbarat servisine ait Ağustos 2014 tarihli gizli notta, Lafarge'nin Suriye'de faaliyetlerini devam ettirebilmek için DEAŞ ile anlaşma yaptığı, sonraki aylarda fabrikayı ele geçiren DEAŞ'ın Lafarge'ye ticari faaliyetlerini sürdürmesi ve kontrolündeki bölgelerde ulaşım izni verdiği bilgisi yer alıyordu. Bu notla, devletin şirket ile terör örgütü arasındaki anlaşmadan haberdar olduğu ortaya çıkmıştı. AA, Lafarge'nin DEAŞ'ı Fransa istihbaratının bilgisi dahilinde finanse ettiğini kanıtlayan belgelere ulaştı Anadolu Ajansının (AA) elde ettiği Fransız kurumlarına ait belgelerdeki bilgiler, dünyanın en büyük çimento devi Fransız Lafarge'nin, DEAŞ ile ilişkisi hakkında Fransız iç, dış ve askeri istihbarat servislerini sürekli bilgilendirdiğini ve ilişkinin Fransa devletinin bilgisi dahilinde gerçekleştiğini gözler önüne serdi. AA'nın bugün yayımladığı haberinde yer alan belgelerde, Fransız istihbarat ve devlet kurumları, Lafarge'yi, terörü finanse ederek insanlığa karşı suç işlediği konusunda uyarmadı ve bu durumu gizli tutanaklarda itiraf etti. DEAŞ, Lafarge'den aldığı çimentoları sığınak ve tünel yapımında kullandı.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/fransiz-lafarge-a-deas-i-finansmandan-oturu-insanliga-karsi-suca-ortak-olmak-suclamasi-yoneltilebilmesinin-onu-acildi/2357984
1,628
3,345
Fransız meclisi 15 yaş altındakilerin sosyal medya kullanımını şarta bağlayan tasarıyı onayladı Fransa'da Ulusal Meclis, 15 yaş altı kullanıcıların sosyal medya platformlarına kaydolmasını ve kullanmasını veli iznine tabi tutan tasarıyı kabul etti. Paris Fransız milletvekilleri, sosyal medyada nefretle mücadele etmeyi amaçlayan yasa tasarısını 2. kez görüştü. Oturumda oy birliğiyle kabul edilen tasarı, 15 yaşından küçük çocukların sosyal medya platformlarına kaydolması için velisinden izin almasını zorunlu kılıyor. Buna göre, platformların, kullanıcıların yaşını ve küçüklerin velisinden izin alıp almadığını doğrulamak için bir sistem kullanması gerekecek. Kurallara uymayan platformlara, dünya genelindeki cirosunun yüzde 1'ine kadar para cezası verilebilecek. Veliler, platformlardan, 15 yaşındaki çocuklarının sosyal medya hesaplarını askıya almasını talep edebilecek. Tasarı, sosyal medya ve çevrim içi platformların, adli soruşturmalar kapsamında 10 günde elektronik içeriklerle ilgili yasal taleplere yanıt verme zorunluluğunu da kapsıyor. Platformlara tanınan bu süre, kişi veya mülke ciddi zarar riski bulunduğunda ise en fazla 8 saat. Tasarı Fransız Parlamentosunun diğer kanadını oluşturan Senatoda yeniden görüşülecek. Fransa'da bir yasa tasarısının nihai olarak kabul edilmesi için Parlamentonun iki kanadı olan meclis ve senatonun aynı tasarı metnini onaylaması gerekiyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/fransiz-meclisi-15-yas-altindakilerin-sosyal-medya-kullanimini-sarta-baglayan-tasariyi-onayladi/2933228
744
1,558
Fransız savaş uçakları Kıbrıs Rum Kesimi üzerinde uçtu Girit ile Kıbrıs adaları arasında bir noktada bulunan Fransız uçak gemisi "Charles De Gaulle"den havalanan iki "Rafale" tipi savaş uçağı, Güney Kıbrıs Rum Kesimi üzerinde uçuş gerçekleştirdi. Lefkoşa Türk Ajansı Kıbrıs'ın (TAK) haberinde, Rum haber kaynaklarının, Fransız savaş uçaklarının Rum kesimi üzerinde uçtuğunu ve böylece Charles De Gaulle uçak gemisiyle ortak faaliyetlerin başladığı duyuruldu. Rafale tipi iki Fransız savaş uçağının öğle saatlerinde Rum kesimi üzerinde uçtuğu aktarılırken, uçakların bölgeye Larnaka tarafından geldikleri belirtildi. Savaş uçaklarının, Trodos üzerindeki uçuşlarının ardından Baf istikametinden bölgeden ayrıldıkları kaydedildi. Uçakların, Yavuz Sondaj Gemisi'nin çalışma yaptığı noktanın kuzeyi ile Rumların ilan ettiği sözde Münhasır Ekonomik Bölgesi'nde bulunan 8'inci parselin sınırındaki uçak gemisine geri döndükleri vurgulandı. Öte yandan, uçuşların devam etmesinin beklendiği bilgisi paylaşıldı. Fransa'nın Rum kesimindeki büyükelçisi Isabelle Dumont, geçen hafta Rum basınına verdiği demeçte, Charles De Gaulle'nin ocak sonunda Doğu Akdeniz'e geleceği, şubat sonunda ise Rum kesimindeki Limasol Limanı'na uğrayacağını ifade etmişti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/fransiz-savas-ucaklari-kibris-rum-kesimi-uzerinde-uctu/1722030
700
1,405
Fransız ve İngiliz medyası seçim öncesi Türkiye'yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef aldı Türkiye'de 14 Mayıs'ta düzenlenecek Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimleri öncesi İngiliz The Economist ile Fransız L'Express dergilerinin, Türkiye'yi hedef alan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan karşıtı haberleri tepkilere neden oldu. Londra/Paris The Economist, bugün çıkan sayısının kapağında Türkiye'deki seçimlere işaret ederek, "2023'ün En Önemli Seçimleri-Türkiye ve Demokrasinin Geleceği" başlığını kullandı. - Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'ndan The Economist dergisine tepki - AK Parti Sözcüsü Çelik'ten, Batı basınının Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik yayınlarına tepki - İletişim Başkanı Altun'dan Batı basınının Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik yayınlarına tepki Kapakta "Erdoğan gitmeli", "Demokrasiyi koruyun", "Oy ver" gibi pankart resimleriyle Türk bayrağı yer alırken dergide seçimlere ilişkin yayımlanan makale, "Türkiye zorbasını görevden alırsa her yerdeki demokratlar cesaretlenmeli" başlığıyla verildi. Erdoğan'ın TCG Anadolu gemisi ile milliyetçi seçmenlerin oyunu kazanmayı umduğu savunulan makalede, "Türkiye'yi 2003'ten bu yana artan biçimde otokratça yöneten adam yenilgiyle karşılaşabilir." ifadesi kullanıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçimi kaybetmesinin, küresel sonuçlar doğuracak bir durum olacağı ileri sürülen yazıda, "Türk insanı daha özgür, daha az korkak, daha müreffeh olacaktır. Yeni hükümet, Batı ile hasarlı ilişkileri tamir edecek. Türkiye, bir NATO üyesi ancak Erdoğan yönetiminde Orta Doğu'da oyun bozan bir aktör ve Rusya ile daha yakın ilişki arayışında." iddiasında bulunuldu. Erdoğan'ın seçimi kaybetmesi halinde İsveç'in NATO üyeliğinin önündeki engelin kalkabileceği, ABD ile ilişkilerin düzelebileceği öne sürüldü. Haftalık Fransız L'Express dergisi de 4 Mayıs tarihli sayısının kapağında "Erdoğan, kaos riski" ifadesini kullandı. Dergi, 2017'deki Anayasa değişikliği referandumundan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın neredeyse tüm güçleri tek elde topladığını iddia etti. 14 Mayıs tarihinin Türkiye için bir "dönüm noktası" olduğu yorumu yapılan haberde, Türkiye'nin "özgür ve adil seçimlerin yapıldığı demokratik bir rejim olmadığı", "Erdoğan'ın medyanın yüzde 90'ını kontrol ettiği", "ülkede basın ve ifade özgürlüğünün bulunmadığı" ileri sürüldü. Dergide İstanbul'da görev yapan Avrupalı bir diplomatın, Cumhurbaşkanı Erdoğan için Türkiye'de kaosa sebep olduğu iddialarına yer verildi, Erdoğan'ın seçim yenilgisi halinde iktidardan ayrılmayı reddetme ihtimalinin bulunduğu iddia edildi. Dergideki diğer makalede de Cumhurbaşkanı Erdoğan için "diktatör" ve "otokrat" gibi nitelemeler yapıldı. Le Point dergisi de 4 Mayıs tarihli kapağına Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın fotoğrafını koyarak, "Erdoğan, diğer Putin" başlığını kullandı. Le Point'teki makalede, "(Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin gibi İslamcı Cumhurbaşkanı da imparatorluk hayalini sürdürüyor ve otokrasiye sürüklenişi derinleştiriyor." iddiasında bulunuldu. Fransız düşünce kuruluşu Montaigne Enstitüsü de sitesinde yazar ve akademisyen Soli Özel imzasıyla bir değerlendirme yazısı yayımladı. "Türkiye'de seçimler: Umudun korkuya karşı zaferi" başlıklı yazıda, "Türkiye'de Erdoğan döneminin kapatıldığı senaryolar" ele alındı. Muharrem İnce'ye "egoist" nitelendirmesi Yazıda, Cumhurbaşkanı adayı ve Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce de "egoist" ve "oyları böldüğü için CHP'nin ilk turda seçimi kazanma şansını zora sokan kişi" olarak nitelendirildi. Economist'in makalesini Türk yetkililer tepkiyle karşıladı The Economist'te yayımlanan makaleye Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın tepki gösterdi. Altun, Twitter hesabında yaptığı paylaşımda, "14 Mayıs seçimleri öncesinde Batı medyasının patolojik hale gelen Türkiye karşıtlığı ve Erdoğan düşmanlığını esefle karşılıyor, milletimizin iradesini hedef alan yayınları şaşkınlıkla izliyoruz. Ülkemiz prangalardan kurtuldukça Batı merkezli saldırıların şiddetinin arttığını gözlemliyoruz. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan milletimizin çıkarlarını önceleyip dayatılanı reddettikçe, tarafsızlık ilkesini hiçe sayarak algı operasyonlarına yöneliyorlar." ifadelerini kullandı. Safı ve tarafı Türkiye olan Türk milletinin nerede duracağını çok iyi bildiğini, kirli propaganda yürütenleri, asimetrik psikolojik harekat çabaları içinde olanları yakından tanıdığını kaydeden Altun, "Milletimiz, iradesini hedef alan manşetleri, kurgulanan oyunları, ilkelerimiz ve değerlerimizin rehberliğinde 14 Mayıs'ta bozmaya hazırlanıyor. Oyuncuları tanıyan, senaristleri unutmayan ve oyunların farkında olan aziz milletimizin dün olduğu gibi bugün de yarın da devletimizin ve Cumhurbaşkanımızın yanında duracağına canıgönülden inanıyoruz. Türkiye'nin yükselişini durdurmayı hayal edenler var ise onlara bu hayalden vazgeçmelerini tavsiye ediyoruz. Bu aziz millet Türkiye düşmanlarını sevindirmedi, sevindirmeyecek." paylaşımını yaptı. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Alanya Ticaret ve Sanayi Odasını ziyaretinde, "O kapağın (Economist) içinde tabii nokta nokta 'Erdoğan gitmelidir.' diyor, 'Erdoğan gitsin, gitmelidir.' diyor. Bunlar, Türk milleti adına karar veriyorlar ya da Türk milletine akıl vermeye çalışıyorlar. Erdoğan niye gitsin? Sana ne zararı var? İngiltere'ye ne zararı var?" ifadelerini kullandı. Çavuşoğlu, Twitter'da da "The Economist'in ilk vukuatı değil. İstedikleri kadar hariçten gazel okumaya devam etsinler. Türk milletinin demokratik iradesini kimse gasbedemez. Halkımız gereken cevabı 14 Mayıs günü verecektir." paylaşımında bulundu. AK Parti Sözcüsü Çelik, Twitter hesabında, "Batılı dergiler ve gazeteler yine Türkiye'deki siyasi süreçleri etkilemek için seferber olmuş. Cumhurbaşkanımıza karşı yorumlar döşenmişler. Halbuki ders almış olmaları lazımdı. Şimdiye kadar hiçbir konuda etkileri olmadığı defalarca görüldü. Yine aynı akıbetle karşılaşacaklar." paylaşımında bulundu. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın da Twitter'da "Yine heyecan yapmışlar ve eklemişler: 'Yeni hükümet Batı'yla hasarlı ilişkileri tamir edecek…' Ben bu dili, söylemi ve hangi bağlamda söylendiğini iyi biliyorum. Sakin olun. Ülkeme talimat verdiğiniz günler geride kaldı. Son sözü millet sandıkta söyleyecek." paylaşımını yaptı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/fransiz-ve-ingiliz-medyasi-secim-oncesi-turkiyeyi-ve-cumhurbaskani-erdogani-hedef-aldi/2889505
3,153
6,499
G20 Çevre ve İklim Bakanları Toplantısı'nda 68 maddeden 4'ünde anlaşmaya varılamadı Hindistan'ın ev sahipliğinde, Chennai şehrinde düzenlenen G20 Çevre ve İklim Bakanları Toplantısı, karbon emisyonunun azaltılması başta olmak üzere bazı maddelerde mutabakata varılmadan sona erdi. Ankara Küresel ısınmaya yol açan gazların yaklaşık yüzde 80'ini yayan 20 ülkenin bakanları, toplantıda gündeme getirilen 68 maddeden 4'ünde anlaşmaya varamadı. Yayınlanan sonuç belgesinde, ülkelerin, "2025'i zirve noktası olarak kabul edip karbon emisyonunu azaltma planı"nda anlaşamadıkları gözlemlenirken emisyonu azaltmak için temiz enerji kaynaklarına yönelme planlarında da hemfikir olmadıkları kaydedildi. Kanada İklim Bakanı Steven Guilbeault, toplantı sonrası yaptığı basın açıklamasında, tamamıyla "Fikir birliğine ulaşamadık fakat, çok şey hakkında anlaşmaya vardık." ifadesini kullandı. Bakanların, kararları ülke liderlerine aktarmasının ardından eylül ayında Yeni Delhi'de söz konusu sorunlar ve hedeflerin yeniden masaya yatırılması planlanıyor. Hindistan'ın Aralık 2022'de G20 dönem başkanlığını devralmasından bu yana dışişleri, finans, enerji ve iklim değişikliği gibi çeşitli alanların ele alındığı toplantıların hiçbiri mutabakatla sonuçlanmadı. Bu ay yapılan G20 Maliye Bakanları ve Merkez Bankası Başkanları Toplantısı da ülkelerin Ukrayna'daki savaş konusundaki görüş ayrılıkları nedeniyle fikir birliğine varılamadan sona ermişti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/g20-cevre-ve-iklim-bakanlari-toplantisinda-68-maddeden-4unde-anlasmaya-varilamadi/2957026
781
1,600
G7 Dönem Başkanı İtalya, ticaret bakanları toplantısına Türkiye'yi de davet etti İtalya Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tajani, G7'nin kapılarını küresel ekonominin sorunlarını ele almada öncelik olarak gördükleri ülkelere açacaklarını belirterek, Türkiye'nin de aralarında olduğu 6 ülkeyi davet ettiklerini söyledi. Roma Dış ticaretten de sorumlu bakan olarak ülkenin güneyindeki Reggio Calabria'da 16-17 Temmuz'da G7 ülkeleri ticaret bakanlarını ağırlayacak olan Antonio Tajani, bu toplantıya ilişkin basın toplantısı düzenledi. Tajani, G7 Ticaret Bakanları toplantısında Dünya Ticaret Örgütü'nün reformu yoluyla çok taraflı ticaret sisteminin güçlendirilmesi, küresel pazarlarda eşit şartlar sağlanması, ticarette çevresel sürdürülebilirliğin teşvik edilmesi ile ekonomik dayanıklılığı ve güvenliği artırma olmak üzere dört öncelikli konuya odaklanılacağını ifade etti. G7 Ticaret Bakanları toplantısında mart ayında Birleşmiş Milletler'in (BM) ilgili kuruluşlarıyla başlattıkları "Gazze için Gıda" projesine dair bir sunum yapacağını aktaran Tajani, "G7'nin kapılarını, küresel ekonominin temel sorunlarını ele almada öncelik olarak gördüğümüz muhataplara açacağız. G7 kapalı değil açık bir organizasyon olmalıdır. Bu nedenle milyarlarca insanın yaşadığı Brezilya, Güney Kore, Vietnam, Türkiye, Yeni Zelanda ve Hindistan'ın katılmasını istedim." dedi. G7 Ticaret Bakanları toplantısının ilk günkü oturumlarına Türkiye'den Ticaret Bakanı Ömer Bolat'ın katılması bekleniyor. Basın toplantısında bazı dış politika konularına da değinen Tajani, Çin'in yapıcı ilişkiler kurulması gereken bir rakip olduğunu, bununla beraber İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella ve Başbakan Giorgia Meloni'nin Çin'i ziyaret edeceğini söyledi. Tajani, Rusya-Ukrayna savaşı bağlamında Çin'den beklentilerine dair şunları söyledi: "Çin'den Rusya'yı askeri açıdan desteklememesini, yasa dışı olarak işgal edilen toprakları bırakmaya ve (Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir) Zelenskiy ile barış masasına oturmaya ikna etmesini umuyoruz. Çin, Rusları bu yolu izlemeye ikna etmek için proaktif bir rol oynayabilir." Tajani, bugün ayrıca Roma'da katıldığı bir başka etkinlikte de "hiçbir İtalyan askerinin Ukrayna'ya gitmeyeceğini" yineledi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/g7-donem-baskani-italya-ticaret-bakanlari-toplantisina-turkiyeyi-de-davet-etti/3273913
1,170
2,387
G7'den Çin'e, Ukrayna'daki savaşı durdurması için Rusya'ya baskı yapması çağrısı G7 liderleri Çin'e, Ukrayna'daki saldırganlığını durdurması ve askerlerini bu ülkeden koşulsuz geri çekmesi için Rusya'ya baskı yapmasını istedi. Hiroşima Japonya'nın Hiroşima kentindeki G7 Liderler Zirvesi ikinci gününde devam ediyor. Liderler, ortak açıklamada, Ukrayna krizi dahil çeşitli konulara değindi. G7 liderleri Çin'den, Ukrayna'daki saldırganlığını durdurması için Rusya'ya baskı yapmasını istedi. Söz konusu çağrıda liderler, "Çin'e, Rusya'ya, askeri saldırganlığı durdurması ve askerlerini Ukrayna'dan derhal, tamamen ve koşulsuz olarak geri çekmesi için baskı yapmaya çağırıyoruz." ifadesini kullandı. Liderler, Ukrayna ile doğrudan görüşmeler de dahil olmak üzere, "Çin'i, toprak bütünlüğüne ve Birleşmiş Milletler (BM) Şartı'nın ilke ve amaçlarına dayalı kapsamlı, adil ve kalıcı bir barışı desteklemeye teşvik ediyoruz." ifadesini kaydetti. Tayvan'ın statüsüne saygı duyulmasını isteyen liderler, Çin'in, Tayvan üzerindeki iddialarına yönelik barışçıl çözüm yolu bulmasını istedi. Çin ile işbirliği ihtiyacı Çin ile samimi ilişki kurmanın ve endişeleri doğrudan Çin'e aktarmanın önemini vurgulayan liderler, Çin ile "yapıcı ve istikrarlı ilişkiler" kurmayı hedeflediklerini ve "zarar vermek" istemediklerini belirtti. İklim değişikliği, ülkelerin finansman ihtiyaçları, küresel sağlık endişeleri ve ekonomik istikrar gibi konulara dikkati çeken liderler küresel rolü ve ekonomik büyüklüğü göz önüne alındığında Çin ile işbirliğini ihtiyaç olarak gördüklerini bildirdi. Çin'in bölgesel nüfuzunu artırdığı Doğu Çin ve Güney Çin denizlerindeki durumu ciddi endişeyle izlediklerini kaydeden liderler, "statükoyu, güç kullanarak değiştirmeye yönelik her türlü tek taraflı teşebbüse şiddetle karşı çıktıklarını" vurguladı. Çin'in, Güney Çin Denizi'ndeki denizcilik iddialarının yasal bir dayanağı olmadığını ve Çin'in bölgedeki askerileştirme faaliyetlerine karşı olduklarını anlatan liderler, "Uluslararası kurallara göre oynayan bir Çin küresel ilgiye sahip olacaktır." ifadesine yer verdi. Kuzey Kore Ortak açıklamada G7 liderleri, Çin'in Hong Kong Özel İdari Bölgesi, Sincan Uygur Özerk Bölgesi ve Tibet Özerk Bölgesi'ndeki insan hakları ihlallerine yönelik endişelerini aktardı. G7'nin, Çin'in küresel bir güç olarak yükselişini engellemeye çalıştığı yönündeki ithamlara yönelik liderler, "Politika yaklaşımlarımız Çin'e zarar vermek için tasarlanmadığı gibi Çin'in ekonomik ilerlemesini ve kalkınmasını engellemeyi de amaçlamıyoruz." değerlendirmesini paylaştı. Pasifik bölgesindeki ciddi güvenlik ortamına değinen ve Kuzey Kore'nin "görülmemiş sayıda hukuka aykırı balistik füze fırlatmasını" kınayan liderler, Pyongyang yönetimine, nükleer silahları ve programlarını tamamen terk etmesi çağrısı yaptı. Liderler, "nükleer silahların olmadığı bir dünya nihai hedefine" ulaşmak için silahsızlanma ve nükleer silahların yayılmasını önleme çabalarını güçlendirme taahhüdünde bulundu. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/g7den-cine-ukraynadaki-savasi-durdurmasi-icin-rusyaya-baski-yapmasi-cagrisi/2902013
1,616
3,145
Gazetecilerden tarihi Bulgar kentine ziyaret AA'nın "Global İletişim Ortağı" olduğu "Türk Dünyası 2. Gazeteciler Şurası" kapsamında Tataristan Cumhuriyeti'nin başkenti Kazan'a gelen medya mensupları, tarihi Bulgar kentini gezdi. KAZAN Anadolu Ajansının (AA) "Global İletişim Ortağı" olduğu "Türk Dünyası 2. Gazeteciler Şurası" kapsamında dünyanın dört bir yanından Tataristan Cumhuriyeti'nin başkenti Kazan'a gelen medya mensupları tarihi Bulgar kentini ziyaret etti. Gazeteciler, 922 yılında İslam'ın İdil Bulgarları tarafından kabul edilmesi anısında yapılan “Hatıra Müzesi”, dünyanın en büyük Kuran-ı Kerim'i ve sadece beyaz mermer kullanılarak inşa edilen “Ak Camii” gibi eserleri görme şansı buldu. Dünya Gazeteciler Federasyonu ve Tataristan Cumhuriyeti'nin TATMEDIA kuruluşu ile ortaklaşa düzenlenecek şuranın bu yılki ana teması, "Avrasya'da İletişim ve İşbirliği" olacak. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Başbakanlık Yurtdışı ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY), Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM) ve TRT Avaz gibi devlet kurumlarının destek verdiği şurada, Anadolu Ajansı da "Global İletişim Ortağı" olarak yer alacak. Toplam 20 ülkeden 100 gazetecinin katılması beklenen şurada, “Tataristan'ın Türk Dünyasında Jeopolitik Yapısı”, “Türk Dünyasında İletişim Gelişmeleri” ve "Türk Dünyası Gazeteciler Çalıştayı" başlıkları altında üç oturum yapılacak. Türk Dünyası Basın Ödülleri'nin de sahiplerini bulacağı şura sonunda, "Türk Dünyası Gazeteciler Kazan Deklarasyonu" da kamuoyu ile paylaşılacak.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/gazetecilerden-tarihi-bulgar-kentine-ziyaret/43012
820
1,600
Gazze'de kanser hastalarının tedavisi için ne ilaç ne hastane kaldı İsrail ablukası ve saldırısı altındaki Gazze Şeridi'nde bulunan kanser hastaları, ne ilaç ne de tedavi olabilecekleri bir hastane bulabiliyor. Gazze Türkiye'nin inşa ettirdiği ve Gazze'de kanser hastalarına hizmet veren en büyük hastane olan Türkiye-Filistin Dostluk Hastanesi Müdürü Subhi Şaik, konuya ilişkin bir açıklama yaptı. - İsrail ordusunun baskınına uğrayan Şifa Hastanesindeki doktorlar, yaşadıklarını anlattı - İsrail ordusunun Gazze'de gece boyu süren hava ve topçu saldırılarında onlarca kişi öldü Kanser hastalarına hizmet veren hastanelerin bu hizmeti durdurmak zorunda kaldığını belirten Şaik, “Gazze'de kanser hastalarına doğru teşhis konulması mümkün değil. Kanser hastaları ilaç da bulamıyor” ifadelerini kullandı. İsrail'in Gazze'yi işgalinde son durum Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, 7 Ekim sabahı, İsrail'in "Filistinlilere ve başta Mescid-i Aksa olmak üzere kutsal değerlerine yönelik sürekli ihlallerine karşılık verme" gerekçesiyle kapsamlı saldırı düzenlerken, İsrail ordusu da Gazze Şeridi'ne yoğun hava bombardımanı başlattı. İsrail'de 7 Ekim'deki saldırılarda 310'dan fazlası asker olmak üzere 1200 İsraillinin öldüğü, 5 bin 132 kişinin yaralandığı duyuruldu. İsrail ordusuna göre, 7 Ekim'den bu yana 59'u Gazze içerisindeki çatışmalarda 6'sı da Lübnan sınırında olmak üzere 380 İsrail askeri öldürüldü. İsrail'e göre, Kassam Tugayları'nın elinde 239 İsrailli esir bulunuyor. Gazze'deki hükümete göre, 7 Ekim'den bu yana İsrail saldırılarında Gazze Şeridi'nde en az 5 bini çocuk ve 3 bin 300'ü kadın olmak üzere 12 bin 300 kişi öldürüldü. İşgal altındaki Batı Şeria ve Kudüs'te de 7 Ekim'den bu yana İsrail güçleri ve Yahudi yerleşimcilerin saldırılarında 214 Filistinli hayatını kaybetti. İsrail ordusu, Gazze'de on binlerce yaralı ile sivilin sığındığı onlarca hastaneyi zorla tahliye ettirmek için yerleşkelerini ya da ana binalarını vurdu. İşgal sırasında bazı hastaneleri bastı. Saldırılarda yüzlerce kişi öldü ve yaralandı.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/gazze-de-kanser-hastalarinin-tedavisi-icin-ne-ilac-ne-hastane-kaldi/3058546
1,017
2,049
Gazze hükümeti, Gazze Şeridi'nde güvenli bir yer olmadığını açıkladı Gazze Şeridi'ndeki hükümet, İsrail ordusunun Filistinlilere Gazze kenti ve kuzey bölgelerdeki evlerini boşaltmaları ve kentin güneyine göç etmeleri için psikolojik baskı yaptığını ancak "Gazze'nin hiçbir yerinde güvenli bölge olmadığını" duyurdu. Gazze Gazze'deki İçişleri Bakanlığı hesabından yapılan açıklamada, "İsrail ordusunun, kontrol noktalarından geçen yerinden edilmiş kişilerin resimlerini ve görüntülerini yayınlayarak ve bunlar üzerinde herhangi bir denetim yapılmadığı yanılsaması yaratarak Filistinlileri kandırmaya çalışıyor." ifadelerine yer verildi. Açıklamada, "İsrail'in yalan ve hilelerle psikolojik baskı oluşturduğuna" karşı uyarıda bulunulurken, İsrail ordusunun "yerinden edilmiş insanlara karşı en çirkin işkence ve taciz biçimlerini uyguladığı, ayrıca onlarcasını infaz ettiği ve yaralıları kan kaybından ölüme terk ettiği" vurgulandı. Açıklamada uluslararası topluma, "Gazze Şeridi'ndeki açlığı sistematik bir politika olarak kullanarak saldırıların başından bu yana uyguladığı yerinden edilme politikasını durdurması için İsrail'e acilen müdahale etmesi ve baskı yapması" çağrısında bulunuldu. Ordu, geçtiğimiz günlerde "X" ve "Facebook" platformları aracılığıyla Gazze ve Kuzey Valiliklerinden vatandaşların "güvenli" olduğunu öne sürdüğü güneye doğru geçiş rotalarını gösteren haritalar yayınlamıştı. Ancak görgü tanıkları AA'ya, Gazze Şeridi'nin kuzeyini güneyinden ayıran Netzarim ekseninde konuşlanan İsrail ordusunun, kuzeyden gelen kontrol noktasından geçen Filistinlileri yakalayıp öldürdüğünü söyledi. İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda en az 16 bin 172'si çocuk, 10 bin 798'si kadın olmak üzere 38 bin 9198 Filistinli öldü, 89 bin 622 kişi yaralandı. Enkaz altında halen binlerce ölü olduğu bildirilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tahrip ediliyor.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/gazze-hukumeti-gazze-seridinde-guvenli-bir-yer-olmadigini-acikladi/3280859
979
1,941
Gazze hükümeti: İsrail 7 Ekim'den bu yana 81 bin ton patlayıcı kullandı Gazze Şeridi'ndeki hükümet, İsrail ordusunun Gazze'de 7 Ekim 2023'ten bu yana sürdürdüğü saldırılarda 3 bin 408 katliam gerçekleştirdiğini ve 81 bin ton patlayıcı kullandığını açıkladı. Istanbul Gazze'deki hükümetin Medya Ofisi'nden yapılan yazılı açıklamada, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki saldırılarına ilişkin son verilere yer verildi. Açıklamaya göre, İsrail ordusu Gazze'de 285 "soykırım" saldırısı gerçekleştirdi, 3 bin 408 katliam yaptı. İsrail'in 7 Ekim'den bu yana devam saldırılarının Gazze'de meydana getirdiği yıkımın toplam maliyeti 33 milyar dolara ulaştı. 38 bin 848 kişi öldü, 89 bin 459 kişi yaralandı İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze'ye düzenlediği saldırılarda 38 bin 848 kişi öldü, 89 bin 459 kişi yaralandı. 10 bin kişi ise hala kayıp. Saldırılarda yaşamını yitirenlerin 16 bin 172'si çocuk, 10 bin 798'si kadınlardan oluşuyor. Hayatını kaybeden çocuk ve kadınlar toplam ölü sayısının yüzde 70'ini oluşturuyor. İsrail ordusunun saldırıların yanı sıra bölgeye insani yardım girişine izin vermemesi sonucu 34 kişi açlıktan hayatını kaybetti. Saldırılarda 500 sağlık görevlisi, 79 Sivil Savunma görevlisi ve 160 gazeteci yaşamını yitirdi. Filistinlilerin sığındığı 162 barınma merkezi hedef alındı İsrail ordusunun baskın düzenlediği hastanelerde bulunan 7 toplu mezardan şu ana kadar 520 Filistinlinin cansız bedeni çıkarıldı. İsrail ordusu yerinden edilmiş Filistinlilerin sığındığı 162 barınma merkezini hedef aldı. Saldırılar sonucu 17 bin Filistinli çocuk anne veya babasını kaybetti, 3 bin 500 çocuk yetersiz beslenme ve gıdasızlık nedeniyle ölüm riskiyle karşı karşıya. Saldırılarda yaralanan 12 bin kişinin tedavi için yurtdışına gitmesi gerekiyor, tedaviye ihtiyaç duyan 10 bin kanser hastasının hayatı risk altında. Farklı hastalıklarla mücadele eden 3 bin hastanın tedavi için yurt dışına gitmesi gerekiyor. Yerinden edilen 1 milyon 737 bin 524 kişi bulaşıcı hastalıklara yakalandı İsrail'in saldırıları sonucu yerinden edilen 1 milyon 737 bin 524 kişi bulaşıcı hastalıklara yakalandı. Yerinden edilmeye bağlı 71 bin 338 viral hepatit enfeksiyonu vakası tespit edilirken, yaklaşık 60 bin hamile kadın, sağlık hizmetlerine erişemiyor. İlaç ve tedavi erişimi olmayan ve kronik hastalığı bulunan 350 bin kişinin hayatı risk altında. İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nde 310 sağlık personeli ile 36 gazetecinin de aralarında bulunduğu 5 bin kişiyi alıkoydu. 2 milyon Filistinli göç etmek zorunda kaldı 286 gündür devam eden İsrail saldırıları nedeniyle 2 milyon kişi göç etmek zorunda kaldı. İsrail saldırıları sonucu 197 hükümet binasını yerle bir oldu, 115 okul ve üniversite tamamen, 330 okul ve üniversite ise kısmen yıkıldı. Saldırılarda 107 bilim insanı hayatını kaybetti. Saldırılarda 610 cami tamamen, 211 cami kısmen yıkıldı, 3 kilise zarar gördü. 81 bin ton patlayıcı kullanıldı, 150 bin konut tamamen yıkıldı İsrail ordusunun 7 Ekim'den bu yana toplam 81 bin ton patlayıcı kullandığı saldırılarında 150 bin konut tamamen yıkıldı, 80 bin konut kullanılamaz hale geldi, 200 bin konut ise kısmen yıkıldı. Saldırılar sonucu 34 hastane ile 68 sağlık merkezi hizmet dışı kaldı, 162 sağlık kuruluşu ile 131 ambulans vuruldu. Saldırılarda 206 arkeolojik ve tarihi alan yok edildi, 3 bin 30 kilometrelik elektrik şebekesi kullanılamaz hale geldi.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/gazze-hukumeti-israil-7-ekimden-bu-yana-81-bin-ton-patlayici-kullandi/3278641
1,631
3,340
Gazze'de 3 haftada öldürülen çocuk sayısı dünyada son 4 yıldaki çatışmalarda öldürülenleri aştı Uluslararası hukuk alanında çalışan avukat Ahmed Abofoul, "Sağlık sistemi çökmeden önce bildiğimiz şey, İsrail'in Gazze'de her 4 dakikada 1 Filistinliyi öldürdüğüydü. İsrail şu an saatte ortalama 6 çocuk ve 4 kadın öldürüyor." dedi. İstanbul Uluslararası hukuk alanında çalışmalar yapan Filistinli avukat Ahmed Abofoul, Gazze'de İsrail bombardımanı altındaki Filistinli çocukların durumuna ilişkin, "İsrail'in Gazze'de sadece 3 hafta içinde öldürdüğü çocuk sayısı, 2019'dan bu yana dünyadaki çatışma bölgelerinde öldürülen yıllık çocuk sayısını aştı." dedi. — Anadolu Ajansı (@anadoluajansi) November 19, 2023 İşgal altındaki Batı Şeria'nın Ramallah kenti merkezli Al-Haq isimli insan hakları örgütünün hukuk danışmanı avukat Ahmed Abofoul, AA muhabirine, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü dolayısıyla İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında öldürülen çocuklar ve uluslararası örgütlerin çocuk ölümlerine ilişkin tutumunu değerlendirdi. Gazze'de sağlık sisteminin çöktüğünü belirten Abofoul, "Hastaneler, koridorlarda yatan yaralılarla tıka basa dolu. Doktorlar yaralılar arasında öncelik sıralaması yapmak zorunda kalıyor. Morglar da dolu ve doktorlar anestezi olmadan ameliyat yapıyor. Acımasız bombardımandan kaçıp, sığınacak yer arayan yüz binlerce insan aşırı kalabalık okullara tıkılmış durumda ki buralarda da taşan tuvaletler nedeniyle salgın hastalık riski var." şeklinde konuştu. Abofoul, şu anda Gazze'de kaç kişinin hayatını kaybettiğinin, bunların kaçının çocuk olduğunun belirlenmesinin giderek güçleştiğine işaret ederek, "Sağlık sistemi çökmeden önce bildiğimiz şey, İsrail'in Gazze'de her 4 dakikada 1 Filistinliyi öldürdüğüydü. Save the Children'a göre, İsrail'in Gazze'de sadece 3 hafta içinde öldürdüğü çocuk sayısı, 2019'dan bu yana dünyadaki çatışma bölgelerinde öldürülen yıllık çocuk sayısını aştı. İsrail, şu anda saatte ortalama 6 çocuk ve 4 kadın öldürüyor." ifadesini kullandı. İsrail'in Gazze'de bugüne dek bin 50'den fazla katliam gerçekleştirerek, aileleri tüm akrabalarıyla nüfus kayıtlarından sildiğini aktaran Abofoul, şöyle devam etti: "İsrail 125'in üzerinde sağlık tesisini hedef aldı, yaklaşık 20 hastane hizmet dışı kaldı. Savaşın ilk haftasında Gazze'yi, ABD'nin Afganistan'ı bir yıl boyunca bombaladığından daha fazla bombaladı. İlk 25 günde Rusya'nın Ukrayna'da 1,5 yılda öldürdüğünden daha fazla sivili öldürdü. Bir ay içinde Gazze'ye iki Hiroşima nükleer bombasına eşdeğer bomba attı. İşgal ordusu, Gazze'de kişi başına 10 kilogram patlayıcıya eşdeğer bombardıman gerçekleştirdiğini itiraf etti. İsrail şu ana kadar Sırpların Bosnalı Müslümanlara yönelik soykırımında öldürülenden daha fazlasını Gazze'de öldürdü. Bu bir soykırım. Buna artık son verilmeli." "İsrail çocuk ve kadınları kasıtlı olarak hedef alıyor" Abofoul, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyinin savaş zamanlarında çocuklara yönelik 6 ağır ihlalden bahsettiğine dikkati çekerek, "İsrail bu ihlallerden 3'ünü, 'Çocukların öldürülmesi ve sakat bırakılması, okullara veya hastanelere saldırılar ve çocukların insani yardıma erişiminin engellenmesi' Gazze'ye yönelik saldırılarında kasıtlı ve sistematik olarak işledi." diye konuştu. Silahlı kuvvetler ve silahlı grupların, uluslararası insancıl hukuk uyarınca, çatışma dönemlerinde savunmasız durumda olan çocuklar başta olmak üzere sivilleri koruyucu tedbirler almakla yükümlü olduğunu vurgulayan Abofoul, "Sivil altyapı, özellikle de hastaneler, uluslararası insancıl hukukta özel koruma statüsüne sahip. İşgalci İsrail ordusu henüz bu korunan yerlerin bu özel korumayı kaybettiğine dair ciddi veya ikna edici kanıtlar sunmadı." ifadesini kullandı. Abofoul, eldeki tüm verilerin İsrail'in çocuk ve kadınları kasıtlı olarak hedef aldığına işaret ettiğinin altını çizerek, şunları dile getirdi: "İsrail'in çoğu kadın ve çocuk olmak üzere korunan sivilleri, hastaneleri, ambulansları, BM Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı (UNRWA) okullarını, fırınları, UNRWA gıda depoları ve su rezervlerini sistematik olarak hedef alması, insanların Gazze Şeridi'ni terk etmesi için kasıtlı aç bırakma politikasına işaret ediyor. Bunlar aç bırakma, zorla yerinden etme, etnik temizlik ve işkence de dahil olmak üzere bir dizi savaş suçu ve insanlığa karşı suçtur. Bu, gözlerimizin önünde gelişen ve sık sık ciddi soykırım belirtileri gösteren bir başka Nekbe." "Tarih, İsrail'in çocuklara yönelik işlediği suçları normalleştirenleri affetmeyecek" Gazze nüfusunun yüzde 50'sinden fazlasının çocuk olduğunu kaydeden Abofoul, "Gazze'deki çocukların çoğu, İsrail'in önceki bir ya da birkaç saldırısını zaten deneyimledi. Bazıları daha önce de yaralandı ve ebeveynlerini veya sevdiklerini kaybetti. Dünyada hiçbir çocuk böyle bir acı çekmemeli. Filistinli çocukların bunları yaşamak zorunda kalması insanlık için utanç verici bir leke olarak kalacak." görüşünü paylaştı. Abofoul, Gazze'deki sağlık personelinin Filistinli çocuklar için "Ailesi Hayatta Olmayan Yaralı Çocuk" (Wounded Child No Surviving Family) ifadesinin kısaltması "WCNSF" ifadesini kullanmaya başladığını anımsatarak, "Bu var olmaması gereken bir kısaltma. Hiç kimse bunu hak etmez. Bu tür bir zulmün ve insan hayatını hiçe saymanın hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Ebeveynlerini ya da ailelerini kaybeden çocuklar için kalbim acıyor. Filistinli çocukların katlanmak zorunda kaldığı acılar hayal edilemez ve insanlık dışı." dedi. Filistinli çocukların ağır travma geçirdiğine de değinen Abofoul, sözlerini şöyle sürdürdü: "Son saldırıdan önce hazırlanan çeşitli raporlarda, Gazze Şeridi'ndeki çocukların yüzde 91'inden fazlasının bir tür travma yaşadığı ortaya konmuştu. Tek başına bu oran bile insanlığın bilincini sarsmaya yetmeliydi ancak ne yazık ki Filistinlilerin çektiği acılar normalleştirilmiş ve hoş görülmüş gibi görünüyor. Tarih, İsrail'in çocuklara yönelik işlediği suçları normalleştiren ve rasyonelleştirenleri affetmeyecek çünkü bu kişilerin de ellerinde Filistinli çocukların kanı var." "BM Filistinli çocukları korumakta utanç verici şekilde başarısız oldu" Abofoul, başta BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) olmak üzere BM'nin farklı organlarının silahlı çatışmalar sırasında çocukları koruma sorumluluğunu yerine getiremediğine vurgu yaparak, "BM Filistinli çocukları korumakta utanç verici şekilde başarısız oldu." görüşünü paylaştı. BM'nin çatışmalarda çocuk haklarını ihlal eden ülkelere ilişkin hazırladığı kara listeye İsrail'i dahil etmeyi reddettiğini ancak söz konusu listede Rusya'nın yer aldığını dile getiren Abofoul, sözlerini şöyle tamamladı: "BM'nin çatışmalarda çocuk haklarını ihlal eden ülkelere ilişkin yıllık kara listesinde İsrail'in hala yer almaması tam anlamıyla skandal. BM sadece Filistinlileri ve çocuklarını hayal kırıklığına uğratmakla kalmıyor, aynı zamanda kutsal görev ve sorumluluğunu da utanç verici şekilde yerine getirmiyor. BM'nin Filistinli çocukları dünyadaki diğer çocuklar gibi koruma konusundaki başarısızlığı ve isteksizliği, güvenilirliğini ve etkinliğini sorgulanır hale getiriyor." Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/gazzede-3-haftada-oldurulen-cocuk-sayisi-dunyada-son-4-yildaki-catismalarda-oldurulenleri-asti/3058333
3,630
7,219
Gazze'de görev yapan doktor Maynard: Gazze'de olanlar soykırımın her maddesini karşılıyor Gazze'de görev yapan Oxford Üniversitesi Hastanesinden Prof. Dr. Nick Maynard, "Gazze'de olanlar soykırımın her maddesini karşılıyor." dedi. New York Gazze'de farklı zamanlarda görev yapan ve ABD'de BM ile Washington'da temaslar yürüten bazı doktorlar, BM'de basın toplantısı düzenledi. - İsrail'in 165 gündür saldırılarını sürdürdüğü Gazze'de can kaybı 31 bin 819'a yükseldi - İsrail'in Gazze'ye saldırılarında 14 bin Filistinli çocuk hayatını kaybetti - Netanyahu: İsrail'deki hizipler Refah'taki operasyonu engellemek için ABD'yle iş birliği yapıyor - Dünya Sağlık Örgütü: Gazze'de yenidoğanlar "düşük doğum ağırlığı" nedeniyle ölüyor - İrlanda Başbakanı'nın, İrlanda asıllı Biden'a Gazze konusunda sitem ettiği konuşması gündem oldu - İngiltere merkezli bağımsız araştırma grubu: İsrail Gazze'de soykırım kampanyası yürütüyor - Fransız milletvekili Portes: Fransa (Gazze'deki) soykırımın suç ortağıdır İsrail hükümetinin temel amacının Filistinlileri tamamıyla Gazze'den çıkarmak ya da tamamen yok etmek olduğunu kaydeden Maynard, acilen ateşkese ihtiyaç duyulduğunu vurguladı. ❝Filistinli bir çocuk (İsrail saldırısı sonrası) o kadar kötü yanmıştı ki yüzündeki kemikler görülebiliyordu❞ — Anadolu Ajansı (@anadoluajansi) March 21, 2024 Oxford Üniversitesi Hastanesinden Prof. Dr. Nick Maynard, Gazze'de görev yaptığı sırada tanık olduklarını anlattı https://t.co/I7iLrcCzee pic.twitter.com/4DXMlwKj1Y Maynard, İsrailli yetkililerin sadece Hamas üyelerini hedef aldıklarını öne sürdüklerini anımsatarak, "Ben ve sahayı gören tüm meslektaşlarım bunun gerçek olmadığını çok net bir şekilde söyleyebilir." diye konuştu. İsrail'in ayrım gözetmeksizin bombaladığını ve açık bir şekilde siviller, sağlık tesisleri, altyapılar ve sağlık çalışanlarını hedef aldığını ifade eden Maynard, soykırım terimini anlamak için biraz araştırma yaptığını belirterek, "Gazze'de olanlar soykırımın her maddesini karşılıyor." değerlendirmesinde bulundu. Maynard, Gazze'de olanların soykırım olduğuna dair hiçbir şüphesinin bulunmadığını, İsrail'in nihai hedefinin bu olduğunu dile getirdi. Yoğun bakım doktoru Zaher Sahloul ise Gazze'de 100 çocuktan birinin öldürüldüğünü bildirdi. Çok sayıda çocuğun gerekli ilaç ve tıbbi tesislerin olmaması nedeniyle hayatını kaybettiğini aktaran Sahloul, "Gazze mevcut haliyle yaşanılmaz bir yer." dedi. Acil tıp doktoru Thaer Ahmad ise İsrail engelleri nedeniyle Gazze'ye ilaç sokamadıklarını söyledi. Çocuk bezi bulamayan ailelerin plastik torba kullandığını aktaran Ahmad, sahadaki durumun aciliyet taşıdığını vurguladı. Ahmad, hastanelerin çalışabilir durumda olması gerektiğinin altını çizerek, Filistinlilerin çektiği acıyı dindirmek için "Ateşkesle bombaların durdurulması lazım." dedi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/gazzede-gorev-yapan-doktor-maynard-gazzede-olanlar-soykirimin-her-maddesini-karsiliyor/3169008
1,494
2,968
Gazze'de İsrail güçlerinin bastığı evde polis köpeği, down sendromlu genci öldürdü İsrail'in yoğun saldırıları, ablukası ve işgaline maruz kalan Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerden Nebile Bahar, down sendromlu oğlu Muhammed Bahar'ın (24) polis köpeğinin saldırısı sonucu hayatını kaybettiğini söyledi. Gazze İsrail ordusunun 28 Haziran'da Şucaiya Mahallesi'ne başlattığı ve yaklaşık iki hafta süren kara saldırısı, yüzlerce Filistinlinin ölümü ile yaralanmasına ve bölgede büyük yıkıma yol açtı. Muhammed'in annesi 70 yaşındaki Nebile Bahar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, down sendromlu oğlunun kendisi ve kardeşlerinin gözü önünde, İsrail ordusunca Gazze Şeridi'nin doğusundaki Şucaiya Mahallesi'ni işgali sırasında hapsedildiği bir odada polis köpeğinin saldırısına uğradığını anlattı. İsrail ordusunu evlerinin etrafını sardığını ve içeriyi fotoğraflamak istediğini belirten Bahar, sivil olduklarını haykırdıklarını ancak askerlerin polis köpekleri eşliğinde ateş açarak evlerine baskın düzenlediğini söyledi. Bu durum karşısında korku ve dehşet içerisinde kaldıklarını ifade eden Bahar, “Köpekler bize saldırdı, içlerinden biri koltukta oturan oğlum Muhammed'e saldırdı. Köpek onu önce göğsünden, sonra da elinden ısırdı. Muhammed korkmuştu bense askerlere köpeği down sendromlu oğlumdan uzaklaştırmalarını ve oğlumun hasta olduğunu söylüyordum. Köpek, oğlum Muhammed'in göğsünü ve elini parçaladı. Onun bağırıp su isteyen sesini duyuyorduk ama kısa bir süre sonra sesi kesilince şehit olduğundan emin oldum." diye konuştu. “İyileştirilemeyecek bir yara” Anne Nebile Bahar, oğlunu gözleri önünde kaybetmenin ve polis köpeğinin acımasızca vücudunu parçalamasının ardından yüreğinde "iyileştirilemeyecek" derin bir yara bırakan büyük bir hüzün yaşadığını ifade etti. Askerlerden kanlar içindeki oğluna ilk yardım yapmalarını istediğini belirten acılı anne, askerlerin kendisine "askeri doktoru bekledikleri" yanıtını verdiğini aktardı. Ordunun kendilerinden "beyaz bayraklar" çekerek Şucaiya Mahallesi'ni terk etmelerini istediğini söyleyen Filistinli kadın, askerlerin çekilmesinin ardından evlerine döndüklerinde oğlunun kanlar içindeki cansız bedeniyle karşılaştıklarını dile getirdi. Filistinli anne, "Görünen o ki İsrail ordusu, dünyanın dikkatini onu tedavi ettikleri algısına çekmek için yaralarını beyaz gazlı bezle sarıp fotoğrafını çekmişler." dedi. Muhammed'in kız kardeşi Sara Bahar da İsrail askerlerinin 27 Haziran'da çevrelerini kuşattığını ve evlerinin önünde konuşlandığını belirterek, 3 Temmuz'da askerlerin köpekler eşliğinde evlerine girdiğini belirtti. Down sendromlu kardeşinin masumiyeti nedeniyle kendisine saldıran köpeğin başını okşadığını ve ona "bırak beni canım" dediğini anlatan Sara, "İsrail ordusu, Muhammed'i bir odaya hapsetti ve kanlar içinde ölene kadar orada tuttu.” dedi. Sara, İsrail askerlerinin baskın sırasında iki kardeşini de gözaltına aldığını ifade etti. Silahların gölgesinde evlerini terk etmeye mecbur bırakıldıklarını aktaran Sara, geri döndüklerinde ise İsrail tarafından öldürülmüş sivillerin cansız bedenleriyle karşılaştıklarını kaydetti. İsrail köpeklerinin saldırısına uğrayan Filistinlilerin görüntüleri ve haberleri zaman zaman basına yansıyor. İsrail'in, köpekleri bir işkence aracı olarak da kullandığı serbest bırakılan işkence mağduru sivil Filistinliler tarafından da dile getiriliyor. Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliya Mülteci Kampı'nda İsrail ordusunun köpeklerinden birinin vahşice saldırısına uğrayan ve kurtulan Filistinli yaşlı kadın Devlet et-Tennani de yaşadığı dehşeti AA'ya anlatmış ve o anlar için "Köpek, keskin dişlerini kemiklerime ulaşana kadar koluma batırdı. Bu sırada İsrail askerleri dışarı çağırana kadar, etimi yemeye ve onu yerde sürüklemeye devam etti. Daha sonra sabaha kadar kanlar içinde bırakıldım. Ölümü kendi gözlerimle gördüm" demişti. İsrail askerleri sistematik şekilde eğitilmiş köpekleri sivillerin üzerine salıyor Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Örgütü (Euro-Med) de söz konusu olaya ilişkin yaptığı açıklamada, "İsrail ordusunun Gazze'deki askeri saldırıları sırasında Filistinli sivillere saldırmak ve gözaltı merkezlerindeki esirleri korkutmak, yaralamak ve onlara tecavüz etmek için köpekleri kullanması sistematik ve yaygın olarak takip edilen bir davranıştır." ifadelerine yer vermişti. "İsrail güçlerinin Gazze'deki askeri saldırıları sırasında, özellikle evlere, hastanelere ve barınma merkezlerine yapılan baskınlarda büyük polis/askeri köpekleri kullandığı onlarca vakayı belgeledik." denilen açıklamada, İsrail askerlerinin köpekler sivillere saldırırken onlarla alay ettikleri kaydedildi. Açıklamada ayrıca, Gazzeli yaşlı kadın Tennani'nin sosyal medyada yayılan görüntülerinin tek bir vaka olmadığı, benzer bir çok vakanın yaşandığı belirtilmişti. İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda 38 bin 794 Filistinli öldü, 89 bin 364 kişi yaralandı. Enkaz altında halen binlerce ölü olduğu bildirilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tahrip ediliyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/gazzede-israil-guclerinin-bastigi-evde-polis-kopegi-down-sendromlu-genci-oldurdu/3278556
2,588
5,205
Gazze'deki Büyük Dönüş Yürüyüşü gösterilerine 3 ay ara veriliyor İsrail ablukasının protesto edildiği Gazze'deki Büyük Dönüş Yürüyüşü gösterilerine 3 ay ara verileceği açıklandı. Gazze Büyük Dönüş ve Ablukayı Kırma Yürüyüşü Yüksek Ulusal Heyeti Üyesi Yusri Derviş, Gazze'de düzenlediği basın toplantısında yarınki cuma gösterileri sonrası 30 Mart 2020'ye kadar eylemlere ara verildiğini duyurdu. Derviş, Mart 2018'den bu yana abluka altındaki Gazze Şeridi'nin İsrail sınırında haftalık düzenlenen Büyük Dönüş Yürüyüşü gösterilerinin, 30 Mart'tan sonra aylık düzenleneceğini ifade etti. "Filistin halkının çıkarları ve koşullar dikkate alınarak" bu karara varıldığını kaydeden Derviş, bu süre içinde de toparlanma çalışmaları yürüteceklerini aktardı. Büyük Dönüş Yürüyüşü Filistinliler, Gazze Şeridi'nin doğusundaki İsrail sınırında 30 Mart 2018'den bu yana her cuma "Büyük Dönüş Yürüyüşü" adı altında barışçıl eylemler düzenliyor. İsrail askerleri ise "sürgün edildikleri topraklarına dönmeyi ve 2006'dan beri Gazze'ye uygulanan hukuksuz ablukanın kaldırılmasını" talep eden sivil halkın üzerine ateş açıyor. El-Mizan İnsan Hakları Merkezinin açıklamasına göre, "Büyük Dönüş Yürüyüşü" gösterilerinin başladığı günden bu yana İsrail askerlerinin müdahalesi sonucu 320'den fazla Filistinli şehit oldu, yaklaşık 18 bin 500 Filistinli yaralandı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/gazzedeki-buyuk-donus-yuruyusu-gosterilerine-3-ay-ara-veriliyor/1684710
766
1,507
Gazze'deki Sağlık Bakanlığı, atık sularda çocuk felci virüsü tespit edildiğini açıkladı Gazze'de atık sularda çocuk felcine neden olan virüs tespit edildiği ve bunun gerçek bir sağlık felaketinin habercisi olduğu belirtildi. Gazze Gazze'deki Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ile koordinasyonlu olarak atık sulardan alınan numunelerde yapılan incelemelere ilişkin bilgi verildi. Açıklamada, altyapının tahrip olması nedeniyle halkın yaşadığı yerlerde ve çadırlar arasında akan ve biriken sularda çocuk felcine neden olan virüsün tespit edildiği, binlerce kişinin çocuk felcine yakalanma riskiyle karşı karşıya olduğu ifade edildi. Suyun az ve kanalizasyon suyuyla kirlenmiş olması, tonlarca çöpün birikmesi ve İsrail'in temizlik maddelerinin girişine engel olması nedeniyle gerçek bir sağlık felaketinin yaşanabileceği uyarısı yapıldı. Açıklamada, İsrail'in saldırılarının derhal sona ermesi, temiz suyun temin edilmesi, kanalizasyon hatlarının onarılması ve yerinden edilenlerin yaşadığı yerlerdeki nüfus yoğunluğunun azaltılması çağrısı yapıldı.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/gazzedeki-saglik-bakanligi-atik-sularda-cocuk-felci-virusu-tespit-edildigini-acikladi-/3279269
555
1,112
Gazze'deki Şifa Hastanesi İsrail'in saldırıları nedeniyle hizmet dışı kaldı Gazze'deki Sağlık Bakanlığı, İsrail ordusunun, içerisinde hareket eden her şeyi hedef alması nedeniyle Şifa Hastanesinin hizmet dışı kaldığını bildirdi. Ankara İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları 36'ıncı gününe girerken, başta hastaneler olmak üzere sivillere ait pek çok nokta havadan ve karadan hedef alındı. - İsrail'in Gazze'ye düzenlediği saldırılarda can kaybı 11 bin 78'e çıktı - Gazze'deki Endonezya Hastanesi'nde yakıtın bitmesi sonucu elektrik tamamen kesildi - İsrail, Gazze'deki Şifa Hastanesi Yerleşkesi'nde bir poliklinik binasını bombaladı - İsrail Gazze'deki El-Avde ile Endonezya Hastanesi'nin çevresini bombaladı - Uluslararası Af Örgütü: İsrail, Batı Şeria'da idari gözaltıları önemli ölçüde artırdı - Biden, Gazze'de ateşkesin "mümkün olmadığını" söyledi Filistin haber ajansı WAFA'ya göre, Şifa ve Endonezya hastanelerinin çevresi ile Gazze'nin kuzeybatısındaki Rimal, Şeyh Rıdvan ve Nasr mahalleleri ile Eş-Şati Mülteci Kampında sivillerin yaşadığı evler İsrail uçakları ve topçu birlikleri tarafından vuruldu. İsrail ordusunun, hastaneleri karadan ve havadan vurması nedeniyle ambulansların çalışamadığı ve yaralı naklinin de yapılamadığı kaydedildi. İsrail güçleri Şifa Hastanesinin ameliyathane bölümünü vurdu İsrail savaş uçakları, Gazze'deki Şifa Hastanesinin ameliyathane bölümünü bombaladı. Gazze'deki İçişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, İsrail savaş uçaklarının Gazze'deki Şifa Hastanesinin ameliyathane bölümünü vurduğu belirtildi. İsrail, Gazze'deki hükümetin defalarca reddetmesine rağmen, "askeri amaçlarla kullanıldığı" iddiasıyla Şifa Hastanesi ve çevresini bombalıyor. İsrail'in saldırıları nedeniyle Şifa Hastanesi hizmet dışı kaldı Gazze'deki hükümetin Medya Ofisinden yapılan açıklamaya göre, Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Eşref el-Kudra, İsrail ordusunun Şifa Hastanesini kuşatmaya aldığını aktardı. İsrail ordusuna ait insansız hava araçlarının (İHA) üzerlerinde yoğun uçuşlar yaptığını belirten Kudra, sözlerini şöyle sürdürdü: "Şu anda Şifa Hastanesi yerleşkesinde mahsur kalmış durumdayız. Şunu söyleyebiliriz: İsrail güçlerinin, içerisinde hareket eden her şeyi hedef alması nedeniyle Şifa Hastanesi hizmet dışı kaldı." Hastanedeki yoğun bakım ve çocuk bölümlerindeki hizmetlerin durduğunu ve oksijen cihazlarının da çalışmadığını vurgulayan Kudra, "İki hastayı kaybettik ve hastane içerisinde açılan yoğun ateş sebebiyle diğer hastalar da tehdit altındalar." ifadelerini kullandı. İsrail'in, Şifa Hastanesinin ameliyat binasının 5 katını hedef aldığı söyleyen Kudra, İsrail ordusunun yoğun saldırılarından dolayı kendilerinin de bir bölümden diğer bir bölüme geçemediklerinin altını çizdi. İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin kuzeyine hava saldırılarını artırdı Gazze'deki İçişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, İsrail ordusunun Gazze'nin kuzeyinde yer alan Tel ez-Zater bölgesi ve Endonezya Hastanesinin çevresini ağır bombardımana tuttuğu belirtildi. İsrail ordusuna ait savaş uçaklarının Gazze kentinin orta kesimine yönelik saldırılarını artırdığı aktarılan açıklamada, Gazze kentinin en-Nasr ve kuzeydeki Cibalya beldesinin de ağır hava saldırılarına maruz kaldığı ifade edildi. Açıklamada, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki sivil bölgelere yönelik artan hava saldırılarında yaşanan can kayıplarına ilişkin bilgi verilmedi. — Anadolu Ajansı (@anadoluajansi) November 11, 2023 Şifa Hastanesi Müdürü: Biriken cenazeleri hastanede defnetmeye çalışacağız Filistin devlet televizyonunun Telegram kanalındaki habere göre, Şifa Hastanesi Müdürü Muhammed Ebu Selmiye, dünya ülkelerinin İsrail ordusunun abluka altındaki Gazze Şeridi'nde hastaneleri bombalamasına sessiz kaldığını belirtti. Ebu Selmiye, "Bizim ölümle aramızda saatler kaldı. Dünya ise bizi izlemekle yetiniyor, bizler sayılardan ibaret değiliz." dedi. Hastanede hayatını kaybeden ancak defnedilemeyen Filistinlilere ait cenazelerin çokluğuna işaret eden Ebu Selmiye, "Biriken şehit cenazelerini, İsrail ordusunun muhitini aralıksız bombaladığı hastanenin içinde defnetmeye çalışacağız." diye konuştu. Gazze'den yayın yapan Aksa televizyonuna konuşan Şifa Hastanesindeki bir doktor ise, "Hastanenin bitişiğindeki tüm binalar bombalandı. (İsrail güçleri) Hastane yerleşkesinde hareket eden her şahsı hedef alıyor." ifadelerini kullandı. Şifa Hastanesi'nden Cerrah Obeid: Yaralı insanları terk edemem Sivil Toplum Kuruluşu Sınır Tanımayan Doktorlar'ın (MSF) üyesi olan Cerrah Mohammed Obeid, kendisi ve iş arkadaşlarının Gazze'deki Şifa Hastanesindeki yaralıları terk edemeyeceğini söyledi. Channel 4 News'a konuşan doktor Obeid, çalıştığı Şifa Hastanesindeki hastaların yaklaşık yüzde 90'ının hava saldırıları sebebiyle hastaneyi terk ettiğini ancak cerrahi ve genel tıbbi işlem görmüş hastaların yürüyemeyecek durumda oldukları için hastaneyi terk edemediklerini aktardı. Hastane çevresinde veya içinde Hamas üyeleri olup olmadığı ve silah depolanması iddiaları sorulduğunda ise hiçbir Hamas mensubunu ya da silah görmediğini, hastanede yalnızca hastaların olduğunu belirten Obeid, söz konusu hastaların ambulans eksikliğinden bölgeden tahliye edilemediğini kaydetti. "(Hipokrat yemini etmiş) bir doktor olarak insanları korumaya söz verdim." diyen MSF üyesi Obeid, sadece bir günde 25 hastaya operasyon gerçekleştirdiklerinin altını çizerek, "Buradan ayrılamam. Yaralı insanları terk edemem." ifadelerini kullandı. Sınır Tanımayan Doktorlar: Gazze'deki Şifa Hastanesi'nde elektrik kesintisinden hastalar ölüyor Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF), İsrail'in saldırıları altındaki Gazze'deki Şifa Hastanesi'nde bu sabahtan beri elektrik, su ve yiyecek olmadığını belirterek, yoğun bakımdaki bir hasta ve kuvözdeki 2 bebeğin elektrik olmadığı için hayatını kaybettiğini duyurdu. MSF'nin X sosyal medya platformundan yapılan paylaşımda, Gazze'de Şifa Hastanesi'nde görevli MSF üyesi cerrah Mohammed Obeid'in hastanedeki krize ilişkin uyarılarını içeren ses kaydına yer verildi. Obeid, "Şu an durum çok kötü. Bağlantımız yok, internet yok. Dördüncü kattayız, hastanedeki dört hastaya ateş açan bir keskin nişancı var. Birinin doğrudan boynunda kurşun yarası var ve diğeri ise karnından vuruldu." diye konuştu. "Elektrik olmadığı ve kuvöz çalışmadığı için ölen 2 yenidoğan hastamız var" Hastane dışına çıkan insanların bir kısmının güneye gitmek istediğini belirten Obeid, bu kişilerin saldırıya maruz kaldığını anlattı. Obeid, sabahtan beri hastanede elektrik, su ve yiyecek olmadığını vurgulayarak, ekiplerinin de bitkin olduğunu söyledi. Kaybettikleri hastalardan bahseden Obeid, "Elektrik olmadığı ve kuvöz çalışmadığı için ölen 2 yenidoğan hastamız var. Ayrıca yoğun bakımdaki yetişkin bir hastamız elektrik olmadığı için kapanan solunum cihazı nedeniyle hayatını kaybetti." ifadelerini kullandı. Hastaların tahliyesi için garanti çağrısı Obeid, İsrail ordusunun hastanenin etrafındaki her şeyi vurduğunu ve hastaneyi de birçok kez hedef aldığını işaret ederek, şöyle konuştu: "Artık yalnız olduğumuza neredeyse eminiz. Kimse bizi duymuyor. Birisinin bize hastaları tahliye edebileceklerine ilişkin garanti vermesini istiyoruz. Çünkü tıbbi bakıma ihtiyaç duyan ve tahliye edilmesi gereken yaklaşık 600 yatan hastamız var. Yaklaşık 37 ila 40 prematüre bebeğimiz var. Yoğun bakımda 17'ye yakın hastamız daha var. Ameliyat sonrası tıbbi bakıma ihtiyaç duyan yaklaşık 600 hastamız var." Gazze'deki Şifa Hastanesi'nde ölen 100 kişi burada kazılacak toplu mezara gömülecek Gazze'deki Sağlık Bakanlığı Genel Müdürü Katar merkezli Al Jazeera Televizyonuna yaptığı açıklamada, "Şifa Hastanesi'nin çevresi 3 gündür aralıksız bombalanıyor. İsrail güçlerinin karadan hastaneye girmesi için neredeyse her dakika şiddetli bombardıman oluyor." dedi. İsrail ordusu Gazze'deki Şifa Hastanesi'ni vurdu — Anadolu Ajansı (@anadoluajansi) November 10, 2023 Hastanenin poliklinik binasını hedef alan saldırı sonucu çok sayıda Filistinli hayatını kaybetti pic.twitter.com/uTxPGLaTqN Berş, İsrail'in saldırılarının Şifa Hastanesi'ne ambulans giriş ve çıkışlarına engel olduğunu ve hastanede abluka altına alındıklarını kaydetti. Berş, "Son nefeslerini hastanede verenleri defnedemiyoruz. Sabah olduğunda hastanede toplu bir mezar kazmayı ve 100 kişinin naaşını buraya defnetmeyi düşünüyoruz." diye konuştu. Beyt Lahya ve Nusayrat Mülteci Kampı'na yönelik bombardımanda 13 Filistinli öldü Filistin resmi ajansı WAFA'nın haberine göre, İsrail savaş uçaklarının Nusayrat Mülteci Kampı'ndaki Bedevan ailesinin evini bombalaması sonucu 6 Filistinli yaşamını yitirdi, onlarcası yaralandı. İsrail savaş uçakları Beyt Lahya beldesinde de bir Filistinlinin evini hedef aldı. Sivil savunma ekipleri, saldırı sonucu yıkılan evin enkazında 7 Filistinlinin cansız bedenine ulaştı. Onlarca kişinin de yaralı olarak çıkarıldığı enkazda halen kayıplar bulunuyor. Ayrıca Filistin İçişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, İsrail savaş uçaklarının Nusayrat Mülteci Kampı'ndaki El-Huda Camisi'nin arkasında bunulan bir grup Filistinliyi hedef aldığı belirtildi. İsrail'in Gazze Şeridi'nde birçok bölgeyi bombalamaya devam etmesi nedeniyle, ambulanslar yaralıları ve ölenlerin naaşlarını taşımakta büyük zorluk yaşıyor. İsrail zorla göç ettirdiği Filistinlileri Gazze'nin güneyinde de vurdu İsrail ordusu Filistinlileri zorla göç ettirdiği abluka altındaki Gazze Şeridi'nin güneyinde de vurdu. Gazze'deki Filistin İçişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, İsrail savaş uçaklarının Gazze'nin güneyindeki Han Yunus kentinde sivillerin bulunduğu bir evi bombaladığı belirtildi. Açıklamada, İsrail'in hava saldırısına maruz kalan evin Han Yunus'un doğusunda yer alan Absan el-Cedide beldesi sakinlerinden Şahin ailesine ait olduğu ifade edildi. Batı Şeria'daki baskınlarda 1 Filistinli yaralandı, 6 Filistinli gözaltına alındı Filistin resmi ajansı WAFA'nın haberine göre, İsrail güçleri, Ramallah kentinin kuzeyinde yer alan Celazun Mülteci Kampı'na, Beytullahim kentinin Beyt Feccar beldesine ve Tulkerim kentinin Şuveyka beldesine baskın düzenledi. İsrail güçleri, Şuveyka beldesinde baskına tepki gösteren Filistinlilere müdahale ederek bir kişiyi gerçek mermiyle elinden yaraladı. Hastaneye nakledilen Filistinlinin durumunun iyi olduğu aktarıldı. Ayrıca evlere baskın düzenleyen İsrail güçleri, Şuveyka'da 1, Celazun Mülteci Kampı'nda 2 Filistinliyi, Beyt Feccar beldesinde ise 16 yaşlarında 3 çocuğu gözaltına aldı. Celazun Mülteci Kampı girişinde de İsrail güçlerince durdurulan çok sayıda araçta arama yapıldı. Öte yandan İsrail güçleri Ramallah, Cenin ve El-Bire kentlerindeki çok sayıda mahalleye de baskın düzenledi. WAFA'ya göre, İsrail güçleri, askeri araçlar ve buldozerler eşliğinde Cenin'e düzenlediği baskında Filistinlilerle çatışmaya girdi. Filistin Sağlık Bakanlığının yaptığı açıklama ise İsrail güçleri tarafından vurulan ve ağır yaralanan Emir Arkavi (23) isimli Filistinlinin hayatını kaybettiği ifade edildi. Çatışmalarda 1 Filistinli de yaralandı. Daha önce de Cenin'in Arraba beldesine düzenlenen baskında 1 Filistinlinin öldüğü belirtilmişti. İşgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te 7 Ekim'den bu yana İsrail güçleri ve Yahudi yerleşimciler tarafından öldürülen Filistinlilerin sayısı 185'e yükseldi. UNICEF: Gazze'de 1 milyon çocuk uçurumun kenarında yaşıyor Birleşmiş Milletler Uluslararası Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), sağlık sisteminin çökme noktasına geldiği Gazze'deki 1 milyon çocuğun uçurumun kenarında yaşadığını belirtti. UNICEF tarafından yapılan yazılı açıklamada, başta kuzey kesim olmak üzere Gazze Şeridi'nin tamamında sağlık sisteminin neredeyse tamamen çökmesi ve hizmet verilemiyor olmasının çocukların hayatını tehdit ettiği ifade edildi. Rantisi ve Nasr çocuk hastanelerinin pek çok saldırıya maruz kaldığı belirtilen açıklamada, bu hastanelerde yoğun bakım ve çocuk yoğun bakım üniteleri dışında son 24 saattir hizmet verilemediğine işaret edildi. Açıklamada, Gazze'nin kuzey kesiminde başka çocuk hastanelerinin de gerek yakıt sıkıntısı gerekse saldırılar nedeniyle hizmet dışı kaldığı ve bu nedenle aktarıldı. UNICEF Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölge Direktörü Adele Hudr'un ifadelerine yer verilen açıklamada, Gazze'deki çocukların yaşama hakkının ellerinden alındığı kaydedildi. Hudr'un, "Gazze'deki çocuklar, özellikle de kuzeydekiler uçurumun kenarında. Gazze'nin kuzeyinde hala binlerce çocuk var. Bu çocukların gidecek hiçbir yeri yok ve büyük tehlike altındalar. Çocuk sağlığı tesislerine yönelik saldırıların derhal durdurulması, yakıt ve tıbbi malzeme temininin sağlanması çağrısında bulunuyoruz." ifadeleri aktarıldı. İsrail'e ait İHA Lübnan'ın güneyinde bir kamyoneti hedef aldı Lübnan resmi ajansı NNA'da yer alan haberde, "Düşman İHA'sı Lübnan'ın sahil kesimindeki Zehrani bölgesinde bulunan meyve bahçelerinden birindeki kamyoneti hedef aldı." ifadesine yer verildi. Haberde, saldırı sonucu can kaybı ya da yaralanma olup olmadığına ilişkin bilgi paylaşılmadı. Ayrıca, AA muhabirine konuşan görgü tanıkları, İsrail ordusunun Lübnan'ın güney sınırındaki Ramiye, Ed-Dahira ve Ayta eş-Şaab beldelerinin çevresini top atışlarıyla hedef aldığını aktardı. İsrail tarafından konuya ilişkin henüz açıklama yapılmadı. Hizbullah, İsrail'e ait askeri bir hedef ile aracı tam isabetle vurduğunu duyurdu Hizbullah, Lübnan'ın güneyindeki topraklardan İsrail'e yönelik düzenlenen saldırılar hakkında yazılı açıklama yaptı. Açıklamada İsrail'e ait Yarun beldesi karşısında yer alan Karantine Tepeleri'ndeki askeri bir aracın tam isabetle vurulduğu ifade edildi. Ayrıca İsrail'in yine sınır üzerinde yer alan Ramim askeri noktasının güdümlü füze ile hedef alındığı kaydedildi. Hizbullah, açıklamada söz konusu saldırıların Gazze'deki Filistinlilerle dayanışma için gerçekleştirildiğini vurguladı. Lübnan'ın güneyi ve İsrail'in kuzeyindeki sınır üzerinde 8 Ekim'den bu yana yaşanan çatışmalarda şu ana kadar 70 Hizbullah mensubu ile 4 İsrail askeri hayatını kaybetti. İsrail ordusu, saldırılara karşılık Lübnan'daki "hedefleri" vurduğunu bildirdi İsrail ordusundan yapılan yazılı açıklamada, İsrail'in kuzeyinde "düşman hava aracı" saldırısına karşı uyarı sirenleri çaldığı kaydedildi. İsrail topraklarına geçen hiçbir hava aracının tespit edilmediği belirtilen açıklamada, İsrail'e fırlatılan roketlerden birinin, Margaliot bölgesine doğru açık bir alana düştüğü ifade edildi. Saldırıya karşılık İsrail ordusunun, Lübnan'dan atışın yapıldığı noktaları topçu ateşi ve SİHA ile vurduğu aktarıldı. Öte yandan Lübnan resmi ajansı NNA'da yer alan haberde, İsrail'e ait bir SİHA'nın Lübnan'ın sahil kesimindeki Zehrani bölgesinde bulunan meyve bahçelerinden birindeki kamyoneti hedef aldığı bildirildi. Hamas, Riyad'da toplanan liderlere İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarını durdurmaları çağrısı yaptı Hamas, Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da toplanan Arap ve İslam dünyasının liderlerine, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarının "derhal" durdurulması için "tarihi ve kesin bir karar" almaları çağrısında bulundu. Hamas'tan yapılan yazılı açıklamada tıbbi, insani ve yardım gibi uzmanlık alanlarında komiteler oluşturulması ve insani yardımların Gazze'ye geçişi için derhal Refah Sınır Kapısı'na yönlendirilmesi istendi. Riyad'da toplanan Arap ve İslam dünyasının liderlerine, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarının "derhal" durdurulması için "tarihi ve kesin bir karar" almaları çağrısı yapılan açıklamada, Gazze Şeridi'nde hizmet dışı kalan veya hizmet dışı kalacak tüm hastanelerin toplu mezarlara dönüşmeden kurtarılması için her türlü yardım, tıbbi, gıda ve yakıt malzemelerinin girişinin sağlanması gerektiği kaydedildi. Hamas, Riyad'da toplanan liderleri, "Gazze Şeridi'ne karşı yürütülen soykırım savaşının doğrudan sorumluluğunu taşıyan ABD yönetimine baskı yapmak için tüm Arap ve İslam aleminin gücünü kullanmaya" çağırdı. Filistin Devlet Başkanı Abbas: ABD'den ve BMGK'dan İsrail'in Gazze saldırılarını durdurmasını istiyoruz Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da başlayan İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Olağanüstü Ortak Zirvesi'nde, İsrail'in aralıksız saldırılarına maruz kalan Gazze Şeridi'ndeki duruma ilişkin açıklamalarda bulundu. Abbas, İsrail'in iki devletli çözüm imkanını ortadan kaldırdığını, Batı Şeria ile Kudüs'te Yahudi yerleşim birimi inşa, ilhak, etnik temizlik, ayrımcılık politikaları ile Gazze Şeridi'ne yönelik abluka uyguladığına dikkati çekerek, İsrail'in yürüttüğü askeri-güvenlik çözümlerini de kabul etmeyeceklerini ve Filistin halkının meşru hakları üzerinde pazarlık yapmayacaklarını vurguladı. Gazze Şeridi'nin Filistin devletinin ayrılmaz bir parçası olduğunu ve Kudüs ile Gazze Şeridi de dahil tüm Filistin topraklarında kapsamlı siyasi bir çözümün oluşturulması gerektiğini ifade eden Abbas, İsrail'in Filistin yönetiminin Gazze Şeridi'ne gönderdiği mali desteğe de el koymasını reddettiklerini söyledi. Abbas, BMGK'ya Filistin devletinin Birleşmiş Milletler'e (BM) tam üyeliğini onaylaması, Filistin halkına uluslararası koruma sağlaması ve başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve egemen bir Filistin devletinin kurulmasını öngören iki devletli çözüme garantör olması çağrısı yaparak, Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) de Filistin halkının tek meşru temsilcisi olduğunu savundu. Uluslararası toplumun Filistin devletinin kurumlarının kendi toprakları üzerinde görevlerini yerine getirmesi ve Gazze Şeridi'nin yeniden imarı için destek vermesi gerektiğini kaydeden Abbas, Filistin ekonomisini güçlendirmek için kaynak sağlamanın önemine vurgu yaptı. Abbas, Filistin devletinin “işgalcileri” uluslararası mahkemelerde yargılatmak için mücadele edeceğine işaret ederek, "İsrail ve onu destekleyen, koruyan herkes, her çocuğun, kadının ve Filistinlinin öldürülmesi ve yaralanmasından tam olarak sorumludur." ifadelerini kullandı. ABD'ye de sorumluluk alarak İsrail'in saldırılarını durdurması için müdahale etme çağrısı yapan Abbas, "Biz bu toprakların, Kudüs'ün ve kutsal mekanların sahibiyiz. Filistin bayrağı yüksekte kalacak ve işgal ortadan kalkacaktır." şeklinde konuştu. Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Gazze'deki saldırıların durdurulması ve ablukanın kaldırılması çağrısı yaptı Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Gazze Şeridi'ndeki askeri operasyonların derhal durdurulması ve ablukanın kaldırılması yönündeki taleplerini yineledi. Bin Selman, Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da başlayan İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Olağanüstü Ortak Zirvesi'nin açılış konuşmasında, Gazze'deki İsrail saldırılarına değindi. "Bu zirve, acı ve olağanüstü bir dönemde yapılıyor." diyen Bin Selman, "Filistinli kardeşlerimizden çocuk, kadın ve yaşlılar olmak üzere binlerce sivilin kurbanı olduğu, ibadet yerleri, hastaneler ve alt yapıyı da hedef alan bu şiddetli savaşı kabul etmiyor ve kesinlikle reddediyoruz." dedi. Suudi Arabistan'ın Gazze'deki sivillerin korunması için başından beri tüm taraflarla ve uluslararası toplumla çalışma yürüttüğünü kaydeden Bin Selman, "Gazze Şeridi'ndeki askeri operasyonların derhal durdurulması, ablukanın kaldırılması ve insani koridorların açılması talebimizi yineliyoruz. Rehinelerin serbest bırakılması ve suçsuz insanların korunmasının önemini vurguluyoruz. İsrail'in saldırıları sonucu yaşanan insani krizin durdurulması için Birlemiş Milletler Güvenlik Konseyi ve uluslararası toplumun çabaları başarısız kaldı." şeklinde konuştu. "Filistin halkına karşı işlenen suçlardan işgal yetkililerini sorumlu tutuyoruz" Suudi Arabistan Veliaht Prensi Bin Selman, yaşanan talihsiz durumla yüzleşmek için koordineli ve kolektif bir çaba gösterilmesi gerektiğine işaret ederek, şunları kaydetti: "Gazze sakinlerine yönelik devam eden saldırganlığı ve zorla yerinden edilme politikalarını reddediyoruz. Filistin halkına karşı işlenen suçlardan işgal yetkililerini sorumlu tutuyoruz. Bölgede güvenlik, barış ve istikrarın sağlanmasının tek yolunun işgalin, kuşatmanın ve yerleşimin sona ermesi, Filistin halkının meşru haklarını elde etmesi ve başkenti Kudüs olan bağımsız devletini kurmasından geçeceğinden eminiz." Ürdün Kralı 2. Abdullah: İsrail'in Gazze'ye su ve gıda girişini engellemesi savaş suçudur Ürdün Kralı 2. Abdullah, "İsrail'in Gazze'ye su ve gıda girişini engellemesi savaş suçudur." dedi. Katar Emiri Şeyh Temim: Sağlık tesislerinin hedef alınmasını en güçlü şekilde kınıyoruz Katar Emiri Şeyh Temim, "Sağlık tesislerinin hedef alınmasını ve bunun kanıtlanmamış iddialarla meşrulaştırılmasını en güçlü şekilde kınıyoruz." ifadelerini kullandı. Arap Birliği Genel Sekreteri, Gazze'de ateşkesin sağlanmasının öncelikli konu olduğunu söyledi Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt, Gazze'de ateşkesin sağlanmasının herkesin üzerinde çalışması gereken öncelikli konu olduğunu belirtti. Ebu Gayt, Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da başlayan İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Olağanüstü Ortak Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, Gazze'deki işlerin normale döndürülmesinin uzun ve zor olacağını ifade ederek, Gazze'nin geleceğini Batı Şeria ve Doğu Kudüs'ün geleceğinden ayrı konuşmanın doğru olmayacağını vurguladı. "Gazze'de ateşkesin sağlanması herkesin üzerinde çalışması ve gerçekleştirilmesi gereken öncelikli konudur." diyen Ebu Gay, Gazze, Batı Şeria veya Doğu Kudüs'teki Filistinlilerin zorla göç ettirilmesini kabul etmediklerini ifade etti. Ebu Gayt, "Zorla yerinden edilme, uluslararası bir suçtur. Bu, Filistinliler, Araplar ve dünya tarafından reddediliyor." diye konuştu. İran Cumhurbaşkanı Reisi: İslam ülkeleri İsrail ordusunu terörist örgüt ilan etmelidir İran Cumhurbaşkanı Reisi, "İslam ülkeleri, Filistin halkını silahlandırmalı ve İsrail ordusunu terörist örgüt ilan etmelidir." dedi. Kızılhaç: Kudüs Hastanesi'nde kuvözdeki bebekler ve yoğun bakımdaki hastalar hayati risk altında Kızılhaç Başkanı Rocca, "Yeter! Uluslararası toplum Gazze'deki durumu nasıl kabullenebilir? Kudüs Hastanesi'nde kuvözdeki bebekler ve yoğun bakımdaki hastalar hayati risk altında." dedi. Gazze'deki Şifa Hastanesinden Dr. Ebu Sada: "(İsrail) Bugün yoğun bakım ünitesini bombaladı" İsrail ordusunun yoğun saldırıları ve kuşatması altındaki Gazze Şeridi'ndeki Şifa Hastanesi Cerrahi Bölüm Başkanı Dr. Mervan Ebu Sada, İsrail güçlerinin bugün hastanenin yoğun bakım ünitesini bombaladığını söyledi. İngiltere merkezli Filistinlilere Tıbbi Yardım (Medical Aid for Palestinians) adlı sivil toplum kuruluşu, X sosyal medya hesabında, Gazze'de gözlerin çevrildiği Şifa Hastanesinden Dr. Ebu Sada'nın konuşmasını paylaştı. Şifa Hastanesi Cerrahi Bölüm Başkanı Ebu Sada, "Bugün Şifa Hastanesindeki yoğun bakım ünitesini bombaladılar. Her taraftan ateş açılıyor ve bombardıman var. Kimse Şifa Hastanesinden çıkamıyor, kimse buraya gelemiyor. Durum çok tehlikeli." dedi. Hastaneden çıkmak isteyenlere ateş açıldığını, bazılarının yaralandığını bazılarının da öldüğünü kaydeden Ebu Sada, hastanede derinleşen insani felaketi şu sözlerle anlattı: "Kimse hastaneye ulaşamıyor. Binanın dışına çıkamıyoruz, çünkü dışarıda ateş açılıyor. Elektrik yok, su yok, yemek yok. Maalesef gece yoğun bakım ünitesi ve yeni doğan yoğun bakım ünitesinde elektrik kesildi. Çok tehlikeli, çok kritik bir durum. Ana binada bile su yok. Elektrik, hatta yemek ve yakıt yok." İsrail Ordu Sözcülüğü, AA muhabirine yaptığı yazılı açıklamada, Şifa Hastanesinin çevresinde Hamas ile "yoğun bir çatışmaya giriştiklerini" belirtti. Gazze Şeridi genelinde Hamas'a karşı bir savaş içinde olduklarını aktaran İsrail ordusu, Gazze'nin kuzeyinde yoğun bir muharebeye girdiklerini iletti. Kassam Tugayları: Gazze'nin kuzeyinde İsrail askerlerinin mevzilendiği evi hedef aldık Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, Gazze Şeridi'nde İsrail güçlerini ve askeri araçlarını hedef almaya devam ettiklerini duyurdu. Kassam Tugaylarının Telegram sayfasından yapılan açıklamada, "Beyt Hanun'un kuzeyinde işgal askerlerinin mevzilendiği bir evi hedef aldık." ifadesiyle söz konusu saldırının görüntüsü paylaşıldı. Açıklamada, "Gazze'nin güneybatısındaki eksende üç askeri araç Yasin-105 roketi ile hedef alındı." ifadesi kullanıldı. Kassam Tugaylarından yapılan başka bir açıklamada ise, "Savaşçılarımız düşmanın Gazze'deki ilerleyişinin tüm eksen ve noktalarında şiddetli çatışmalara giriyor ve araçlarını hedef almaya devam ediyor." ifadelerine yer verildi. İsrail ordusu Gazze'deki El-Burak Okulu'nu vurduğunu kabullendi İsrail ordusu abluka altındaki Gazze Şeridi'nde onlarca sivilin öldürüldüğü El-Burak Okulu'nu hedef aldığını kabul etti. İsrail ordusundan yapılan yazılı açıklamada, “Hamas'ın Nasır Rıdvan Bölüğü Komutanı Ahmed Siam'ın El-Burak Okulu'nda saklanırken öldürüldüğü” ifade edildi. Açıklamada, okula sığınan yerinden edilmiş onlarca sivilin öldürülmesine ise değinilmedi. İsrail'in Gazze'nin kuzeyindeki El-Burak Okulu'na dün düzenlediği hava saldırısında onlarca sivilin yaşamını yitirdiği bildirilmişti. Okula yönelik saldırının ardından yaralıların kaldırıldığı Şifa Hastanesi Müdürü Muhammed Ebu Selmiya, Al Jazeera kanalına yaptığı açıklamada, İsrail'in okula düzenlediği saldırıda en az 25 kişinin öldüğünü söylemişti. Hamas'tan yapılan açıklamada da, İsrail'in Gazze'nin kuzeyinden zorla güneydeki bölgelere göç ettirdiği Filistinlileri Salahaddin Caddesi üzerinde hedef aldığı ve sığınmacıların kaldığı El-Burak Okulu'nu vurduğu iki saldırıda 50'den fazla kişinin hayatını kaybettiğini duyurmuştu. Filistin Kızılayı: İsrail tankları Kudüs Hastanesine 20 metre uzaklıkta, hastaneye ateş açıldı İsrail tanklarının, Gazze Şeridi'ndeki Kudüs Hastanesine 20 metre uzaklıkta olduğu ve hastaneye doğrudan ateş açıldığı bildirildi. Filistin Kızılayının X hesabından yapılan açıklamada, İsrail tanklarının, Kudüs Hastanesine 20 metre uzaklıkta olduğu ve hastaneye doğrudan ateş açıldığı kaydedildi. Açıklamada, hastaneye ateş açılmasının yerinden edilmiş 14 bin kişi arasında paniğe yol açtığı ifade edildi. İsrail, Gazze'deki Endonezya Hastanesi'nin çevresine peş peşe şiddetli saldırılar düzenledi Gazze'deki İçişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, İsrail'in Endonezya Hastanesi'nin çevresine peş peşe şiddetli saldırılar düzenlediği kaydedildi.İsrail savaş uçaklarının Gazze'nin çeşitli noktalarına yoğun saldırılar düzenlediği belirtilen açıklamada, kuzeyde yer alan Tel ez-Zater bölgesi ile Gazze kentindeki Es-Seraya kavşağı çevresinin de bombalandığı bilgisi verildi. Bakanlıktan yapılan bir diğer açıklamada da En-Nuseyrat Mülteci Kampı'nda bir cami ve bir evin bombalandığı kaydedildi. Saldırıda hayatını kaybeden 4 kişinin Aksa Şehitleri Hastanesi'ne getirildiği ifade edilen açıklamada ayrıca Gazze'nin güneyinde Han Yunus kentinin Şeyh Nasır bölgesinde El-Fera ailesine ait binanın bombalandığı ve 5 kişinin hayatını kaybettiği belirtildi. Açıklamada Ez-Zeytun Mahallesi'nde de bir evin hedef alındığı vurgulandı. Öte yandan hükümetin basın ofisinin Telegram hesabından yapılan açıklamada, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliya beldesi yakınlarına, Gazze kentine, kuzeyine ve En-Nasr Mahallesi'ne yoğun saldırılar düzenlendiği kaydedildi. Aynı hesaptan yayımlanan görüntülerde, İsrail güçlerinin Han Yunus kentinin En-Nimsavi Mahallesi'nde bir evi bombalamasının ardından çıkan yangının sivil savunma ekiplerince söndürülmeye çalışıldığı görülüyor. Gazze'deki Sağlık Bakanlığı: İletişim ve internet kesintisi nedeniyle bugün can kayıpları sayılamadı Abluka altındaki Gazze Şeridi'ndeki Sağlık Bakanlığı, iletişim ve internet kesintileri nedeniyle bugün Gazze'deki can kayıplarının sayılamadığını duyurdu. Bakanlık Sözcüsü Eşref el-Kudra yayımladığı yazılı açıklamada, "İletişim ve internet kesintileri nedeniyle Gazze'deki can kayıplarını bugün sayamadık." ifadesini kullandı. Şifa Hastanesi ve çevresine düzenlenen peş peşe saldırılara ilişkin açıklamalarda bulunan Kudra, hastanedeki durumun "felaket düzeyde" olduğunu, hastanenin dört bir yandan İsrail saldırılarına açık hale geldiğini kaydetti. Şifa Hastanesinin kapısında yerlere uzanmış halde ölü ve yaralıların olduğunu belirten Kudra, "Hastane bahçesi, İsrailli keskin nişancılar ve insansız hava araçları için bir arenaya dönüştü. İsrail ordusu hareket eden herkesi hedef alıyor." ifadesine yer verdi. Kudra, hastanede yerinden edilmiş kişiler, sağlık personeli ve yaralılar dahil yaklaşık 20 bin kişinin bulunduğu bilgisini vererek, yoğun bakımda tutulan bir bebeğin yaşam destek ekipmanlarının yetersizliği nedeniyle hayatını kaybettiğini hatırlattı. Kudra, hastanelerin acilen ilaç, yakıt ve tıbbi malzeme ihtiyacı olduğunu kaydetti. Filistin Sağlık Bakanı Mey el-Keyle gün içinde, "Şifa Hastanesinde yoğun bakımda tutulan 39 bebeğin oksijen yetersizliği nedeniyle hayati tehlike altında olduğu, 1 bebeğin ise söz konusu sorun nedeniyle hayatını kaybettiğini" açıklamıştı. Keyle, 7 Ekim'den bu yana İsrail saldırıları ya da yakıtın tükenmesi gibi nedenlerle Gazze'deki 35 hastaneden 20'sinin çalışamaz hale geldiğini belirtmişti. Gazze Şeridi'ndeki Şifa Hastanesi Müdürü Muhammed Ebu Selmiye, İsrail ordusunun saldırıları nedeniyle biriken cenazeleri hastanenin yerleşkesinde toprağa vermeye çalışacaklarını söylemişti. Şifa Hastanesi ve çevresi, İsrail ordusu tarafından "Filistinli silahlı grupların karargahı olduğu" iddiasıyla çok kez bombalandı. Sınır Tanımayan Doktorlar: Gazze'deki hastaneler son 24 saatte acımasız bombardımana maruz kaldı Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) tarafından, "Gazze'deki hastaneler, son 24 saatte acımasız bombardımana maruz kaldı. Şifa Hastanesi, birçok kez vuruldu. Ekiplerimiz ve hastalarımız halen içeride." açıklaması yapıldı. MSF'nin X sosyal medya platformundan yapılan paylaşımda, Gazze'deki hastanelerin İsrail'in yoğun saldırıları altında olmasına tepki gösterildi. "Gazze'deki hastaneler, son 24 saatte acımasız bombardımana maruz kaldı. Şifa Hastanesi birçok kez vuruldu. Ekiplerimiz ve hastalarımız halen içeride." denilen paylaşımda, Gazze'de acil ateşkes ve hastanelere yönelik saldırıları durdurma yönünde çağrı yapıldı. "Burada öldürülüyoruz, lütfen bir şeyler yapın" MSF'nin bir diğer paylaşımında da "(Gazze'de) Burada öldürülüyoruz, lütfen bir şeyler yapın." ifadesi kullanılarak ABD, İngiltere, Kanada, Arap Birliği üyesi ülkeleri, İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkeleri ve Avrupa Birliği'ne "ateşkesin sağlanması için derhal harekete geçme" çağrısında bulunuldu. BM Acil Yardım Koordinatörü Griffiths: "(Gazze'de) Sivillerin vurulmasının hiçbir haklı gerekçesi olamaz" Birleşmiş Milletler (BM) İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı ve Acil Yardım Koordinatörü Martin Griffiths, "(Gazze'de) Kaçmaya çalışan hasta ve sivillerin vurulmasının hiçbir haklı gerekçesi olamaz." ifadelerini kullandı. Griffiths, sosyal medya plaformu X'ten Gazze'deki insani duruma ilişkin açıklamalarda bulundu. Paylaşımında, hastanelerin güvenli bir yer olması gerektiğini belirten Griffiths, "Sağlık tesislerinin savaş eylemleriyle elektriksiz, yiyeceksiz ve susuz bırakılması ve kaçmaya çalışan hasta ve sivillerin vurulmasının hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Bu vicdansızlıktır, kınanması gerekir ve son bulmalıdır." açıklamasını yaptı. Griffiths, "(Hastanelere) İhtiyacı olanlar, oranın bir savaş alanı değil sığınma yeri olduğundan emin olmalıdır." ifadelerini kullandı. Gazze'deki İçişleri Bakanlığından İslam dünyası liderlerine: "Saldırıların durdurulması için baskı yapın" Gazze Şeridi'ndeki İçişleri Bakanlığı, Arap ve İslam dünyasının liderlerine, "İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarını derhal durdurması için harekete geçme" çağrısında bulundu. İçişleri Bakanlığı Sözcüsü İyad el-Bezm, Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Olağanüstü Ortak Zirvesi'nin başladığı bugün yazılı bir açıklama yaptı. Bezm açıklamasında, "Arap ve İslam dünyasının liderlerini, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki Filistin halkına yönelik amansız saldırılarını durdurması için işgalci İsrail ile ABD yönetimine baskı uygulayacak pratik önlemler alınması adına çok geç olmadan derhal harekete geçmeye çağırıyoruz." ifadesine yer verdi. Liderlere, felaket gerçeğini tanımlamayı bırakıp karar verme durumuna geçilmesi gerektiği çağrısında bulunan Bezm, Gazze Şeridi'ndeki Filistin halkının adaletsiz dünyanın gözleri önünde soykırıma maruz kaldığını belirtti. İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları 36. gününe girerken Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Olağanüstü Ortak Zirvesi düzenleniyor. Gazze'deki hükümet: Şifa ve diğer hastanelerde bulunanlar ölümle karşı karşıya Gazze'deki hükümet, uluslararası kurumların müdahale etmemesi nedeniyle başta Şifa Hastanesi olmak üzere diğer hastanelerdeki Filistinlilerin ölümle karşı karşıya kaldığını belirtti. İsrail'in hastanelere yönelik saldırılarını yoğunlaştırmasının ardından Gazze'deki hükümet ofisinden yazılı açıklama yapıldı. Açıklamada, uluslararası kurumların, Şifa Hastanesi'ndekileri ölümle karşı karşıya bırakması ve hiçbir müdahalede bulunmaması kınanırken, Uluslararası Kızılhaç Örgütü, Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletler (BM) ile tüm uluslararası kuruluşlar, Şifa Hastanesi'nin maruz kaldığı felakete son verilmesi için harekete geçmeye çağrıldı. Açıklamada, başta Şifa olmak üzere tüm hastanelerde İsrail ordusu tarafından öldürülmeyi bekleyen sağlık çalışanları, yaralılar ve yerinden edilmişlerin can güvenliğinden uluslararası toplum ve kuruluşların sorumlu olduğu kaydedildi. Şifa Hastanesi Müdürü Muhammed Ebu Silmiyye daha önce yaptığı açıklamada, İsrail ordusunun saldırıları nedeniyle biriken cenazeleri hastanenin yerleşkesinde toprağa vermeye çalışacaklarını söylemişti. Filistin Kızılayı: İsrail'in ambulansları hedef alması nedeniyle yaralılara ulaşmakta güçlük çekiyoruz Filistin Kızılayı, abluka altındaki Gazze Şeridi'nde bulunan ekiplerinin, İsrail güçlerinin ambulansları hedef alması nedeniyle saldırıların olduğu bölgelerdeki ölü ve yaralılara ulaşmakta güçlük çektiğini bildirdi. Filistin Kızılayından yapılan yazılı açıklamada, Gazze'de kuruma ait 18 ambulansın bulunduğu, bu ambulanslardan 9'unun hizmet veremediği ve şu an sadece 7'sinin kullanımda olduğu belirtildi. Söz konusu 7 ambulansın da yakıtlarının tükenmesi nedeniyle gelecek saatlerde hizmet veremez hale gelme riski altında olduğuna vurgu yapılan açıklamada, "Ekiplerimiz çok sayıda ölü ve yaralıya tanık oluyor, ancak İsrail ordusunun saldırılarından etkilenen (saldırı olan yerlere) bölgelere yaklaşan ambulansları hedef alması nedeniyle ölü ve yaralılara ulaşmakta güçlük çekiyorlar." ifadelerine yer verildi. Kudüs Hastanesi'nin korunması çağrısı Öte yandan Filistin Kızılayından yapılan bir diğer açıklamada, Gazze'nin kuzeyindeki Kudüs Hastanesi'nin İsrail güçlerince kuşatıldığı belirtildi. Hastanede, 500 hasta ve yerlerinden edilmiş 14 bin kişinin bulunduğu ifade edildi. İsrail güçlerinin Kudüs Hastanesi'ne yönelik saldırılarının kınandığı açıklamada, uluslararası topluma hastanenin korunması için çağrı yapıldı. Gazze'deki Şifa Hastanesi doktorlarından Ebu Neda: 600 yaralı ve hasta ölümle karşı karşıya Abluka altındaki Gazze Şeridi'nde İsrail'in yoğun bombardımanına maruz kalan, ameliyatların yapılamadığı, elektrik ve suyun olmadığı Şifa Hastanesi'ndeki 600 yaralı ve hastanın ölümle karşı karşıya olduğu belirtildi. Şifa Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Ahmed Ebu Neda, Katar merkezli Al Jazeera televizyonuna hastanedeki durumla ilgili bilgi verdi. Hastanedeki durumun tam bir felaket olduğunu belirten Ebu Neda, şunları söyledi: "Az önce iki yaralı geldi, birinin karnı açık, bağırsakları dışarıya çıkmıştı ama hiç bir şey yapamadık. Ameliyathanelerde elektrik yok. İçecek suyu bile zor buluyoruz. Hastanede 600 hasta ve yaralı var. Durum, kelimenin tam anlamıyla felaket. Durumun bu şekilde devam etmesi, hastalar için ölüm fermanının verilmesi anlamına gelir." Doktorlar yaralılar arasında seçim yapmak zorunda kalıyor Doktorların büyük kısmının bombardıman nedeniyle hastaneyi terk ettiğini kaydeden Ebu Neda, bazı doktorların da yaralılara yardım etmek için hastanede kalmaya devam ettiğini dile getirdi. Ebu Neda, kısıtlı imkanlar ve yaralı sayısının çok olması nedeniyle doktorların getirilen yaralılar arasında seçim yapmak ve 10 yaralıdan 1'ini tedavi edip diğerlerini kaderine terk etmek zorunda kaldığını ifade etti. Doktorların psikolojik desteğe ihtiyacı var Doktorların maruz kaldıkları olaylar nedeniyle psikolojik desteğe ihtiyaç duyacağına işaret eden Ebu Neda, hastanede durumun kimsenin tahammül edemeyeceği kadar korkutucu ve dehşet verici olduğunu söyledi. Ebu Neda, bunun "tüm uluslararası tıp ve sağlık kurumları için yüz karası bir durum" olduğunu kaydetti. Ebu Neda, hastanedeyken silah sesleri duyduklarını, hiçbir iletişim hatları olmadığını, hastane dışında neler olup bittiğini bilmediklerini, hastanenin yakınlarında ambulans da görmediklerini anlattı. İsrail, Gazze'de binlerce yaralı ile yerinden edilmiş sivilin bulunduğu en büyük sağlık tesisi Şifa Hastanesi'ne dünden bu yana saldırılarını yoğunlaştırdı. Gazze'deki İçişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, İsrail savaş uçaklarının Gazze'deki Şifa Hastanesi'nin ameliyathane bölümünü vurduğu belirtilmişti. Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) tarafından da "Gazze'deki hastaneler, son 24 saatte acımasız bombardımana maruz kaldı. Şifa Hastanesi, birçok kez vuruldu. Ekiplerimiz ve hastalarımız halen içeride." açıklaması yapılmıştı. İsrail basını sansür nedeniyle Gazze'de yaralanan askerlerin durumu hakkında konuşamıyor İsrail'in Kanal 12 televizyonu tarafından yayınlanan görüntülerde, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde yer alan Askalan kentindeki Barzilai Hastanesinden yayın yaptığı sırada İsrailli bir muhabir 7 Ekim'den sonra açıklanan sansür nedeniyle buraya getirilen askerlerin durumu hakkında bilgi veremeyeceğini dile getirdi. İsrailli muhabir, "Barzilai Hastanesi önünden size aktardığımız tüm bilgilerin İsrail ordusunun sansürüne uğradığını söylemeliyiz. Buraya yaralı askerlerin geldiğini söyleyebiliriz ancak izin verilene kadar onlar hakkında konuşmaya iznimiz yok." ifadelerini kullandı. İsrail ordusunun Askeri İstihbarat Müdürlüğüne bağlı Askeri Sansür Birimi, 26 Ekim'de basına gönderdiği mektupta, Gazze'ye ilişkin haberlere çeşitli yasaklar getirerek savaşın seyri ve ordunun faaliyetleriyle ilgili tüm haber ve görsellerin yayınlanmadan önce kendi “sansür birimine” gönderilmesini istemişti. Tel Aviv yönetimi, Gazze'deki saldırılar sırasında bugüne kadar 43 İsrail askerinin öldüğünü duyurmuştu. Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları ve Lübnan'daki Hizbullah ise Gazze'de ve Lübnan sınırında ölen İsraillilerin sayısının İsrail yönetiminin açıkladığından çok daha fazla olduğunu belirtmişti. Gazze'deki Mehdi Çocuk Doğum Hastanesi'ne İsrail saldırısı sonucu iki doktor hayatını kaybetti Aksa Kanalı Telegram sayfasından verdiği haberde, Mehdi Çocuk Doğum Hastanesi'ne İsrail saldırıları sonucu iki doktor yaşamını yitirdi, hastaneye sığınan halktan da yaralananlar oldu. Şifa Hastanesi'nde elektriklerin tamamen kesik olduğu, sağlık personeli, yaralılar ve sığınmacılarla birlikte içeride bulunan herkesin İsrail güçlerinin ateşine maruz kaldıkları ve çıkmak isteyenlere de ateş açıldığı aktarıldı. Hizmet dışı kalan Şifa Hastanesi'nde ise elektrik olmadığından kuvözde oksijene bağlı bebeklerden ikisinin yaşamını yitirdiği ifade edildi. Şİfa Hastanesi Müdürü Dr. Muhammed Ebu Silmiye, hastaneye İsrail silahlı insansız hava araçlarıyla ateş açıldığını söyledi. Birleşmiş Milletler Uluslararası Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), X Platformundan yaptığı çağrıda, Gazze'deki hastanelerin ve çocukların korunmasını ve derhal insani ateşkes yapılmasını istedi. Filistin Kızılayı da sosyal medya platformu X'ten yaptığı paylaşımda, "Kudüs Hastanesi'ndeki bebekler süt eksikliği nedeniyle susuzluk çekiyor" ifadelerini kullandı. DSÖ Genel Direktörü Ghebreyesus: Şifa Hastanesi ile irtibatımız kesildi DSÖ Genel Direktörü Ghebreyesus, resmi sosyal medya platformu X'ten yaptığı açıklamada, Hastanenin sürekli saldırılara maruz kaldığına dair korkunç haberlerle birlikte, durumun oldukça ürkütücü ve endişe verici olduğunu aktardı. "DSÖ'nün Şifa Hastanesi'ndeki merkeziyle irtibatı kesildi" diyen Ghebreyesus, kendilerine ulaşan son raporlarda "Hastane tanklarla çevrili ve çıkıp kaçmak isteyenlere ateş açıldığı bunların yaralandığı ya da öldürüldüğü yönünde" haberler olduğunu vurguladı. DSÖ'nün gelişmelerden oldukça endişe duyduğunu belirten Ghebreyesus, Gazze'de insanların hayatlarını kurtarmanın tek yolunun derhal insani ateşkes ilan edilmesi olduğu ve bu yönde çağrılarını yinelediğini belirtti. Ghebreyesus şu ifadelere yer verdi: "DSÖ ayrıca kritik yaralı ve hastaların sürdürülebilir, düzenli, engelsiz ve güvenli tıbbi tahliyesi için çağrıda bulunmakta olup, tüm rehinelere de uygun tıbbi bakım sağlanmalı ve koşulsuz olarak serbest bırakılmalıdır." Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/gazzedeki-sifa-hastanesi-israilin-saldirilari-nedeniyle-hizmet-disi-kaldi/3050336
20,197
40,783
Gazzeli hayvansever güzel gözleri ile bilinen ceylanlara 'gözü gibi' bakıyor Gazzeli iş adamı Alaaddin el-A'rac ez-Zehra bölgesinde yaklaşık bir dönümlük bir arazi içinde 17 ceylan besliyor. Gazze İsrail'in abluka altında tuttuğu ve her fırsatta saldırı düzenlemekten geri durmadığı Gazze Şeridi'nde, doğadaki en narin hayvanlardan birisi olarak bilinen "Rim" türü ceylanları besleyen hayvansever, tüm olumsuzluklara rağmen ceylanlara bir yaşam alanı oluşturmak için çabalıyor. Gazze'nin güneyindeki ez-Zehra bölgesinde yaklaşık bir dönümlük bir arazi içinde 17 ceylan besleyen Gazzeli iş adamı Alaaddin el-A'rac, bu ceylanlardan 16'sının Rim türü birisinin ise Avrupa'da yaşayan bir ceylan türü olduğunu söyledi. Ceylanlar İsrail'in attığı bombaların sesinden korkarak ölüyor Doğada güzellikleri ve zariflikleri ile ün salmış, Arap edebiyatında üzerine şiirler yazılmış ceylanlara doğal yaşam alanlarına yakın bir atmosfer sağlamak için çaba sarf ettiğini belirten A'rac, ilk defa 2008 yılında Mısır'dan getirilen ceylanları satın aldığını ve hobi olarak beslemeye başladığını ifade etti. İlk aldığı ceylanların çoğunun nakil sırasında yaralandıkları ya da ortama uyum sağlayamadıkları için öldüğünü aktaran A'rac, "Ceylanlar çok hassastır. Herhangi bir darbe ya da bir korku yüzünden ölebilirler. Ayrıca tıbbi destek sağlanması da zordur." diye konuştu. A'rac, İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılar sırasında birçok ceylanın öldüğüne dikkati çekerek "İsrail'in attığı bombaların sesleri de bu hayvanları öldürmeye yetiyor." dedi Tüm ceylanlar Gazze'de doğdu Sahip olduğu ceylanların hepsinin doğal üreme süreçleri ile Gazze'de dünyaya geldiğine dikkati çeken A'rac, "Daha önce aldıklarımdan hiç birisi şu an burada değil. Bazıları savaş sebebiyle öldü. Bazılarını arkadaşlarım ya da hayvanat bahçeleri aldı." diye konuştu. A'rac, ceylanların senede iki defa birer yavru verdiğini ve 5 ila 6 ay arasında bir gebelik süreci olduğunu aktardı. Ceylanların çok hızlı koşabilen hayvanlar olduğunu ve hızlarının saatte 65 kilometreye kadar çıktığını ifade eden A'rac, "Ceylanların sağlıklarına dikkat etmek gerekiyor. Yakalanmaları zor olduğu için kabız olsalar dahi ölebilirler." şeklinde konuştu. Gazze'deki ekonomik durum Gazze'deki insanların alım gücünün düşük olması göz önüne alındığında ceylanların ticaretinin yapılarak maddi gelir elde etmenin zor olduğunu söyleyen A'rac, ceylan etinin kilosunun 200 dolar civarında olduğunu ve Gazze'deki ekonomik şartlarda asla alıcı bulmayacağını vurguladı. A'rac, İsrail saldırılarında yaralanan ya da ölmek üzere olan bazı ceylanları, iyileşemeyeceğini anladıktan sonra etini ihtiyaç sahiplerine dağıtmak ve hayvanların daha fazla acı çekmesini engellemek için kesmek zorunda kaldığını ifade etti. Gazze'de İsrail'in ablukası sebebiyle kötüleşen ekonomik durumdan dolayı iki hayvanat bahçesi kapatılmıştı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/gazzeli-hayvansever-guzel-gozleri-ile-bilinen-ceylanlara-gozu-gibi-bakiyor/1673604
1,497
3,026
Gürcistan'ın AB'ye katılım süreci askıya alındı Tartışmalara neden olan "yabancı etkinin şeffaflığı" yasasını yürürlüğe koyan Gürcistan'ın, Avrupa Birliği'ne (AB) katılım sürecinin durdurulduğu bildirildi. Ankara AB'nin Gürcistan Delegasyonunun X hesabından yaptığı paylaşıma göre, Birliğin Gürcistan Büyükelçisi Pawel Herczynski, başkent Tiflis'te katıldığı etkinlikte ülkenin AB'ye katılım süreci hakkında açıklamalarda bulundu. "Maalesef Gürcistan'ın AB'ye katılım süreci şimdilik durdurulmuştur." açıklamasını yapan Herczynski, bu kararın, son yapılan AB Liderler Zirvesi'ne katılan liderlerce alındığını bildirdi. Herczynski, karar kapsamında AB'nin Gürcistan'a yönelik 2024 yılı için 30 milyon avroluk mali yardımın da dondurulduğunu belirterek "Durumun daha da kötüleşmesi halinde başka tedbirler de düşünülüyor." ifadesini kullandı. Büyükelçi, "AB-Gürcistan ilişkilerinin tüm zamanların en yüksek seviyesinde olabilecekken bu kadar düşük bir noktada olduğunu görmek üzücü." değerlendirmesinde bulundu. "Yabancı etkinin şeffaflığı" yasasının ardından AB-Gürcistan ilişkileri "Yabancı etkinin şeffaflığı" yasa tasarısının nisanda Parlamento'ya sunulmasının ardından Gürcistan'da gösteriler başlamıştı. Yasal düzenleme, fonlarının yüzde 20'sinden fazlasını yurt dışından alan Gürcistan'daki kuruluşların "yabancı bir gücün çıkarlarını gözeten organizasyon" olarak kaydolmalarını, aksi halde para cezalarıyla karşı karşıya kalmalarını öngörüyordu. İktidardaki Gürcü Hayali Partisinin nisanda sunduğu ve Parlamento'da 14 Mayıs'ta yapılan oylamada kabul edilen yasa tasarısı, 18 Mayıs'ta Cumhurbaşkanı Salome Zurabişvili tarafından veto edilmişti. Tasarının, 28 Mayıs'ta yapılan oylamada 4'e karşı 84 oyla tekrar kabul edilmesiyle Zurabişvili'nin vetosu aşılmıştı. AB-Gürcistan arasındaki ilişkileri de bu yasasının yürürlüğe girmesiyle gerilmiş, AB yetkilileri yasanın geri çekilmesi için birçok kez çağrı yapmıştı. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, 24 Haziran'da, Gürcü hükümetinin politikalarına bu doğrultuda devam etmesi halinde "ülkenin AB üyeliğinin risk altında olduğu" uyarısında bulunmuştu. Mart 2022'de AB üyeliği için başvuran Gürcistan'a aday ülke statüsü Aralık 2023'de verilmişti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/gurcistanin-abye-katilim-sureci-askiya-alindi/3270093
1,230
2,402
Gürcistan'ın AB'ye katılım sürecinin askıya alınması, ülkede siyasi tartışmalara yol açtı Gürcistan'ın, yürürlüğe giren "yabancı etkinin şeffaflığı" yasasına tepki olarak görülen Avrupa Birliği'ne (AB) katılım sürecinin durdurulması, ülkede tartışmaları beraberinde getirdi. Tiflis AB'nin Gürcistan Büyükelçisi Pawel Herczynski, Tiflis'teki bir etkinlikte, "Maalesef Gürcistan'ın AB'ye katılım süreci şimdilik durdurulmuştur." ifadesini kullandı. Bu kararın, "yabancı etkinin şeffaflığı" yasasını yürürlüğe girmesinin hemen ardından gelmesi dikkati çekti. Ayrıca AB, Gürcistan ordusuna yönelik 2024 için 30 milyon avroluk mali yardımı da dondururken, ABD de bazı yaptırımlar açıkladı. Batılı devletlerin bu kararları Güney Kafkasya ülkesi Gürcistan ile Avrupa ülkeleri arısında soğuk hava estirdi. Gürcistan Cumhurbaşkanı Salome Zurabişvili, AB ve ABD'nin bu tavrını, Tiflis hükümetinin "Avrupa ve Batı karşıtı söylem ve eylemlerine bir yanıt" olarak değerlendirdi. Yabancı etkinin şeffaflığı tasarısının yasalaşma sürecinde Tiflis meydanları protestolara sahne olurken AB'nin kararı sonrası siyasi tartışmalar başladı. "Batı'nın 'vaat' mekanizması devreye girdi" Gürcistan Strateji ve Uluslararası İlişkiler Araştırma Vakfı Avrupa Çalışmaları Merkezi Direktörü Kakha Gogolaşvili, "yabancı etkinin şeffaflığı" yasasıyla ilgili AB'li yetkililer gibi düşünenlerden. Yasayla ülkede otoriter bir yapının oluşabileceğine ilişkin endişesini dile getiren Gogolaşvili, ABD, Kanada ve bazı Batı ülkelerinde benzer isme sahip yasaların yürürlükte olduğunu ama Gürcistan'daki yasanın içeriği ve amacının daha çok Rus yasasına benzediğini ileri sürdü. Gogolaşvili, "Gürcistan'da kabul edilen yasa daha çok Rus tipolojisinde. Bu yüzden buna 'Rus kanunu' diyorlar. Bu yasanın uygulanmasındaki amaç ve yaklaşımlar aynıdır." dedi. Yasanın yürürlüğe girmesiyle Batı'nın vaat mekanizmasının devreye girdiğini belirten Gogolaşvili, hükümete yönelik tepkilerle ilgili ekim ayında yapılacak parlamento seçiminin gösterge olacağını ifade etti. Gogolaşvili, konuşmasında şu ifadeleri kullandı: "Yakında Gürcistan'da genel seçimler olacak. Onlar (Batı) halkın bu seçimlerde ne karar vereceğine bakıyor. Batı, Gürcistan'da halkın bu yasaya karşı çıktığını görmeseydi belki de Gürcistan'la olan tüm ilişkileri tamamen gözden geçirmeye karar verecekti. Yani halk yasaya karşı çıkmasaydı, Batı sadece Gürcistan'ın AB'ye katılım sürecini değil, Gürcistan'ın AB ile entegrasyonu sürecini tamamen durdurabilirdi." "Yasa kimse için tehdit oluşturmuyor" Gürcü siyaset uzmanı Zaal Anjaparidze, "yabancı etkinin şeffaflığı" yasasının, yurt dışından finansman alan Gürcü kuruluşların daha açık ve şeffaf faaliyet gösterebilmeleri için onaylandığını söyledi. Yasanın, kimseye tehdit oluşturmadığını kaydeden Anjaparidze, "Bu yasayı okudum. Ben de ona eleştirel gözle bakmaya çalıştım ancak bu yasanın sivil sektör ve ülke dışından finansman sağlanan medya kuruluşları için varoluşsal bir tehdit oluşturmadığına inanıyorum." değerlendirmesinde bulundu. Anjaparidze, hükümetin, yasadaki bazı terimler veya maddelerinde değişiklik yapmaya hazır olduğunu defalarca belirtmesine rağmen yasa karşıtı sivil toplum kuruluşu (STK), siyasetçiler veya Batı ülkelerindeki yetkililerin bu konudaki tartışmalara katılmadığını kaydetti. ABD ve AB'nin, Gürcistan'da söz konusu yasanın yürürlüğe girmesine verdiği tepki ve ardından bu yönde verdikleri kararlarına değinen Anjaparidze, "Burada Batı'dan gelen bir çifte standart olduğu gerçeğinden kaçamayız ama bunu da ayrıca tartışmamız gerekiyor." diye konuştu. AB'nin, Gürcistan Silahlı Kuvvetlerine sağlayacağı 30 milyon avroluk mali yardımı askıya alıp ülkedeki STK'lerin kullanımına vermesine işaret eden Anjaparidze, Batı'nın son dönemlerde Tiflis hükümetine karşı kararlar verdiğini dile getirdi. Anjaparidze, "Batı'nın son dönemde attığı adımlar, (iktidar partisi) Gürcü Hayali'nin iktidarda kalmasının kendileri için sorun olduğunu gösteriyor." yorumunu yaptı. Batı'nın, Gürcistan hükümetini ekim sonunda yapılacak genel seçimlere kadar "zayıflatmak" istediğini savunan Anjaparidze, "Batı'nın bu 'cezalandırma' tedbirlerinin, parlamento seçimleri öncesinde Gürcü Hayali partisinin pozisyonlarını mümkün olduğunca zayıflatmaya hizmet ettiğini düşünüyorum." dedi. "Yabancı etkinin şeffaflığı" yasasının ardından AB-Gürcistan ilişkileri "Yabancı etkinin şeffaflığı" yasa tasarısının nisanda Parlamento'ya sunulmasının ardından Gürcistan'da gösteriler başlamıştı. Yasal düzenleme, fonlarının yüzde 20'sinden fazlasını yurt dışından alan Gürcistan'daki kuruluşların "yabancı bir gücün çıkarlarını gözeten organizasyon" olarak kaydolmalarını, aksi halde para cezalarıyla karşı karşıya kalmalarını öngörüyordu. İktidardaki Gürcü Hayali Partisinin nisanda sunduğu ve Parlamento'da 14 Mayıs'ta yapılan oylamada kabul edilen yasa tasarısı, 18 Mayıs'ta Cumhurbaşkanı Salome Zurabişvili tarafından veto edilmişti. Tasarının, 28 Mayıs'ta yapılan oylamada 4'e karşı 84 oyla tekrar kabul edilmesiyle Zurabişvili'nin vetosu aşılmıştı. AB-Gürcistan arasındaki ilişkileri de bu yasasının yürürlüğe girmesiyle gerilmiş, AB yetkilileri yasanın geri çekilmesi için birçok kez çağrı yapmıştı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/gurcistanin-abye-katilim-surecinin-askiya-alinmasi-ulkede-siyasi-tartismalara-yol-acti/3272033
2,695
5,341
Guterres: Karadeniz Tahıl Girişimi konusundaki çabaları için Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türk hükümetine minnettarım Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, "Karadeniz Tahıl Girişimi için BM ile koordinasyon içinde çalışan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Türk hükümetine çabaları için minnettarım." dedi. New York Guterres, New York'taki BM binasında gazetecilere, 60 gün daha uzatılan Karadeniz Tahıl Girişimi'ne ilişkin açıklamada bulundu. - Cumhurbaşkanı Erdoğan: Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması 2 ay daha uzatıldı - Rusya ile Ukrayna, Tahıl Koridoru Anlaşmasının 18 Temmuz'a kadar uzatıldığını teyit etti Girişimin 18 Temmuz'a kadar uzatılmasını memnuniyetle karşıladığını belirten Guterres, "Girişimin devamı dünya için iyi haber." değerlendirmesini yaptı. Guterres, girişime ilişkin bazı sorunların sürdüğünü, Rusya, Ukrayna, Türkiye ve BM'nin bu konuları görüşmeye devam edeceğini bildirdi. Girişimi iyileştirmek, genişletmek ve uzatmak için kapsamlı anlaşma sağlanmasını umut ettiğini vurgulayan Guterres, müzakereleri olumlu bir havada yürüten taraflara teşekkürlerini iletti. BM Genel Sekreteri Guterres, "Karadeniz Tahıl Girişimi için BM ile koordinasyon içinde çalışan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türk hükümetine çabaları için minnettarım." dedi. Karadeniz Tahıl Girişimi ve BM ile Rusya arasındaki mutabakat zaptının öneminin çok açık olduğuna işaret eden Guterres, "Bu anlaşmalar, küresel gıda güvenliği için önem taşıyor. Ukrayna ve Rus ürünleri dünyayı doyuruyor. Karadeniz Tahıl Girişimi sayesinde 30 milyon ton tahıl ihracatı gerçekleşti." diye konuştu. Guterres, dünya genelinde hayat pahalılığın sürdüğü bu dönemde gıdanın en çok ihtiyaç duyanlara ulaşmasının önem taşıdığına işaret etti. Girişim sayesinde son bir yılda pazarın daha istikrarlı hale geldiğini ve küresel gıda fiyatlarının yüzde 20 azaldığını belirten Guterres, "Girişim, aynı zamanda en karanlık anda bile umut ışığı olduğunu ve herkese fayda sağlayabilecek bir fırsat bulunabileceğini gösteriyor." ifadelerini kullandı. Uzatmayı Cumhurbaşkanı Erdoğan duyurdu Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ülkemizin gayretleri, Rus dostlarımızın desteği ve Ukraynalı dostlarımızın katkılarıyla, Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması'nın 2 ay daha uzatılmasına karar verildi. Küresel gıda tedarik zincirlerinin kesintisiz işlemesi, özellikle ihtiyaç sahibi ülkelerin tahıla ulaşımının kolaylaştırılması bakımından hayati öneme sahip bu kararın tüm taraflara hayırlı olmasını diliyorum." açıklamasında bulunmuştu. Türkiye'nin ev sahipliğinde Ukrayna, Rusya Federasyonu ve BM teknik heyetleri mayısın başında İstanbul'da görüşürken, 10-11 Mayıs'ta da ülkelerin savunma bakan yardımcılarının katılımıyla dörtlü formatta bir araya gelinmişti. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, dörtlü formattaki toplantılara yönelik değerlendirmesinde, "İstanbul'daki toplantı olumlu geçti. Tahıl anlaşmasının süresinin uzatılması konusunda mutabakata doğru gidiliyor." ifadesini kullanmıştı. 30 milyon tondan fazla tahıl taşındı Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle yaşanan "gıda krizi" riskinin ortadan kaldırılmasına yönelik Türkiye'nin çabalarıyla oluşturulan "tahıl koridoru"ndan geçen tahıl miktarı, 30 milyon 250 bin tonu aştı. Devam eden sevkiyat kapsamında Ukrayna limanlarından dün itibarıyla ayrılan gemi sayısı 951'e ulaştı. Koridordan geçen tahılların yüzde 40'ı Avrupa'ya, yüzde 30'u Asya'ya, yüzde 13'ü Türkiye'ye, yüzde 12'si Afrika'ya ve yüzde 5'i Orta Doğu'ya taşındı.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/guterres-karadeniz-tahil-girisimi-konusundaki-cabalari-icin-cumhurbaskani-erdogan-ve-turk-hukumetine-minnettarim/2899860
1,714
3,442
Güvenoyu yoklaması öncesinde AB mahkemesinden, von der Leyen aleyhinde karar Avrupa Birliği (AB) Adalet Divanı, yarın AB Komisyonu Başkanlığına devam edebilmesi için yapılacak güvenoyu yoklaması öncesinde, Ursula von der Leyen yönetiminin Kovid-19 aşı anlaşmalarında şeffaf davranmadığına hükmetti. Brüksel AB'nin en üst mahkemesi, von der Leyen'in imza attığı tartışmalı aşı anlaşmalarıyla ilgili uzun süredir beklenen kararını açıkladı. Mahkemeden yapılan yazılı açıklamada, Komisyon'un anlaşmalarla ilgili kamuoyuna bilgi sahibi olması için yeterince geniş erişim sağlanmadığına hükmedildiği belirtildi. Kararda, Komisyon'un eylemini gerekçelendirdiği üzere söz konusu erişimi, aşıları sağlayan ilaç firmalarının ticari çıkarlarına nasıl zarar vereceğini de açıklayamadığı ifade edildi. AB Adalet Divanı'ndaki dava, AP'nin Yeşiller grubuna mensup milletvekillerince açılmıştı. Von der Leyen hakkında "görevi ve ünvanı kötüye kullanma" davası da açıldı AB Komisyonu, 2020'den itibaren Kovid-19 salgınıyla mücadelede bazı ilaç ve aşı üreticilerinden yüksek miktarlarda aşı temin etti. Komisyon, Kovid-19 aşı temini için en yüklü sözleşmesini Amerikan şirketi Pfizer ile yaptı. AB'nin Pfizer ile 1,8 milyar doz aşı için 35 milyar avroluk anlaşmaları oldu. Sözleşmelerin tam bedeli, ticari sır olduğu gerekçesiyle resmen açıklanmadı. Aşı temin görüşmeleri sırasında AB Komisyonu Başkanı von der Leyen ile Pfizer CEO'su Albert Bourla arasındaki telefon mesajlaşmaları, Alman siyasetçi von der Leyen hakkındaki iddiaların başlangıcını oluşturdu. Mesajların içeriğini açıklaması için AB yönetimine çağrılar yapıldı ancak AB yönetimi, bu mesajlaşmaları kamuoyuyla paylaşmayı reddetti. Von der Leyen hakkında Pfizer şirketi ile Kovid-19 aşısı temini için yapılan anlaşmalarda, "görevi ve unvanı kötüye kullanmak" gibi çeşitli suçlamalarla dava açıldı. Liege savcılığına yapılan suç duyurusu sonucunda açılan davanın duruşması 17 Mayıs'ta görüldü. Mahkeme, tarafların öncelikle Avrupa Kamu Savcılığı Ofisinin (EPPO) bu dosyadaki yetkisinin belirlenmesi gibi çeşitli teknik alanların açıklığa kavuşturulabilmesi için davayı 6 Aralık'a erteleme kararı aldı. Zaman içerisinde hukuki sürece başka şikayetçiler de dahil oldu. Bu süreçte von der Leyen'in, Pfizer CEO'su Bourla ile iletişim kayıtlarının incelenmesi istendi, "görevi ve ünvanı kötüye kullanma", "kamuya ait belgeleri yok etme" gibi iddialar da gündeme geldi. Aynı zamanda AB'nin bütçesine yönelik suçlarla ilgili cezai soruşturma ve kovuşturmalardan sorumlu savcılık makamı EPPO, AB Komisyonunun ilaç firmalarından milyarlarca avroluk Kovid-19 aşısı alımı hakkında soruşturma başlattı. EPPO, aşı satın alınmasının AB'nin mali çıkarlarını ilgilendiren bir konu olduğunu ve soruşturmayı yürütmenin kendi yetkisinde olduğunu savunuyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/guvenoyu-yoklamasi-oncesinde-ab-mahkemesinden-von-der-leyen-aleyhinde-karar/3277566
1,463
2,950
Hacılar şeytan taşladı Hac görevini tamamlayan Müslümanlar, Kurban Bayramı'nın ikinci ve üçüncü günlerinde Cemerat'ta "küçük, orta ve büyük şeytan"a yedişer taş attı. Mekke Hac ibadetini yerine getiren Müslümanlar, bayramın ikinci ve üçüncü günlerinde şeytan taşladı. Kurban Bayramı arifesinde Arafat vakfesinin ardından akşam saatlerinde Müzdelife'ye giderek vakfeye duran, buradan da yürüyerek Cemerat'a geçen ve "büyük şeytan" olarak ifade edilen "Akabe cemresi"ne 7 taş atan Müslümanlar, daha sonra Kabe'de ziyaret tavafı ve sa'yi gerçekleştirdi. Tıraş olduktan sonra ihramdan çıkan Müslümanlar hacı olmuştu. Kutsal topraklarda bulunan ve 80 bini Türk kafilelerinden oluşan 3 milyon civarındaki hacı, bayramın ikinci ve üçüncü gününde ise şeytan taşlamayı sürdürdü. Otellerinden kafileler halinde Cemerat bölgesindeki şeytan taşlama alanına yürüyerek giden hacılar, görevlilerin yönlendirdiği bölgeden taşlama alanına geçti. Hacılar, ikinci ve üçüncü gün Cemerat'ta sırayla "küçük, orta ve büyük şeytan"a Müzdelife ve Arafat bölgelerinden topladıkları yedişer taş attı. Hacıların üçüncü gün şeytan taşlaması sürüyor. Cemerat'a kontrollü alınıyorlar Önceki yıllarda yaşanan izdihamlar nedeniyle Cemerat'a kontrollü olarak yoğunluk oluşturulmadan alınan hacıların büyük bölümü, şeytan taşlamanın ardından yürüyerek ya da taksilerle Mescid-i Haram bölgesine geçiyor. Burada Kabe-i Muazzama'yı tavaf eden hacılar, kutsal topraklardaki son günlerinde ibadete devam ediyor. Özellikle vakit namazlarında yoğunluk yaşanan Kabe'de yürüyemeyecek durumdaki hacılar ibadetlerini yakınları ya da görevliler eşliğinde tekerlekli sandalyeyle yapıyor. Hacılar, tavafın yanı sıra namaz kılıp Kur'an-ı Kerim okuyor, dua ediyor. Kabe'ye vedaya hazırlanıyorlar Önce Mekke'ye gelen hacılar yarından itibaren kafileler halinde Medine'ye gitmeye başlayacak. Kutsal topraklara Medine'den giriş yapan bazı kafileler ise bu hafta Mekke'ye veda ederek, Cidde'den hava yoluyla memleketlerine dönecek. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, kutsal topraklardan ayrılacak ilk kafilenin 17 Ağustos'ta Cidde'den İstanbul'a hareket edeceğini, son kafilenin ise 14 Eylül'de Medine'den İstanbul'a gideceğini açıklamıştı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/hacilar-seytan-tasladi/1555833
1,173
2,360
Hamas: Ateşkes teklifimiz için Türkiye, Katar, Mısır, BM ve Rusya'nın garantör olmasını istedik Hamas Hareketi Siyasi Büro Üyesi Usame el Hamdan, Gazze'de ateşkes için sundukları teklifte Mısır, Katar, Türkiye, Rusya ve BM'nin her türlü anlaşmada garantör olmasını talep ettiklerini açıkladı. Beyrut Hamdan, Hamas'ın Beyrut Ofisinde düzenlediği basın toplantısında, Hamas'ın arabulucu ülkeler üzerinden İsrail hükümetine sunduğu esir takası ve ateşkes mutabakatı hakkında açıklama yaptı. Hamas'ın kapsamlı ve eksiksiz bir ateşkesin sağlanması için çalıştığını belirten Hamdan, "Hamas yardım ve yardım malzemelerinin gönderilmesi, çocuklar, kadınlar ve yaşlılar da dahil olmak üzere savunmasız sivillere yönelik barbarca saldırılarına son verilmesi, yerinden edilenlere güvenli barınma sağlanması, yeniden imarın sağlanması ve Gazze'ye yönelik ablukanın kaldırılması ve tam esir takası için önerilerini mutabakatta sundu." ifadelerini kullandı. Filistin halkının en temel insan haklarını bile reddeden İsrail'in tepkilerine rağmen anlaşma mutabakatına Hamas'ın olumlu yanıt verdiğini dile getiren Hamdan, anlaşma mutabakatının ilan edildiği günden bu yana İsrail'in ısrarla Gazze'ye yönelik saldırılarına devam edeceği yönünde açıklamalar yaptığını kaydetti. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun anlaşma mutabakatına yönelik kısa bir süre önce yaptığı açıklamayı hatırlatan Hamdan, Netanyahu'nun ordusunu Gazze'den çekmeyeceğini ve hapishanelerdeki Filistinlileri serbest bırakmayacağını söyledi. Hamdan, İsrail'deki savaş kabinesinin, Gazze'deki sivillere yönelik saldırıları durdurmaya giden her türlü yolu kesme gayreti içerisinde olduğunu bir kez daha teyit ettiğini vurguladı. Gazetecilerin, Mısır ve Katar'ın yanı sıra mutabakat anlaşmasında hangi ülkelerin garantör olduğu sorusuna Hamdan, "Gazze'de ateşkes için sunduğumuz teklifte Mısır, Katar, Türkiye, Rusya ve BM'nin her türlü anlaşmada garantör olmalarını talep ettik." yanıtını verdi. Hamdan, anlaşma mutabakatına ilişkin meydana gelen gelişmeleri yeniden ele almak için Hamas'tan bir heyetin yarın Kahire'de temaslarda bulunacağını sözlerine ekledi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/hamas-ateskes-teklifimiz-icin-turkiye-katar-misir-bm-ve-rusyanin-garantor-olmasini-istedik/3130928
1,091
2,282
İstanbul/Ankara/Ramallah Hamas'ın Ulusal İlişkiler Ofisi Başkanı Hüsam Bedran, Filistinli grupların 21 ve 22 Temmuz tarihlerinde Çin'in başkenti Pekin'de yaptığı toplantıya ilişkin yazılı açıklamada bulundu. - Çin'de toplanan Filistinli gruplar, "ulusal birlik anlaşmasına" yaklaştıklarını duyurdu - Türkiye, Filistinlilerin Pekin'de milli birliğe yönelik bildiriyi kabul etmesinden memnun Bedran, Pekin'de Filistinli gruplar tarafından üzerinde anlaşmaya varılan bildirinin, "Filistin'in ulusal birliğine ulaşması yolunda önemli bir adım" olduğunu belirtti. Bildirinin oluşmasında Çin'in gösterdiği "büyük çabadan" ötürü teşekkür eden Bedran, ABD'nin Filistinli gruplar arasındaki anlaşmaya karşı çıktığını vurguladı. Bedran, Filistinli gruplar tarafından imzalanan bildirinin en önemli noktasının "Gazze ve Batı Şeria'da Filistin halkını yönetecek, yeniden inşa faaliyetlerini denetleyecek ve seçim koşullarını hazırlayacak bir Filistin ulusal mutabakat hükümetinin kurulması"olduğunu ifade etti. Çin: Filistinli taraflar geçici ulusal uzlaşı hükümeti kurma niyetlerini vurguladı Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mao Ning, aralarında Fetih Hareketi ve Hamas'ın da bulunduğu Filistinli grupların, başkent Pekin'deki görüşmelerin ardından imzaladıkları bildiriyle geçici uzlaşı hükümeti kurma niyetlerini vurguladığını bildirdi. Filistinli 14 grubun üst düzey temsilcileri, 21 Temmuz'da başlayan uzlaşma görüşmeleri sonrası, aralarındaki bölünmüşlüğe son vermeyi ve birlik oluşturmayı amaçlayan "Pekin Diyaloğu"nu imzaladı. Mao, düzenlediği basın toplantısında, Filistinli grupların imza attığı bildirinin maddelerine ilişkin açıklamalarda bulundu. Filistinli tarafların geçici ulusal uzlaşı hükümeti kurma niyetleri Buna göre, bildiride, Filistinli tüm grupların fikir birliğine dayalı ve mevcut Filistin temel yasasına uygun geçici ulusal uzlaşı hükümeti kurma niyeti vurgulandı. Gazze'nin yeniden inşasını yürütme ve kabul edilen seçim yasasına uygun mümkün olan en kısa sürede genel seçimleri düzenleme niyetine yer verilen bildiride, kabul edilen seçim yasasına uygun yeni "Ulusal Komisyonun" oluşturulması için atılan adımlara işaret edildi. Bildiride, tarafların, "Geçici Birleşik Liderlik Çerçevesi"nin yürürlüğe sokulması, siyasi kararlar alırken bundan sistematik şekilde faydalanılması, bildiri hükümlerinin eksiksiz uygulanması için kolektif bir mekanizma kurulması ve bunun uygulanması için de bir takvim belirlenmesi konusunda anlaştığı vurgulandı. Ulusal birliğin sağlanması konusunda mutabık kalındı Bildiride, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) bünyesinde tüm grupları kapsayan ulusal birliğin sağlanması konusunda mutabık kalındı. Birleşmiş Milletler (BM) kararlarına uygun olarak başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin Devleti kurmak ve Batı Şeria, Kudüs ve Gazze dahil olmak üzere, Filistin topraklarının bütünlüğünün korunması kararı alınan bildiride, BM öncülüğünde, bölgesel ve uluslararası katılımla bir konferansa ihtiyaç duyulduğu aktarıldı. Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, "Çin, Filistinli grupların iç uzlaşı temelinde ulusal birliği ve bağımsız Filistin devletini erken bir tarihte hayata geçirmelerini içtenlikle ümit ediyor." ifadesini kullandı. Vang, bu konu için ilgili tüm taraflarla çalışmaya ve çaba göstermeye devam edeceklerini kaydetti. Bergusi: Anlaşma bir an önce uygulanacak Filistin Ulusal Girişim Hareketi Genel Sekreteri Mustafa el-Bergusi de AA muhabirine yaptığı açıklamada, "Filistinli gruplar uzlaşı anlaşmasını pratik adımlarla ivedilikle uygulamaya başlayacak." dedi. Bergusi, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın, geçici bir ulusal birlik hükümeti kurmak için acilen tüm gruplarla istişare görüşmelerine başlayacağını; bölünmenin etkilerinin yanı sıra İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki soykırım savaşı başta olmak üzere Filistinliler aleyhinde devam eden saldırılarının yol açtığı çıkmazdan kurtarılması meselelerinin ele alınacağını aktardı. "Zaman daralıyor. İsrail, Filistin meselesini tasfiye etmek için çalışıyor ve Filistinliler arasındaki bölünmeye son vermekten başka seçenek yok." diyen Bergusi, Filistinli grupların anlaşmada belirtilenlerin hayata geçirilmesi için çaba sarf edeceğini yineledi. Filistinli gruplardan ortak duruş Hamas Hareketi yöneticilerinden Musa Ebu Merzuk ise Çin'deki görüşmelerde olumlu bir havanın hakim olduğunu ve tüm Filistinli grupların Gazze Şeridi'ne yönelik "katliam savaşına" karşı ortak duruş sergilediklerini söyledi. Pekin'deki Filistinli grupların, Gazze Şeridi'nde Filistin halkının ve direnişçi grupların işgale karşı gösterdiği kahramanlığı saygıyla selamladığını belirten Ebu Merzuk şunları dile getirdi: "Pekin bildirisinin girişinde tüm Filistinli grupların, soykırım savaşına ve cani Siyonist saldırganlığı karşısında tek vücut halinde olduğunu ve Filistinli tüm kesimleri içeren kapsamlı bir ulusal birliğe ulaşmak için herkesin toplantıda hakim olan olumlu bir ruhla konuştuğunu vurguladık. Anlaşmanın içerisindeki maddelerde ise Siyonist saldırganlığa karşı koymak, işgalci devletin Gazze Şeridi'nde yürüttüğü soykırım savaşını durdurmak ve Siyonist varlığı, Gazze Şeridi'ndeki işgaline son vermeye zorlamak için tüm çabaların birleştirilmesi yer alıyor. Ayrıca Filistin'in topraklarının birlik ve beraberliğine bağlılığımızı vurguladık." Ebu Merzuk, bildiride ayrıca, Uluslararası Adalet Divanı tarafından İsrail işgal ve yerleşimlerinin yasal olmadığı görüşünde karar kılınmasından duyulan memnuniyetin ifade edildiğini söyledi. Ayrıca bildiride Mısır, Cezayir ve Rusya'da imzalanmış tüm geçmiş anlaşmaların uygulanmasını istediklerini ifade eden Ebu Merzuk, başkenti Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kuruluşu için çaba sarf etmeye devam edecekleri ifadesinin bulunduğunu aktardı. Ebu Merzuk, görüşmelere katılan grupların, "Birleşmiş Milletler ve uluslararası hukuk gereği işgale karşı direnişin Filistin halkının hakkı olduğu konusunda hem fikir olduğunu" kaydetti. Pekin'de grupların onayıyla ister Batı Şeria ister Kudüs ya da Gazze Şeridi'nde olsun, belirlenmiş görevlere sahip ulusal bir uzlaşı hükümeti kurulması konusunun ele alındığını da belirten Ebu Merzuk, tüm Filistin topraklarındaki kurumların birleştirilmesi, Gazze'nin yeniden imarı ve genel seçimlerin icrasına hazırlık yapılması konusunda mutabık kalındığını kaydetti. Üzerinde anlaşmaya varılmış noktaların uygulanması için vakte ihtiyaç olduğunu dile getiren Ebu Merzuk, bu vakit içinde de Filistin Ulusal Meclisinin yeniden oluşturulmasının zorunluluğunun vurgulandığını söyledi. Ebu Merzuk, siyasi ortaklığı derinleştirmek ve ulusal sorumluluğu üstlenmek amacıyla 4 Mayıs 2011'de imzalanan Ulusal Mutabakat Belgesi'nde siyasi karara konu olan geçici liderlik çerçevesinin etkinleştirilmesini de vurguladıklarını dile getirdi. İsrail Dışişleri Bakanı Katz, Gazze'nin Filistinli gruplar tarafından yönetilmeyeceğini iddia etti İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz, X sosyal medya platformundan, Çin'de toplanan Filistinli grupların "ulusal birlik anlaşmasına" yaklaştıklarını duyurmasına ilişkin açıklamada bulundu. Hamas ve Fetih'in İsrail'in saldırıları sonrası “Gazze'nin ortak kontrolü” için Çin'de bir anlaşma imzaladığını belirten Katz, “Gerçekte bu (Gazze'nin Filistinli gruplarca yönetilmesi) gerçekleşmeyecek. Çünkü Hamas yönetimi ezilecek ve (Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas) Abbas Gazze'yi uzaktan izleyecek.” iddiasında bulundu. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/hamas-cin-de-yapilan-toplanti-ulusal-birlik-yolunda-onemli-bir-adim/3282752
3,714
7,529
Hamas: İsrail'in Gazze'de insani yardımlara eşlik edenlere saldırması "İsrail'in sadistliğinin kanıtıdır" Hamas, İsrail ordusunun, kara işgalini sürdürdüğü Gazze Şeridi'nin merkezinden kuzeyine insani yardımlara eşlik eden yerel ekipleri hedef almasını, "Filistinlileri Gazze'den sürmeyi amaçlayan İsrail'in sadistliğinin kanıtı" olarak nitelendirdi. İstanbul Hamas'tan yapılan yazılı açıklamada, İsrail ordusunun, Gazze Şeridi'nin merkezinden kuzeyine insani yardımlara eşlik eden yerel ekipleri hedef almasının, İsrail'in sadistliğini ortaya koyan ek bir kanıt olduğu belirtildi. Açıklamada, İsrail'in Filistin halkını topraklarından sürmeye yönelik "hain planını" uygulamak adına yardımları organize eden ve dağıtan her türlü yerel veya ulusal kabile yapısına saldırmak suretiyle kargaşa ve güvenlik kaosu yaymayı hedeflediği kaydedildi. Hamas'ın açıklamasında, İsrail'in kanlı saldırılarının artmasının Filistin halkının, kabilelerinin ve tüm güçlerinin iradesini kırmayacağı, kararlılığını sarsmayacağı ve "cani düşman" olarak nitelendirilen İsrail'i ve onun planlarını engellemek için el birliğiyle ilerleyeceği aktarıldı. Açıklamada, tüm dünyanın gözü önünde uyguladığı barbar bombalamalarla ve açlık silahıyla Filistin halkını öldürmeyi sürdüren İsrail'in dizginlenmesi için uluslararası topluma, tüm uluslararası ve bölgesel kuruluşlara hukuki ve ahlaki sorumluluklarını yerine getirmeleri çağrısında bulunuldu. İsrail ordusu dün, kara işgalini sürdürdüğü Gazze Şeridi'nin merkezinden kuzeyine insani yardımlara eşlik eden yerel ekipleri hedef aldığı saldırıda 23 Filistinliyi öldürmüştü. İsrail ordusunun, Gazze Şeridi'nin Kuveyt Kavşağı yakınında 14 Mart'ta insani yardım tırlarını bekleyen Filistinlileri hedef alması sonucunda da 20 kişi ölmüş, 155'ten fazla kişi yaralanmıştı. Aynı şekilde 29 Şubat'ta da Gazze kentinin güneyinde, Gazze Şeridi'ni kuzeyden güneye bağlayan Reşid Caddesi üzerindeki Nablusi Kavşağı'nda insani yardım bekleyen Filistinlilere yapılan saldırıda 118 kişi ölmüş, 760 kişi yaralanmıştı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/hamas-israilin-gazzede-insani-yardimlara-eslik-edenlere-saldirmasi-israilin-sadistliginin-kanitidir/3169124
1,095
2,191
Hamas lideri Heniyye: Gazze'de sivillerin hedef alınmasının tüm sorumluluğu İsrail'e ait Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, abluka altındaki Gazze Şeridi'nde sivillerin hedef alınmaya devam etmesinin tüm sorumluluğunun İsrail'e ait olduğunu söyledi. Gazze Hamas lideri Heniyye, yayımladığı yazılı açıklamada, İsrail ordusunun gece Gazze'deki Şati Mülteci Kampı'na düzenlediği saldırıyı "yeni bir katliam" olarak nitelendirdi. - İsrail'in Filistinlilere yönelik saldırılarında şu ana kadar en küçüğü 5 aylık bebek 34 çocuk şehit edildi - İsrail aralarında hamile bir kadının olduğu 6 kişilik ailenin tüm fertlerini katletti - Netanyahu'nun sözcüsü Gendelman'ın Gazze'yle ilgili dezenformasyonu ortaya çıktı - Gazzeli yüzlerce aile İsrail saldırıları nedeniyle bayramda evlerini terk etmek zorunda kaldı - Filistin Yönetimi: ABD'nin sessizliği Gazze, Batı Şeria ve Kudüs'teki katliamlara yol açtı Heniyye, "Gazze'nin farklı noktalarına kadar katliamların uzaması, düşmanın acziyetini, başarısızlığını ve direnişin büyüklüğü karşısında içinde bulunduğu çıkmazı ortaya koyuyor." ifadelerini kullandı. İsrail'in yenilgiye uğratılacağını vurgulayan Heniyye, şunları kaydetti: "Gazze'de sivillerin hedef alınmasının tüm sorumluluğu İsrail'e aittir. Direniş güçleri, halkını savunmaya devam edecek, düşman ordusunu hezimete uğratacak ve katliamlarını sürdürmesine engel olacaktır." İsrail'in gece saatlerinde Şati Mülteci Kampı'ndaki Ebu Hatab ailesinin evine düzenlediği saldırıda 8'i çocuk, 2'si kadın 10 Filistinli şehit olmuştu. Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, Şati Mülteci Kampı'ndaki eve düzenlenen saldırıya karşılık olarak ve işgal altındaki Batı Şeria'da şehit olan Filistinlilerin intikamının alınması için Aşdod ve Beersheba'nın roketlerle vurulduğunu duyurmuştu. 139 şehit, bine yakın yaralı İsrail, Gazze Şeridi'ne yönelik yoğun hava saldırılarını 10 Mayıs'tan bu yana sürdürüyor. İsrail'in saldırılarda bugüne kadar 39'u çocuk, 22'si kadın 139 Filistinli şehit oldu, 950 Filistinli yaralandı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/hamas-lideri-heniyye-gazzede-sivillerin-hedef-alinmasinin-tum-sorumlulugu-israile-ait/2242166
1,118
2,192
Hiroşimalılar, Ukrayna'daki savaşın gölgesinde yapılacak G7'nin barışı teşvik etmesini istiyor Japonya'da, 2023 G7 Liderler Zirvesi'ne ev sahipliği yapacak Hiroşima'da kamu ve özel sektör temsilcileri, kentin uluslararası düzeyde "barışın simgesi" olarak tanıtılması için hazırlık yapıyor Hiroşima Ülkede gözler, 19-21 Mayıs'ta, güneybatıdaki kıyı kenti Hiroşima'da düzenlenecek G7 Liderler Zirvesi'ne çevrilmiş durumda. G7 Zirvesi'nde öne çıkacak Rusya-Ukrayna Savaşı gündemi, Hiroşima'nın savaş ve barışı bir arada temsil eden kimliğiyle bir arada anılacak. Japonya, G7 Liderler Zirvesi'ni Haziran 1979, Mayıs 1986 ve Temmuz 1993'te başkent Tokyo'da düzenlerken Temmuz 2000'de Okinawa'da, Temmuz 2008'de Hokkaido'da ve Mayıs 2016'da Mie'de yaptı. Dönem Başkanlığı sırasını yeniden üstlenen Japonya, bu kez zirveyi Hiroşima'da düzenleyeceğini açıkladı. Japonya, 1945'teki atom bombası sonucu on binlerce kişinin can verdiği kentte, "nükleersiz bir dünya vizyonu" ortaya koymayı hedefliyor. 6 Ağustos 1945'te Hiroşima'ya, 9 Ağustos'ta da Nagazaki'ye atılan atom bombalarıyla 200 bini aşkın kişi hayatını kaybetmişti. Savaş sonrası çıkarılan yasalarla, merkezi hükümetin finansman desteğiyle, kent genelinde yeniden inşa faaliyetleri hız kazanmıştı. Barışın şehri Bu kapsamda, Barış Anıt Müzesi ve Parkı'nın inşa edildiği Hiroşima kenti, 1949'da Japon Meclisince "Barış Şehri" ilan edildi. Kenti uluslararası düzeyde tanıtmayı isteyen yerel yönetim ve kent halkı, nükleer silahların ortadan kaldırılmasının savunulmasında görev üstleniyor. Hiroşima Belediye Başkanı Matsui Kazumi, barışın teşviki için kurulan uluslararası "Barış için Belediye Başkanları" kuruluşunun başkanlığını yürütüyor. "Yok eden insanoğlu, yeniden inşa etti" Belediye Başkanı Matsui, AA muhabirine yaptığı açıklamada, zirve kapsamında kente gelecek G7 liderlerinin, Barış Anıtı Müzesi'ne giderek eski kentin bomba atıldığındaki dönemini ve sonrasındaki kalkınmayı görmelerini istedi. Matsui, "Bomba mağdurlarının kişisel eşyalarını görecek, sıcak ve patlamanın yol açtığı maliyeti de gözlemleyecekler. Bombanın verdiği hasarı anlayabilmeleri için çok şey var. Hiroşima'ya kara yağmurun nasıl yağdığını da görebilirler." ifadelerini kullandı. 2011'den bu yana belediye başkanlığını üstlenen ve kent genelinde "İnsanoğlu Hiroşima'yı yok etti ancak yine insanoğlu Hiroşima'yı yeniden inşa etti" sözüyle tanınan Matsui, "(Liderler) Fırsatları olursa bomba mağdurlarıyla bir araya gelsinler." dedi. Atom bombasına maruz kalmış bir şehrin belediye başkanı olarak, nükleer silahların ortadan kaldırılması çağrısı yaptığını anımsatan Matsui, G7 liderlerinin Hiroşima'da bir araya gelmesinin, nükleer silahsız bir dünya umuduna katkı sağlayacağını belirtti. Hibakuşalar "Atom bombası mağdurları" olarak bilinen ve halen hayatta olan "hibakuşalar", Barış Anıt Müzesi'nde görev alıyor ve ziyaretçilere ev sahipliği yapıyor. Hibakuşalar, müzedeki seminerlerde, bomba sonrası tecrübelerini gözyaşlarıyla anlatırken, nükleer silahsız dünya umutlarını da yeni nesillere aktarıyor. Kono Kiyomi de yaşadığı fiziksel ve duygusal acıyı yıllardır yeni nesillere aktaran onlarca hibakuşadan biri. Benzer yıkımın tekrarlanmaması, nükleer silahların kaldırılması ve küresel barışın önemini vurgulayan Kono, iklim, ekonomi, enerji gibi birçok konunun zirvede gündeme geleceğini söyledi. Kono, "Liderlerin Hiroşima'da bir araya gelmesi gerçeği anlamlı. Bence, nükleer silahların yok edilmesi için birbirleriyle işbirliği yapmalarını ümit ediyorum." dedi. "Japon pankeki: Okonomiyaki" Atom bombası sonrası yerle bir olan Hiroşima'da, özellikle savaştan sonra yaşanan gıda krizleri sırasında şehir merkezinde kurulan pazarlarda halka tedarik edilen en kolay sokak yemeklerinden biri hamur arası et ya da sebze "okonomiyaki" oldu. O yıllarda demir ızgara "teppanyaki" ismiyle ünlenen ve halen aynı usulle pişirilen yemeğin ismindeki "okonomi" ifadesi "arzuya göre", "yaki" ifadesi ise "kızartma" anlamında. Yemek, restoranlarda aşçı ile müşteri arasına döşeli demir ızgarada pişiriliyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası hem karın doyuran hem de "cep dostu" kabul edilen okonomiyaki, bugün gastronomi dünyasında "Japon pankeki" olarak tanınıyor. Geleneksel lezzetlerden biri olan pankekin, Hiroşima halkının ruhunu da yansıttığı belirtiliyor. Savaş sonrası, kentin işlek Şintençi Meydanı'nda açılan "Ganso Henkutsuya" halen aynı yerinde hizmet veriyor. Dükkanın üçüncü nesil işleticisi Okinaka Saçio, bugüne kadar çok sayıda ünlüyü, tezgahlarında ağırladıklarını söyledi. Okonomiyakinin, hızlı yemek kültürü "fast-food" karşısında yok olabileceği endişesi taşımadığını kaydeden Okinaka, kentte 1947'den beri hizmet veren tarihi bir dükkanın işletmecisi olarak kentin G7 Zirvesi'ne ev sahipliği yapmasından heyecan duyduğunu aktardı. Hiroşima iskemlesi Japonya'nın en büyük ahşap imalatçılarından biri "Maruni Mokko" ise kentte hizmet veren tarihi işletmelerden biri. İlk olarak 1928'de açılan fabrika, İkinci Dünya Savaşı yıllarında savaş uçağı kanatları üreten askeri fabrika olarak hizmet vermiş. Atom bombası sonrası toparlanma sürecine giren kentin kalkındırılmasında görev üstlenen Maruni, "zanaatkarlığı sanayileştirmek" mottosuyla, Japonya'nın ahşap endüstrisini, ulusal ve uluslararası düzeyde birçok fuarda temsil ediyor. Kendi oyma makinelerini üretmesinin ardından sofistike ahşap işleme teknikleri geliştirebilen Japon firma, ülkenin en ünlü klasik mobilya imalatçılarından biri konumunu koruyor. Maruni Mokko Başkanı Yamanaka Takeşi, zirvenin, uluslararası odağı Hiroşima ürünlerine taşıyabileceğini belirterek G7 liderlerinin, Maruni imalatı ünlü "Hiroşima iskemlesine" oturarak fotoğraf vermeleri teklifinde bulunduklarını söyledi. Japon tasarımcı Fukasawa Naoto'nun imzasının bulunduğu masif ahşap iskemle, "Barışın şehri Hiroşima'yı" temsil ediyor. Kıvrımları ve sağlamlığıyla ünlü iskemle, California'daki Apple Park dahil dünya genelinde birçok firma ve lüks otelin tercihleri arasında yer alıyor. Hiroşima merkezli otomotiv üreticisi Bugünün "Atom Bombası Kubbesi" yerleşkesinin yakınlarında 1933'te kurulan, Mazda otomobillerinin üreticisi "Hiroshima Mazda" firmasının işçilerinin tümü, atom bombası saldırısında can verdi. O dönem tıbbi malzeme dağıtan, şehrin farklı bölgelerinde danışma merkezleri kuran Japon firma, açık kalan tesislerinde yerel idare temsilcilerini ve bölgeden yayın yapan kuruluşları misafir etmiş. Mazda yöneticileri, Hiroşima'yı kalkındırmaya devam ediyor. Asıl işi otomotiv olan Mazda, ünlü kubbenin hemen yanı başına, kağıt katlama "origami" ve barışın simgelerinden turna "tsuru" kelimelerinin birleşmesiyle isimlendirdiği "Orizuru" Kulesini, 2016'da inşa etti. Sahip olduğu konumuyla kule, iç turizmde uğrak noktası. Kuledeki etrafı açık gözlem güvertesinden, kent manzarasının yanı sıra "UNESCO Dünya Mirası" listesinde yer alan ve nükleer silahların dehşetini simgeleyen "Atom Bombası Kubbesi" ile Barış Anıtı Parkı ve Misen Dağı güneşli günlerde rahatlıkla görülebiliyor. Mazda, savaş sonrası kent geneli toparlanma ve yeniden yapılanmanın tarihini ve mevcut durumunu tanıtan Hiroşima merkezli 26 şirket arasında yer alıyor. Mazda Yönetim Kurulu Temsilci Direktörü Kiyotaka Şobuda, AA muhabirine, zirve kapsamında G7 liderlerinin kente gelmesiyle, Hiroşima'nın bir kez daha dünyanın gündemine geleceğine inandığını söyledi. Kiyotaka, "Zirve sayesinde, savaşmamanın ve barışın ne kadar önemli olduğunun farkına varılması lazım." ifadesini kullandı. "Atom bombalı tramvaylar" Atom bombası atıldığında Hiroşima'da hizmet veren tramvaylar da harap olurken tüm hatlar servis dışı kaldı. Ancak, bombalamadan kısa süre sonra, halkın yoğun gayretleri sayesinde, yollar onarıldı, tramvay hizmetleri yeniden başladı. Harabeye dönüşen şehirde onarılan tramvaylar o günden bu yana kent halkının ulaşım ihtiyacını karşılamaya devam ediyor. "Hibaku-densha" (atom bombalı tramvaylar) olarak tanınan bu taşıma araçlarının 3 modeli ile halen aktif hizmet veriliyor. 651, 652 ve 653 numaralı bu tramvaylar, "650 Serisi" olarak biliniyor. Üretici ve işletmeci firma Hiro-Den çalışanları, bombanın etkisiyle harap olan taşıma araçlarını İmparatorluk Ordusu askerlerinin işbirliğiyle onarırken, kentin tarihi sembolleri arasında gösterilen bu tramvaylar, şehir sakinlerine cesaret ve ilham aşılıyor. Ayrıca Hiro-Den, G7 Zirvesi'nin tanıtımını desteklemek için son model bir tramvayı G7 logolarıyla kapladı. Hiro-Den yetkilisi Koiçi Higaşi de "Başbakan Kişida Fumio'nun, zirve için tercih ettiği Hiroşima'da ağırlayacağı G7 liderleriyle, dünyaya barış mesajı vermesini ümit ediyorum." dedi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/hirosimalilar-ukraynadaki-savasin-golgesinde-yapilacak-g7nin-barisi-tesvik-etmesini-istiyor-/2900226
4,227
8,726
Hollanda Kralı Willem Alexander, ülkesinin kölelikteki rolü nedeniyle özür diledi Hollanda Kralı Willem Alexander, ülkesinin kölelikteki rolü nedeniyle resmen özür diledi. Amsterdam Kral Willem Alexander, Hollanda'nın köle ticaretini yasaklamasının yıl dönümü nedeniyle düzenlenen törende, ülkesinin kölelikteki rolüne ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Alexander, "Bugün karşınızda duruyorum. Bugün kralınız ve hükümetin bir üyesi olarak bizzat özür diliyorum. Kelimelerin ağırlığını kalbimde ve ruhumda hissediyorum." ifadesini kullandı. Orange-Nassau Hanedanlığı'nın kölelikteki "kesin rolünün" belirlenmesi amacıyla bir çalışma yapılması için talimat verdiğini belirten Alexander, insanlığa karşı bu suç karşısında harekete geçmekteki açık şekildeki başarısızlık için af diledi. Hollanda Başbakanı Mark Rutte de Aralık 2022'de ülkesinin kölelik tarihi ve köle ticaretindeki rolü sebebiyle hükümeti adına resmi olarak özür dilemişti. Güney Amerika ve Afrika'nın kıyı kesimlerinde sömürge yönetimi kuran Hollanda, 16. yüzyılın sonlarında "Transatlantik" bölgesinde köle ticaretine başlamış ve "altın çağı"nı yaşadığı 17. yüzyılın ortasında Güney Amerika ile Avrupa arasındaki köle ticaretinin en önemli aktörlerinden biri olduktan sonra 1 Temmuz 1863'te köle ticaretini resmen yasaklamıştı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/hollanda-krali-willem-alexander-ulkesinin-kolelikteki-rolu-nedeniyle-ozur-diledi/2934811
708
1,459
Amsterdam Tiel Belediyesi'nden yapılan yazılı açıklamada, arkeologların bir sanayi alanında 2017'de başladığı kazılar neticesinde, ülkenin orta bölgesinde yer alan kasabada 4 bin yıllık tapınak keşfedildiği belirtildi. Açıklamada, Hollanda'daki en büyük arkeolojik çalışmasının yürütüldüğü kazılar neticesinde bulunan tapınağın İngiltere'deki ünlü Stonehenge Tapınağı'na benzediği kaydedildi. Güneş takvimi Açıklamada, 4 futbol sahası büyüklüğünde ve içerisinde 3 mezarlığın bulunduğu tapınağın, Taş Çağı'nın sonu Bronz Çağı'nın başlangıcında inşa edildiği bilgisi verildi. Tapınağın farklı bölümlerden meydana geldiği aktarılan açıklamada, bunların güneş takvimi, tahta kütükler, mezarlık ve ibadet için kullanılan yollardan oluştuğu kaydedildi. Tapınaktaki en yüksek tepenin güneş takvimi olarak kullanıldığı ve güneş ışınlarının geliş açısı ve ulaştığı noktalara bakılarak yılın hangi döneminde olunduğunun anlaşıldığı ifade edildi. En dikkat çekici bulgunun tapınaktaki güneş takvimi olduğu vurgulanan açıklamada, burada yaşayanların ibadetlerini, hasat zamanını ve diğer faaliyetlerini bu takvime göre belirlediği aktarıldı. Mezopotamya bağlantısı Açıklamada, 1 milyondan fazla objenin bulunduğu kalıntılar arasında dikkat çeken bulgulardan birinin, Mezopotamya'dan geldiği düşünülen camdan yapılmış boncuk olduğunun altı çizildi. Bunun, Hollanda'da keşfedilen en eski cam boncuk olduğu, dolayısıyla tapınaktakilerin o dönemde yaklaşık 5 bin kilometre ötedeki insanlarla temas halinde olduğunu gösterdiğine işaret edildi. Arkeologların gömülmüş ve yakılmış halde yaklaşık 80 kişinin beden kalıntılarına rastladığı aktarılan açıklamada, ölen kişilerin ritüellerin oluşmasında önemli rolü olduğu bildirildi. Tapınağa ait izlerin artık görülemediği ifade edilen açıklamada, bulunan objelerin bazılarının 23 Haziran-20 Ekim 2023 tarihlerinde Tiel'deki Streek Müzesi'nde, mezar kalıntılarının ise Leiden şehrindeki Ulusal Antika Müzesi'nde görülebileceği kaydedildi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/hollandada-4-bin-yillik-tapinak-bulundu/2929528
1,084
2,132
Hollanda'da maymun çiçeği virüsü vaka sayısı bini aştı Hollanda'da ilk vakanın üzerinden geçen 3 ay içerisinde 1025 maymun çiçeği virüsü vakası görüldü. Amsterdam Sağlık Bakanlığına bağlı Sağlık ve Çevre için Devlet Enstitüsünün (RIVM) sitesinde güncellenen rakamlara göre, maymun çiçeği virüsü vaka sayısı bini aştı. RIVM tarafından, 1025 vakanın çok büyük bir kısmının eşcinsel ilişki yaşayanlarda görüldüğü belirtilerek, birden fazla partnerle ilişkisi olanlarda virüse daha sık rastlandığına dikkat çekildi. Hemen hemen her yaş grubunda vakanın bulunduğu aktarılarak, vakaların 616'sıyla Amsterdam'ın da yer aldığı Kuzey Hollanda bölgesinde karşılaşıldığı kaydedildi. Aşılama devam ediyor Hollanda'da risk grubundaki bireyler için temmuzda maymun çiçeği virüsüne karşı aşılamalar başladı. Toplam 25 belediyede aşılama yapılırken RIVM'ın verilerine göre 10 Ağustos itibarıyla 5 bin 441 doz maymun çiçeği aşısı yapıldı. Maymun çiçeği virüsü Endemik bir virüsün neden olduğu nadir hastalıklardan biri olarak bilinen maymun çiçeği, Kongo ve Batı Afrika türü olmak üzere ikiye ayrılıyor. Genellikle hayvandan insana ve nadiren insandan insana yakın temasla bulaşan virüs, vücutta yüksek ateş ve kaşıntılı kabarcıklara yol açabiliyor. Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) 10 Ağustos'ta yayınladığı verilere göre, dünya genelinde yıl başından bu yana 89 ülke veya bölgede 27 bin 814 tespit edilmiş vaka bulunuyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), başta Avrupa olmak üzere dünyada yayılmayı sürdüren maymun çiçeği salgınını Uluslararası Halk Sağlığı Acil Durumu (PHEIC) ilan etmişti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/hollandada-maymun-cicegi-virusu-vaka-sayisi-bini-asti/2661725
904
1,731
Hollanda'daki üniversitelerde Filistin eylemleri sürüyor Hollanda'daki üniversitelerde akademisyen ve öğrenciler, Filistin'e destek eylemlerine yönelik polisin sert müdahalesinin engellenmesini ve üniversite yönetimlerinin İsrailli kurumlarla işbirliğini sürdürmesini protesto etti. Ankara Hollanda'daki Filistin destekçisi akademisyen ve öğrenciler tarafından başta Amsterdam Üniversitesi (UvA), Utrecht, Leiden, Radboud olmak üzere birçok üniversitede eş zamanlı olarak yerel saatle 11.00'de düzenlenen gösterilerde, üniversite yönetimleri protesto edildi. Üniversitelerde başlayan Filistin'e destek eylemlerine yönelik polisin sert müdahalesini kınayan göstericiler, üniversite yönetimlerinden İsrailli kurumlarla işbirliğinin sonlandırılmasını istedi. Amsterdam Üniversitesinin Roeterseiland kampüsünde toplanan yüzlerce akademisyen ve öğrenci, kampüste 6 Mayıs'ta başlayan eylemin polisin engellemeleri sebebiyle yapılmamasını eleştirdi. Konuşmacı akademisyenler, üniversitelerin ifade özgürlüğü ve toplantı hürriyetinin merkezinde olduğunu belirterek, göstericilere buldozer, köpek, cop ve biber gazıyla müdahale edilmesini kınadı. Öğrencilerinin protesto hakkının engellendiğini kaydeden akademisyenler, üniversitelerin sadece yönetim kurulundan oluşmadığını, akademisyen ve öğrencilerin de üniversitelerin esas parçalarından birisi olduğunu ve görüşlerinin dikkate alınması gerektiğini dile getirdi. Göstericiler, UvA yönetimini istifaya çağırdı Yahudi akademisyenler adına konuşma yapan bir öğretim görevlisi, İsrail aleyhine yöneltilen tüm eleştirilerin “antisemitizm” olarak yaftalanarak engellendiğini ve İsrail eleştirisi yapan Yahudi akademisyenlerin görüşlerinin dikkate alınmadığını belirtti. Üniversite yönetiminin, İsrail'i eleştiren seslere kulağını kapatmaması gerektiğini vurgulayan öğretim görevlisi, İsrailli kurumlara verilen desteğin, soykırım suçuna ortak olmak anlamında geldiği uyarısında bulundu. Göstericiler, konuşmalarında sık sık "Refah'tan ellerini çek", "İşgali durdur", "Amsterdam 'soykırıma hayır' diyor" ve "Birleşmiş halk asla yenilmez" sloganları atarak UvA yönetimini istifaya çağırdı. Konuşmaların ardından göstericiler, UvA Hukuk Fakültesi binasının girişinde yerleşme eylemi yaptı. Burada bir süre Filistin'e destek sloganları atan eylemciler, çadır kurmaya başladı. Üniversite yönetimi de diğer öğrencilerden ve çalışanlardan binayı boşaltmasını istedi. Hollanda'daki üniversitelerde başlayan eylemler Aralarında öğrencilerin ve öğretim görevlilerinin de olduğu Filistin destekçisi grup, 6 Mayıs Pazartesi günü Amsterdam Üniversitesinin Roeterseiland kampüsünde, Gazze ile dayanışmalarını göstermek amacıyla kamp kurmuş ve gece yarısından sonra polis sert şekilde müdahale ederek 125 kişiyi gözaltına almıştı. Göstericiler, 7 Mayıs'ta yeniden Roeterseiland kampüsünde toplanıp yürüyüşe geçerek, üniversiteye ait şehir merkezindeki Binnengasthuis binasında kamp kurmaya başlamıştı. Polis, 8 Mayıs Çarşamba günü göstericilere müdahale ederek, 36 Filistin destekçisini gözaltına almıştı. Utrecht Üniversitesi Kütüphanesinin avlusunda yerleşme eylemi yapan göstericiler, 7 Mayıs'ta binanın girişine barikat kurarak, Filistin'i destekleyen pankartlar asmıştı. Polis, alanı terk etmemeleri üzerine gece yarısına doğru göstericilere müdahale ederek 50 kişiyi gözaltına almıştı. Filistin destekçisi göstericiler, 8 Mayıs'ta yeniden Utrecht Üniversitesi'nde toplanmış ve polisin müdahalesinin ardından 40 gösterici üniversiteden uzaklaştırılarak başka bir noktada salıverilmişti. Hollanda'daki öğrenciler, ülkedeki üniversitelerden İsrail ile bağlantılı kurumlarla çalışmamasını, İsrailli kurumların ya da çalışanlarının içerisinde yer aldığı işbirliklerini sonlandırmasını ve bunu şeffaf şekilde yapmasını talep ediyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/hollandadaki-universitelerde-filistin-eylemleri-suruyor/3218217
1,869
3,922
SANA - YUSRA MUSTAFA - ANALİZ HABER Yemen'de Suudi Arabistan'ın önderliğindeki koalisyonun başlattığı "Kararlılık Fırtınası" adı verilen hava operasyonu, bazı kilit noktaları üzerinde yoğunlaşıyor. Sekiz Arap ülkesinin oluşturduğu (Suudi Arabistan'ın öncülüğünde Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Bahreyn, Ürdün, Sudan, Kuveyt ve Fas) koalisyonun Husilere yönelik hava operasyonu kararını almasında, Husilerle siyasi bir çözümden ümidin kesilmesi, bölgede DAEŞ tehdidi ve İran-ABD yakınlaşması gibi birçok nedenin etkili olduğu öngörülüyor. Husilere olan güvenin sarsılması Husilerin KİK ülkelerinin çabaları başta olmak üzere söz konusu anlaşmalara bağlı kalmamaları, süreç içerisinde takındıkları olumsuz tavır, Körfez ülkelerinde Husiler ile siyasi bir çözüme ulaşılamayacağı ve Husilerin arkasında İran'ın bulunduğu kanaatini oluşturdu. Husilere olan güvenleri sarsılan Körfez ülkeleri, Şii olan Husilerin ülkenin geri kalanında yayılmasını tehlike teşkil edeceğinden hareketle, "Kararlılık Fırtınası" adı verilen hava operasyonu düzenleyerek mevcut duruma "dur" demek istedi. "DAEŞ güçlenir" korkusu Öte yandan, Körfez ülkelerinin, çatışmaların yaşandığı ülkelerde istikrarsız ortamdan yararlanan DAEŞ'in Suudi Arabistan ile sınırı bulunan Yemen'de güçlenmesinden duyulan korku da operasyonun başlatılmasındaki önemli noktalardan biridir. İran-ABD yakınlaşması endişesi ABD Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper'ın bu yıl Senato'ya sunduğu yıllık güvenlik değerlendirme raporunda, İran ile Lübnan Hizbullah'ının, “terör tehditleri” listesinde yer almaması da Körfez ülkelerinde endişe verici bir adım olarak yorumlandı. İran ve Şiilerin, Körfez ülkeleri başta olmak üzere bölgede nüfuzunu arttırması korkusu operasyon kararını hızlandırdı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/husi-ilerleyisine-karsi-kararlilik-firtinasi/63002
972
1,914
İç savaş "ateşinin hafiflediği" Yemen'de ekonomik çatışmalar tırmanışa geçti Yemen'de Nisan 2022'den bu yana devam eden iç savaşın "ateşi hafiflerken", Husiler ve meşru hükümet arasındaki ekonomik anlaşmazlıklar artıyor. Aden Uluslararası alanda tanınan Yemen Merkez Bankasının Husilerin kontrolündeki başkent Sana'dan merkezlerini taşımayan 6 banka ile iş yapmayı bırakma kararı almasıyla ülkede ekonomik çatışma ciddi bir hal aldı. Merkez Bankası Başkanı Ahmed Galib el-Mabeki tarafından 10 Temmuz'da yayımlanan kararla, Tadhamon, Yemen ve Kuveyt, Shamil, Al Amal Microfinance, Al-Kuraimi Islamic Microfinance ve Uluslararası Yemen olmak üzere 6 bankanın bankacılık lisansları iptal edildi. Kararda bu bankaların meşru hükümetin kontrolü altındaki bölgelerdeki şubelerinin, bir sonraki duyuruya kadar faaliyetlerini sürdürmeleri öngörüldü. Lisanslar, Merkez Bankası'nın mayıs ayında, Yemen hükümetinin "terörist örgüt" olarak sınıflandırdığı Husilerle olan ilişkileri nedeniyle bu bankalarla iş yapmayı durdurma talimatı vermesinden yaklaşık iki ay sonra iptal edildi. Merkez Bankası'nın talimatına yanıt olarak Husiler de meşru hükümetin kontrolündeki bölgelerde bulunan 13 bankayla işlem yapmayı yasaklayan bir karar yayımladı. Husilerin işlem yapmayı yasakladığı bankalar arasında Al-Qutaibi İslam Bankası, Aden İslam Bankası, Al-Inma Bankası ve Yemen Ulusal Bankası da bulunuyor. Anlaşmazlığın kökleri Bu anlaşmazlığın kökeni, meşru hükümetin Merkez Bankası'nı başkent Sana'dan ülkenin güneyindeki Aden şehrine taşınmasına dayanıyor. Söz konusu mali çatışmanın devamında Husiler, 2019 yılında Yemen Merkez Bankasının son yıllarda bastığı paraları "yeni" olarak adlandırarak bunlarla işlem yapmayı yasaklama kararı aldı, ticareti de yalnızca 2017'den önce basılan eski paralarla sınırlandırdı. Bundan dolayı dolar, Husilerin kontrolündeki bölgelerde 530 riyale tekabül ederken, Aden'de 1900 riyalden karşılık buluyor. Petrol ihracatı durduruldu Petrol ihracatının durması da Yemen'deki ekonomik durumu etkileyen en önemli sorunlardan biri. Husilerin, hükümetin kontrolündeki bölgelerde bulunan petrol limanlarına düzenlediği saldırılar sonucu Ekim 2022'de petrol ihracatı durdu. Husiler, petrol ihracatının yeniden başlamasına izin vermemekte ısrar ediyor ve Yemen'in tüm bölgelerindeki kamu çalışanlarının maaşlarının petrol gelirlerinden ödeneceği bir mekanizma üzerinde anlaşma yapılmasını talep ediyor. Diyalog çağrısı Merkez Bankası'nın Husilerin kontrolündeki başkent Sana'dan merkezlerini taşımayan 6 banka ile iş yapmayı bırakma kararının ardından Yemen Başkanlık Konseyi, Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg'den ekonomik krize ilişkin diyalog başlatma çağrısı aldığını açıkladı. Yemen resmi ajansı SABA'nın haberine göre, bu bağlamda gerçekleştirdiği acil bir toplantıda Konsey, "petrol ihracatının yeniden başlatılması, ulusal para biriminin birleştirilmesi ve bankacılık sektörüne karşı tüm keyfi tedbirlerin iptal edilmesi dahil ekonomik dosyadaki gündeme bağlı kalacağını" teyit etti. Buna karşılık Grundberg, "Yemen hükümetine ve Merkez Bankasına kararların uygulanmasını ağustos ayı sonuna kadar ertelemesi" çağrısında bulundu. Yemen basınında yer alan BM Yemen Özel Temsilcisi Grundberg'in, Konsey Başkanı'na yazdığı mektupta, "bankalarla ilgili son kararların Yemen ekonomisine ciddi zarar verebileceği, ülke genelinde Yemenlilerin geçimini olumsuz etkileyebileceği, bunun da askeri gerilimin tırmanmasına neden olabileceği" uyarısında bulunuldu. Husiler de BM arabuluculuğunda Yemen hükümetiyle yapılan müzakerelerde belirlenen yol haritasının dışında müzakere yapmayacaklarını açıkladı. Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg, 23 Aralık 2023'te Yemen hükümeti ve Husilerin "ülke genelinde kapsamlı ateşkes" ve Yemenlilerin maddi durumlarının iyileştirilmesini de kapsayan bir dizi tedbire bağlı kalacağını duyurdu. Ancak yerel basında çıkan haberlere göre, Kızıldeniz'deki Husi saldırıları ve Yemen'e yönelik ABD-İngiliz saldırıları gibi yeni krizlerin ortaya çıkması nedeniyle "yol haritası"nın uygulanması bugüne kadar sekteye uğradı. Tarafların ekonomik kararları kontrol etme çabası Yemen Araştırmalar ve Ekonomik Medya Merkezi Başkanı Mustafa Nasr, AA muhabirine yaptığı açıklamada,"Hükümet ile Husiler arasındaki mevcut çatışmanın temel nedeni, tarafların ülkedeki ekonomik kararları kontrol etme çabasıdır." ifadelerini kullandı. Aden'deki Yemen Merkez Bankasının, uluslararası alanda tanınan bir banka olması nedeniyle bankacılık sektörü üzerindeki kontrolünü yeniden ele almayı hedeflediğini söyleyen Nasr, "Husilerin kontrolü altındaki Sana'daki Merkez Bankası artık uluslararası alanda tanınmıyor ve bu durum Husilerin, Sana'daki Merkez Bankası'nın yeniden tanınmasını sağlamaya çalıştıkları bir döneme denk geldi." dedi. Bu krizin çözülmesinin “öncelikle yol haritasına, içindeki ekonomik dosyaya ve bu dosya bağlamında gerçekleştirilecek istişarelere bağlı olduğunu" kaydeden Nasr, "Eğer bu istişareler gerçekten yapılsaydı ve bu mesele düzenlenseydi durum mutlaka değişirdi." diye konuştu. Ekonomik çatışmanın yol haritasına uygun bir anlaşmaya varılarak çözülmesinin olası senaryolardan bir olduğunu aktaran Nasr, bir başka senaryonun da "tarafların gerilimi tırmandıracak adımlar atmaması ve tüm tarafların aldığı kararları dondurması" olabileceğini belirtti. Nasr, üçüncü bir olasılığı ise "Ekonomik anlaşmazlığın çözümüne dair herhangi bir işaret başarısız olur. Böylece gerilim tırmanmaya devam eder ve bankacılık sektörü başta olmak üzere çeşitli ekonomik kurumlarda daha fazla bölünme gerçekleşebilir." şeklinde değerlendirdi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ic-savas-atesinin-hafifledigi-yemen-de-ekonomik-catismalar-tirmanisa-gecti/3279682
2,766
5,786
İdlib bölgesinde Esed rejimine ait bir helikopter daha düşürüldü İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi içindeki batı Halep kırsalında, Beşşar Esed rejimine ait helikopter düşürüldü. İdlib Suriye'de İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi sınırları içerisindeki batı Halep kırsalında Beşşar Esed rejimine ait helikopter düşürüldü. Muhalifler ve rejim güçleri arasında batı Halep kırsalında şiddetlenen çatışmalar devam ederken, Halep kent merkezi yakınlarından havalanan bir helikopter, muhaliflerin cephe hatlarına yöneldi. Cephe hatlarından geçişi sırasında Kuptan el-Cebel mevkinde açılan ateşte helikopterin isabet aldığı, dumanlar yükselerek düştüğü görüldü. Öte yandan muhaliflere ait uçak gözlemevine göre, rejimin Hama askeri havaalanından kalkan bir savaş uçağı, kulenin helikopterin düşürülmesiyle ilgili uyarısı üzerine piste geri döndü. İdlib'in Serakib ilçe merkezinin batısında da 3 gün önce rejime ait helikopter düşürülmüş ve içindeki 3 kişi hayatını kaybetmişti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/idlib-bolgesinde-esed-rejimine-ait-bir-helikopter-daha-dusuruldu/1734079
560
1,132
İdlib'de Esed rejimine ait helikopter düşürüldü Suriye'nin İdlib kentinde muhaliflerin Esed rejiminden geri almaya çalıştığı Serakib ilçe merkezinin batısında rejime ait bir helikopter düşürüldü. İdlib/Ankara Suriye'nin İdlib kentinde muhaliflerin Esed rejiminden geri almaya çalıştığı Serakib ilçe merkezinin batısında rejime ait helikopter düşürüldü. İdlib'in güneyinde muhaliflerin kontrolündeki bölgeye düşen helikopterin pilotu ve beraberindeki 2 rejim unsuru öldü. Öte yandan askeri muhalifler, Serakib ilçe merkezinin batısındaki Neyrab ile kuzeyindeki Afis köyü hattında rejime ait 2 tankı imha ederken, 1 tank ve 1 adet 23 mm uçaksavarı ele geçirdi.Esed rejimi ve destekçileri, ay başında Rusya'nın hava desteğiyle Serakib ilçe merkezi ve Neyrab ve Afis'in de aralarında olduğu bazı köylere hakim olmuştu. Milli Savunma Bakanlığından açıklama Milli Savunma Bakanlığının (MSB) Twitter hesabından yapılan konuya ilişkin açıklamada ise "Alınan son bilgilere göre, İdlib bölgesindeki An Nayrab'dan rejim unsurlarının çıktığı ve rejime ait 1 helikopterin düştüğü öğrenilmiştir." ifadelerine yer verildi. Astana anlaşmaları ve Soçi mutabakatına uymadılar Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib, neredeyse iç savaşın başından bu yana muhaliflerin ve rejim karşıtı silahlı grupların kalesi niteliğinde bulunuyor. İç göçle nüfusu 4 milyona ulaşan İdlib'in merkezi, 2015'te muhaliflerin kontrolüne geçti. İdlib, rejimin en yoğun hedef aldığı bölgelerin başında geliyor. Türkiye, Rusya ve İran'ın katıldığı, 4-5 Mayıs 2017'deki Astana toplantısında, İdlib ve komşu illerin (Lazkiye, Hama ve Halep vilayetleri) bazı bölgeleri, Humus ilinin kuzeyi, başkent Şam'daki Doğu Guta ile ülkenin güney bölgeleri (Dera ve Kuneytra vilayetleri) olmak üzere 4 "gerginliği azaltma bölgesi" oluşturuldu. Ancak rejim ve İran destekli teröristler, ateşkes ilanıyla durumun muhafaza edilmesinin kararlaştırıldığı 4 bölgeden 3'ünü Rusya'nın hava desteği sayesinde ele geçirdi ve İdlib'e yoğunlaştı. Rejim güçlerinin Eylül 2018'de askeri yığınağına hız vermesi üzerine, Türkiye ve Rusya, 17 Eylül 2018'de ateşkesi güçlendirmek için Soçi'de ek mutabakata vardı. Saldırılarına kısa bir süre ara verdikten sonra yeniden başlayan rejim güçleri, Mayıs 2019'da bölgeyi tümüyle ele geçirmek için kara operasyonu düzenledi. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, 10 Mayıs 2019'da yaptığı açıklamada, rejim unsurlarının İdlib'in güneyine yönelik artan saldırı ve tacizlerinin 6 Mayıs'tan itibaren kara harekatına dönüştüğüne dikkati çekmişti. Rejim ve destekçileri bu tarihten itibaren, Kefrenbude, Han Şeyhun, Maraatinüman, Serakib gibi büyük ilçelerin yanı sıra İdlib'in güneyi ve güneydoğusu, Hama'nın kuzey ve doğu kırsalı ile Halep'in güney ve batı kırsalında çok sayıda yerleşimi yoğun topçu ve hava saldırıları neticesinde ele geçirdi. 17 Eylül 2018'deki Soçi mutabakatından bu yana rejim ve destekçilerinin İdlib'e saldırılarında 1800'den fazla sivil can verdi. Ocak 2019'dan beri Türkiye sınırı yakınlarına göç edenlerin sayısı 1 milyon 767 bine ulaştı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/idlibde-esed-rejimine-ait-helikopter-dusuruldu/1730610
1,581
3,187
İdlib'deki çadır kamplarda yaşayan siviller ısınmak için naylon ve tezek topluyor Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib ilinde Beşşar Esed rejimi ve destekçilerinin saldırılarından kaçarak sınır hattındaki kamplara sığınan siviller, kış hazırlıklarına naylon ve tezek toplayarak başladı. İdlib Suriye'nin farklı illerinden saldırılarla zorla yerinden edilen, maddi imkansızlıklar içindeki yüzbinlerce sivil, kışı geçirmek için kışlık yakacak alamıyor. Çetin kış şartlarında ailelerini ısıtmak zorunda olan siviller çareyi tezek, naylon ve eski elbise bulmakta arıyor. İdlib'in kuzeybatısındaki Keferaruk köyündeki Hicra adlı kampta yaşayan Halidiyye Ahmed, AA muhabirine yaptığı açıklamada, geçen kış odun, naylon poşet ve tezek yakarak ısındıklarını, bu yıl da aynı şekilde ısınmak zorunda olduklarını söyledi. Ahmed, "Yakacak satın alacak maddi imkanımız yok. Çocukların hiçbir şeyi yok. Her türlü eşyaya ihtiyacımız var. Çocuklar için kışlık elbiselere, ısınmak için oduna, yakıta ve soba gibi ürünlere ihtiyacımız var." dedi. Ahmed, yakacak bulmadıkları gecelerde aynı kampta yaşayan ablasının çadırına gittiğini ve her yıl aynı çileyi çektiklerini vurguladı. "Zararlı yakacaklar çocuklarımızı kronik hastalıklara maruz bırakıyor" Kamp sakinlerinden İbrahim Ali de kış hazırlıkları yapmak için parasının olmadığını dile getirerek çadırlarda yaşayan insanların maddi durumunun kötü olduğunu söyledi. Kampta yaşam şartlarının çok zor olduğunu ifade eden Ali, "Çadırda yaşayıp günübirlik işi olanlar ancak ekmek alacak para kazanıyor. Evine sebze bile alamıyor. Bu nedenle ısınmak için ilkel yollara başvuruyoruz. Tezek, odun kalıntıları ve naylon poşet, bunları toparlayarak yemeğimizi pişiriyor ve ısınıyoruz." dedi. Ali, "Zararlı yakacaklar çocuklarımızı kronik hastalıklara maruz bırakıyor. Çocuğumuz üşüdüğünde elimizden bir şey gelmiyor. 11 yıldır aynı çileyi çekiyoruz." diye konuştu. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/idlibdeki-cadir-kamplarda-yasayan-siviller-isinmak-icin-naylon-ve-tezek-topluyor/2723058
1,064
2,054
IKBY'li gençler, PKK'nın köy işgalleri ve saldırılarıyla bölgenin güvenliği ile kalkınmasına zarar verdiğini söyledi Irak'ın Duhok kentindeki gençler, terör örgütü PKK'nın terör eylemleri ve köyleri işgal etmesi nedeniyle sivillere, bölge ekonomisine ve güvenliğine zarar verdiğini belirterek terör örgütünün bölgeyi terk etmesini istiyor. Duhok IKBY'de sivilleri, güvenlik güçleri ve siyasileri defalarca hedef alan terör örgütü PKK çarşı ve pazarlarda çıkardığı yangınlarla yüzlerce iş yerini yakarak büyük maddi kayba da yol açıyor. Terör örgütü PKK'nın bölgede yüzlerce köyü işgal etmesi ise sakinlerinin evleri ve tarım alanlarını terk etmesinin yanı sıra ekonomik ve güvenlik sıkıntılarına neden oluyor. Iraklı gençler, AA muhabirine yaptıkları açıklamada, terör örgütü PKK'nın bölgedeki işgali ve terör eylemlerinin sonlandırılmasını talep ederek, terör örgütünün bölgeyi terk etmesini istiyor. “Halk, PKK korkusundan ata toprağına gidemiyor” Duhok'taki Gençlik Evi Sorumlusu Kavar Resul, terör örgütü PKK'nın IKBY şehirlerindeki saldırılarını "bozgunculuk" şeklinde niteleyerek "PKK, son zamanlarda Amedi'de hareketliliğini artırdı ve daha yeni 9 köy bu örgüt nedeniyle boşaltıldı." ifadelerini kullandı. Amedi'de 1991'den bu yana 200'den fazla köyün terör örgütü PKK yüzünden boşaltıldığını vurgulayan Resul, “Halk, PKK korkusundan ata toprağına gidemiyor. PKK'nın Kürdistan Bölgesi'nden çıkmasını istiyoruz." dedi. PKK, IKBY'nin güvenliğine ve yapısına zarar veriyor” Bir başka Duhoklu genç Nivar Salih de terör örgütünün bölgede çıkardığı yangınlar ve yol açtığı ekonomik ve güvenlik sıkıntılarına ilişkin, "PKK yüzünden yüzlerce Duhoklu esnaf işsiz kaldı. PKK, Duhok Milli Çarşısı'nı yaktı. Burada ticaret yapanların işine engel oldu. PKK nedeniyle gençler köylerine gidemiyor ve hayvancılık ile tarım gibi faaliyetlerini yürütemiyor." diye konuştu. Bir diğer Duhoklu genç Şoreşvan Arif ise "PKK yaptığı saldırılarla IKBY'nin güvenliğine ve yapısına zarar veriyor.” ifadelerini kullandı. Terör örgütünün bölgenin turizm sektörüne ve kalkınmasına darbe vurduğunu, turistlerin rahat bir şekilde gezemediğini ve bölgede terör örgütü nedeniyle korku oluştuğunu belirten Arif, PKK'nın IKBY'nin gelir kaynaklarını da baltaladığını vurguladı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ikby-li-gencler-pkknin-koy-isgalleri-ve-saldirilariyla-bolgenin-guvenligi-ile-kalkinmasina-zarar-verdigini-soyledi/3279752
1,236
2,413
İki Avrupa ülkesinde 10 günde aşırı sıcaklar nedeniyle 1700'den fazla kişi öldü Sıcak hava dalgası nedeniyle en çok ölüm Portekiz ve İspanya'da kaydedildi. Fransa ve İngiltere'de de sıcaklığa bağlı ölümler yaşandı. Ankara -Avrupa'da İspanya ve Portekiz başta olmak üzere sıcak hava dalgasına bağlı ölümler meydana gelmeye devam ediyor. Uluslararası basındaki haberlere göre, kıtanın birçok yerinde son birkaç gündür sıcaklıklar 40 derecenin üzerinde seyrediyor. İspanya, Portekiz ve Fransa'da sıcaklık nedeniyle alarm durumları yükseltilirken, yetkililer halka uyarılarda bulunuyor. İspanya Meteoroloji Ajansınca (AEMET) yayımlanan verilere göre, ülkede son 10 günde 678 kişi yaz sıcakları nedeniyle hayatını kaybetti. Portekiz'de 7-18 Temmuz'da 1065 kişi aynı nedenden yaşamını yitirdi. Böylece sadece iki Avrupa ülkesinde 10 günde 1700'den fazla kişi öldü. Fransa'da ise dün Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Bretagne ve Occitanie bölgelerinde mesai sırasındaki iki can kaybının aşırı sıcaklarla bağlantılı olabileceği ifade edildi. 19 Temmuz'da sıcaklığın ilk kez 40 dereceyi aşarak ülke tarihinin en yüksek seviyesine ulaştığı İngiltere'de ise yakın zamanlarda serinlemek amacıyla suya giren 13 kişi hayatını kaybetti.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/iki-avrupa-ulkesinde-10-gunde-asiri-sicaklar-nedeniyle-1700den-fazla-kisi-oldu/2642378
635
1,236
İklim değişikliği dünyada en çok Akdeniz'i etkileyecek Akdeniz için Birlik kurumu, iklim değişikliğinin dünyada en çok Akdeniz bölgesini etkileyeceğini açıkladı. Madrid Merkezi Barselona kentinde olan Akdeniz için Birlik (UpM) kurumu, iklim değişikliğinin dünyada en çok Akdeniz bölgesini etkileyeceğine dair bir rapor yayımladı. UpM 4. Bölgesel Formu dolayısıyla düzenlenen toplantıda, UpM Genel Sekreteri Mısırlı Nasser Kamel, iklim değişikliğiyle ilgili raporu açıkladı. "Akdeniz'de Çevre ve İklim Değişikliği üzerine Bilimsel Değerlendirme Raporu"na göre, iklim değişikliği nedeniyle Akdeniz'in dünya ortalamasının üzerinde yüzde 20 daha hızlı ısınacağı öngörüsünde bulunuldu. 20 yıl sonra Akdeniz'deki sıcaklık 2,2 derece artacak Raporda, Akdeniz'deki sıcaklığın 2040'ta 2,2 derece daha artarak bölgedeki nüfusun 3'te 1'inde ciddi etki yapacağı ayrıca 2100'de deniz seviyesinin 1 metre daha yükseleceği belirtildi. Diğer yandan iklim değişikliğinin yol açabileceği olumsuzlukların "Akdeniz'in bölgesel istikrarını ve refahını etkileyebileceğini" söyleyen Kamel, "olası felaketlere karşı harekete geçilmesi ve önlemler alınması" uyarısını yaptı. Akdeniz'i bekleyen sorunlar, sıcaklık artışı, deniz seviyesinin yükselmesi, su kıtlığı, deniz türlerinin azalması, hayvanlardan alınan verimin düşmesi, büyük çaplı yangınlar, kuraklık, ısı dalgalarının artması ve kaynak kıtlığı olarak sıralandı. "Artık harekete geçme zamanı geldi" Açıklanan bilimsel verilere göre yapılan tahminlerde, iklim değişikliğinden dolayı 2050 yılında balıkların ortalama ağırlıklarının yüzde 49, boyutlarının ise yüzde 20 ila 30 azalacağı, buğday mahsulünde kaliteli üretimin yüzde 7,5 azalacağı, 20 yıl içinde 250 milyon kişinin kıtlık çekeceği ve tatlı su mevcudiyetinin yüzde 15 düşeceği kaydedildi. AB Komisyonu Komşuluk ve Genişleme Müzakereleri Genel Direktör Yardımcısı Maciej Popowski de raporun sunumunda yaptığı konuşmada, "Bulunduğumuz koşullar itibarıyla artık harekete geçme zamanı geldi." dedi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/iklim-degisikligi-dunyada-en-cok-akdenizi-etkileyecek/1608977
1,110
2,151
İngiltere Başbakanı Starmer, Leeds'te otobüs yakılan olayların "utanç verici" olduğunu söyledi İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Leeds kentinde dün gece çıkan sokak olaylarının "şok edici ve utanç verici" olduğunu belirtti. Londra İngiltere Başbakanlık Ofisi Sözcülüğünden yapılan açıklamada, "Başbakan, dün gece görülen sahnelerin 'şok edici ve utanç verici olduğunu' söyledi. Toplumumuzda bu tür olayların yeri yok." ifadeleri yer aldı. Sözcülük, konuyu soruşturan polise her türlü desteğin verileceğini ve sorumlulara karşı en ağır hukuki adımların atılacağını bildirdi. West Yorkshire polisi de dün akşam bir otobüsün yakıldığı, bir polis arabasının ise ters çevrildiği olayın ardından yaşananlarla ilgili gözaltı işlemlerinin yapıldığını açıkladı. Açıklamada gözaltı işleminin gelecek günlerde devam edebileceği kaydedilirken, olayın nasıl geliştiğine ilişkin bilgi paylaşıldı. Polisin, Leeds'in Harehills bölgesindeki bir evdeki çocukları koruma altına almaya çalışan sosyal hizmetler çalışanlarına karşı saldırı ihbarıyla dün akşam yerel saatle 17.00'te bölgeye gittiği ifade edildi. Burada polisin saldırıya maruz kaldığı belirtilen açıklamada, sosyal hizmetler çalışanlarının güvenli bir bölgeye tahliye edildiği kaydedildi. Bölgede kargaşanın artmasının ardından özel bir polis gücünün görevlendirildiği aktarılan açıklamada, göstericilerin polise taşlarla karşılık verdiği bilgisi yer aldı. Bugün de Harehills'de güvenlik önlemleri alındığı ve polisin bölgedeki görevini sürdüreceği açıklandı. Otobüs ateşe verilmişti Harehills bölgesindeki olaylar, dün sosyal hizmetlerin bir ailenin çocuklarını almak istemesiyle başlamıştı. Bölgede toplanan kalabalık, sosyal hizmetler çalışanları ve polise tepki göstermiş, polise taşlar ve şişeler atılmıştı. Kalabalık bir polis arabasını ters çevirirken, iki katlı bir otobüs ateşe verilmişti. West Yorkshire polisi, bölgeden uzak durulması açıklamasını yaparken çok sayıda bölge milletvekili ve belediye meclis üyesi de vatandaşlara sükunet çağrısı yapmıştı. İçişleri Bakanı Yvette Cooper da X'ten yaptığı paylaşımda, "Bu gece Leeds'te polis araçlarına ve toplu taşıma araçlarına yapılan saldırılar ve şok edici sahneler karşısında dehşete düştüm. Bu türden bir kargaşanın toplumumuzda yeri yok. West Yorkshire polisine olaya yaptıkları müdahale için teşekkür ederim. Düzenli olarak bilgilendiriliyorum." ifadelerine yer vermişti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ingiltere-basbakani-starmer-leedste-otobus-yakilan-olaylarin-utanc-verici-oldugunu-soyledi/3280152
1,285
2,547
İngiltere Başbakanı Sunak, üniversitelerdeki Filistin'e destek eylemlerine tepki gösterdi İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, ülkedeki üniversitelerde süren Filistin'e destek eylemlerine tepki göstererek, "Üniversitelerde bir grup azınlık, diğer öğrencilerin eğitimini ve yaşantısını etkiliyor." ifadesini kullandı. Londra Başbakanlık Ofisi 10 Numara'dan yapılan açıklamaya göre Sunak, İngiltere'nin önde gelen üniversitelerinin yöneticileriyle gerçekleştirdiği görüşmede kampüslerde antisemitizmle mücadele ve Yahudi öğrencilerin korunmasını ele aldı. Görüşmeye ilişkin 10 Numara'nın X hesabından yapılan paylaşımda, "Hep birlikte kampüslerimizdeki Yahudi öğrencileri güvende tutacağız." ifadesine yer verilirken Başbakanlıktan yapılan yazılı açıklamada Sunak'ın rektör yardımcılarıyla bir araya geldiği belirtildi. Görüşmede üniversitelerdeki antisemitizmin ele alındığı kaydedilen açıklamada, üniversitelerde her görüşün açıkça ifade edileceği ancak nefret söylemi, kışkırtma ve şiddete yer olmadığı bildirildi. Antisemitizmle mücadele için hükümetin açıkladığı 7 milyon sterlinlik (Yaklaşık 280 milyon lira) bütçenin 500 bin sterlininin (yaklaşık 20 milyon lira) üniversitelerdeki Yahudi öğrencilere destek ve antisemitizmle mücadelede kullanılacağı belirtildi. Açıklamada değerlendirmelerine yer verilen Başbakan Sunak, "Üniversitelerdeki bir grup azınlık, diğer öğrencilerin eğitimini ve yaşantısını etkiliyor, bazı durumlarda açıkça tacizin ve antisemitik saldırıların propagandasını yapıyor. Bunun durması gerek." görüşünü paylaştı. Eğitim Bakanı Gillian Keegan ise "Üniversitelerin antisemitizmle mücadele etmesini ve eylemlerin üniversite hayatını olumsuz etkilememesi yönünde önlemler alması gerektiğini belirtmiştim. Üniversitelerdeki Yahudi öğrencilerin korunması amacıyla hep birlikte net adımlar attığımızdan emin olmak için rektör yardımcılarıyla görüşeceğiz." açıklamasını yaptı. Keegan, geçen hafta da rektör yardımcılarına yazdığı mektupta hükümetin Yahudi öğrencilere sağlanacak destek konusundaki beklentilerini dile getirmişti. Ülke genelindeki 14 üniversitede İsrail karşıtı eylemler düzenleniyor İngiltere'deki üniversitelerde mayıs ayı başında Filistin'e destek, Gazze'de ateşkes ve İsrail'e silah satışının durdurulması çağrılarıyla eylemler başlatılmıştı. Okullarının İsrail kurumları ve İsrail'e destek veren şirketlerle ilişkilerini kesmesini isteyen öğrenciler, ülkedeki 14 üniversitede kampüslerde kurdukları çadırlarda eylemlerini sürdürüyor. Londra Üniversitesinin Goldsmiths Koleji öğrencilerinin 5 hafta boyunca kütüphanede düzenlediği oturma eylemi sonucu üniversite yönetiminin taleplerle ilgili adım atma sözü vermesinin ardından bu okuldaki eylem sona ermişti. Üniversitelerdeki Filistin'e destek eylemlerine Yahudi öğrenci ve aktivistler de katılıyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ingiltere-basbakani-sunak-universitelerdeki-filistine-destek-eylemlerine-tepki-gosterdi/3214975
1,433
2,954
LONDRA– GÖKHAN KURTARAN Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Şi Cinping'in İngiltere'deki resmi ziyareti son yıllarda artan karşılıklı ticaret ve yatırımlarla birlikte ikili ilişkilerde “altın dönemin” başlangıcı olarak görülüyor. Avrupa Birliği üyeliğini 2017'de referanduma götürmeyi planlayan İngiltere Başbakanı David Cameron, diğer yandan da dünyanın en büyük ikinci ekonomisi Çin ile ticari ve yatırım ilişkilerini artırmayı hedefliyor. Mayıs ayında tek başına iktidar olarak ikinci dönemine devam eden Muhafazakar Parti'nin daha kabinesi oluşturulurken gelişen piyasalara daha fazla odaklanılacağının işareti verilmişti. Uluslararası piyasalarda “BRIC” (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) kavramının mucidi olarak tanınan Goldman Sachs'ın Portföy Yönetimi Başkanı Jim O'Neill'in Hazine Bakanı olarak yer alması dikkati çekmişti. Cameron sonrası dönemde Muhafazakar Parti'nin olası lider adayları arasında gösterilen İngiltere Maliye Bakanı George Osborne geçtiğimiz ay O'Neill'ın öncülüğünü ettiği geniş bir heyetle Çin'e yaklaşık bir haftalık önemli bir ziyaret gerçekleştirmişti. Bu ziyaretin ardından dün akşam saatlerinde Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Şi Cinping'in İngiltere'ye dört günlük resmi bir ziyarette bulunması dikkatleri bir kez daha İngiltere ve Çin arasındaki ilişkilerde yaşanan yakınlaşmaya çekti. İngiliz hükümeti daha fazla Çin sermayesini ülkeye çekebilmek için her türlü kolaylığı sağlamaktan geri durmuyor. Örneğin Osborne'un Çin ziyareti sırasında İngiltere'nin güneybatısında Çin ortaklığı ile yapılması planlanan nükleer santral projesi için İngiliz hükümetinin 2 milyar sterlinlik garanti vereceği açıklandı. Dahası İngiliz ve Çin borsalarındaki hisselerin her iki borsada işlem görmesi için fizibilite çalışmalarına başlanmasına karar verildi. Osborne, Çin ziyaretinde çantasından son zamanların en büyük projesini de çıkararak toplam değeri 11,8 milyar sterlini bulması beklenen hızlı tren projesi HS2'nin ilk etabının ihale sürecini başlattığını açıkladı. 2017 yılında başlayacak ve Londra, Birmingham, Leeds ve Manchester'ı birbirine bağlayacak hızlı tren projesinde Çinli yatırımcıların ağırlıklı olarak yer alması bekleniyor. İngiltere'nin en önemli hedeflerinden biri de uluslararası finans merkezleri arasında ilk sıralarda yer alan Londra'yı Çin'in para birimi Renminbi cinsiden işlemlerde uluslararası bir merkez haline getirmek. Örneğin yakın zamanda uluslararası medyada her iki ülkenin Çin hazine tahvillerinin Renminbi cinsiden Londra'da piyasa sürülmesini planlandığı belirtiliyor. AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Londra merkezli uluslararası yatırım danışmanlık şirketi Anderen'in Genel Müdürü Adrian Allen, “İngiliz hükümeti daha fazla küçük ve orta ölçekli şirketin Çin'e ihracat yapabilmesini hedefliyor” dedi. Çin'in İngiltere'deki hızlı tren projeleriyle de yakından ilgilendiğini belirten Allen, “Çin'in hızlı tren konusunda son yıllarda tüm ülkelerden daha iyi bir deneyimi var. Örneğin Guangzhou ve Pekin arasında eskiden 26 saat süren yolculuğu 8 saate indirdiler” ifadelerini kullandı. Londra merkezli Open Europe'un Yardımcı Direktörü Raoul Ruparel ise Çin Devlet Başkanı Cinping'in İngiltere ziyaretinin ekonomik işbirliğini artırmayı hedeflediğinin altını çizerek, “Resmi ticaret anlaşmalarından ziyade yatırım köprüleri kurulmak isteniyor, Londra'nın Renminbi merkezi olması hedefleniyor” değerlendirmesinde bulundu. İngiltere'nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Chatham House'un araştırmacılarından Prof. Kerry Brown da uzun yıllardan sonra İngiltere nezdinde Çin'in hak ettiği ilgiyi gördüğünü vurguladı. Brown, “İngiltere ve Çin arasındaki ilişkilerin altın dönemin bir anlamı varsa, o da bu ilişkinin sonunda ait olduğu şekilde tanımlanmasıdır; Çin önem sıralamasında ilk sırada” ifadelerini kullandı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ingiltere-cin-iliskileri-altin-donemini-yasiyor/448519
1,906
3,949
İngiltere'de Filistin destekçisi eylemciler Dışişleri Bakanlığının girişini kapattı İngiltere'de Filistin destekçisi bir grup, Dışişleri Bakanlığının girişini kapatarak İngiltere'nin İsrail'e silah satışına son vermesini ve satışa devam etmenin nedeni olarak gösterilen hukuki inceleme raporlarının açıklanmasını istedi. Londra Kendilerine "Özgür Filistin için İşçiler" adını veren grup, yerel saatle sabah 07.30'da (TSİ 09.30) Buckingham Sarayı önündeki The Mall caddesinde bulunan Kaptan Thomas Cook heykeli önünde buluşarak bakanlığa yürüdü. Halka açık olan Kraliyet Atlı Muhafız Birliği içinden geçerek bakanlık önüne gelen grup, bina girişini kapattı. Polisin yoğun güvenlik önlemleri altında eylemini sürdüren grup, 5 Temmuz'da iş başına gelen yeni İngiliz hükümetinden İsrail'e silah satışlarını durdurmasını ve eski hükümetçe silah satışlarına devam etme nedeni olarak gösterilen tavsiye niteliğindeki hukuki inceleme raporlarının açıklanmasını istedi. Bakanlık çalışanlarının binaya girmesine engel olan grup, Dışişleri Bakanına yönelik "David Lammy senden utanıyoruz" sloganı ile "Orta Doğu'dan elini çek", "Bir ömür boyu özgür Filistin", "Nehirden denize Filistin özgür olacak" ve "Silah ambargosu hemen şimdi" sloganları attı. Yaklaşık 300 eylemci, ellerinde "Britanya yapımı soykırım", "Hemen ateşkes. Silah satışını durdur. İşgale son ver", "Bu fabrika soykırıma silah sağlıyor" ve "İsrail'i silahlandırmayı durdur" pankartları taşıdı. Eylemciler, Ticaret Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığında silah satışına karşı duruş sergileyen memurlara da destek verdiklerini dile getirdi. Grubun bakanlığa girişi engellemesi ve dağılmaması üzerine polis bazı eylemcileri gözaltına aldı. Grup, gözaltına alınan eylemci sayısının 6 olduğunu açıkladı. İngiltere'de yeni hükümet, eski hükümetten farklı olarak Gazze'de acil ateşkes çağrısı yapsa da eski hükümetin aldığı kararlardan yalnızca 1 tanesinde geri adım atmıştı. Yeni hükümet, eski yönetimin Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansına (UNRWA) yönelik ocakta kestiği mali desteği tekrar sağlama sözü vermişti. Eski hükümete sunulan inceleme raporlarını açıklaması çağrısı yapılan yeni Dışişleri Bakanı David Lammy ise bunları açıklama yetkisi olmadığını belirterek kendi inceleme süreçlerini başlattıklarını ifade etmişti.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ingilterede-filistin-destekcisi-eylemciler-disisleri-bakanliginin-girisini-kapatti/3284251
1,159
2,327
İngiltere'nin Leeds kentinde çıkan olaylara karışan 20 kişi gözaltına alındı İngiltere'nin Leeds şehrindeki Harehills bölgesinde 18 Temmuz akşamı polis aracının devrildiği ve çift katlı otobüsün ateşe verildiği olaylara karışan 20 kişinin gözaltına alındığı belirtildi. Londra West Yorkshire Polisinden yapılan açıklamada, Harehills'teki kargaşaya karışanların tamamının yargı önüne çıkarılması konusunda kararlı oldukları ifade edildi. Açıklamada, 17'si doğrudan kargaşayla bağlantılı, 3'ü ise bölgedeki diğer olaylara müdahil olan 20 kişinin gözaltına alındığı kaydedildi. Halihazırda gözaltına alınanlardan 3'üne dava açıldığı belirtilen açıklamada, 43 yaşındaki Mark Mitchell ve 30 yaşındaki Zamonsty Milan'ın mahkemeye çıkarılacağı ve her ikisinin de hayatı tehlikeye atacak şekilde kundaklama ve şiddet içeren kargaşaya neden olmakla suçlandığı belirtildi. Açıklamada, 37 yaşındaki Iustin Dobre'nin de kundaklama suçlamasıyla mahkemeye çıktığı, gözaltına alınan diğer kişilerin ise serbest bırakıldığı ifade edilerek, gelecek günlerde daha fazla gözaltının yapılabileceğine işaret edildi. Leeds kentinde çıkan olaylarda göstericiler polis aracını devirdi, otobüsü ateşe verdi İngiltere'nin Leeds şehrindeki Harehills bölgesinde 18 Temmuz akşamı patlak veren olaylarda, göstericiler polis aracını devirmiş ve çift katlı otobüsü ateşe vermişti. Ülke basınında yer alan haberlere göre, sosyal hizmetler ekiplerinin, akşam saatlerinde Harehills bölgesindeki bir ailenin çocuklarını almak istemesi üzerine olaylar başlamıştı. Sosyal medya paylaşımlarında, kalabalığın bir polis aracının camlarını çocuk arabası, taş ve bisikletlerle kırdıktan sonra aracı devirdiği görülmüştü. Ayrıca görüntülerde göstericilerin çift katlı bir toplu taşıma aracını ateşe verdiği kaydedilmişti. West Yorkshire Polisinden yapılan açıklamada, şiddet olayları tırmanmadan önce polis memurlarının çocukları ve kurum çalışanlarını güvenli şekilde bölgeden uzaklaştırdığı belirtilmişti. West Yorkshire Belediye Başkanı Tracy Brabin de Leeds'teki kargaşayı, toplumsal gerilimleri alevlendirmek için kullanan kişileri "tekrar düşünmeye" çağırmıştı. "Bu türden bir kargaşanın toplumumuzda yeri yok" İçişleri Bakanı Yvette Cooper da sosyal medya hesabı X'ten yaptığı paylaşımda, "Leeds'te polis araçlarına ve toplu taşıma araçlarına yapılan saldırılar ve şoke edici sahneler karşısında dehşete düştüm. Bu türden bir kargaşanın toplumumuzda yeri yok." ifadelerini kullanmıştı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ingilterenin-leeds-kentinde-cikan-olaylara-karisan-20-kisi-gozaltina-alindi/3283329
1,294
2,614
İngiltere'nin Leeds kentinde çıkan olaylarda göstericiler polis aracı devirdi, otobüsü ateşe verdi İngiltere'nin Leeds şehrindeki Harehills bölgesinde patlak veren olaylarda, göstericiler polis aracını devirdi ve çift katlı otobüs ateşe verdi. İngiltere Ülke basınında yer alan haberlere göre, sosyal hizmetlerin akşam saatlerinde Harehills bölgesindeki bir ailenin çocuklarını almak istemesi üzerine olaylar patlak verdi. Sosyal medyada paylaşılan görüntülerde kalabalığın bir polis aracının camlarını çocuk arabası, taş ve bisikletlerle kırdıktan sonra aracı devirdiği görüldü. Ayrıca, görüntülerde göstericilerin çift katlı bir toplu taşıma aracını ateşe verdiği kaydedildi. Bölgeye daha fazla polisi sevk edildi West Yorkshire Polisinden yapılan açıklamada, şiddet olayları tırmanmadan önce polis memurlarının çocukları ve kurum çalışanlarını güvenli şekilde bölgeden uzaklaştırdığı belirtildi. Açıklamada, bölgeye daha fazla polisin sevk edildiği, bazı yolların kapatıldığı ve halkın bölgeden uzak durması tavsiye edilerek, herhangi bir yaralanmanın bildirilmediği ve olay yerinde incelemelerin sürdüğü kaydedildi. West Yorkshire Belediye Başkanı Tracy Brabin de Leeds'teki kargaşayı, toplumsal gerilimleri alevlendirmek için kullanan kişileri "tekrar düşünmeye" çağırdı. "Bu türden bir kargaşanın toplumumuzda yeri yok" İçişleri Bakanı Yvette Cooper da sosyal medya hesabı X'ten yaptığı paylaşımda, "Bu gece Leeds'te polis araçlarına ve toplu taşıma araçlarına yapılan saldırılar ve şok edici sahneler karşısında dehşete düştüm. Bu türden bir kargaşanın toplumumuzda yeri yok. West Yorkshire polisine olaya yaptıkları müdahale için teşekkür ederim. Düzenli olarak bilgilendiriliyorum." ifadelerine yer verdi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ingilterenin-leeds-kentinde-cikan-olaylarda-gostericiler-polis-araci-devirdi-otobusu-atese-verdi/3279296
905
1,880
İnternet kesintisinin Irak'a faturası 40 milyon dolar ABD'deki bir araştırmaya göre, Irak'ın, ülkenin güneyinde patlak veren gösterileri önlemek için internet kesintisine gitmesi Bağdat'ı günlük 40 milyon dolar zarara uğrattı. BAĞDAT Irak'ın, ülkenin güneyinde elektrik sıkıntısı ve işsizlik nedeniyle patlak varan gösterilerin önüne geçmek için kestiği internetin günlük 40 milyon dolar civarında zarara neden olduğu tahmin ediliyor. Şiilerin yoğunlukta yaşadığı ve zengin petrol kuyularının yer aldığı Basra vilayetinde, elektrik kesintisi ve işsizlik gerekçesiyle başlayan kitlesel gösterilerin daha sonra diğer vilayetler ve başkent Bağdat'ta sıçraması henüz kurulma aşamasındaki yeni hükümet için ciddi bir sorun haline geldi. Irak güvenlik güçleri, protestoları bastırmak için ilk önce gerçek mermi kullanarak göstericilerin üzerine ateş açtı. Açılan ateş sonucu bazı göstericiler hayatını kaybetti ve yaralandı. Irak merkezi hükümeti, hızlı bir şekilde yayılmaya başlayan gösterilerin önüne geçmek için bu sefer, geçen cuma günü, internete erişimi engelleyip, sosyal paylaşım siteleri Facebook, Twitter ile Whatsapp'ı devre dışı bıraktı. Hükümet, göstericiler arasındaki iletişimi en aza indirmek için yaklaşık 4 gün boyunca engellediği internet erişimine pazartesi günü kısmen izin verdi. İnternet kesintisinden göstericilerin dışında bankacılık sektörü, hava yolu şirketleri, iş adamları ve internet servisi veren GSM firmaları da etkilendi. ABD merkezli The Brookings Enstitüsü tarafından desteklenen The Cost of Shutdown Tool (COST) verilerinin yer aldığı NetBlocks.org'da yayınlanan araştırmaya göre, Irak'ta meydana gelen internet kesintisinin gelişmekte olan ülke ekonomisine verdiği günlük zararın yaklaşık 40 milyon doları bulduğu ifade edildi. Araştırmada internet kesintisinin halk başta olmak üzere gelişmekte olan ekonomiye zarar verdiği, önemli bir faktör olan istikrarın korunmasının sekteye uğratıldığı kaydedildi. Sosyal medyaya erişim engelinden sonra, Iraklılar kısıtlamaları kaldırmak için ilk defa Sanal Özel Ağ (VPN) gibi programlara yönelip, uygulamalar satın almaya başladı. Iraklı roman yazarı Ahmed Sadavi, sosyal medya hesabı Facebook'ta yaptığı açıklamada, gösterileri takip etmek için VPN kullandığını belirterek, şunları kaydetti: "Hükümetin, sosyal medyaya erişim engeli getirmesi nedeniyle hapis hayatı yaşıyoruz. Engellemeyle halk, doğal hakkı olan gösterilere ilişkin kendini ifade etmeden muaf tutuluyor. Aynı zamanda başkalarının sağlam haber alma hakkına da izin verilmiyor." Irak'ta patlak veren gösteriler Irak Elektrik Bakanlığı Sözcüsü Musab el-Muderris, 6 Temmuz'da AA muhabirine yaptığı açıklamada, biriken borçlar sebebiyle İran'ın, Irak'a bin megavatlık elektrik akışını durdurmasıyla Meysan, Zikar ve Basra illerinde elektrik kesintilerinin süresinin daha da uzadığını ifade etmişti. İran yönetimi, her fırsatta Bağdat'a en yakın duran ülkenin kendisi olduğunu dillendirse de borçları sebebiyle Irak'ın elektriğini keserek ülkenin güneyindeki petrol zengini Basra'yı ve diğer birçok kenti elektriksiz bıraktı. Bu durum da hava sıcaklığının 50 dereceyi aştığı Basra, Zikar, Meysan ve Musenna gibi kentlerde elektriksiz kalan halkın isyan etmesine neden oldu. Elektrik kesintisinden iki gün sonra, 8 Temmuz'da, ülkenin tek gelir kaynağı ham petrol ihracatının büyük kısmını tedarik eden Basra vilayetinde gösteriler patlak verdi. Ancak gösteriler, emniyet güçlerinin göstericilerin üzerine ateş açmasıyla geçici bir süreliğine bastırıldı. Basra halkı o gün, vilayette faaliyet gösteren petrol şirketlerinin önünde toplanarak, burada yabancıların değil kendilerinin istihdam edilmesini ve iş fırsatı oluşturulmasını talep etti. Gösteriler yer yer devam ederken, 13 Temmuz'da İran Enerji Bakanı Rıza Erdekaniyan, kendi ülkesinde yaşanan elektrik ve su sorununa ilişkin düzenlediği basın toplantısında, Pakistan, Afganistan ve Irak gibi komşu ülkelere enerji sevkiyatını durdurduklarını söylemişti. Ülkenin güney vilayetlerinde işsizlik sorunuyla başlayan gösteriler, elektrik kesintisiyle daha da tırmandı. Basra, Musenna, Zikar, Meysan ve Necef'ten kısa bir süre sonra, 14 Temmuz'da gösteriler başkent Bağdat'a sıçradı. Muhabir: İdris Okuducu Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/internet-kesintisinin-iraka-faturasi-40-milyon-dolar/1207342
2,047
4,358
Irak Başbakanı Abdulmehdi: Saldırı, Irak ve bölgede yıkıcı bir savaşın fitilini ateşlemiştir Irak Başbakanı Adil Abdulmehdi, Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi el-Mühendis'in ABD saldırısında öldürülmesinin, ülkesinin egemenliğini ihlal olduğunu belirterek, saldırıyla "Irak ve bölgede yıkıcı bir savaşın fitilinin ateşlendiğini savundu. Bağdat Irak Başbakanı Adil Abdulmehdi, İran Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis'in ABD saldırısında öldürülmesinin, ülkesinin egemenliğini ihlal olduğunu belirterek, saldırıyla "Irak ve bölgede yıkıcı bir savaşın fitilinin ateşlendiğini savundu. - İranlı general Süleymani ve Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı el-Mühendis öldürüldü - İran lideri Ali Hamaney: Suçluları acı bir intikam bekliyor - Pentagon: Kasım Süleymani, Trump'ın talimatıyla öldürüldü - ABD'li senatörlerden düzenlenen hava saldırısına tepki - Şii lider Sadr'dan milis güçlerine 'Irak'ı savunmaya hazır olun' çağrısı - Devrim Muhafızları Sözcüsü: ABD ve İsrail'in sevinci mateme dönüşecek - İran'ın Bağdat Büyükelçisi Mescidi, Süleymani'nin öldürülmesine ilişkin detayları anlattı - İran Dışişleri Bakanı Zarif: ABD haydutça maceracılığının tüm sonuçlarından sorumlu olacaktır - ABD saldırısında ölen İranlı general Kasım Süleymani kimdir? - İranlı komutanın öldürülmesinden sonra Bağdat'ta sevinç gösterileri düzenlendi - İran'ın 'Süleymani' hamlesi ne anlama geliyor? - Kasım Süleymani: 'Kurtarıcı' mı, vitrin malzemesi mi? - İran, 'Devrim Muhafızları Devleti'ne dönüşebilir Adil Abdulmehdi, yazılı açıklama yaparak Süleymani, Mühendis ve diğer yetkili isimlerin ABD yönetimi tarafından öldürülmesini şiddetle kınadı. "Süleymani ve Mühendis'in DEAŞ'a karşı zaferde sembol liderler olduklarını" savunan Irak Başbakanı, şöyle devam etti: "Resmi görev yapan Iraklı askeri liderin suikastı Irak halkı, devleti ve hükümetine karşı düşmanlıktır. Iraklı ve kardeş ülkelerden (İran) askeri liderlerin Irak topraklarında tasfiye edilmesi, ülkemizin egemenliğine yönelik ihlaldir, vatanın onuruna saldırıdır. Ayrıca bu saldırı Irak ve bölgede yıkıcı bir savaşın fitilini ateşlemiştir. Saldırı, ABD askerlerinin Irak'taki varlığına yönelik şartlara da aykırıdır." Meclise olağanüstü toplanma çağrısı Abdulmehdi ayrıca, saldırıyı görüşmek üzere Meclis'e olağanüstü toplanma çağrısı yaptı. Başbakan, Irak'ın resmi tutumunun belirlenmesi, güvenliği ve egemenliğinin korunması çerçevesinde gerekli kararların çıkarılması amacıyla söz konusu çağrıyı yaptığını aktardı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/irak-basbakani-abdulmehdi-saldiri-irak-ve-bolgede-yikici-bir-savasin-fitilini-ateslemistir/1690962
1,413
2,705
Irak Başbakanı, Kerkük-Ceyhan Hattı'ndan Türkiye'ye sevkiyatı başlatmaya hazır olduklarını belirtti Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Kerkük-Ceyhan Petrol Boru Hattı'nı tekrar faaliyete geçirmeye hazır olduklarını bildirdi. Moskova Sudani, Rusya'nın başkenti Moskova'da düzenlenen Rus Enerji Haftası'nın ana oturumunda açıklamalarda bulundu. Kerkük-Ceyhan Petrol Boru Hattı üzerinden sevkiyatın 6 Şubat'taki Kahramanmaraş merkezli depremler nedeniyle durdurulduğunu hatırlatan Sudani, "Ancak yakın zamanda belirli teknik denetimler yapıldı ve bu da boru hattının hazır olduğunu gösterdi. Hükûmet de sevkiyatı tekrar başlatmaya hazır. Türk ortaklardan da buna ilişkin bilgilendirmeyi aldık." dedi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/irak-basbakani-kerkuk-ceyhan-hattindan-turkiye-ye-sevkiyati-baslatmaya-hazir-olduklarini-belirtti/3016096
424
868
Irak Savunma Bakanı İnad: Türkiye'den Bayraktar TB2 ve T129 ATAK helikopterleri almak istiyoruz Irak Savunma Bakanı Cuma İnad, Türkiye'nin ilk milli ve özgün silahlı insansız hava aracı Bayraktar TB2, T129 ATAK helikopter ve gelişmiş silahlarından satın almak istediklerini söyledi. Bağdat İnad, Irak'ta yerel bir televizyona yaptığı açıklamalarda, "Türkiye'den Bayraktar TB2, 12 adet T129 ATAK helikopter ve 6 adet de insansız hava aracına karşı savunma sistemleri satın almak için teklif ve sözleşme istedik. Bayraktar SİHA alımı konusunda uzlaşmaya vardık." dedi. "Türkiye'nin Bayraktar isimli SİHA'ları çok gelişmiş ve büyük başarı elde etti." diyen İnad, "Bunlar, geceleri bile hizmet verme kapasitesine sahip olduğu için DEAŞ terörüyle mücadelemizde işimize yarar. Irak ordusu bu teknolojiden yoksun." ifadelerini kullandı. 19 Ağustos tarihinde İstanbul'da düzenlenen Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı'na (IDEF'21) katılan Irak Savunma Bakanı İnad, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile bir araya gelmişti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/irak-savunma-bakani-inad-turkiyeden-bayraktar-tb2-ve-t129-atak-helikopterleri-almak-istiyoruz/2351050
556
1,178
Irak, Türkiye ile yeni dönemde de işbirliğini artırmak istiyor Irak Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ahmed es-Sahhaf, Bağdat-Ankara ilişkilerinin tüm alanlarda geliştiğini ve yeni dönemde de ekonomi, kalkınma, ve terörle mücadelede işbirliğinin artmasını istediklerini söyledi. Bağdat Sahhaf, Türkiye'deki seçimler sonrası oluşan yeni dönemde Irak-Türkiye ilişkilerinin seyri ve beklentiler hakkında AA muhabirine açıklamalarda bulundu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yeniden Cumhurbaşkanı seçilmesinden memnuniyet duyduklarını dile getiren Sahhaf, "Bağdat ile Ankara arasındaki ilişkiler, tüm alanlarda gelişiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeniden kazanması Türk halkının iradesini gösteriyor." dedi. "İki ülke arasındaki ticaret hacmi artıyor" Irak dış politikasının "halkların iradesine saygı" temeline dayandığını belirten Sahhaf, "Komşu ve kardeş Türk halkının bu yöndeki kararını saygıyla karşılıyoruz." diye konuştu. Yeni dönemde iki ülke ilişkilerine yönelik beklentiler hakkında ise Sahhaf, şunları kaydetti: "İlişkilerimizin önümüzdeki dönemde de ekonomi, kalkınma, su ve terörle mücadele gibi tüm alanlarda ortak diyalog temelinde ilerlemesinden yanayız ve işbirliğimizin artmasını istiyoruz. İki ülke arasındaki ticaret hacmi de artıyor. İki ülke arasında yakınlaşmaya vesile olacak her türlü diyalog önemlidir. Irak olarak dengeli, istikrarlı ilişkiler ve iki ülke halkının çıkarı için tüm fırsatları değerlendiriyoruz." Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/irak-turkiye-ile-yeni-donemde-de-isbirligini-artirmak-istiyor/2914548
805
1,600
Irak yönetiminden, Kerkük'te Türkmenceyi kısıtlama kararı Irak hükümeti, Kerkük'te resmi yazışmalarda Türkmencenin kısıtlanmasını öngören karar aldı. Bağdat Irak Başbakanlık Genel Sekreterliğinden Kerkük Valiliğine gönderilen yazıya göre, kentteki resmi yazışmalarda sadece Arapça ve Kürtçe kullanılacak. Karara, kentte yoğun yaşayan Türkmenler tepki gösterdi. Irak Türkmen Cephesi (ITC) Siyasi Bürosundan karara ilişkin yapılan yazılı açıklamada, Irak hükümetince Kerkük Valiliğine gönderilen kararın reddedildiği belirtildi. Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'ye çağrı yapılan açıklamada, kararın iptal edilmesi istendi. Irak Meclisi Türkmen Grubunca yayımlanan açıklamada, Kerkük'te Türkmencenin yok sayıldığı kararın, anayasaya aykırı olduğu ve bunun kabul edilmediği kaydedildi. Açıklamada, Başbakan'a “Türkmen dilinin de Kerkük'teki resmi yazışmalarda kullanılması” için talimat vermesi çağrısından bulunuldu. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/irak-yonetiminden-kerkuk-te-turkmenceyi-kisitlama-karari/2834610
558
1,080
İstanbul İranlı İşçiler Haber Ajansına (ILNA) konuşan Sivil Havacılık Kurumu Başkanı Muhammed Muhammedi Bahş, konuya ilişkin bilgi verdi. Bahş, "İran Sivil Havacılık Kurumu tarafından alınan karara göre, Azerbaycan ve Ermenistan'a uçuş seferleri kısa bir süreliğine askıya alınmıştır." dedi. İranlı yetkili, koşulların normale dönmesi durumunda uçuşların yeniden başlayacağını belirtti. Azerbaycan'ın Karabağ'da anayasal yapıyı tesis için başlattığı antiterör tedbirleri 44 günlük 2. Karabağ Savaşı sonrası Azerbaycan'ın Karabağ bölgesindeki sözde rejimin attığı adımlar, tansiyonun yükselmesine neden oldu. Sözde rejim, son günlerde kontrolündeki topraklarda, Azerbaycan ordusunun mevzilerine yakınlaşmak, kendi mevzilerini pekiştirmek için siper kazma ve farklı istihkam faaliyetleri ve sabotaj girişimleri gibi bir dizi provokasyonlarda bulundu. Ermeni silahlı gruplar, son birkaç ayda Azerbaycan ordusunun mevzilerine sistematik şekilde ateş açmaya ve arazilere mayın döşemeye devam etti. Azerbaycan'dan gelen, sözde rejimin feshedilmesi taleplerine rağmen Ermeni güçlerinin kontrolündeki topraklarda, 9 Eylül'de sözde "cumhurbaşkanlığı seçimi" yapılması tansiyonu daha da yükseltti. Son olarak Hocavent ili Ahmetbeyli-Fuzuli-Şuşa kara yolunda Azerbaycan devlet kurumuna ait kamyon mayına çarptı ve 2 kişi hayatını kaybetti. Olay yerine giden polis aracının başka bir mayına basması sonucu 4 polis şehit oldu. Bunun üzerine Azerbaycan Savunma Bakanlığı, Karabağ'da anayasal yapıyı yeniden tesis etmek amacıyla yerel antiterör önlemleri başlatıldığını bildirdi.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/iran-azerbaycan-ve-ermenistana-ucuslari-askiya-aldi/2996644
744
1,564
İran Dışişleri Bakanı Zarif: ABD haydutça maceracılığının tüm sonuçlarından sorumlu olacaktır İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, İranlı general Kasım Süleymani'nin ABD saldırısında öldürülmesine ilişkin yaptığı açıklamada, "ABD, haydutça maceracılığının tüm sonuçlarından sorumlu olacaktır." ifadesini kullandı. Ankara İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, İran Devrim Muhafızları Ordusuna bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin Bağdat'ta ABD saldırısında öldürülmesine ilişkin Twitter hesabından açıklama yaptı. - İranlı general Süleymani ve Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı el-Mühendis öldürüldü - Pentagon: Kasım Süleymani, Trump'ın talimatıyla öldürüldü - İran lideri Ali Hamaney: Suçluları acı bir intikam bekliyor Kasım Süleymani'nin DEAŞ, El Kaide ve Nusra gibi bölgedeki terör örgütleri ile mücadelenin en etkin güçlerinden olduğunu ifade eden Zarif, ABD'nin eylemini "uluslararası terörizm" şeklinde nitelendirdi. İranlı generale yönelik suikasti "çok tehlikeli ve aptalca" olarak yorumlayan Zarif, "ABD, haydutça maceracılığının tüm sonuçlarından sorumlu olacaktır." değerlendirmesinde bulundu. İran Savunma Bakanı: "Saldırının karşılığı sert bir şekilde verilecek" İran'ın resmi ajansı IRNA'ya göre, İran Savunma Bakanı Emir Hatemi de yaptığı yazılı açıklamada, "Bu vahşi cinayet büyük şeytan Amerika'nın bölge ve Irak'ta terör destekçisi olduğunun açık delilidir. Saldırının karşılığı sert bir şekilde verilecek ve haksız yere dökülen kanın intikamı bu işe girişenlerden alınacaktır." ifadelerini kullandı. İran Devrim Muhafızları Ordusu komutanı Rızai: ABD'den acı bir intikam alacağız İran Devrim Muhafızları Ordusu Eski Genel Komutanı Muhsin Rızai de Twitter hesabından paylaştığı mesajında, "Kasım Süleymani, şehit kardeşlerine katıldı ancak ABD'den acı bir intikam alacağız." ifadelerini kullandı. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), İran Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Gücü Komutanı General Süleymani ve Haşdi Şabi Komutan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis'in, Bağdat Havalimanına düzenlenen saldırıda öldürüldüğünü duyurmuştu. Devrim Muhafızları Ordusu da İranlı general Süleymani'nin ABD'nin saldırısında öldürüldüğünü teyit etmişti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/iran-disisleri-bakani-zarif-abd-haydutca-maceraciliginin-tum-sonuclarindan-sorumlu-olacaktir/1690758
1,185
2,344
İran ile Irak arasındaki kanlı ve galipsiz savaş 39'uncu yılında İran ile Irak arasında uzun yıllara dayanan sınır ihtilafları, iç meselelere müdahale iddiaları ve "devrim ihracı" suçlamaları nedeniyle 22 Eylül 1980'de başlayan ve 8 yıl süren savaşın üzerinden 39 yıl geçti. Tahran İran ile Irak arasında 1980'de başlayan ve galibi olmayan 8 yıllık kanlı savaşın üzerinden 39 yıl geçmesine rağmen nedenleri tartışılmaya devam ederken etkileri hala hafızalardaki tazeliğini koruyor. Baas yönetiminin "Saddam'ın Kadisiyesi" İran yönetiminin ise "Kutsal Savunma" olarak nitelendirdiği İran-Irak ya da diğer adıyla Birinci Körfez Savaşı 20. yüzyılın en önemli olaylarından biri olarak kayda geçti. İran-Irak savaşı, iki ülke arasında uzun yıllara dayanan sınır ihtilafları, iç meselelere müdahale iddiaları ve "devrim ihracı" suçlamaları nedeniyle Irak'ın devrik lideri Saddam Hüseyin'in sınırda yer alan ve Arapların yaşadığı İran'ın Huzistan eyaletinin iki önemli kenti Abadan ve Hürremşehr'e 22 Eylül 1980'de saldırmasıyla başladı. İki ülke arasında 8 yıl süren savaş, galibi olmayan fakat 1 milyon kişinin hayatını kaybettiği bir felaket olarak tarihteki yerini aldı. İran'ın Irak'a müdahale edeceği iddiaları savaşın nedenini oluşturdu ABD'nin 2003'teki Irak işgaliyle devrilen Saddam Hüseyin'e göre, Humeyni İran'da yaptığı devrimin bir benzerini Irak'ta da yapmak için çalışma yürütüyordu. Humeyni'ye göre de Saddam, İran'ın devrimden sonra zayıf kaldığını düşündüğü için Körfez'deki Arap ülkelerinin de desteğini alarak İran'ı işgal etmek istiyordu. İran, devrimini dışarıya ihraç etmek amacıyla tüm İslam dünyasında ciddi örgütlenmelere gidiyor ve bunun için büyük bütçeler ayırıyordu. Humeyni'nin temel sloganlarından birisi de "Dünya mazlumları istibdat ve diktatörlüğe karşı ayaklanmalıdır" şeklindeydi. İran, bu amaçla Lübnan'da Hizbullah, Filistin'de İslami Cihad gibi örgütlerin kurulmasına öncülük etti. Şah yönetimi tarafından 1965 yılında önce Türkiye'ye ardından Irak'a sürgün edilen Humeyni, uzun yıllar Irak'ta kalmış ve 1978'de Paris'e gidinceye kadar Şiilerin önde gelenleriyle iyi ilişkiler kurmuştu. Irak'taki Yüksek İslami Konseyi, Ammar el-Hekim'in dedesi Seyyid Muhammed Bakır el-Hekim liderliğinde “Irak Devrimi Yüksek İslami Konseyi” adıyla 1982'de İran'da kuruldu. İran buna benzer birçok örgütü ve partiyi Saddam'a karşı kurmuş ve desteklemişti. Saddam da iddialarını bu gelişmeler üzerinden temellendiriyordu. Humeyni'nin eski vekili ve Anayasa Konseyi Başkanı Ayetullah el-Uzma Hüseyin Ali Muntazeri, ölümünden önce verdiği bir röportajda konuyla ilgili şunları anlattı: "İran-Irak savaşının gerçeği şudur; devrim olduğunda 'devrimin ihracı' ve 'bugün İran yarın Irak' gibi çok radikal sloganlar attık. Bu sloganlar etraftaki ülkelerin dehşete düşmesine neden oldu. O zaman Humeyni'nin yanına giderek şunu söyledim: 'Bir ülke devrim yaptığında iyi niyet beyanı olarak komşulara heyetler gönderir ve dostluk mesajları verir. Ne yazık ki biz bunu yapmadık ve kısa sürede yapsak iyi olur. Çünkü Saddam'ın Cezayir Anlaşması'nı yırtıp attığı ve savaş hazırlığı içinde olduğuna dair dedikodular var. O nedenle kısa süre içinde bu meselenin önü alınmalıdır.' Kendisi buna itiraz etti ve 'Böyle bir şey olmaz' dedi. Ben de 'Komşularla aramıza duvarlar öremeyiz, o yüzden iyi ilişkilere sahip olmalıyız' dedim. Kendisi yine itiraz etti ve 'Hayır biz ülkemizin etrafına duvar örmek istiyoruz' dedi." Saddam'ın Şah ile imzaladığı anlaşma Fırat ile Dicle'nin birleşme noktası Şattu'l Arap su yolu, iki ülkenin uzun yıllar süren ihtilafına, birbirlerine karşı savaşan silahlı grupları desteklemesine ve son olarak da 8 yıl süren savaşına yol açtı. İki ülke arasında 1937 yılındaki sınır antlaşması ile Irak'a bırakılan Şattu'l Arap, sonraki yıllarda İran'ın razı olmaması nedeniyle gerginlik kaynağı olmaya devam etti. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'in talebiyle 6 Mart 1975'te Cezayir'de bir araya gelen Saddam Hüseyin ile İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi, Cezayir Anlaşması'nı imzaladı. Bu anlaşma ile Irak-İran sınırı, Şattu'l Arap su yolunun en derin noktasından geçecekti. Böylece su yolu paylaşılmış ve sorun çözülmüş gibi oldu. İran Şahı'yla Saddam Hüseyin arasındaki ihtilaflı konular gerginlik nedeni olmaya devam etse de büyük çatışmalara dönüşmedi ancak İran'da Ayetullah Humeyni liderliğindeki 1979 yılında gerçekleşen devrim, iki ülke arasındaki tüm diplomatik köprülerin atılmasına neden oldu. Savaş nedeni olarak Şattu'l Arap gösterilse de Sünni Arap ülkelerinin, Şiiliğin yayılması endişesi ve bundan kaynaklı teşviki, Saddam'ın İran'a savaş başlatmak için geniş bir destek bulmasını sağladı. Savaşta Tahran ve Bağdat bombalandı Irak tarafına göre İran, 4 Eylül'de Irak'ın sınır bölgelerine kara saldırıları düzenledi. İran devleti ve medyası, 22 Eylül'den önce de Baas yönetiminin havadan ve karadan 397 saldırı düzenlediğini ancak dönemin Cumhurbaşkanı Ebul Hasan Beni Sadr'ın orduya yanıt verilmemesi yönünde talimat geçtiğini iddia etti. Ülke medyasına göre Beni Sadr, Irak'ın İran topraklarına girmeye cüret edemeyeceği düşüncesindeydi. Devrimden sonraki ilk Cumhurbaşkanı Beni Sadr, Humeyni ile ters düşünce görevden alındı ve Fransa'ya gitti. Savaşta iki ülke de karşılıklı olarak başkentler Tahran ve Bağdat başta olmak üzere önemli şehirleri bombaladı ve önemli sivil kayıplara neden oldular. Irak ordusu, İran'ın Huzistan eyaletine bağlı ve Arapların yaşadığı iki sınır kenti Abadan ile Hürremşehr'i abluka altına aldı ancak sonuca gidemedi. Huzistan eyaletinin kuzeybatısındaki Ebu Gureyb Boğazı'nda ağır çatışmalar yaşandı. İran'ın İsrail'den silah aldığı iddiası ve Haşimi'nin idamı Devrim Muhafızları Ordusunun kurucularından, İran istihbaratının önemli isimlerinden din adamı Mehdi Haşimi'nin İran ile ABD (bir rivayete göre İsrail) arasında o süreçte yapılan silah alışverişini deşifre ettiği için geçmişte işlediği bir suçtan yargılanarak idam edilmesi, bu savaş sırasında en tartışmalı olaylardan biri olarak dikkati çekti. Olayın arından Humeyni'den sonra ülkenin başına geçmesi beklenen Muntazeri, vekillikten azledildi ve 1997'den öldüğü 2009 yılına kadar ev hapsine mahkum edildi. Muntazeri, olayla ilgili olarak şunları anlattı: "Ronald Reagan'ın temsilcileri, gizlice Tahran'a geldi ve İran ile silah pazarlığı yaptı. Ben buna itiraz ettim ve 'İsrail'den aldığımız silahlarla mı Irak'a karşı savaşacağız? Bu yanlıştır' dedim. Çünkü ABD, İran'a İsrail üzerinden silah satıyordu. 'Müslümanların düşmanı İsrail'den silah alıp Irak'taki Müslümanlara karşı savaşmak yanlış bir şeydir' dedim. Humeyni'nin evinde olduğumuz bir akşam da İsrail'den silah almanın yanlış olduğunu dile getirdim. Bu haber Lübnan'daki bir gazetede çıktı ve yöneticiler bundan çok rahatsız oldu. Bu yüzden Mehdi Haşimi'yi yargılayıp idam ettiler." Bölge ülkelerinin pozisyonları Türkiye, savaş boyunca tarafsızlığını korudu ve her iki ülkeyle de iyi komşuluk ilişkilerini sürdürdü. Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri Saddam'dan, Suriye de İran'dan yana tutum aldı. Muntazeri'nin anlatımına göre Türkiye Cumhuriyeti'nin 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Filistin lideri Yasir Arafat gibi liderlerin barış girişimleri sonuç vermedi ve savaş devam etti. Galibi olmayan kanlı savaş Yaklaşık bir milyon kişinin ölümüne, iki milyon kişinin yaralanmasına, 150 milyar dolar ekonomik zarara, yüz binlerce kişinin esir düşmesine, on binlerce kişinin kaybolmasına neden olan savaş, her iki ülkede de ağır yıkımlara yol açtı. Irak'ın zaferleri ile başlayan savaş, İran'ın direnmesiyle yıpratma savaşına dönüştü ve galibi olmadan sonuçlandı. Savaş, iki tarafın da kabul ettiği Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 598 sayılı kararıyla 20 Ağustos 1988'de sona erdi. Barış görüşmeleri için eski İran Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani görevlendirilirken, Humeyni ateşkes kabulünü "zehir kadehini içmek" şeklinde nitelendirerek bunun kendileri için zor olduğunu söyledi. Savaşın sona ermesini takip eden birkaç hafta içinde İran güçleri, Irak topraklarını tahliye ederek 1975'teki Cezayir Antlaşması'nda öngörülen sınırlara çekildi. Kararın 3. fıkrası ve Cenevre Konvansiyonu tüm esirlerin ivedilikle serbest bırakılmasını öngörüyordu. Son savaş esiri değişimi 2003 yılında gerçekleşti. Son olarak İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin 11 Mart'taki Bağdat ziyaretinde, 1975 yılında imzalanan ancak daha sonra iptal edilen Cezayir Anlaşması'na dönüş kararı alındı ve İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, bunu "Saddam savaşının kalıntılarından biri daha ortadan kalktı" diye yorumladı. Taraflar Şattu'l Arap su yolunun ortak şekilde temizlenmeye başlanması kararı aldı. İki taraf anlaşmış olsa da İran, savaşı başlatan taraf olduğu için Irak'a karşı "savaş tazminatı" kartını ilişkiler bozulduğunda kullanıyor. Eski Irak Başbakanı Haydar İbadi, geçen yıl ABD'nin İran'a karşı yaptırımlarına mecburen uyacaklarını açıklamasının üzerinden birkaç saat geçmeden Tahran'daki yetkililer "savaş tazminatı" kartını gündeme getirdi. İran, Irak'ın hâlihazırda Kuveyt'e savaş tazminatını ödemeye devam ettiğini aynı şekilde Tahran'a da ödemesi gerektiğini savundu. Ancak pürüz giderilince iddia da gündemden kalktı. Savaşın bir tarafını oluşturan İran'da, bugüne kadar konuyla ilgili yaklaşık 250 sinema filmi çekildi, onlarca kitap yazıldı, müzeler açıldı ve her yıl birçok anma töreni düzenleniyor. Savaşın diğer tarafı Irak'ta ise Baas rejimi yıkıldığı için Saddam'ın iddiaları da icraatları da sahiplenilmiyor. İran'da 22-29 Eylül arasında "Kutsal Savunma Haftası" adıyla bir hafta boyunca etkinlikler, çeşitli programlar ve askeri gövde gösterileri düzenleniyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/iran-ile-irak-arasindaki-kanli-ve-galipsiz-savas-39uncu-yilinda-/1590515
4,883
9,763
Tahran Resmi ziyaret için Tahran'a gelen Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi tarafından kabul edildi. Görüşmeden sonra ortak basın toplantısı düzenlendi. Reisi, İran ve Irak demir yolu hattını geliştirmek istediğini ve Basra ile Şelemçe arasındaki tren hattı projesinin de hızlandırılacağını belirterek "Sayın Kazımi bugünkü toplantıda vizelerin kaldırıldığını haber verdi ve bu güzel bir haberdi. Kazımi erbain törenleri için daha fazla ziyaretçi kabul edeceklerini söyledi." ifadelerini kullandı. "Düşman" olarak nitelendirdiği güçlerin çabalarına rağmen İran ile Irak arasında iyi ilişkilere şahit olmayı temenni ettiklerini aktaran Reisi, para transferi ve bankacılık faaliyetlerini de ele aldıklarını söyledi. Tahran'a ikinci ziyaretini gerçekleştirdiğini ve bunun da iki ülke arasındaki ilişkilerin öneminin bir göstergesi olduğunu belirten Kazımi de 1400 kilometrelik ortak sınıra sahip oldukları İran ile iyi ilişkiler istediklerini söyledi. Tahran yönetimi, vizelerin kaldırılması ile ilgili daha önce de Bağdat'a teklifte bulunmuştu ancak Irak tarafı bunu kabul etmemişti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/iran-ile-irak-karsilikli-vizeleri-kaldirdi/2362666
608
1,279
İran, ilk defa petrolü borsada satışa sundu İran Petrol Bakanlığı, ABD yaptırımlarının ikinci merhalesine 1 hafta kala en az 35 bin, en fazla 100 bin varil alım koşuluyla petrolü borsaya arz etti. TAHRAN İran Petrol Bakanlığı, ülkenin petrol satışını hedef alan ABD'nin 5 Kasım'da uygulamaya geçecek ikinci yaptırım paketine 1 hafta kala ilk defa petrolü Tahran Enerji Borsası üzerinden satışa sundu. Bakanlığın resmi sitesinden yapılan açıklamaya göre, Tahran Enerji Borsası'nda satışa sunulan petrol için alım siparişleri 35 bin varilden daha az ve 100 bin varilden daha çok olamayacak. Alım için yapılacak başvurulardan önce toplam tutarın yüzde 10'unun peşin olarak yatırılması şartı getirilen uygulamada, varil başına en düşük fiyat 79 dolar 15 cent ve en yüksek fiyat ise petrol piyasasındaki dalgalanmaya göre belirlenecek. Satışın şekli ise yüzde 20 peşin olarak ülkenin yerel para birimi riyal, yüzde 80 ise kredi olarak döviz kurundan olacak. İran'ın bu adımla petrolü hedef alan ikinci yaptırım paketinden önce petrolünü ülke içinde değerli hale getirmeyi ve nakit akışını sağlamayı hedeflediği belirtiliyor. ABD'nin İran'a yönelik yaptırımları ABD Başkanı Donald Trump, 8 Mayıs'ta nükleer anlaşmadan çekildiğini duyurmuş ve İran'ın ABD dolarına erişimini, devlet tahvili satmasını, altın ve diğer değerli madenler ile çelik, alüminyum, kömür gibi metallerle ticaret yapmasını ve yolcu uçağı ya da parçalarını ithal etmesini engelleyen yaptırım paketini 7 Ağustos'ta resmen hayata geçirmişti. İran'da Güney Pars doğalgaz sahasında İran hükümetiyle 4 milyar 200 milyon avroluk yatırım anlaşmasına imza atan Total, Avrupalı otomobil üreticileri Peugeot, Renault ve Citroen, Almanya'nın Siemens, Rusya'nın demir çelik üreticileri MMK ile Severstal, dünyanın en büyük üçüncü konteyner işletmecisi CMA CGM şirketi, ABD'li uçak üreticisi Boeing ile Airbus gibi şirketler yaptırımlar nedeniyle bu ülkedeki faaliyetlerini sonlandırmış ve anlaşmaları iptal etmişlerdi. ABD'nin İran'a yönelik ikinci yaptırım paketi, 180 günlük sürenin dolmasının ardından 5 Kasım'da devreye girecek. Bu tarihten itibaren İran Ulusal Petrol Şirketi, İran Petrol Ticaret Şirketi ve Ulusal Tanker Şirketi'ne uluslararası kısıtlamalar getirilirken, ekonomisi büyük ölçüde petrole dayalı İran'dan petrol ve ürünlerinin satışına yaptırımlar uygulanacak. Muhabir: Muhammet Kurşun Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/iran-ilk-defa-petrolu-borsada-satisa-sundu/1296143
1,228
2,523
İran'da Azerbaycan Türkü 2 aktivist 11 yıl hapis cezasına çarptırıldı İran'da Azerbaycan Türkü aktivistlerden Muhtar İbrahimi, "Rejim karşıtı örgüt kurma ve sosyal medya gruplarına üye olma" gerekçesiyle 10 yıl, Musa Ziya Gergeri ise "Rejim aleyhinde propaganda yapmak" suçlamasıyla 1 yıl hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul AA muhabirine konuşan İbrahimi, "İran'da Azerbaycan Türklerinin anayasal haklarını savunmak için hukuk mücadelesi veriyoruz. Hakimin savcı gibi davrandığı ve savunma hakkımın verilmediği mahkeme sonucunda 10 yıl hapse mahkum edildim." dedi. Anadil hakkını savunma nedeniyle 7 yıl önce 3 ay 1 gün hüküm giydiğini ve Mahabad Hapishanesi'nde tutuklu kaldığını dile getiren 36 yaşında ve 3 çocuk babası olan İbrahimi, "İnsan hakları mücadelesine yaklaşık 12 yıl önce başladım. 6 yıldan bu yana 200'e yakın makale kaleme aldım." ifadelerini kullandı. Geçen yıl ağustos ayında gözaltına alındığını, Tebriz'de 22 gün hücrede tutulduğunu, sorgulandığı 5 günde açlık grevi yaptığını, daha sonra Meraga Hapishanesi'nde 9 gün tutulduktan sonra şartlı tahliyeyle serbest bırakıldığını anlatan İbrahimi, "Rejim karşıtı örgüt kurma ve rejim karşıtı sosyal medya gruplarına üye olma suçlamasıyla 10 yıl hapse çarptırıldım. Hukuksuz olan bu karara itiraz ederek temyiz mahkemesine başvuracağım." şeklinde konuştu. "İran Anayasası'nda yer alan haklarımızı talep ediyoruz" Rejim aleyhinde propaganda yapmak suçlamasıyla hakkında açılan davadan 1 yıl hapse çarptırılan 51 yaşındaki Gergeri, "İran Anayasası'nın 15 ve 19'uncu maddelerinde yer alan haklarımızı talep ediyoruz. Anadilimizi ve tarihimizi istiyoruz. Bu taleplerimiz nedeniyle suçlanıyoruz. 1 yıl adaletsiz bir şekilde hapse çarptırıldım." dedi. İran'ın Batı Azerbaycan eyaletine bağlı Nekedeh ilçesindeki evinde geçen yıl 16 Eylül'de gözaltına alındığını ve 20 gün hücrede tutulduğunu dile getiren Gergeri, çıkarıldığı mahkeme tarafından şartlı tahliyeyle serbest bırakıldığını söyledi. Gergeri mahkeme kararını temyize götüreceğini kaydetti. İran'da 1979'daki devrim sonrası oluşturulan anayasanın 15'inci maddesinde, Farsçanın ülkenin resmi dili olduğu, bunun yanında diğer yerel dillerin de basın ve medyada kullanılması veya okullarda öğretiminin serbest olduğu belirtilirken 19'uncu maddede, İran halkının renk, ırk ve dile bakılmaksızın eşit haklara sahip olduğu vurgulanıyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/iranda-azerbaycan-turku-2-aktivist-11-yil-hapis-cezasina-carptirildi/2184287
1,270
2,517
İran'da Cumhurbaşkanı Reisi'nin sunduğu kabine bir isim dışında güvenoyu aldı İran Meclisi, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin önerdiği yeni kabineyi bir isim dışında onayladı. Ankara İran'da haziran ayında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan İbrahim Reisi'nin yeni kabine için önerdiği 18 isim Mecliste 5 gündür yapılan görüşmelerin ardından güvenoyu aldı. Reisi'nin bakanlıklar için önerdiği tüm isimler onaylanırken Eğitim ve Öğretim Bakanlığı için önerilen Hüseyin Bağgoli'nin adaylığı reddedildi. Buna göre, Batı'ya karşı mesafeli politikaları destekleyen eski Bakan Yardımcısı Hüseyin Emir Abdullahiyan, İran'ın yeni Dışişleri Bakanı oldu. Eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad döneminde bir süre Bahreyn Büyükelçisi olarak görev yapan Abdullahiyan, daha sonra Ahmedinejad ve Hasan Ruhani dönemlerinde Arap ve Afrika İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcılığı görevinde bulundu. Abdullahiyan, son olarak Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf'ın Uluslararası İlişkilerden Sorumlu Özel Yardımcılığı görevini yürütüyordu. Devrim Muhafızları Ordusu'na yakın görünen ve Batı'ya karşı mesafeli politikaları destekleyen Abdullahiyan, nükleer anlaşmayı canlandırmak için Batı ile sürdürülen müzakerelere yön verecek. ABD'nin yaptırım listesindeki isim de yeni kabinede İran'ın ülke dışındaki askeri-istihbari operasyonlarını yürüten Kudüs Gücü'nün eski komutanı ve Ahmedinejad döneminin Savunma Bakanı Ahmed Vahidi İçişleri Bakanı olurken, İstihbarat Bakanlığı görevi ise Meşhed kentindeki İmam Rıza Türbe ve Külliyesi Vakfının eski Başkanı İsmail Hatib'e verildi. Savunma Bakanlığına Tuğgeneral Muhammed Rıza Aştiyani, Petrol Bakanlığına da Ulusal Gaz Şirketi Genel Müdürü Cevad Ovji getirildi. ABD'nin yaptırım listesinde yer alan eski Devrim Muhafızları Ordusu komutanlarından ve Ahmedinejad döneminin Petrol Bakanı Rüstem Kasımi de Yol ve Şehircilik Bakanı oldu. Kabinede kadınlara ve Sünnilere yer verilmemesi bazı milletvekilleri tarafından eleştirilmişti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/iranda-cumhurbaskani-reisinin-sundugu-kabine-bir-isim-disinda-guvenoyu-aldi/2346015
1,021
2,137
İran'da düşen yolcu uçağındaki 176 kişi hayatını kaybetti İran'ın başkenti Tahran'da düşen Ukrayna Havayolları'na ait yolcu uçağında bulunan 176 kişi hayatını kaybetti. Tahran İran'ın başkenti Tahran'da Ukrayna Havayolları'na ait Boeing 737 tipi yolcu uçağı düştü. - İran Devrim Muhafızları Ordusu ABD'nin Irak'taki üssünü füzelerle vurdu - İran'dan 'yolcu uçağı füzeyle düşürüldü' iddiasına yalanlama - Ukrayna İran hava sahasındaki uçuşları durdurdu İran Acil Yardım Kurumu Başkanı Pir Hüseyin Kulivend, İran devlet televizyonuna yaptığı açıklamada, PS-752 sefer sayılı uçaktakilerin tamamının hayatını kaybettiğini açıkladı. Kulivend, yolcuların ve mürettebatın cesetlerini olay yerinden topladıklarını ve adli tıp kurumuna göndereceklerini ifade etti. Tahran İmam Humeyni Havalimanı Sözcüsü Ali Kaşani de 170 olarak açıklanan yolcu sayısını 167, 10 olarak açıklanan mürettebat sayısını da 9 olarak güncelledi. Acil Yardım Kurumu Sözcüsü Mucteba Halidi Ukrayna'nın başkenti Kiev'e gitmek üzere Tahran İmam Humeyni Uluslararası Havalimanı'ndan havalanan Boeing 737 tipi yolcu uçağının kısa süre sonra yerel saatle 06.18'de teknik arıza nedeniyle düştüğünü bildirmişti. Zelenskiy'den Tahran'da düşen uçakla ilgili "spekülasyondan kaçınma" çağrısı Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Ukrayna Havayollarına ait Boeing 737 tipi yolcu uçağının İran'da düşmesiyle ilgili spekülasyondan kaçınma çağrısında bulundu. Zelenskiy, Ukrayna uçağının İran'ın başkenti Tahran'da düşmesine ilişkin sosyal medya üzerinden açıklamalarda bulundu. Olayla ilgili bütün gelişmelerin takip edildiğini belirten Zelenskiy, "Resmi açıklamalar yapılana dek, herkesi, olayla ilgili spekülasyon yapmaktan ve doğrulanmamış bilgileri sunmaktan kaçınmaya davet ediyorum." ifadelerini kullandı. Ukrayna Uluslararası Hava Yollarının basın servisinden yapılan açıklamada da Tahran'a uçak seferlerinin süresiz durdurdurulduğu bildirildi. Füze ile vuruldu iddiası Bazı medya organlarında, uçağın, İran'ın ABD üslerine gerçekleştirdiği saldırılarda kullanılan füze nedeniyle düştüğü iddia edilmişti. İran Ulaştırma ve Şehircilik Bakanlığı Bilgi ve İletişim Merkezi Başkanı Kasım Biniyaz, Tahran'da düşen yolcu uçağının "füzeyle vurulduğu" iddiasını yalanlayarak, "Uçak, füzeyle vurulmuş olsaydı havada patlardı ancak kaza motorun ateş alması ve pilotun kontrolü sağlamada başarısız olması nedeniyle yaşandı." ifadelerini kullanmıştı. Yolcuların milliyetleri açıklandı Ukrayna Dışişleri Bakanı Vadim Prystaiko, Tahran'da düşen uçakta 82 İran, 63 Kanada, 11 Ukrayna, 10 İsveç, 4 Afganistan, 3 Almanya ve 3 İngiltere vatandaşının bulunduğunu bildirdi. Prystaiko, ölen Ukrayna vatandaşlarından 2'sinin yolcu, 9'unun ise mürettebattan olduğunu kaydetti. Ukrayna Havayolları, yolcuların büyük bölümünün, Kiev'de aktarma yaparak farklı varış noktalarına seyahat etmeyi planladıklarını açıkladı. Türkiye'den taziye mesajı Dışişleri Bakanlığı, Ukrayna Havayollarına ait bir uçağın İran'da düşmesi nedeniyle Ukrayna ve İran halkları ile hükümetlerine taziyelerini iletti. Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, Tahran-Kiev seferini yapan Ukrayna Havayollarına ait bir yolcu uçağının kalkıştan kısa süre sonra düştüğü, uçaktaki tüm yolcuların ve mürettebatın hayatını kaybettiği hatırlatıldı. Açıklamada, "Dost Ukrayna ve İran halklarına ve hükümetlerine en içten taziyelerimizi sunuyor, hayatını kaybedenlerin ailelerine ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz." ifadesi yer aldı. Çavuşoğlu'ndan Ukraynalı mevkidaşı Prystaiko'ya başsağlığı telefonu Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Ukrayna Dışişleri Bakanı Vadym Prystaiko ile telefonda görüşerek İran'da düşen Ukrayna Havayollarına ait yolcu uçağında hayatını kaybedenler için taziyelerini iletti. Diplomatik kaynaklardan edinilen bilgiye göre, Bakan Çavuşoğlu, Ukraynalı mevkidaşı Prystaiko ile telefonda görüştü. Uçağın iki kara kutusu da bulundu İran'ın yarı resmi haber ajansı Mehr'in haberine göre, İran Sivil Havacılık Kurumu Başkanı Ali Abidzade, uçağın düşüş nedeninin henüz belli olmadığını söyledi. Abidzade, "Kazanın nedeni kara kutu ayrıştırılıp analiz edildiği zaman açığa çıkacaktır." dedi. Kara kutunun, İran Sivil Havacılık Kurumu tarafından oluşturulan Kaza Yönetim Komitesi tarafından İran'da inceleneceğini belirten Abidzade, "Ukraynalılar da komite toplantılarına iştirak edebilir." ifadesini kullandı. Öte yandan İran Sivil Havacılık Kurumu yetkililerinden Hasan Rızayi Ferd ise uçağın iki kara kutusunun da bulunduğunu açıkladı. Ferd, her iki kara kutunun da zarar gördüğünü ancak hafızalarının sağlam durumda olduğunu kaydetti. Ukrayna'nın başkenti Kiev'e gitmek üzere Tahran İmam Humeyni Uluslararası Havalimanı'ndan havalanan Boeing 737 tipi yolcu uçağının kısa süre sonra yerel saatle 06.18'de teknik arıza nedeniyle düştüğü bildirilmişti. Uçaktaki yolcu ve mürettebattan oluşan 176 kişiden kurtulan olmadığı duyurulmuştu. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/iranda-dusen-yolcu-ucagindaki-176-kisi-hayatini-kaybetti/1695682
2,538
5,028
İran'daki Yahudilerin "en büyük sorunu" ülkede yaşanan ekonomik sıkıntılar İran'daki Yahudi toplumunun temsilcisi ve Milletvekili Humayun Samehyah Necefabadi, ülke genelinde yaklaşık 10 bin kişiden oluşan Yahudi toplumunun en büyük sorununun ülkedeki ekonomik sorunlar olduğunu söyledi. Tahran Tahran'daki Yahudiler Derneği Başkanı ve Milletvekili Necefabadi, ülkedeki Yahudi toplumunun yapısı, seçimlere katılımı ve İsrail'in Gazze'deki katliamları ile Lübnan'a saldırı ihtimaline ilişkin AA muhabirine konuştu. İran'da yaklaşık 10 bin Yahudinin yaşadığını belirten Necefabadi, devrimden önce daha fazla sayıdaki Yahudi nüfusunun o dönem İran'daki Siyonist kuruluşların teşvikiyle İsrail'e göç ettiğini ifade etti. "Son 30-35 yıla bakıldığında İran'daki Yahudiler en çok ABD'ye göç etti" Necefabadi, "Devrimden sonra bu kuruluşlar kapatıldı ancak o dönem devrimin başlarında ülke dışına göç yoğunluğu sırasında Yahudi toplumundan da insanlar İsrail tarafına göç etti. Devrimin sonrasında yoğunluk azalınca çok az Yahudi İsrail'e göç etti. İran'daki Yahudilerin ülkeden ayrılması fikri nedenlerle değil, daha çok dini ve mezhebi gerekçeyle yapıldı. Son 30-35 yıla bakıldığında ise İran'daki Yahudiler en çok ABD'ye göç etti." dedi. Tahran'da 13 sinagog hizmet veriyor Ülkedeki Yahudilerin dini alandaki durum ve şartlarına ilişkin bilgi veren İranlı Milletvekili, şu anda Tahran'da toplam 26 sinagog olduğunu ancak 13'ünün faaliyet gösterdiğini söyledi. Tahran'daki sinagogların yarısının kapalı olmasının sebeplerine ilişkin Necefabadi, "Bunların kapalı olmasının sebeplerinden biri Yahudilerin İran'daki nüfusunun azalması. Diğer neden ise Yahudi toplumunun daha önce yaşadıkları bölgelerden ayrılmaları. Mesela Yahudi toplumu daha önce Tahran'ın güney bölgelerinde yaşarken şu anda gelir oranları eskiye nazaran daha da arttığı için kuzey bölgelerinde yaşamayı tercih ediyorlar." bilgisini paylaştı. "Yahudilere herhangi bir baskı yok" Necefabadi, İran'da Yahudilerin özel bir sorunu ya da kendilerine karşı herhangi bir baskı olmadığını belirterek, "Herhangi bir baskı olmadığı gibi Yahudi toplumu gerçekten İran hükümetinden iyi destekler görüyor. Özel bir sorunumuz yok. Yahudi toplumunun temel sorunu diğer İran vatandaşlarının da sıkıntısını çektiği gibi ekonomik baskılardır." ifadelerini kullandı. İran'daki Yahudilerin seçimlere katılıp katılmadığına ilişkin de Necefabadi, İran'da her 300 bin kişiye Meclis'te 1 milletvekilinin düştüğünü buna karşılık 10 bin nüfüsa sahip olmasına rağmen Yahudi toplumunun da 1 milletvekili ile temsil edildiğine dikkati çekti. Yahudi toplumunun yoğun olarak Tahran-Şiraz İsfahan ve Kirmanşah kentlerinde az sayı da Hemedan, Kirman, Rafsancan, Yezd ve Hürmüzgan eyaletinde yaşadıklarını aktaran Necefabadi, "Buralarda yaşayanların nüfusu çok az olduğu için Yahudi Milletvekili bulunmuyor yani Yahudi bir vekile oy veremiyorlar. Tabii isterlerse kendi şehirlerinden herhangi bir adaya oy verebilirler." dedi. Ülkede 1 Mart'ta yapılan Meclis seçimlerinde Yahudilerin seçimlere katılımının nüfus oranına bakıldığında ilk sırada olduğunu söyleyen Necefabadi, "Cumhurbaşkanı seçimine katılımın da bundan daha iyi olacağını umuyorum. Yahudi toplumuna mensup kişilerin tercih edeceği adaya oy verecektir. Elbette, özellikle dini azınlıklarla ilgili olarak bu oyların sayısının, yeni cumhurbaşkanımızın dini azınlıklara karşı daha iyi ve olumlu bir tutum sergilemesini de sağlayacaktır." değerlendirmesinde bulundu. İran Anayasasının Yahudilere seçim imkanını iyi bir şekilde sağladığını dile getiren Yahudilerin temsilcisi Necefabadi, "Devrimden önce de böyleydi ve devrimden sonra da aynı durum devam ediyor. Bununla birlikte İran'da Tahran, Şiraz İsfahan gibi büyük şehirler olsun, diğer küçük şehirler olsun tüm milletvekilleri aynı değere ve imkanlara sahip. Benimle diğer milletvekilleri arasında hiçbir fark bulunmuyor. Bu konuda hiçbir sorunumuz yok. Diğer azınlık vekillerinin de hükümet, meclis ve devlet yetkilileri tarafından özel saygı gördüğünü söyleyebilirim." şeklinde konuştu. "İsrail'in katliamları bizim tarafımızdan da kınanmıştır" İsrail'deki Filistinlilerin durumuna da değinen Necefabadi, "İsrail'deki Filistinlerin yıllardır en kötü şartlarda yaşamasından üzüntü duyuyorum. İsrail vatandaşı olan Filistinliler dahi orada ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyor." dedi. Gazze'deki katliamlarından dolayı İsrail'in Uluslararası Adalet Divanı (UAD) tarafından mahkum edildiğini hatırlatan Necefabadi, "Dünya halklarının ve devletlerin bir çoğu özellikle Avrupa ülkeleri ve halkları da bu konuda İsrail'e karşı ve kimse bu durumu onaylamıyor. Her türlü katliam ve savaş hiçbir şekilde doğru değil. ABD, Avrupa ve İran'dakiler dahil dünyadaki Yahudiler, bu katliamlara karşıdır ve bu saldırılar bizim tarafımızdan da kınanmıştır." diye konuştu. "Filistinlilerin bir an önce kendi haklarını elde etmelerinin sağlanması gerekiyor" Dünyadaki Yahudilerin bir çoğunun, bulundukları yerdeki yetkililer, siyonist görüşleri savunsa dahi bu konuda İsrail'i suçladığını söyleyen Necefabadi, "Savaş her durumda kötüdür. Savaş kan dökülmesine, yetimlere ve çocukların öldürülmesine yol açar. Yıllar sürer ve hiçbir sonuç da alınmaz." değerlendirmesinde bulundu. Necefabadi, "Her şeyden önce Filistinlilerin bir an önce kendi haklarını elde etmeleri ve kendi ülkelerinde yaşamalarının sağlanması gerekiyor." dedi. İsrail'in Lübnan'a saldırısı büyük savaşa yol açar İsrail'in Lübnan'a saldırı ihtimaline ilişkin de Necefabadi, şunları kaydetti: "Siyonist rejim, şu anda büyük güçlerin desteğine güvenerek savaşı ülkenin kuzeyine çekmek istiyor ancak Lübnan'daki Hizbullah bu ülke için Hamas'tan her alanda özellikle askeri kuvvet bakımından çok daha büyük ve güçlü. Savaş çıkması halinde Hizbullah ile beraber Irak, Suriye ve Lübnan'daki direniş güçleri İran'ın büyük desteğiyle savaşa girecektir. Bu savaşın da ne kadar süreceği, vereceği hasarın boyutları ve can kayıplarının sayısı tahmin edilemez." İsrail'in şu mevcut şartlarda ağır ekonomik saldırılar altındaki Lübnan'a saldırısının yalnızca Lübnan halkının bir çoğunun göçe zorlanmasına ve Lübnan'daki ekonomik sorunların şiddetlenmesine yol açacağına dikkati çeken Necefabadi, "Lübnan'a ekonomik kriz dönemlerinde destek veren ve Lübnan'ın hamisi olarak bilinen Fransa'nın bu tehlikeli dönemde uluslararası toplumun beklentisini dikkate alarak durumu sakinleştirmesini umuyorum." diye konuştu. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/irandaki-yahudilerin-en-buyuk-sorunu-ulkede-yasanan-ekonomik-sikintilar/3259658
3,205
6,560
İran'ın Bağdat Büyükelçisi Mescidi, Süleymani'nin öldürülmesine ilişkin detayları anlattı İran'ın Bağdat Büyükelçisi İrec Mescidi, Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin ABD saldırısında öldürülmesiyle ilgili ayrıntıları anlattı. İstanbul İran devlet televizyonuna konuşan Mescidi, "Cuma gecesi, saat 01.00 civarıydı. Kasım Süleymani, Ebu Mehdi el-Mühendis ve koruma ekipleri, iki araçla Bağdat Havalimanı'ndan şehir merkezine doğru hareket halindeyken, ABD'nin füze saldırısına maruz kaldılar. İki araçta bulunan 10 kişi hayatını kaybetti." dedi. - İranlı general Süleymani ve Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı el-Mühendis öldürüldü - İran lideri Ali Hamaney: Suçluları acı bir intikam bekliyor - Pentagon: Kasım Süleymani, Trump'ın talimatıyla öldürüldü - ABD'li senatörlerden düzenlenen hava saldırısına tepki - İran Dışişleri Bakanı Zarif: ABD haydutça maceracılığının tüm sonuçlarından sorumlu olacaktır - ABD saldırısında ölen İranlı general Kasım Süleymani kimdir? - İranlı komutanın öldürülmesinden sonra Bağdat'ta sevinç gösterileri düzenlendi - İran'ın 'Süleymani' hamlesi ne anlama geliyor? - Kasım Süleymani: 'Kurtarıcı' mı, vitrin malzemesi mi? - İran, 'Devrim Muhafızları Devleti'ne dönüşebilir Mescidi, cenazelerin İran'a nakli için gerekli girişimlerde bulunduklarını kaydetti. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), Süleymani ve Mühendis'in, Bağdat Havalimanı'na düzenlenen saldırıda öldürüldüğünü duyurmuştu. İran lideri Ayetullah Ali Hamaney, olayın ardından yaptığı açıklamada, "Onun gidişiyle, onun yaptığı iş durdurulmayacak ve yolu kapanmayacak. Suçluları acı bir intikam bekliyor." ifadelerini kullanmıştı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/iranin-bagdat-buyukelcisi-mescidi-suleymaninin-oldurulmesine-iliskin-detaylari-anlatti/1690908
923
1,822
İranlı komutan Süleymani ile PKK elebaşlarından Bayık'ın görüştüğü iddiası İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Kuvvetleri Komutanı Süleymani'nin, terör örgütü PKK yöneticilerinden Bayık'la IKBY'nin Süleymaniye kentinde bir araya geldiği öne sürüldü. ERBİL İran Devrim Muhafızları Ordusu'nun yurtdışındaki askeri-istihbari faaliyetlerini yürüten Kudüs Kuvvetleri'nin Komutanı Tümgeneral Kasım Süleymani'nin, terör örgütü PKK'nın üst düzey liderlerinden Cemil Bayık'la Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) Süleymaniye kentinde bir araya geldiği iddia edildi. Kürdistan Demokrat Partisi'ne (KDP) yakınlığıyla bilinen "Basnews"in ismini açıklamadığı bir "kaynağa" dayandırdığı haberinde, Süleymani'nin, Bayık'tan PKK'nın Musul'u kurtarma operasyonuna katılmasını talep ettiği ileri sürüldü. Haberde, Süleymani'nin bölgedeki ziyaretlerini yakından takip eden söz konusu kaynak, İranlı generalin Süleymaniye kentine yaptığı son ziyaret sırasında Bayık ile bir araya gelerek, Sincar'daki PKK militanlarının Musul'u kurturma operasyonuna katılmasını istediğini öne sürerek, şunları söyledi: "Süleymani, militanların operasyona katılması halinde İran'ın PKK'ya hem maddi hem de askeri desteklerinin artırılacağı sözünü verdi. Aynı zamanda Süleymani, Bayık'tan İran'ın nüfuz gösterdiği bölgelerde PKK'nın çok daha aktif olmasını talep etti." Haberde, Süleymani ve Bayık arasındaki görüşmenin, Irak merkezi hükümeti içerisindeki bazı tarafların örgütün başkent Bağdat'ta hem askeri hem de siyasi karargah kurması için kolaylık sağlamasının hemen ardından gelmesinin dikkati çektiği vurgulandı. "PKK'nın Haşdi Şabi'den maddi destek aldığını ispatlayan belgeler var" Irak Parlamentosu Güvenlik ve Savunma Komisyonu Üyesi ve KDP Milletvekili Şahevan Abdullah ise uluslararası koalisyon güçlerinin anlaşmasına göre, PKK'nın "Şengal" Dağı'ndan inerek Musul'a yönelmesi halinde vurulacağını belirterek, "Bu sadece PKK'yı değil, Haşdi Şabi içerisindeki grupları da kapsıyor." dedi. Abdullah, Haşdi Şabi, İran ve PKK'nın Irak'ta ortak bir ajandalarının bulunduğunu savunarak, şunları kaydetti: "Birkaç gün önce İran'ın askeri uzmanları 20 araçla Musul'u kurtarma operasyonundaki cepheleri ziyaret edip, Haşdi Şabi'nin üst düzey komutanlarıyla bir araya geldi. İran'ın kendi çıkarları ve Türkiye düşmanlığı için PKK'yı kullandığı çok açıktır. PKK'nın Haşdi Şabi'den maddi destek aldığını ispatlayan belgeler var." Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/iranli-komutan-suleymani-ile-pkk-elebaslarindan-bayikin-gorustugu-iddiasi/680984
1,273
2,562
İranlı komutanın öldürülmesinden sonra Bağdat'ta sevinç gösterileri düzenlendi Irak'ın başkenti Bağdat'ta İran Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin öldürülmesi sonrası Tahrir Meydanı'nda bir grup, sevinç gösterisi yaptı. Ankara Irak'ta sosyal medyada yayınlanan görüntülerde, başkentteki Tahrir Meydanı'nda Irak bayrağı taşıyan bir grup gösterici, İran Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin öldürülmesine karşı sloganlar eşliğinde sevinç gösterisi düzenledi. İran devlet televizyonunun haberinde, Irak'ın başkenti Bağdat'ta havaalanına düzenlenen saldırıda, Kudüs Gücü Komutanı Süleymani ve İran destekli Haşdi Şabi örgütünün Başkan Yardımcısı el-Mühendis'in öldürüldüğü teyit edildi. Saldırının ABD helikopterleri tarafından gerçekleştirildiği de belirtildi. Irak hükümetinden ise Süleymani ve el-Mühendis'in öldürülmesi sonrası henüz herhangi bir açıklama yapılmadı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/iranli-komutanin-oldurulmesinden-sonra-bagdatta-sevinc-gosterileri-duzenlendi/1690749
561
1,109