Dataset Viewer
Auto-converted to Parquet
text
stringlengths
11
228
audio
audioduration (s)
1.01
20.3
Apansız arkadaşımın bir şeyden ürktüğünü sezdim, arandım.
Durumu anlayan İngiliz fazla uzatmadı. Fikrini değiştirirse bu pazarlığın kaldığı yerden başlayabileceğini...
Karşı masalardan birinde tek başına bir kadın oturuyordu. Orta yaşlıydı.
Ufak tefekti. Başındaki geniş kenarlı şapka, yırtıcı kuş gagasına benzeyen burnunu,
İnce dudaklı kocaman ağzını gölgelemişti. Sırtında erkek gömleği, boynunda kravat vardı. Açıkça,
sevici üniforması masadan sarkıttığı uzun parmaklı ince eli şaşılacak kadar cansız
Buna karşılık saklamaya çalıştığı istekli dişi hayvan bakışlarıyla gözleri korkunç saldırgandı.
İnatçı, acımasız, hırslı bakıyor. Hak bile değil.
Düpedüz haraç istiyordu. Belli etmeden gözetledim.
Kontes bir zaman bu yapışkan pis hırsa yiğitçe karşı koydu.
Sonra böyle sapık kirletici istekler karşısında sağlam insanların duyduğu utançla başını eğdi.
Şakakları belli belirsiz kızarmış, solukları sıklaşmıştı.
söyleyerek ayağa kalktı. Hala hanımı kaba bir el sallayışıyla susturdu.
Tehlike sezmiş körpe bir savaş atı gibi sinirlendiğini anladım. İmdat isteyecek mi diye düşünerek soluklarımı kestim.
Neden sonra dünya çok değişmiyor diye gülümsedi.
''Kalkalım mı?'' dedim. ''Hayır.'' dedi. ''Nedir değişmeyen?'' diye sordum.
İnsanların, hele kadınların güçsüzlüğü. Buna aptallık demek belki daha doğru.
Eski Roma'da soylu kadınlar, esirlerini yollayıp hamallar getirtirlermiş hamamlarına.
Doğurmak için değil, kendilerini imkanın en sonuna kadar kelletebilmek için.
Karşıdaki kadın kendisinden söz edildiğini, daha doğrusu isteğinin geri çevrildiğini anladığı halde,
İstifini bozmuyor, dike dik pervasız bakıyordu.
Birden kızdım. Kalkıp bu adım erkek bakışlarını yumruklamaktan,
Kendimi nasıl alıkoydum hala çıkaramam. Yalnız yanımdaki kadına sarkıntılık edilmiyor.
Dış görünüşünün gerçek İngiliz centilmenliği birden kaybolmuştu.
Erkekliğim de düpedüz hiçe sayılıyordu. Ömrümde duyduğum en korkunç öfkedir bu.
Bir kadına bu kadar utanmazlığı yaraştıramayışın öfkesi.
Bir kız babasının gene hiç farkında olmadan kapıldığı, ya benim kızım da bu sapıklığa düşerse?
Korkusunun müthiş öfkesi, daha doğrusu en derin umutsuzluğun.
Ayşe var gücüyle bir İspanyol türküsüne başlamıştı.
Fuat Bey'i nedense yadırgadığı halde, laleci Zülfi dedeyle hemen arkadaş olduğu anlaşılıyordu.
Kamil Bey derviş Fuat Bey'in anlattıklarıyla tuzağa tutulmuş gibi tedirgindi.
Bu tedirginlik gelecek için tehlike sezdiğinden değil, kendisinin Ayşe'den yana,
hiçbir bahtsızlığa uğramayacağına yüzde yüz emin olmasından bu bencil rahatlıkla
Bahtsız arkadaşı karşısında duyduğu utançtan geliyordu.
Kamil Bey, bu gerçek İngiliz centilmeni ölçüsünün kendisine nereden geldiğini,
Fuat Bey kızın söylediği yabancı türküyü bir zaman gözleri yarı kapalı dinledi.
Sonra sesindeki pürüzü gidermek için avucuna öksürdü.
Bilirsiniz bir İtalyanla evlendiğimi. Bebekken İtalyanca öğreniyordu kız, sevinip övünüyordum.
Yanlıştır. Çocuklara yabancı bir şey öğretmemeli. Diyeceksiniz ki anası İtalyan.
İtalyanca ana dili. Doğru, evet. Aslında yabancı kadın almamalı.
Yabancı dil gibi yabancı ana da çocuğunuzla aranıza girer. Yabancı diyorum.
Bilirsiniz Osmanlılar kendilerinden olmayan herkese yabancı derlerdi.
Din kan ayrımı gözetmeden. Babam önlemeye çalışmadı ama hiç istemedi yabancı bir kadınla evlendiğimi.
Çalışsaydı da dinlemezdim. Güvenirdim çünkü kendime. Benim olan her şeyi en imkansız durumda sonuna kadar savunup,
Kurtaracağıma yüzde yüz inanırdım. Kızıyla beraber geçip gittiği gün aldaydım. İyi atmış, iyi vurmuştum.
Neyi belirlediğini şaşarak düşündü. Hiç durmamıştı üstünde.
Keyifliydim. O zamana kadar kadınla aramızda bir başka erkek bulunduğunu sezememiştim hiç.
Bıraktığı kağıdı okuyunca şakalaşıyor sandım. Adını ünleyerek odadan odaya koştum.
Farkında değilim. Meğer kızın adını bağırmışım. Uşak hizmetçi koştu geldi.
Madam bavullarını alıp gitmiş. Bir koltuğa yığıldım.
Kendimi yoklamayı akıl ettiğim zaman, yarı geceydi.
Kadına değil kızıma kırıldığımı, yavaş yavaş ona kin tutmaya başladığımı dehşetle anladım.
Altı yaşındaydı. Anasıyla beraber olunca bu yaştaki çocuklar,
Babalarına çok düşkün de olsalar, kolay avunurlar. Öyleyken...
Kızıma kızıyordum. Bir gün zorla bir yere götürülmek istenen bir çocuğun,
Ben annemi isterim diye kendini paraladığını, katılacak kadar bağırdığını görmüştüm.
Çünkü şimdiye kadar hiçbir İngiliz de pazarlığa oturup çekişmemişti. Biraz şaşkın, biraz ürkek bakıyordu.
Altı yaşında da olsa bir şeyler sizinler, beni arar, günleri, saatleri, dakikaları yaşanmaz hale getirir.
Kendisini bana göndertir diye haftalarca umut ettim. Hiçbir ses çıkmayınca kadına karşı duyduğum kin...
Kıza döndü. Büyüyüp aklı başına gelinceye kadar görmemek kararını o sıralar verdim.
Bilmem ki doğru muydu. Gitsem arasaydım o yaşta benden büsbütün koparılmadan kurtarmak,
Mümkün olur muydu? Fuat Bey'in yüzünden, yenilgi zamanlarının utanç gülümsemesi geçmiş,
Kamil Bey'e, güldüm, bu gülüş benden eziyet gibi geçti.
Mısra'nı hatırlatmıştı. Duyduğu acıyı saklamak telaşıyla gereksiz yere sordu.
Af edersiniz, aklı başına gelince ölçüsünü nasıl hesaplamıştınız?
''Saçma, sapıtıyor çok bahtsız olursa insan. Bir zaman on iki yaş demiştim.''
İlkokulu bitirsin sonra göze alamadım bir başka hayal kırıklığını.
Abdülhamid'ti. İttihatçılar elinden aldılar mülkiyetini. Biz bunu olup bitti de sayabiliriz.
Herif apaçık değişmiş, Elizabeth Çağ'nın aynı zamanda hem tüccar, hem de tüccar,
Sefil bir korkuyla liseyi bitirmesini beklemeye karar verdim.
Fuat Bey elini yüzünden geçirdi. Bir an anlatmaktan cayacak olmuş,
Dertleşmenin vereceği acıklı ferahlıktan vazgeçememişti. İki yıl önceydi, gittim.
Floransa'da oturuyorlardı. Kız liseyi yeni bitirmişti.
Dört yıl cephelerde ölümü aramıştım. Kendimi vaktiyle yüzüstü bırakılan onurlu erkekten çok güçlü sayıyordum.
kendimce duruma en uygun davranışı tasarlamıştım kızda benden hiçbir şey yoksa
Ters yüzü dönüp geleceğim. Durakladı, yorulmuştu.
Kadınla nasıl karşılaştık, neler konuştuk önemi yok.
Tasarladığım görüşme biçimini anlattım, sevinçle kabul etti.
Neydi tasarladığınız? Ben senin babanım demeyecektim.
Hem büyük elçi, hem korsan, hem amiral olan sörlerine benzemişti.
Babalık ne de olsa tarihin derinliklerinden gelen,
Çok eski bir ilintidir. Ayrıca etkilensin istememiştim.
Babasının arkadaşlarından biriymişim gibi beraber yemek yiyecektik.
Gerekirse açacaktım. Gerekmezse kimliğimi söylemeden ayrılacaktım.
Bir cigara yaktı, içine çekti, özür diler gibi gülümsedi.
Ertesi gün kızı aldım, bütünüyle müzeye benzeyen Florence'a,
Yapmak istediğim saçmalığa dekor olarak tıp atıp uyuyordu. Yürürken yan gözle bakıyordum.
Anasına benziyordu. Benden hiçbir şey almamış gibiydi. Yolda rastlasam hiçbir şey duymadan yürüyebilirdim yanı sıra.
Türkler hakkında çok genel, çok avanakça birkaç soru sordu.
Harem var mıymış? Halk gerçekten domuz eti yemez, şarap içmez miymiş?
Nitekim, meteliksiz kalmış yenik bir Türk'ün inadını kırmaktan,
Sultanlar öfkelendikleri zaman odalıklarını çuvala koyup denize atarlar mıymış?
Susmalar gitgide uzuyordu. Liseden sonra ne yapacağını sordum.
Roma Güzel Sanatlar Akademisine gideceğini söyledi. Birkaç denemesi şimdiden ünlü eleştiricilerin dikkatini çekmiş.
Babası pek istemiyormuş resim yapmasını. Yemekte Piyelotti'den birkaç söz etti.
Dezan şant deyi karıştırıvermişti galiba dün, bir Türkle yemek yiyeceğini öğrenince.
Gelişi güzel birkaç parçayı şöyle süzmüş olmalıydı. Bir ara çok önemli bir şey hatırlamış gibi,
Hadımlık üstünde durdu. Erkekliği yok edilmiş erkeklerin neler duyabileceğini merak edermiş eskiden beri.
Freud'un bu mesele üzerinde çalışmayışını büyük kayıp sayıyordu.
Kanındaki melezlik belli ki kızda, evlenmeden yaşlanmış İngiliz karılarının
End of preview. Expand in Data Studio
README.md exists but content is empty.
Downloads last month
66

Models trained or fine-tuned on omersaidd/tts_mazlum_kiper_tur