id
float64 5
2.32M
⌀ | title
stringlengths 1
80
| poet
stringlengths 4
32
| rating
float64 0
10
⌀ | poem
stringlengths 22
117k
|
---|---|---|---|---|
76,764 |
Ölümlü Yaşamaya Hergünkü Çağrı
|
Turgut Uyar
| 5 |
Halbuki birçok şey söylenebilirdi.Yadsınırdı örneğin.Ben vurmadım denirdi.Yalvarırıdı, kaçadrdı hiçdeğilse insan.Türkü bile çağırabilirdi.Herif sokağın ortasında yatıyordu.Kan içimde yatıyordu.Tıpkı ölmüş gibi.Öldüyse eğer sinemalara gidemeyecekti.Sıkıldı mı oturup ağlayamıyacaktı.Saçları kandan yapış yapıştı.Hem geceydi hem karanlıktı.Bir direkte bir lamba yanıyordu.Bildiğimiz lambalardan.Bir de bulut.Halbuki birçok şey söylenebilirdi.Polis dirseğimi sıktı.Ama hiç acımadı.Artık rahattım.Ayaklarım yerdeydi.Eller tutulurdu yaşadığım.Bir korkuyordum, bir korkuyordum. Titremek geliyordu içimden.Üstelik korkmaktan hoşlanıyordum.Birşeyler özlüyordum korktuğum zaman.Muz gibi, tüylü tüylü şeftali gibi, sıcacık kadın gibi.Ama değildi, bunlar değildi. Neydi bilmiyorum.En iyisi bir duvara yaslanıp sigara içmekti.Polis dirseğimi sıktı.Birçok şey söylenebilirdi.Denilebilirdi ki, herifin parası vardı benim yoktu, karıma sulanıyordu namussuz, anama avradıma sövdü durup dururken, senin geçmişini...dedi.Ama ben tutum ne dedim oysa.</p><p>İnce Zincir<br/>
Herif düpedüz beni aldattı<br/>
Beni mi ya hepimizi<br/>
Ense traşı uzamaıştı inandım<br/>
Günlerden cumartesiydi iyi buldum<br/>
Bir ben yoktum başka herşey vardı.<br/>
Dedim ki kendime hatırlar arada bir<br/>
Bir selam versem bütün ışıkları yanar gözbebeklerinin<br/>
Kopmuş gemilerin birer birer rıhtıma bağlar<br/>
Merhaba dedim yüzüme baktı<br/>
Çektim herifi vurdum.</p><p>Halbuki sarhoş olmasaydım vurmazdım<br/>
Adamakıllı ağlasaydım yahut<br/>
Mavi tulumbalar gibi<br/>
Bir ışık boydan boya yolu donattı<br/>
Ortada ben yoktum şaşırdım<br/>
Paltosu eskiydi sevindim<br/>
Merhaba dedim yüzüme baktı<br/>
Cebinde gazeteleri vardı.<br/>
Çektim herifi bir daha vurdum.</p><p>Adamın kanı aktı şaşırdım<br/>
Dünya öyle güzel ki<br/>
Sevişmek var ölmek var<br/>
İç çekmeleri var şaraplarla<br/>
Bir kadının oh demesi var içinden<br/>
Koptuğu yerden başlamak <br/>
Yaşamak için herşey<br/>
Merhaba dedim yüzüme baktı <br/>
Çektim herifi vurdum.</p><p>Aslında bir ben vardım sokakta birde polis.Beni yeni olmuştum.Önce yoktum elbet.Bir de sokak lambası ile o bulut.Bir de vurduğum o adam vardı.Tamam birde ağustos gecesi.Elbette geceydi ne sandınız.Gündüz adam vurmak için sebep yok zaten.Polis benim savunmamı yeter buldu belki.Ama ille tanık gerekiyordu.Öyle dedi polis.Tanık olmadan olmaz dedi.Doğruydu ya.Tanık olmadan olmaz.Tanık kimse ne yaşar ne ölebilir, ne sarhoş olabilir, ne aşık olabilir, ne yankesici olabilir.Bakındım.Sokak lambasını gördüm, gösterdim, bulutu gördüm gösterdim.Hem başka kimseciklere inanamazdım.Zaten kimse de yoktu.O sokak lambasının dedikleri bir bir hatırımda.Işığı da.Gidip birgün hatırını soracağım nokta.</p><p>Işığın Boğulduğu<br/>
Bu adamın(benim yani) aklında dumanı tüten çorbalar vardır<br/>
Üç beş kişi hatırlıyodu biri kendisi<br/>
Kendi elini üç defa öptü başına götürdü<br/>
Saçlarını düzeltti kravatının düğümünü çekti<br/>
Sislerin kötümser kokusunu ben bile duyuyordum.<br/>
Sokaklar meydanlar tüm boş tüm zehir kalabalıkta<br/>
Gümüş bukağılar vurulmuş bir beygir ikide bir uykusunu bölüyor<br/>
Bir bağırsa sesi bütün sokaklara yeter biliyorum.<br/>
Beni bu işe katmayın<br/>
Ben durur şuracıkta gelen geçeni aydınlatırım<br/>
Gece böceklerini gönenirim<br/>
Bu işi sevgiyle öptüm başıma koydum</p><p>Bunları bırak dedi, polis.İşin içyüzünü anlat biliyorsan.<br/>
Sokak lambası tıkandı baktım.Dokunsalar ağlayacaktı.Benim dedi, tıpkı böyle dedi, kendimden konuşturulmayan yerlerde sözüm yok.Bütün diyeceğim bu kadar.Ama yok yok bir türküm daha var onu da söylemek isityorum.Sen bırakmasanda söyleyeceğim zaten.</p><p>Rahat Ayrılıklar İçin Giriş.
<br>
|
129 |
Gülüşün Eklenir Kimliğime
|
Ahmet Telli
| 8 |
Gün biter gülüşün kalır bende <br/>
anılar gibi sürüklenir bulutlar <br/>
Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır <br/>
yarım kalan bir şiir belki de </p><p>Aykırı anlamlar arayıp durma <br/>
güz biter sular köpürür de <br/>
kapanmaz gülüşünün açtığı yara <br/>
uçurum olur cellat olur her gece </p><p>Her gece yeniden bir talan başlar <br/>
acı ses olur, ses deli bir yağmur <br/>
eski bir eylüle gireriz böylece </p><p>Sığındığım her yer adınla anılır <br/>
ben girerim, sokağı devriyeler basar <br/>
bir de gülüşün eklenir kimliğime
<br>
|
14,476 |
Ablam için Gazel
|
Ahmet Ada
| 7 |
Ablam çiçekli basma giyerdi.<br/>
Gurbet ustasıydı,<br/>
Sıla mı,hüzün saatlerimi?<br/>
Eylülün ilk haftasıydı.</p><p>Saçlarını tarasa akıp giderdi onlarca keder.<br/>
Darılsa bana kumral bir yalnızlığa başlardı.</p><p>Verandanın köşesinde siyah- beyazdı sesi.<br/>
Ablam yaşasaydı solgun şarkılar söğlerdi.</p><p>Eylül müydü albümden düşmüş sonbahar mı?<br/>
Ne güzel güldü bütün özlemi sarardı.</p><p>Bir gün kalbi kuş uçmayan atlaslara gömüldü.<br/>
Yaşasaydı kuş olup Cezayir menekşelerine konardı.
<br>
|
18,550 |
Naat
|
Arif Nihat Asya
| 9 |
Seccaden kumlardı...<br/>
Devirlerden, diyarlardan<br/>
Gelip göklerde buluşan<br/>
Ezanların vardı.</p><p>Mescit mümin, minber mümin..<br/>
Taşardı kubbelerden Tekbir,<br/>
Dolardı kubbelere "amin"! </p><p>Ve mübarek geceler, dualarımız,<br/>
Geri gelmeyen dualardı.<br/>
Geceler ki pırıl pırıl,<br/>
Kandillerin yanardı! </p><p>Kapına gelenler ya MUHAMMED,<br/>
- Uzaktan, yakından -<br/>
Mümin döndüler kapından! </p><p>Besmele, ekmeğimizin bereketiydi; <br/>
İki dünyada aziz ümmet,<br/>
MUHAMMED ümmetiydi.</p><p>Konsun yine pervazlara<br/>
Güvercinler; <br/>
"Hu hu"lara karışsın<br/>
Aminler..<br/>
Mübarek akşamdır; <br/>
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler! </p><p>Şimdi SENİ ananlar, anıyor ağlar gibi..</p><p>Ey yetimler yetimi,<br/>
Ey garipler garibi; <br/>
Düşkünlerin kanadıydın,<br/>
Yoksulların sahibi..<br/>
Nerde kaldın ey RESUL,<br/>
Nerde kaldın ey NEBİ? </p><p>Günler, ne günlerdi, ya MUHAMMED; <br/>
Çağlar ne çağlardı:<br/>
Daha dünyaya gelmeden<br/>
Müminlerin vardı..<br/>
Ve bir gün ki gaflet<br/>
Çöller kadardı,<br/>
Halime’nin kucağında <br/>
Abdullah’ın yetimi,<br/>
Amine’nin emaneti ağlardı! </p><p>Hatice’nin goncası,<br/>
Aişe’nin gülüydün.<br/>
Ümmetin gözbebeği,<br/>
Göklerin RESULÜYDÜN..<br/>
Elçi geldin, elçiler gönderdin.<br/>
Ruhunu ALLAH’a,<br/>
Elini ümmetine verdin.<br/>
Beşiğin, yurdun, yuvan<br/>
Mekke’de bunalırsan<br/>
Medine’ye göçerdin.<br/>
Biz bu dünyadan nereye <br/>
Göçelim, ya MUHAMMED? <br/>
Yeryüzünde, riya, inkar, hıyanet<br/>
Altın devrini yaşıyor..</p><p>Diller, sayfalar, satırlar<br/>
"Ebu Leheb öldü"diyorlar:<br/>
Ebu Leheb ölmedi, ya MUHAMMED; <br/>
Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor! </p><p>Neler duydu şu dünyada<br/>
Mevlid’ine hayran kulaklarımız; <br/>
Ne adlar ezberledi, ey NEBİ,<br/>
Adına alışkın dudaklarımız! <br/>
Artık, yolunu bilmiyor; <br/>
Artık, yolunu unuttu<br/>
Ayaklarımız! <br/>
Kabe’ne siyahlar<br/>
Yakışmamıştı, ya MUHAMMED,<br/>
Bugünkü kadar! </p><p>Haset gururla savaşta; <br/>
Gurur, Kaf Dağı'nda derebeyi..<br/>
Onu da yaralarlar kanadından,<br/>
Gelse bir şefkat meleği.<br/>
İyiliğin türbesine<br/>
Türbedar oldu iyi! </p><p>Vicdanlar sakat<br/>
Çıkmadan yarına.<br/>
İyilikler getir, güzellikler getir<br/>
Adem oğullarına! </p><p>Şu gördüğün duvarlar ki<br/>
Kimi Taif’tir, kimi Hayber’dir.<br/>
Fethedemedik ya MUHAMMED,<br/>
Senelerdir.</p><p>Ne doğruluk, ne doğru; <br/>
Ne iyilik, ne iyi..<br/>
Bahçende en güzel dal,<br/>
Unuttu yemiş vermeyi.<br/>
Günahın kursağında<br/>
Haramların peteği! </p><p>Bayram yaptı yabanlar; <br/>
Semave’yi boşaltıp<br/>
Save’yi dolduranlar.<br/>
Atını hendeklerden-bir atlayışla-<br/>
Aşırdı aşıranlar.<br/>
Ağlasın Yesrib,<br/>
Ağlasın Selman’lar! </p><p>Gözleri perdeleyen toprak,<br/>
Yüzlere serptiğin topraktı.<br/>
Yere dökülmeyecekti, ey NEBİ,<br/>
Yabanların gözünde kalacaktı! </p><p>Konsun yine pervazlara<br/>
Güvercinler; <br/>
"Hu hu"lara karışsın<br/>
Aminler.<br/>
Mübarek akşamdır; <br/>
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler! </p><p>Ne oldu, ey bulut,<br/>
Gölgelediğin başlar? <br/>
Hatırında mı, ey yol,<br/>
Bir aziz yolcuyla<br/>
Aşarak dağlar taşlar,<br/>
Kafile kafile, kervan kervan<br/>
Şimale giden yoldaşlar! </p><p>Uçsuz bucaksız çöllerde,<br/>
Yine, izler gelenlerin,<br/>
Yollar gideceklerindir.</p><p>Şu tekbir getiren mağara,<br/>
Örümceklerin değil; <br/>
Peygamberlerindir, meleklerindir.<br/>
Örümcek ne havada,<br/>
Ne suda, ne yerdeydi.<br/>
Hakkı göremeyen <br/>
Gözlerdeydi! </p><p>Şu kuytu, cinlerin mi; <br/>
Perilerin yurdu mu? <br/>
Şu yuva-ki bilinmez,<br/>
Kuşları hüdhüd müdür,<br/>
Güvercin mi kumru mu? <br/>
Kuşlarını bir sabah,<br/>
Medine’ye uçurdu mu? </p><p>Ey Abva’da yatan ölü,<br/>
Bahçende açtı dünyanın <br/>
En güzel gülü; <br/>
Hatıran, uyusun çöllerin<br/>
Ilık kumlarıyla örtülü! </p><p>Dinleyene, halâ,<br/>
Çöller ses verir:<br/>
"Yaleyl! " susar,<br/>
Uğultular gelir.<br/>
Mersiye okur Uhud,<br/>
Kaside söyler Bedir.<br/>
Sen de, bir hac günü,<br/>
Başta MUHAMMED, yanında Ebubekir; <br/>
Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü<br/>
Destan yap, ey şehir! </p><p>Ebubekir’de nur, Osman’da nurlar.<br/>
Kureyş uluları, karşılarında<br/>
Meydan okuyan bir Ömer bulurlar; <br/>
Ali’nin önünde kapılar açılır,<br/>
Ali’nin önünde eğilir surlar.<br/>
Bedir’de, Uhud’da, Hayber’de<br/>
Hakk’ın yiğitleri, şehit olurlar.</p><p>Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı; <br/>
Yerde kalmazdı ruh.. kanatlıydı.</p><p>Konsun-yine-pervazlara<br/>
Güvercinler; <br/>
"Hu hu"lara karışsın<br/>
Aminler.<br/>
Mübarek akşamdır; <br/>
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler! </p><p>Vicdanlar, sakat çıkmadan,<br/>
Ya MUHAMMED, yarına; <br/>
İyiliklerle gel, güzelliklerle gel<br/>
Adem oğullarına! </p><p>Yüreklerden taşsın<br/>
Yine, imanlar! <br/>
Itri, bestelesin Tekbir’ini; <br/>
Evliya okusun Kur’an’lar! <br/>
Ve Kur’an’ı göz nuruyla çoğaltsın<br/>
Kayışzade Osman’lar! </p><p>Naatını Galip yazsın,<br/>
Mevlid’ini Süleyman’lar! <br/>
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle<br/>
Geri gelsin Sinan’lar! <br/>
Çarpılsın, hakikat niyetine<br/>
Cenaze namazı kıldıranlar! </p><p>Gel, Ey MUHAMMED, bahardır.<br/>
Dudaklar ardında saklı<br/>
Aminlerimiz vardır! ..<br/>
Hacdan döner gibi gel; <br/>
Mirac’dan iner gibi gel; <br/>
Bekliyoruz yıllardır! </p><p>Bulutlar kanat, rüzgar kanat; <br/>
Hızır kanat, Cibril kanat,<br/>
Nisan kanat, bahar kanat; <br/>
Ayetlerini ezber bilen<br/>
Yapraklar kanat..<br/>
Açılsın göklerin kapıları,<br/>
Açılsın perdeler, kat kat! <br/>
Çöllere dökülsün yıldızlar; <br/>
Dizilsin yollarına<br/>
Yetimler, günahsızlar! <br/>
Çöl gecelerinden, yanık<br/>
Türküler yapan kızlar<br/>
Sancağını saçlarıyla dokusun; <br/>
Bilal-i Habeşi sustuysa<br/>
Ezanlarını Davut okusun! </p><p>Konsun-yine-pervazlara<br/>
Güvercinler; <br/>
"Hu hu"lara karışsın<br/>
Aminler..<br/>
Mübarek akşamdır; <br/>
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!
<br>
|
1,277,125 |
Makas
|
Özge Dirik
| 7 |
bak<br/>
sular çekildi.<br/>
hep hatırlatır ya sahipliğini<br/>
işte öyle<br/>
kapatıp, türbanladı tanrı<br/>
denizini.<br/>
kumları oyalayan<br/>
kir içinde, birkaç çocuk ayağı şimdi.</p><p>bende kemikleşen babamın<br/>
mezarını bilmem<br/>
ama bir çocuğu kemiren<br/>
ya bir babadır hep<br/>
ya da yokluğu.</p><p>bak<br/>
avuçlarının içindeki raylardan çıkıyor<br/>
çok yüklediğimiz tren<br/>
belki boynunu kurtarıyoruz<br/>
trenlerin makaslandığı yerlerde<br/>
ilk defa<br/>
doğru raylara uzanmış bir kadının.<br/>
ama bu kez de<br/>
kargaşa ve ceset oluyor<br/>
senin ekseninde.<br/>
biliyorum<br/>
bir aşkın üstüne yakışacak ağız tadı değil<br/>
akşamları acıya yatırılan bir damak</p><p>belki sonra<br/>
eli siyahtan başka bir renge de uzanabilen<br/>
ressamlar tanır seni<br/>
bilirsin<br/>
seni çırılçıplak çizmek için<br/>
kendini soyan birini</p><p>ama tren ne kadar dinlense de<br/>
raydan çıktığı o noktaya yaklaşırken<br/>
—ki söz konusu olan bir kadındır<br/>
korkusuna yaklaştıkça çoğalır güzelliği—<br/>
bilmeyecek hiç<br/>
o noktayı<br/>
bir daha geçip geçemeyeceğini…
<br>
|
16,372 |
Bu Şiir Ondan Utanıyor
|
Mevlana Celaleddin Rumi
| 9 |
Bu ne güzel koku böyle,<br/>
bu ne güzel koku.<br/>
Gül bahçesinden yoksa gelen o mu?<br/>
Gece mi bu gelen, misk mi bu, amber mi bu?<br/>
Bu ne güzel koku böyle,<br/>
bu ne güzel koku.<br/>
O pazardan tezcecik yoksa o mu geliyor,<br/>
yoksa güzelimiz geri mi geliyor ne?</p><p>Bu nasıl yüz böyle,<br/>
bu nasıl ışık?<br/>
Bu nasıl ay böyle,<br/>
bu nasıl güneş?<br/>
Mağradan mı çıktı,<br/>
dağdan mı iniyor,<br/>
o yalnızlığın adamı,<br/>
o dost?</p><p>Boş yere arama şarap testisini sen.<br/>
Koklama onun ağzını sen boş yere.<br/>
Şu meyhaneciden mi geliyor sandın onu;<br/>
dostum, onu sen kendin gibi belleme.</p><p>Yolda o yapayalnızsa ne olur?<br/>
Başında sarık yoksa ne çıkar?<br/>
Ne bundan güneşe bir leke olur,<br/>
ne ayın gösterişine zarar.</p><p>Bu gece uyuma dostum, uyuma.<br/>
Bir kolayına getir onu bul.<br/>
Sarhoşlar meclisine hep böyle geceleyin gelir o.<br/>
Bu gece uyuma dostum, uyuma.</p><p>Biz duvara asılı duran resimleriz.<br/>
Bizi yapan ressamın varlık şavkı<br/>
duvarın üzerine bir vurdumu,<br/>
bakarsın o anda canlanıvermiş, kımıldanmışız<br/>
Onun selvi boyu bir göründü mü,<br/>
bakarsın dünya güllük gülistanlık.<br/>
Kalktı bir salındı, kendinibir gösterdi mi.<br/>
bakarsın kıyamet koptu gitti.</p><p>Bakarsın Calinus gibi hastalar ülkesindendir o.<br/>
Bakarsın hayret yurdunda dolaşır hastalar gibi.</p><p>Sustum artık ben,<br/>
sustum artık<br/>
Bu şiir utanıyor ondan.
<br>
|
133,440 |
Bir Han Köşesinde Kalmışım Hasta
|
Aşık Kerem
| 6 |
Bir han köşesinde kalmışım hasta <br/>
Gözlerim kapalı kulağım seste<br/>
Kendim gurbet ilde gönlüm heveste</p><p>Gelme ecel gelme üç gün ara ver <br/>
Al benim sevdamı götür yare ver</p><p>Erzurum dağları duman dildedir <br/>
Başım yastıktadır gözüm yoldadır<br/>
Aslı hayın yardır adam daldadır</p><p>Gelme ecel gelme üç gün ara ver<br/>
Al benim sevdamı götür yare ver</p><p>Erzurum dağları kardır geçilmez <br/>
Gizli sırlar her adama açılmaz<br/>
Ayrılık şerbeti zehir içilmez</p><p>Gelme ecel gelme üç gün ara ver <br/>
Al benim sevdamı götür yare ver</p><p>Felek sen mi kaldın bana gülecek <br/>
Akıttın göz yaşım kimler silecek<br/>
Kerem'e dediler Aslı'n gelecek</p><p>Gelme ecel gelme üç gün ara ver <br/>
Al benim sevdamı götür yare ver
<br>
|
104,721 |
Ya Resulallah
|
Niyazi Mısri
| 8 |
Zuhur-ı kainatın madenisin ya Resulallah<br/>
Rumuz-ı küntü kenz'in mahzenisin ya Resulallah</p><p>Beşer denen bu alem ki senin suretle şahsındır<br/>
Hakikatte hüviyette değilsin ya Resulallah</p><p>Vücudun cümle mevcudatı nice cami' olduysa<br/>
Dahi ilmin muhit oldu kamusun ya Resulallah</p><p>Dehanın menba-ı esrar ilm-i min ledünnidir<br/>
Hakayık ilminin sen mahremisin ya Resulallah</p><p>Ne kim geldi cihana hem dahi her kim gelisedir<br/>
İçinde cümlenin ser-askerisin ya Resulallah</p><p>Cihan bağında insan bir şecerdir gayriler yaprak<br/>
Nebiler meyvedir sen zübdesisin ya Resulallah</p><p>Şefaat kılmasan varlık Niyazi'yi yoğ ederdi<br/>
Vücudun zahmının sen merhemisin ya Resulallah
<br>
|
66,506 |
Yaşıyorum Demek
|
Aziz Nesin
| 7 |
Çok merak ediyorum kendimi<br/>
Başıma bir şey mi geldi<br/>
Öldüm mü kaldım mı<br/>
Hiçbir haber yok kendimden</p><p>Bu sabah kapımı çaldım<br/>
Kapıyı açan kendim<br/>
Bir süre kendime baktım<br/>
Bu güleç yüz bendim</p><p>Oh ne güzel bir sabah<br/>
Bugün de yaşıyorum demek<br/>
Benden başka yok kimsem<br/>
Beni merak edecek
<br>
|
102,941 |
78 Numaralı Duygusal Şarkı
|
Bertolt Brecht
| 7 |
Ah, şu aşk yatağında<br/>
Bir kez daha yorgun uyuyakalmışım<br/>
Bir ağaç gördüm yeşil tomurcuk dolu<br/>
Güneşin altında.</p><p>Düşünüyordum rüyamda<br/>
Bu güneş altındaki ağacı: <br/>
Zamanı gelince beni bu<br/>
Yeşil ağacın altında gömsünler.</p><p>Sonra senin yanında uyanınca<br/>
Bembeyaz çarşaflar içinde: <br/>
Ah, beni bu çarşafların<br/>
İçine gömsünler diye düşündüm.</p><p>Ve perdelerin arasından süzülen<br/>
Yumuşacık ay<br/>
Hareketsiz, sessiz düşünüyordu.<br/>
Benim cenazem ne zaman? </p><p>Daha sonra bacağına<br/>
Ve ılık vücuduna sarılmışken<br/>
Düşündüm: İlerde<br/>
Beni bu kolların arasında gömün.</p><p>ve hepinizi gözleri yaşlı mirasçılar gibi <br/>
yatağımın çevresinde gördüm. <br/>
düşündüm: öldüğümde <br/>
gitmeme izin vermeniz gerekecek. </p><p>siz çok şey verenler: bana herşeyi <br/>
veremediğiniz için üzüleceksiniz: <br/>
beni sevinçli gördüğünüz için <br/>
avunamayacaksınız.
<br>
|
2,179,243 |
Merhaba
|
Yaşar Kemal
| 9 |
Dünyanın ucunda bir gül açılmış<br/>
Efil efil esen yele merhaba<br/>
Karanlığın sonu bir ulu şafak<br/>
Sarp kayadan geçen yola merhaba</p><p>Gün be gün yüreğim ulu yalımda<br/>
Engel tuzak kurmuş bekler yolumda<br/>
Zulümlerde işkencede ölümde<br/>
Bükülmeyen güce kola merhaba</p><p>Acıda kahırda çekmiş geliyor<br/>
Güneşten boşanmış kopmuş geliyor<br/>
Bir ışık selidir sökmüş geliyor<br/>
Nazım usta coşkun sele merhaba</p><p>Alınacak Anadolu'nun öcü<br/>
Yerde kalmıyacak çekilen acı<br/>
Açıldı geliyor şafağın ucu<br/>
Şu doğdu doğacak güne merhaba</p><p>Selam olsun dört bir yana merhaba<br/>
Akan kana düşen cana merhaba<br/>
Hesap sorulacak güne merhaba<br/>
Türküler söyleyen dile merhaba
<br>
|
82,915 |
Bekleyeceğim
|
Ahmet Hamdi Tanpınar
| 8 |
Aylar geçip yıllar olsa da<br/>
Yıllar geçip zaman dolsa da<br/>
Aşkın arzuları beni boğsa da<br/>
Bir gün seversin diye bekleyeceğim</p><p>Bugün nişanlansan, yarın evlensen<br/>
Benden başka binbir kişi sevsen<br/>
Hepsiyle ayrı ayrı izdivaç görsen<br/>
Bir gün dönersin diye bekleyeceğim</p><p>Seni beklemekle geçse de ömrüm<br/>
Şu fani dünyada kalmasa günüm<br/>
Senden uzakta ölürsem bir gün<br/>
Ahirette seni bekleyeceğim...
<br>
|
5,216 |
Flora
|
Akgün Akova
| 6 |
Göllerimi bırakıp denizlerine gelirim<br/>
sevişmek için seninle<br/>
Flora, çağlayanın karnında çırpınan kayık<br/>
isteğin masalı<br/>
tenime dağılan mıknatıs<br/>
yüzükoyun yatmasan göremezdim<br/>
sırtında bir bahçıvanın makas izleri<br/>
Sevdalılar Parkı'nda ağır yaralı<br/>
dudakların boynumun altında patlayan<br/>
yavru papatya<br/>
sokaklar bile göç ediyor Flora<br/>
saatler ıslanıyor<br/>
Tamburi Cemil Bey çalıyor seni anımsatan şarkıları<br/>
kente kanadı kırık melekler yağıyor<br/>
sevdamız yüksekten uçurdu bizi<br/>
sevdamız, siste dolaşan tavuskuşları</p><p>biz sevişirken ölmeliyiz Flora<br/>
köprülerin üzerinde, çatlayıp bizi ikiye bölen<br/>
erimiş bilgisayarlar bulmalılar çöp kutumuzda<br/>
oyuncak mağazaları için soygun planları<br/>
tahtlar, somun altından<br/>
biz sevişirken ölmeliyiz Flora<br/>
birileri haber vermeli bunu muhabbet kuşlarına
<br>
|
19,386 |
Gece Vakti Kimdir Kapıyı Çalıp Gelen
|
Ataol Behramoğlu
| 6 |
Gece vakti kimdir kapıyı çalıp gelen <br/>
Yitirdiğim bir mutluluk mu <br/>
Habercisi mi gelecekteki bir mutluluğun </p><p>Gece vakti kimdir kapıyı çalıp gelen <br/>
İçimde bağıran acılar mı <br/>
Serseri, başıboş bir rüzgar mı </p><p>Gece vakti kimdir kapıyı çalıp gelen <br/>
Ansızın çıkıp gelen bahar mı </p><p>Gece vakti kimdir kapıyı çalıp gelen <br/>
Yüreğim mi,damarlarimda hışırdayan kan mı</p><p>Bağırarak bu kansız evlerin suratına <br/>
Bağırarak bu kansız sokakların suratına <br/>
Bağırarak bu kansız insanların suratına <br/>
Bağırarak yüreğimdeki kanı </p><p>Gece vakti kimdir kapıyı çalıp gelen
<br>
|
19,284 |
Oğlum, Bu Temenni Neye Benzer, Bana Bak
|
Mehmet Akif Ersoy
| 7 |
Oğlum,bu temenni neye benzer, bana bak:<br/>
Eşeklerin canı yükten yanar,aman derler,<br/>
Nedir bu çektiğimizderd,çifte çifte semer! <br/>
Biriyle uğraşırken gelip çatar öbürü; <br/>
Gelir ki taş gibi hain, hem eskisinden iri.</p><p>Semerci usta geberseydi...değmeyin keyfe! <br/>
Evet,gebermelidir inkisar edin herife.<br/>
Zavallı usta göçer bir gün akibet, ancak,<br/>
Makaami öyle uzun boylu nerede boş kalacak? <br/>
Çırak mı, kalfa mı, kim varsa yaslanır köşeye; <br/>
Takım biçer durur artık gelen giden eşeğe.<br/>
Adam meğer acemiymiş, semerse haylı hüner; <br/>
Sırayla baytarı boylar zavallı merkepler.<br/>
Bütün o beller,omuzlar çürür çürür oyulur; <br/>
Sonunda her birinin sırtı yemyeşil et olur.<br/>
''Giden semerciyi,derler, bulurmuyuz şimdi? <br/>
Ya böyle kalfa değil, basbayağı muallimdi.<br/>
Nasıl da kadrini vaktıyla bilemedik,tuhaf iş:<br/>
Semer değilmiş o rahmetlininki devletmiş! ''<br/>
Nasihatim sana:''herzeyle iştigali bırak! <br/>
Adamlığın yolu neredeyse, bul da girmeye bak! <br/>
Adam mısın: ebediyyen cihanda hürsün gez; <br/>
Yular takıp seni bir kimsecik sürükleyemez.<br/>
Adam değil misin, oğlum, gönüllüsün semere<br/>
Küfür savurma boyun kestiğin semercilere.
<br>
|
412,223 |
Evlâ Olan
|
Abdurrahim Karakoç
| 7 |
Yalvarma zalime, ölmek daha evlâ<br/>
Bir ekmeği beşe bölmek daha evlâ<br/>
Şu kirli dünyaya bak ibret ile<br/>
Doymaktan ziyade görmek daha evlâ..</p><p>28.03.2005/Vakit
<br>
|
20,592 |
Su Kasidesi
|
Fuzuli
| 8 |
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su<br/>
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su</p><p>(Ey göz! Gönlümdeki (içimdeki) ateşlere göz yaşımdan <br/>
su saçma ki, bu kadar (çok) tutuşan ateşlere su fayda <br/>
vermez.) </p><p>Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem<br/>
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su</p><p>(Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa <br/>
gözümden akan sular, göz yaşları mı şu dönen gök <br/>
kubbeyi kaplamıştır, bilemem..) </p><p>Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk<br/>
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su</p><p>(Senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden <br/>
benim gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Nitekim <br/>
akarsu da zamanla duvarda, yarlarda yarıklar meydana <br/>
getirir.) </p><p>Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin<br/>
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su</p><p>(Yarası olanın suyu ihtiyatla içmesi gibi, benim <br/>
yaralı gönlüm de senin ok temrenine, ok ucuna benzeyen <br/>
kirpiklerinin sözünü korka korka söyler.) </p><p>Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün<br/>
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su</p><p>(Bahçıvan gül bahçesini sele versin (su ile <br/>
mahvetsin) , boşuna yorulmasın; çünkü bin gül bahçesine <br/>
su verse de senin yüzün gibi bir gül açılmaz.) </p><p>Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna<br/>
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su</p><p>(Hattatın beyaz kâğıda bakmaktan, kalem gibi, <br/>
gözlerine kara su inse (kör olsa, kör oluncaya kadar <br/>
uğraşsa yine de) gubârî (yazı) sını, senin yüzündeki<br/>
tüylere benzetemez.) </p><p>Ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n'ola<br/>
Zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su</p><p>(Senin yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim <br/>
ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? Zira gül elde etmek <br/>
dileği ile dikene verilen su boşa gitmez.) </p><p>Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ<br/>
Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su</p><p>(Gamlı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin olan <br/>
bakışını esirgeme; zira karanlık gecede hastaya su <br/>
vermek hayırlı bir iştir.) </p><p>İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it<br/>
Susuzam bir kez bu sahrâda menüm-çün ara su</p><p>(Gönül! Onun ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste <br/>
ve onun ayrılığında duyduğum hararetimi yatıştır, <br/>
söndür. Susuzum bu defa da benim için su ara.) </p><p>Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi<br/>
Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su</p><p>(Nasıl sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su <br/>
içmek hoş geliyorsa, ben senin dudağını özlüyorum, <br/>
sofular da kevser istiyorlar.) </p><p>Ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler güzâr<br/>
Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su</p><p>(Su, her zaman senin Cennet misâli mahallenin <br/>
bahçesine doğru akar. Galiba o hoş yürüyüşlü, hoş <br/>
salınışlı; serviyi andıran sevgiliye aşık olmuş.) </p><p>Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek<br/>
Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su</p><p>(Topraktan bir set olup su yolunu o mahalleden <br/>
kesmeliyim, çünkü su benim rakibimdir, onu o yere <br/>
bırakamam.) </p><p>Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar<br/>
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su</p><p>(Dostlarım! Şayet onun elini öpme arzusuyla ölürsem, <br/>
öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla <br/>
sevgiliye su sunun.) </p><p>Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger<br/>
Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su</p><p>(Servi kumrunun yalvarmasından dolayı dikbaşlılık <br/>
ediyor. Onu ancak suyun eteğini tutup ayağına düşmesi <br/>
(yalvarıp aracı olması bu dikbaşlılığından)<br/>
kurtarabilir.) </p><p>İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile<br/>
Gül budağınun mizâcına gire kurtara su</p><p>(Gül fidanı bir hile ile (meşhur gül ve bülbül <br/>
efsanesindeki gibi yine) bülbülün kanını içmek <br/>
istiyor; bunu engelleyebilmek için suyun gül<br/>
dallarının damarlarına girerek gül ağacının mizacını <br/>
değiştirmesi gerekir.) </p><p>Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme<br/>
İktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr'a su</p><p>(Su Hz. Muhammed'in (s.a.v) yoluna uymuş (ve bu hâli <br/>
ile) dünya halkına temiz yaratılışını açıkça <br/>
göstermiştir.) </p><p>Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ<br/>
Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su</p><p>(İnsanların efendisi, seçme inci denizi (olan Hz. <br/>
Muhammed'in s.a.v) mucizeleri kötülerin ateşine su <br/>
serpmiştir.) </p><p>Kılmağ içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın<br/>
Mu'cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su</p><p>(Katı taş, Peygamberlik gül bahçesinin parlaklığını <br/>
tazelemek için (ve onun) mucizesinden dolayı su <br/>
meydana çıkarmıştır.) </p><p>Mu'cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim<br/>
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su</p><p>(Hz. Peygamberimiz'in mûcizeleri dünyada uçsuz <br/>
bucaksız bir deniz gibi imiş ki, ondan (o <br/>
mucizelerden) , ateşe tapan kâfirlerin binlerce <br/>
mâbedine su ulaşmış ve onları söndürmüştür.) </p><p>Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ<br/>
Barmağından virdügin şiddet günü Ensâr'a su</p><p>(Mihnet günü Ensâr'a parmağından su verdiğini (bir <br/>
mucize olarak parmağından su akıttığını) kim işitse <br/>
hayret ile (şaşa kalarak) parmağını ısırır.) </p><p>Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât<br/>
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su</p><p>(Dostu yılan zehri içse (bu zehir onun dostu için) âb-<br/>
ı hayat olur. Aksine düşmanı da su içse (o su, <br/>
düşmanına) elbette yılan zehrine döner.) </p><p>Eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz<br/>
El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su</p><p>(Abdest (almak) için el uzatıp gül (gibi olan)<br/>
yanaklarına su vurunca (sıçrayan) her bir su <br/>
damlasından binlerce rahmet denizi dalgalanmıştır.) </p><p>Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl<br/>
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su</p><p>(Su ayağının toprağına ulaşayım diye başını taştan <br/>
taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer.) </p><p>Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr<br/>
Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su</p><p>(Su, onun eşiğinin toprağına zerrecikler halinde ışık <br/>
salmak (orayı aydınlatmak) ister. Eğer parça parça da <br/>
olsa o eşikten dönmez.) </p><p>Zikr-i na'tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ<br/>
Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su</p><p>(Sarhoşlar içkiden sonra gelen bat adrysını gidermek <br/>
için nasıl su içerlerse, günahkârlar da senin na'tının <br/>
zikrini dillerinde tekrarlamayı (dertlerine) <br/>
derman bilirler.) </p><p>Yâ Habîballah yâ Hayre'l beşer müştakunam<br/>
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su</p><p>(Ey Allah'ın sevgilisi! Ey insanların en hayırlısı! <br/>
Susamışların (susuzluktan dudağı kurumuşların) yanıp <br/>
dâimâ su diledikleri gibi (ben de) seni özlüyorum.) </p><p>Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mi'râc'da<br/>
Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su</p><p>(Sen o kerâmet denizisin ki mi'râc gecesinde feyzinin <br/>
çiyleri sabit yıldızlara ve gezegenlere su ulaştırmış.) </p><p>Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner<br/>
Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra su</p><p>(Kabrini yenileyen (tamir eden) mimara su lazım olsa, <br/>
güneş çeşmesinden her an bol bol saf, tatlı ve güzel <br/>
su iner.) </p><p>Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma<br/>
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su</p><p>(Cehennem korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmış, <br/>
(ama) o ateşe, senin ihsan bulutunun su serpeceğinden <br/>
ümitliyim.) </p><p>Yümn-i na'tünden güher olmış Fuzûlî sözleri<br/>
Ebr-i nîsândan dönen tek lü'lü şeh-vâra su</p><p>(Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzûlî'nin (alelâde)<br/>
sözleri, nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su <br/>
(damlası) gibi birer inci olmuştur.) </p><p>Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr<br/>
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su</p><p>(Kıyamet günü olduğu zaman, gaflet uykusundan uyanan <br/>
düşkün (yahut aşık) göz, (sana duyduğu) hasretten su <br/>
(gözyaşı) döktüğü zaman,) </p><p>Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam<br/>
Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su</p><p>(O mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat <br/>
çeşmenin su vereceğini, beni mahrum bırakmayacağını <br/>
ummaktayım.)
<br>
|
50,469 |
Çağımızda Her Aşk
|
Roni Margulies
| 7 |
Ayrıntılardan arındırsam hayatımı; <br/>
desem ki: ben Elsa'yı çok sevdim.<br/>
O kadar. Bir kapı aralandı kısaca: <br/>
Bir başka dünyada, başka bir çağda<br/>
mümkün olabileceğini gördük aşkın.<br/>
Usulca kapandı tekrar kapı sonra.</p><p>Uzun uzun durmasam üzerinde; <br/>
desem ki: ben Elsa'yı çok sevdim.<br/>
O kadar. Aşkın başkalarını dışladığı, <br/>
sevdanın ille de bire bir yaşandığı yerde, <br/>
biri bir başkasını ne kadar sevebilirse, <br/>
o kadar sevebildim ben de işte.</p><p>Desem ki, böylesi bir dünyada, <br/>
böyleyken insan ilişkileri<br/>
başka türlü sevemezdik zaten.<br/>
Elsa duymuyorsa artık sözlerimi, <br/>
ne anlamı olabilir ki dediklerimin! <br/>
Sonuç olarak yenildik işte.</p><p>Desem ki, yumuşak bir sesle, <br/>
baştan yeniktir çağımızda her aşk.<br/>
Herkes gibi yenildik işte biz de.<br/>
İsyan etmesem, doğal karşılasam<br/>
ve ağlamayabilsem.<br/>
Ağlamasam.</p><p>Desem ki, değişecek birgün herşey, <br/>
çıkacak aşk bireylerin tekelinden.<br/>
Ne değişir ki bizim için? Ne değişir ki? <br/>
Baştan yeniktir çağımızda her aşk<br/>
ve çağımızın çocukları, Elsa'yla ben, <br/>
yenildik işte herkes gibi.
<br>
|
14,384 |
Yıldızları söndürmüş fırtına
|
Cemil Meriç
| 8 |
Yıldızları söndürmüş fırtına<br/>
Batan bir gemidesin<br/>
Senden ne kalacak yarına<br/>
Kıyılardan imdat isteyen,sesin
<br>
|
933 |
Kendime Öğüt
|
Aziz Nesin
| 6 |
Uslanma hiç hep deli kal<br/>
Büyüme sakın çocuk kal<br/>
Es deli deli böyle kal<br/>
Son harmanında sevdanın<br/>
Tüken toz toz savrula kal<br/>
Suçüstu bulmalı ölüm<br/>
Ölürken de sevdalı kal ...
<br>
|
1,839,689 |
Gazel
|
Nef'i
| 7 |
Derdim nice bir sinede pinhân iderim ben<br/>
Bir âh ile bu âlemi vîrân iderim ben</p><p>Âh ile komam dilleri zülfünde huzura <br/>
Cem'iyyet-i ağyarı perişan iderim ben</p><p>Cem'iyyet-i ağyarı ger itmezse perişan <br/>
Çerh-i feleği aksine gerdan iderim ben</p><p>Yâr olmayıcak zehr-i sitemdir bana bâde <br/>
Bilmem nice def-i gam-ı hicran iderim ben</p><p>Gûyâ ki olur didelerim ma'den-i yakut <br/>
Her gâh ki yâd-ı leb-i cânân iderim ben</p><p>Bu hâl ile avarelik el virse bana ger <br/>
Baştan başa dünyâyı gül-istân iderim ben</p><p>Nefi gibi yârana dimem dahi nazire <br/>
Yâ bu gazeli ziver-i dîvân iderim ben</p><p>Nefi</p><p>Günümüz Türkçesiyle</p><p>1.Ben derdimi yürekte daha ne kadar nasıl saklarım (saklayabilirim) ? <br/>
Bu dünyayı bir âh ile yıkarım ben, (bu âh ile derdimi de ortaya koyarım) .</p><p>2.Ah ederek, gönülleri senin zülfünde huzur içinde (rahat) bırakmam, Rakiplerin topluluğunu, huzurunu perişan eder, dağıtırım, bozarım ben.</p><p>3.(Bu hal böyle gider de) şayet (sevgilinin çevresinde toplanan) rakipler topluluğunu, huzurunu perişan etmezse, dağıtmazsa, bozmazsa, (O) feleğin çarkını tersine döndürürüm ben.</p><p>4.Sevgili (yanımda) olmayınca, bade (şarap) bana zulüm zehri olur,<br/>
(Şarap da zehir olunca) bilmem, ayrılık gamını nasıl giderebilirim, defedebilirim ben.</p><p>5.Sanki gözlerim (bir) yakut madeni olur, (ağlamaktan kızarır) , Her ne zaman ki sevgilinin dudağını anarım ben.</p><p>6.Şayet bu hal ile avarelik bana fırsat verirse, Dünyayı baştanbaşa gül bahçesi ederim ben.</p><p>7.Nefi gibi dostların şiirlerine de (artık) nazire söylemem, Ya da (söylersen) bu gazeli divanın süsü ederim ben.</p><p>Halil Erdoğan CENGİZ
<br>
|
104,949 |
Ağacın Eyisi Özünden Olur
|
Karacaoğlan
| 8 |
Ağacın eyisi özünden olur<br/>
Yiğidin eyisi sözünden olur<br/>
İl için ağlayan gözünden olur<br/>
Ağlama hey gözü yaşın sevdiğim</p><p>Yavrı keklik gibi kaynar eğlenir<br/>
Mis kokulu yağlar ile yağlanır<br/>
Sabah akşam türlü yazma bağlanır<br/>
Eğip geçer yeşil başın sevdiğim</p><p>Karacaoğlan der ki hoşça salınsın<br/>
Dursun yol üstünde bacı alınsın<br/>
Çözüver düğmeni göğsün görünsün<br/>
Nokta nokta benli döşün sevdiğim
<br>
|
212,788 |
Benim Şiirlerim
|
Mehmet Emin Yurdakul
| 7 |
'Sen kalbsizsin; hani senin gençliğin hayatı? <br/>
'Aşklarım mı? Bir nefeste solabilen bu şeyler,<br/>
'Bir yanar-dağ ateşiyle kömür gibi karardı; <br/>
'Şimdi ise yerlerinde bir sıtmalı yel eser.</p><p>'Evet, benim her şi'rimde yılan dişli diken var; <br/>
'Sizler gidin bal verecek yeni açmış gül bulun.<br/>
'Belki benim acı sesim kulakları tırmalar; <br/>
'Sizler gidin, genç kızların türküsüyle şen olun.</p><p>'Varın sizler, onlar ile korularda el ele<br/>
'Gezin, gülün, bir çift bülbül aşkı ile yaşayın; <br/>
'Yalnız kendi, yalnız kendi rûhunuzu okşayın.</p><p>'Zavallı ben, elimdeki şu üç telli saz ile<br/>
'Milletimin felâketli hayatını söyleyim; <br/>
'Dertlilerin gözyaşını çevrem ile sileyim! ..'
<br>
|
33,538 |
Vay Kurban
|
Ahmed Arif
| 7 |
Dağlarının, dağlarının ardı,<br/>
Nazlıdır.<br/>
Uçurum kıyısında incecik bir yol<br/>
Gider dolana - dolana,<br/>
Bir hastan vardır, umutsuz,<br/>
Belki Ayşe, belki Elif<br/>
Endamı kuytuda başak,<br/>
Memesinin, memesinin altında,<br/>
Bir sancı,<br/>
Bir hayın bıçak...</p><p>Ölüm bu,<br/>
Fıkara ölümü<br/>
Geldim, geliyorum demez.<br/>
Ya bir kuşluk vakti, ya akşam üstü,<br/>
Ya da seher, mahmurlukta,<br/>
Bakarsın, olmuş olacak.<br/>
Bir hastan vardı umutsuz,<br/>
Hasreti uykularda,<br/>
Hasreti soğuk sularda.<br/>
Gayrı, iki korku çiçeğidir gözleri,<br/>
İki mavi, kocaman korku çiçeği,<br/>
Açar, derin kuyularda...</p><p>Dağlarının, dağlarının ardı korkunçtur.<br/>
Hiç akıl edip de düşünen var mı?<br/>
Gün kimin hesabına tutar akşamı,<br/>
Rahmetinden kim demlenir bulutun,<br/>
Hayırlı evlat makina<br/>
Nasıl canavar kesilir.<br/>
Kurdun, karıncanın rızkını veren<br/>
Toprak nasıl ayartılır,<br/>
Yüz vermez topal öküze,<br/>
Ve almaz koynuna kara sabanı.</p><p>Sepetçioğlu'm kömür işçisidir,<br/>
Mavzer değil, kürek tutar Urfalı Nazif<br/>
Mal, haraç - mezattır,<br/>
Can, pazar - pazar.<br/>
Kırmızı, ak ve esmer,<br/>
Yumuşak ve sert buğdaları<br/>
Yaratan ellerin sahibidir bu,<br/>
Kör boğaz, nafaka uğruna,<br/>
Haldan düşmüş, tebdil gezer...</p><p>Dağlarının, dağlarının ardı<br/>
Nasıl anlatsam...<br/>
Ağaçsız, kuşsuz, gölgesiz.<br/>
Çırılçıplak,<br/>
Vay kurban...<br/>
'Kimbu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda.'<br/>
Yiğitlik, sen cehennem olsan bile<br/>
Fedayı kabul etmektir,<br/>
Cennet yapabilmek için seni,<br/>
Yoksul ve namuslu halka.<br/>
Bu'dur ol hikayet,<br/>
Ol kara sevda.</p><p>Seni sevmek,<br/>
Felsefedir kusursuz.<br/>
İmandır, korkunç sabırlı.<br/>
İp'in, kurşun'un rağmına,<br/>
Yürür pervasız ve güzel.<br/>
Sıradağları devirir,<br/>
Akan suları çevirir,<br/>
Alır yetimin hakkını,<br/>
Buyurur, kitabınca...</p><p>Gün ola, devran döne, umut yetişe,<br/>
Dağlarının, dağlarının ardında,<br/>
Değil öyle yoksulluklar, hasretler,<br/>
Bir te başak tanesi bile dargınkalmayacaktır, <br/>
Bir tek zeytin dalı bile yalnız... <br/>
Sıkıysa yağmasın yağmur, <br/>
Sıkıysa uykudan uyanmasın dağ. <br/>
Bu yürek, ne güne vurur... <br/>
Kaçar damarlarından karanlık, <br/>
Kaçar, bir daha dönemez, <br/>
Sunar koynunda yatandan, <br/>
Hem de mutlulukla sunar <br/>
Beynimizin ışığında yeraltı. </p><p>Her mevsim daha genç, daha verimli, <br/>
Sunar, pırıl - pırıl, sebil, <br/>
Ömrünün en güzel aşk hasadını, <br/>
Elimizin hünerinde yeryüzü. <br/>
Dolu sofra, gülen anne, gülen çocuklar, <br/>
Bir'e on, bir'e yüz'le akşama gebe <br/>
Şafakla doğan işgücü. <br/>
Yalanım yok, sözüm erkek sözüdür, <br/>
Ol kitapta böyle yazılıdır, <br/>
Ol sevda, böyledir çünkü...
<br>
|
2,110,236 |
Atama Ağıt
|
Kemalettin Kamu
| 9 |
I.<br/>
Sırma sarısını yay saçlarına, <br/>
Gözüne rengini koy denizlerin; <br/>
Düşün dudakların en incesini,<br/>
Yüzüne tuncunu ver benizlerin.<br/>
Onda yürüyüşün en yiğitçesi, <br/>
Onda bükülmezi vardı dizlerin<br/>
Gezerdi ülkede bir hızır gibi <br/>
Em olup derdine çaresizlerin.<br/>
II.<br/>
Durgun bir denizi andırır dışı<br/>
İçi hiç sönmeyen bir yanardağı. <br/>
Sesinde ıslığı eser kuvvetin,<br/>
Sözünde şahlanır Hakkın bayrağı<br/>
Gökle Güneş gibi buluştu onda<br/>
Sezinin sağlamı, duyunun sağı<br/>
Yıkarak kökünden osmanlılığı<br/>
O gömdü tarihe bir ortaçağı.<br/>
III.<br/>
Dağlar dümdüz olur işaretiyle, <br/>
Ürperir ovalar avazesine; <br/>
Devrilir hıncına çarpar ordular<br/>
Kaleler dayanmaz yelpazesine.<br/>
Fikrin, güzelliğin, aşkın, her şeyin<br/>
Bağlıydı daima en tazesine<br/>
Yaşadı başı dik, dünyaya karşı<br/>
Getirdi dünyayı cenazesine! <br/>
IV.<br/>
Onsuz kaldığın bilse tabiat <br/>
Bağlar üzüm vermez, bahçeler kurur; <br/>
Okşar saçlarını ezelin eli,<br/>
Yüzüne ebedin ışığı vurur.<br/>
Övünür insanlık eserleriyle, <br/>
Yurt onun sevgisi üstünde durur. <br/>
Adıdır kurduğu devlete temel, <br/>
Ünü kurtardığı millete gurur! <br/>
V.<br/>
Fâni varlığını kaybetti ama, <br/>
Simgesi yurdumun burçlarındadır<br/>
Engin ufuklara uzanmış kolu, <br/>
Hızı altıokun uçlarındadır! <br/>
Kadının, erkeğin hafızasında <br/>
Gencin, ihtiyarın duşlarındadır<br/>
Yayla yellerinde eser gölgesi, <br/>
Sesi bahçemizin kuşlarındadır.<br/>
VI.<br/>
Ben mi yazacaktım göçüm gününü<br/>
Dökerek ardından böyle gözyaşı? <br/>
Ben ki ona büyük gezilerinde <br/>
Oldumdu bir küçük yol arkadaşı<br/>
En son durağına varmadan ömrün<br/>
Kapadı yolunu bir mezar taşı...<br/>
Büyük kurucusu cumhuriyetin<br/>
Hürriyet aşıkı milletin başı!
<br>
|
26,064 |
Küfrüm Edebimi Aştı Bu Gece
|
Bedirhan Gökçe
| 9 |
Sen benim gözümde bir hiçsin artık,<br/>
Nefretim aşkımı aştı bu gece<br/>
Bugün ki sözlerin söz müydü artık<br/>
Son sözün sabrımı aştı bu gece</p><p>Kolayca bitsin bu diyemedin de <br/>
Salladın savurdun basiretsizce<br/>
Hiç mi ders almadın onca gezdik de<br/>
Yağmurun rahmeti aştı bu gece</p><p>Yürümeyen neydi,ilişkimiz mi? <br/>
Günüm sensiz bomboş deyişimiz mi? <br/>
Sensiz yaşayamam çelişkimiz mi? <br/>
Yalanın doğrunu aştı bu gece</p><p>Evlenmek hayali kapımda idi<br/>
Giriş kat evimin boyası yeni<br/>
Mobilyan,takımın, alınmış idi<br/>
Vuslatım tadını aştı bu gece</p><p>Yemedim yedirdim ne varsa sana<br/>
Üç kuruşum olsa verirdim daha<br/>
Memurdum yoksuldum hatırlasana<br/>
Hafızam haddini aştı bu gece</p><p>Ayakların donmuş,üşümüştün de<br/>
Gece yatamamış üzülmüştüm de <br/>
Bir ay oruç tutup yememiştim de<br/>
O çizmen boyunu aştı bu gece</p><p>Yapılan söylenmez, gelmezmiş dile<br/>
Allahtan beklenir kul bilmese de<br/>
Kızgınlığım buna, sebep ise de <br/>
Sabrım miadını aştı bu gece</p><p>Onca gez toz benle,seviyorum de<br/>
Sonra git nişanlan bir de ona de<br/>
Şerefsizlik değil, nedir bu söyle<br/>
Küfrüm edebimi aştı bu gece</p><p>Sana son bir sözüm, nasihatım var<br/>
Aldığım ahlakla bir terbiyem var<br/>
Seni doğurana ana deyip geçmek var<br/>
Saygım adabımı tuttu bu gece<br/>
Gönlümün romanı bitti bu gece<br/>
Hangisine yansam şimdi gün gece<br/>
Ömrümden beş yıl gitti bu gece
<br>
|
20,118 |
Tahliye Olan
|
Nevzat Çelik
| 7 |
I </p><p>kara sürülmesin diye anamızın ak sütüne <br/>
başımızın gölgesini bile düşürmedik önümüze <br/>
koşarak gelirdi seksek çizgisinden çocukların sesi <br/>
acının aynasında yansırdı yurdumun o can sureti </p><p>II </p><p>apansız kar fırtınası tozardı uykularımız <br/>
duyardık basılmış yuvaları dağkırlangıçlarının <br/>
sesimiz sesimizi kucaklayarak aşardı duvarı <br/>
kar aklığını kan yakmasın <br/>
açın kanatlarınızı kırlangıçlarım <br/>
mavi dağ dumanını <br/>
sarın kanatlarınıza kırlangıçlarım <br/>
umut umut dağlarımızda <br/>
kanatlanın kırlangıçlarım </p><p>III </p><p>çatımızın üzerinde gökyüzü diye bir şey vardı <br/>
boş bir tabut gibi yatardı havalandırmada bizsiz <br/>
bir zaman çıplaklığımızı ısıtan giysilerimiz <br/>
ve görüşçülerimiz vardı yüzleri yasaktı <br/>
o yasaktı bu yasaktı şu yasak <br/>
yasaklar arasından bir güzelim yasak <br/>
kırıp atardı yasakları elimizden yuvarlasak </p><p>mektupsuz kitapsız uykusuz kaldık <br/>
kadınsız topraksız ağaçsız kaldık <br/>
yıl yıl mapus mapus kaldık aç açık <br/>
taştık.. dayandık.. kimseler duymadı <br/>
gelip de çatmasa kaşını ayrılık <br/>
dostlar gene birlikte dayanırdık </p><p>IV </p><p>ne yaşlı bir kavak gibi son deminde üşüyen babamı <br/>
ne yaprak yaprak düşleri savrulan anamı <br/>
ne bin yıllık kavgamızın bağbozumunu <br/>
ne bir akşam vakti yanan denizin ufkunu <br/>
ne beyninin yüreğinin ve gövdesinin <br/>
bütün kapılarını araladığım üç aylık karımı <br/>
ne de karımın karnında yatan yarı canımı <br/>
bırakıp da düşmek içeri dostlar <br/>
koymadı <br/>
sizi parmaklığa asıp gitmek kadar
<br>
|
44,168 |
Bizim Türkümüz
|
Yavuz Bülent Bakiler
| 8 |
Bizim türkümüzde gurbet var artık.<br/>
Hasret var, yürek var, toprak var balam<br/>
Gönlümüzü sımsıcak alan topraklar<br/>
Tiyan-Şan, Kadır-Gan Dağları'na dek uzar<br/>
Kim demiş vatanımız Edirne'den Kars'a kadar.</p><p>Kerkük'te kurşunlar ansızın bizi vurur<br/>
Sürüklenir sokaklarda başsız cesetlerimiz<br/>
Zulüm bir hançer gibi içimize oturur<br/>
Bir mağara devrinden arta kalan insanlar<br/>
Kerkük'te kan kusturur...</p><p>Uzar gider bir sessizlik içinde<br/>
Bir uçtan bir uca Türkistan toprakları<br/>
Beyaz altın dediğimiz pamuk tarlalarına<br/>
Çöreklenir yedi başlı kızıl yılan<br/>
Baş kaldırsa esarete yeni bir Osman Batur Han<br/>
Bebekler bile vurulur beşiklerinde<br/>
Kana boyanır Türkistan.</p><p>Basmış kanlı çizmeler toprağına bir defa<br/>
Çiğnenmiş kara kalpaklar, temiz duvaklar<br/>
Susmuş minarelerinde mübarek ezan<br/>
Prangaya vurulmuş bir mahkûm gibi çaresiz<br/>
Boynu büküktürkülerde güzelim Azerbaycan.</p><p>Bir kanlı ağıt söylenir şimdi Kırım'da<br/>
Biz duyarız Kırım'ın öldüren feryadını<br/>
Bir büyük destanla birlikte yeniden yazacağız<br/>
Kırım topraklarına Kırım Türkünün adını.</p><p>Balkanlarda büyük, öksüz kubbeler<br/>
Minareler, şadırvanlar, kervansaraylar<br/>
Bizi söyler, anlatır Mimar Sinan'dan beri<br/>
Üsküp'te, Estergon'da, bir atar damar gibi<br/>
Davullar, zurnalar ve serhat türküleri...</p><p>Yüzyıllardan beridir Altaylardan Tuna'ya<br/>
Bizim türkülerimizdir söylenen<br/>
Konuşan dil, bizim dilimizdir<br/>
Renk renk, nakış nakış uzayan toprak değildir<br/>
Kilimlerimizdir...</p><p>Yine bir dağ gibi, bir dev gibi doğrulacağız<br/>
Yeni bir ruh doğacak toprağımızdan<br/>
Tanıyacak bizi dünya yeniden heyecanla<br/>
Burma bıyığımızdan, kalpağımızdan.</p><p>Bizim türkümüzde gurbet var artık.<br/>
Hasret var, yürek var, toprak var balam<br/>
Gönlümüzü sımsıcak alan topraklar<br/>
Tiyan-Şan, Kadır-Gan Dağları'na dek uzar<br/>
Kim demiş vatanımız Edirne'den Kars'a kadar.
<br>
|
47,606 |
Kaside
|
Mehmet Akif İnan
| 7 |
O düşlerde kalan şarkılarımı <br/>
Gözlerin getirir sabahlarıma</p><p>Hoyrat saçlarıma seslerin rüzgar<br/>
Papatya dişlerin bahar haberi</p><p>Aydınlığında yol bulduğum yıldız<br/>
Bin parçadır şimdi derin göklerde</p><p>Akşamlar güvercin gibi gelirdi<br/>
Yeniden güçlenen gençliğimize</p><p>Günleri bir nakış gibi örerdin<br/>
Umut bir zırh gibiydi omuzlarımda, </p><p>Çağı kurtarmanın bir eylemidir<br/>
Çağ dışı görünen ilgimiz bizim</p><p>Eylülün kıyısı son durağımdır<br/>
Bir adım dönemem arkam uçurum</p><p>Yazma derse yazmam rüya gözlerin<br/>
Bastığın toprağa şiirlerimi</p><p>Bozgunlardan çıktım kan içindeyim<br/>
Yeni bir savaşa kuşandır beni</p><p>Seninle giyinen kurak yılları<br/>
Anarak yaşamak istemiyorum</p><p>Ve tekrar yaşamak tekrar yaşamak<br/>
Şimşek gibi geçen o saatları</p><p>Bir kurşun yağmuru altında kaldık<br/>
Anıtı dikilse korkusuzluğun</p><p>Bu yoksul türküler bitsin diyorum<br/>
Sana hicret ettim yılgınlıklardan
<br>
|
17,745 |
Görülmemiş Bir Çiçek Açma
|
Yannis Ritsos
| 8 |
Haykırmak istiyordu<br/>
Daha fazla dayanamayacaktı<br/>
Sesini duyabilecek kimse yoktu orada<br/>
Kimse duymak istemiyordu.<br/>
Kendisi de korkuyordu sesinden<br/>
İçinde boğuyordu sesini.<br/>
Patlamak üzereydi susuşu.<br/>
Birden,<br/>
Havaya uçtu gövdesinin parçaları<br/>
Özenle, sessizce toplayacaktı bu parçaları,<br/>
Hepsini bir bir yerine yerleştirecekti<br/>
Delikleri kapamak için.<br/>
Ve rastgele bir gelincik, bir sarı zambak bulursa, onlarıd a toplayacak,<br/>
Kendisinin bir parçasıymış gibi gövdesine yapıştıracaktı<br/>
Böyleydi,<br/>
Delik deşik,<br/>
Görülmemiş bir şekilde çiçek açıyordu işte.
<br>
|
108,569 |
Ben Bilemem
|
Pir Sultan Abdal
| 7 |
Sar'öküzü benden sual sorarlar<br/>
Ben bilemem bilenlere sorayım<br/>
Şu dünyayı uçtan uca ararlar<br/>
Ben bilemem bilenlere sorayım</p><p>Dünyayı üstüne kurdu hu deyü<br/>
Öküzün başının altı su deyü<br/>
Şu dünyanın damızlığı ne deyü<br/>
Ben bilemem bilenlere sorayım</p><p>Hindistan'a indi öküzün dili<br/>
Kabe'yi sırtında getürür beli<br/>
Evveli Muhammet ahiri Ali<br/>
Ben bilemem bilenlere sorayım</p><p>Kuyruğunu gördüm Yemen ilinde<br/>
Nurdan taç başında kemer belinde<br/>
Muhammet kalbinde Ali dilinde<br/>
Ben bilemem bilenlere sorayım</p><p>Mağripten maşrıka dünyanın ucu<br/>
Sarraf olan bilir altını tucu<br/>
Yalan imiş şu dünyanın sonucu<br/>
Ben bilemem bilenlere sorayım</p><p>Gün doğunca boynuzuna nur düşer<br/>
Bir yandan doğar da bir yandan aşar<br/>
Çiftçisi kim imiş çifte kim koşar<br/>
Ben bilemem bilenlere sorayım</p><p>Pir Sultan Abdal'ım yazmış göndermiş<br/>
Yedi yerden suyun vermiş kandırmış<br/>
Yönünü de Hak'tan yana döndermiş<br/>
Ben bilemem bilenlere sorayım
<br>
|
1,348,125 |
Ağustos Şiir
|
Hasan Hüseyin Korkmazgil
| 7 |
Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek <br/>
beterin beteri var diyenlere inanmıyorum... <br/>
hep böylesi havalar besler fırtınaları <br/>
korkarım bu mavi ışık çabuk sönecek <br/>
duymazdım durgun suların bezgin türkülerini <br/>
alışmak ölümün bir başka adıymış bilmezdim <br/>
bir yangınsonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı <br/>
bir rüzgar kulaklarımdan hiç eksilmiyor <br/>
esirgenmiş bir dünyada müthiş yalnızım <br/>
geri dönsen bile ben artık o ben olmayacağım <br/>
yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek </p><p>ben mısralarımı kerpiç gecelerinden çekmişim <br/>
beş numara lamba kaderi var mısralarımda benim <br/>
yitirmişim yıldız ışığında dost çizgileri <br/>
deli çizgi gözlerimi kör etmiş kör etmiş kör etmiş <br/>
göçmüş kıtalar üstünde kuşlar dönüyor garipsi <br/>
çığlıkçığlığa kuşlar dönüyor evcil ve tedirgin <br/>
gökmavisi bir türkü dolanmış yüreciğime <br/>
selsele yolculuklar tütüyor gözlerimde- neyleyim <br/>
insan demişim kitap yüzlü insanlar demişim gidemiyorum <br/>
kaderim kaderleri demişim allı'nın kızı <br/>
sen olmasan ben böyle değildim <br/>
böyle uysal ve kırılmış değildi şiirlerim <br/>
bir yangınsonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı <br/>
yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek </p><p>Rüzgar gibi ağustos geçti ellerimizden <br/>
Meyvalar bizi bal renkli günahlara çağırıyorlar <br/>
Bir yanda yaşanmamış günlerin hırsı <br/>
Bir yanda boşa geçen gecelerin acısı <br/>
Malum o dramın en güzel perdesindeydik <br/>
Ağustos şarap olmuş, kanımıza akmıştı <br/>
Göçmüş kıtalar üstünde kuşlar gibiydik <br/>
Her gören didik didik bizi denetliyordu <br/>
Biz kendi derdimize düşmüştük </p><p>yılandere ölüler yatağı helalim ölüler <br/>
katran mazot bidonları paslı putreller <br/>
kargalar üşüşmüş ahmedo'mun ellerine kargalar <br/>
ahmedo'mun düşlerine yılan çıyan doluşmuş <br/>
garipler mezarlığı doymamışlar dünyası <br/>
yıkılası karakuşak kurudere sırtları <br/>
ahmedo'm bir yaz bulutu bir varmış bir yokmuş <br/>
fenerler titreşiyor bıçaklanmış türkülerin gözbebeklerinde <br/>
vinçler beni balçık gibi akşamlara bindiriyorlar <br/>
sen olmasan şu sabahlar olmasa <br/>
şu benim büyük büyük susamışlığım <br/>
bu mızmız takvimi bir solukta susturacağım <br/>
yılandere ölüler yatağı helalim ölüler </p><p>rüzgar gibi bir ağustos geçti ellerimizden <br/>
meyvalar bizi balrengi günahlara çağırıyorlar <br/>
bir yanda boşa geçen gecelerin acısı <br/>
malum o dramın en güzel perdesindeydik <br/>
ağustos şarap olmuş, kanımıza akmıştı <br/>
göçmüş kıtalar üstünde kuşlar gibiydi <br/>
duracak vaktimiz yoktu bitmiştik <br/>
her gören didik didik bizi denetliyordu <br/>
biz kendi derdimize düşmüştük </p><p>Orda da akşamlar olacak allı'nın kızı <br/>
kanlı mendil gibi ağustos akşamları <br/>
şu benim çektiklerimi görmiyeceksin <br/>
belki yanında başkaları olacak <br/>
belki düşlerine bile girmeyeceğim <br/>
gün oldu acıların şiirini yaşadım <br/>
gün oldu zehir gibi yokluğunu yaşadım <br/>
bana sen ne diye duyurdun yalnızlığımı <br/>
ne diye gurbet gibi mısralarıma sindin <br/>
dokunsan parmaklarıma tutuşacağım </p><p>yine ağustos gelse elele versek <br/>
sen anandan kaçsan ben yalnızlığımdan <br/>
yeni yoldan sazanlı çaydan geçsek <br/>
güneşin bahçeleri emzirdiği saatte <br/>
susamışlar aşkına, kandım diyesi <br/>
uzun uzun öpüşsek <br/>
yine ağustos gelse kovulsak cennetimize <br/>
şantiye hiç durmadan ötse bağırsa <br/>
lazoğlu büyükharflerle sövse işçilerine <br/>
damlarda kaysı yarsalar rumeli göçmenleri <br/>
dillerini sevdiğim kıvırcık dillerini <br/>
ıssız bahçelerden geçsek unutulmuş sokaklardan <br/>
çocuklar mavi mavi gülüşüp kaçışsalar <br/>
bir masal dinler gibi sessizliği dinlesek <br/>
kendimizi dinlesek köklerin çığlığını <br/>
seni kollarıma alsam, yine yumsan gözlerini <br/>
yine kapışılsa yavrum, batan şehrin hazineleri <br/>
biz yine kendi derdimize düşsek </p><p>yere batan şehrin tek yalnızıyım <br/>
yüzyılın ağrısını anlıyarak çekiyorum <br/>
ekmeğime barut sinmiş bulanık özgürlükler <br/>
tepmişim rahatımı boynubükük mutluluğumu <br/>
yaşıyorsam erkekçe yaşıyorum <br/>
istemem sarmasın yumuşak duygular susuzluğumu <br/>
geceler bıçak bıçak böğrümde yatsın uyusun <br/>
kaderim kaderleri demişim allı'nın kızı <br/>
ellerimi kemirmekten memnunum <br/>
düşün ki coğrafyanın en güzel yerindeyiz <br/>
en güzel günlerinde gençliğimizin <br/>
ölümden ötesini aklım almıyor <br/>
beterin beteri var diyenlere inanmıyorum <br/>
istesek cenneti kurtarabiliriz <br/>
ben bir ışık için tepmişim rahatımı <br/>
ellerimi kemirmekten memnunum <br/>
bu güleç yüzlülerin bu acı türkülerini <br/>
bu yoksul yerleri anlıyarak seviyorum... <br/>
delice anlıyarak allı'nın kızı
<br>
|
411,036 |
Na't-ı Şerif
|
Nurettin Durman
| 8 |
NAAT </p><p>Ey Nebi; ey miracın sultanı<br/>
şüphe yok ki alemlere rahmettir senin gelişin; <br/>
gene şüphe yok ki alemlere rahmettir senin<br/>
Kâbe’nin kapısından içeri adım atıp; <br/>
İbrahim peygamber gibi putları birer birer devirişin: <br/>
Öyle ki; devirdiğin putlara bakıp dünya alem <br/>
aydınlık bir kapı bulsun kendine <br/>
asılsız davranış ve inanışlardan kurtulabilsin <br/>
Allah’a ortak koşmaktan uzak dursun ey Nebi; <br/>
artık inkâr vakti tamam olsun <br/>
yol görünsün ışık saçılsın etrafa: <br/>
insan insanlığın bilsin, hak yerini bulsun; <br/>
yoksa ben ne yapardım o vakit zindanların <br/>
zifiri karanlığında yaşasaydım eğer; <br/>
insanın insanlığından uzaklaştığı zamanda, <br/>
ben ne yapardım başıboş kalsaydım eğer; <br/>
ömrü hayatında yol gösterici bir ışığı olmayan<br/>
ve hep ziyanda olarak yaşasaydım <br/>
bana kötü bir akıbet olmaz mıydı ey Nebi; <br/>
çünkü onlar ne kadar anlamaz insanlar ki <br/>
cehlin karanlığı içinden gururla geçerek<br/>
dünyanın aldatıcı mahiyetiyle birlikte<br/>
inkârcı bir hal üzerinde olan hayatlarını <br/>
nefislerine güzel göstererek ve inatla<br/>
şiddetli bir öfkeyle çıkarlarken ortaya; <br/>
o zaman sen vardın ey miracın sultanı: </p><p>Varlığın ilahi nurun kapısı oldu ya Muhammed<br/>
Allahumme Salli Alâ Seyyidina Muhammed<br/>
Ve Alâ Ali Seyyidina Muhammed.</p><p>Ey Nebi, ey miracın sultanı<br/>
sen doğduğunda beyaz bir bulut gelip sarmıştı da <br/>
gizlemişti içinde seni<br/>
melekler pervane olmuştu etrafında<br/>
nura gark olmuştu her taraf; sen doğdun güller açtı, <br/>
sen doğdun gönüller coştu, sen doğdun açıldı kapılar: <br/>
sen doğdun Kur’an geldi, sen doğdun furkan geldi.<br/>
sözlerin dosdoğru bir yolu gösteriyor; <br/>
senin yolunun toprağı olayım; <br/>
olayım da bana ey hatemül enbiya<br/>
bir kurtuluş zerresi bahşeder ümidiyle <br/>
o rahmet kapısından rezil rüsva olmadan<br/>
yüzüm kızarmadan gireyim; <br/>
her secdede miracını göreyim; <br/>
her kıyamda Mekke’ye doğru yürüyüşünü <br/>
canı gönülden arzu edeyim; <br/>
yüreğimin her kanamasında Taif’te bulunayım <br/>
bulunayım ki ey Nebi; ey miracın sultanı<br/>
taş değmemiş şu benim hakir başıma taşlar yağsın; <br/>
hicabından bulutlar ağlasın <br/>
ağlamaktan gözlerim kan çanağına dönsün,<br/>
öyle ki sana atılan taşlardan dünya utansın; <br/>
çünkü risaletin bir bağış oldu insanlığa; <br/>
hicretin bir başlangıç oldu ey Nebi; <br/>
hicretini muştuya çevirene hamd olsun; <br/>
Mekke’ye dönüşüne hamd olsun; <br/>
sen ki; “şahit ol yarab” dedin;<br/>
hakikati insanlara duyurdun:</p><p>Sen doğdun dünya kurtuldu zulmetten ya Muhammed<br/>
Allahumme Salli Alâ Seyyidina Muhammed<br/>
Ve Alâ Ali Seyyidina Muhammed.</p><p>Ey Nebi, ey miracın sultanı<br/>
Ey hatemül enbiya.<br/>
Ey cennetin efendisi<br/>
elbet kıyamete kadar yaşayacak senin mübarek sözlerin <br/>
senin hayatın ışıklar saçarak ulaşacak gönüllerine insanların <br/>
kitabın muciz anahtarıyla açılan kapının eşiğinde durup<br/>
aman dileyecek, ümitler içinde bekliyecek insanlık <br/>
Hira’dan bir müjde ile döndüğünden beri <br/>
gönüllere bir sürur halesi ile girdiğinden beri <br/>
feleklerin ve meleklerin arşı coşturan zikirlerinden beri<br/>
ey örtülere bürünen ey alemlere rahmet olarak gelen<br/>
iki cihan saadetini müjdeleyen Allah’ın Rasulü<br/>
her halükârda aşk meclisinde bir pervane olup <br/>
aşk ateşiyle yanmadıktan sonra neye yarar <br/>
neye yarar ki benim feryadı figanım <br/>
zamanın cehlinden bizar olmak ne kazandıracak ki bana<br/>
ey aşk yolunun davetçisi; ey bağrı yanık aşıkların ilacı; <br/>
şimdi ben burada kendi dünyamı tutarken elimde, <br/>
zemheri gibi içime biriken ne varsa ve herşeyden önce:<br/>
na’tı’mı kabul eyle ey Nebi; <br/>
takatim kalmadı artık derdimi tutacak bedenimde; <br/>
sensin ancak önderim sensin iki cihan saadetimde: </p><p>Alemlere rahmet olarak sen geldin ya Muhammed<br/>
Allahumme Salli Alâ Seyyidina Muhammed<br/>
Ve Alâ Ali Seyyidina Muhammed.
<br>
|
21,311 |
Öyle Ser-mestem ki İdrâk Etmezem Dünyâ Nedür
|
Fuzuli
| 8 |
Öyle ser-mestem ki idrâk etmezem dünyâ nedür<br/>
Men kimem sâkî olan kimdür mey û sahbâ nedür</p><p>Gerçi cânândan dil-i şeydâ içün kâm isterem<br/>
Sorsa cânân bilmezem kâm-ı dil-i şeydâ nedür </p><p>Vasldan çün aşık-ı müstâğni eyler bir visal<br/>
Aşıka maşukdan her dem bu istiğnâ nedür</p><p>Hikmet-i dünyâ vü mâfiha bilen arif degül<br/>
Arif oldur bilmeye dünyâ vü mâfiha nedür</p><p>Ah u feryâdun Fuzûlî incidübdür âlemi<br/>
Ger belâ-yı ışk ile hoşnûd isen gavga nedür
<br>
|
2,141,149 |
Acep Güzel Sana Neyledim Bilmem
|
Seyrani
| 9 |
Acep güzel sana neyledim bilmem<br/>
Sensin bu dertlere daldıran beni<br/>
Gözüm yaşlı kaldı ağlarım gülmem<br/>
Yok elimden tutup kaldıran beni</p><p>Yâr zülfünden bana gelen kokunun<br/>
Sebep ne ki hatırıma dokunun<br/>
Bu âlemde yine mihnet okunun<br/>
Sensin nişanına aldıran beni</p><p>Biz âşıka sultanlığın hanlığın<br/>
Ne dostluğun belli ne düşmanlığın<br/>
Değil midir senin kalpazanlığın<br/>
Böyle mihenklere çaldıran beni</p><p>Mimar olan elin çekmez yapıdan<br/>
Biçâre Seyranî geçmez kapıdan<br/>
Aşkın gemisine edip kapıdan<br/>
Sensin deryalara saldıran beni
<br>
|
3,695 |
Azime'lı Temmuz Bildirisi 2
|
Hasan Hüseyin Korkmazgil
| 7 |
beklerdi tohum<br/>
beklerdi tohum<br/>
beklerdi tohum upuzun karanlıklarda -- sen yoktun<br/>
öfkemi mermer mermer -- ocumu çocuk çocuk-- çıldırttım kırmızıları<br/>
bir başka parlardı yoğun karanlıkta ışıklar -- sen yoktun<br/>
butun kapıları birden zorlamanın o korkunç güzelliği<br/>
o korkunç büyümesi ellerin fitillerde -- sen yoktun<br/>
benim aşkımda o vardı<br/>
evrendi nasıl<br/>
evrendi çelik mavisi<br/>
grev grev ateş ateş büyüdüm ülkelerce<br/>
yepyeni bir öfke doğurdum kalabalık özlemlere -- sen yoktun<br/>
uff ne kotu kullanmışlardı ah ne güzel gözlerini -- olumdu<br/>
sana değip değip durdum o sarhoş yörüngede -- sen yoktun<br/>
bilenirdi türkülerde en soylu ayrılıklarım -- sen yoktun<br/>
benim askımda o vardı<br/>
soğuktu yeşillerim<br/>
soğuktu temmuzlarım en bayram gülmelerimde bile<br/>
kar yağardı sabah çaylarıma -- sen yoktun<br/>
sofralarda ekmek diye öpülürdü altın dişleri ölülerin<br/>
adini söyletmiyorlardı olum gibi özlenen şeyin -- sen yoktun<br/>
butun dillerde sana varmak -- bilemem bilemem benim askımda o vardı<br/>
ben hep koşan atları sevdim soluyan lokomotifleri<br/>
benim askımda çelik mavisi gagarinli uzayların<br/>
toprak nasıl sancılanır ağaçlar nasıl gerinirler çiçeklenirken<br/>
kursun nasıl islik çalar diş nasıl gıcırdar karanlıklarda<br/>
alabalık nasıl olur o kendi sularının kıyıcığında<br/>
bilemem bilemem -- sen yoktun<br/>
ateşler yanardı bir yerlerde yepyeni biçimlerde yanardı<br/>
benim askımda o vardı<br/>
söyle anamın en güzel kızı söyle<br/>
sular nasıl kaçırılır, kuşlar nasıl susturulur<br/>
nasıl sigar su koskoca evren daracık zindanlara -- söyle<br/>
balcık balcıktı o nar çiçeği cağı çocuklarımın<br/>
karanfil olurdu yakalarda bacımın kanlı gözleri<br/>
demir nasıl paslanırdı sıcacık bileklerde -- bilemem<br/>
bilemem ey anamın en güzel kızı bilemem -- sen yoktun<br/>
benim askımda o vardı<br/>
sen geldin<br/>
badem çiçek acar gibi geldin, düşte sever gibi geldin<br/>
ey kavgabicim<br/>
yepyeni bir düzendi gelişin, yoluna baş koyduğum ülkemdin<br/>
eskidi birden kentler, eskidi gökyüzünun çok uzaklığı, eskidi hep<br/>
oldu bakkal, oldu bakkalbicim, oldu bakkalbicim aşk<br/>
bu senin gözlerindi ey benim ülkem -- arılar oynasan içinde<br/>
bu senin duruşundu ey kavgabicim -- en hakli silah güzelliğince<br/>
güneş gibi acımasız, toprak gibi unutkan, tohum gibi umutlu<br/>
sen geldin ey benim özlemim ülkem, kadınım, devrim biçimim<br/>
yıkıldı ölülerin öğle sonu sarılıkları<br/>
sen geldin<br/>
eskidi birlerleri zamanın, eskidi gözleri kadınların -- sen geldin<br/>
evler eskidi birden -- eskidi evimsilere kölemsi yalnızlıklar<br/>
bayramlar eskidi gülüm, derinlikler eskidi -- ve pişmanlıklar<br/>
eskidi yatak biçimlerde iğreti ikililer -- ve çok çok<br/>
saksılarda çöl bitkileri, salonlarda kartpostal mutluluklar<br/>
eskidi maskelerin sırıtan düşmanlıkları -- ve nice yazlar<br/>
oh ne güzel yeniden -- bu senin güzelliğin ne demek<br/>
sel ne demek azimem, savaşlara durmak ne demek, güzel ne demek<br/>
sen geldin ey benim kadın ülkem -- yepyeni ufuklar geldin<br/>
durulu bayraklarım güldü gülüm -- sen geldin kutuplarım değişti<br/>
bir horoz öter bir yerlerde bir horoz bir horoz bir horoz daha<br/>
bir ateş yanar bir yerlerde bir ateş bir ateş bir ateş daha<br/>
bir yumruk sıkılır bir yerlerde bir yumruk bir yumruk bir yumruk daha<br/>
düşer barış cemreleri sabah çaylarımıza<br/>
biter kahpelik<br/>
biter bu gökyüzünun çok uzaklığı<br/>
sen geldin ey anamın en güzel kızı -- yasamak geldin<br/>
badem çiçek acar gibi geldin, yürek sızlar gibi geldin -- sen geldin<br/>
al beni kan kırmızılardan vur beni kan kırmızılara<br/>
durulu bayraklarım gülsün gülüm, kutuplarım değişsin ey benim ülkem<br/>
bitsin bu zulüm<br/>
bitsin bu zulüm<br/>
bitsin bu zulüm<br/>
sanki dünyada ilk şafaktı kollarımda uyanmaların<br/>
o büyük barışa bir adim kala
<br>
|
10,646 |
Herhangi Bir Aşka Dair
|
Ahmet Telli
| 6 |
Herhangi bir kızınkinden ayrı değildi öyküsü<br/>
hayatına ülkesini ekleyip yaşamaktan başka</p><p>Usulca eğerek başını<br/>
yürürken nedense hep<br/>
birbirine dolaşır<br/>
gibi olurdu ayakları</p><p>Bir fotoğraf ve yeni<br/>
koparılmış bir çiçekti<br/>
ilk mektubuna eklediği<br/>
kelimelerse büsbütün yangın</p><p>Durup durup iç çekişleri<br/>
sessizliği, dalgınlığı<br/>
acıyla bakışı yollara<br/>
aşkı öğrenişindendi</p><p>Çiçekli bir dal<br/>
gibi uzandı sevdiğine<br/>
ve yalnızca<br/>
ayrılıklar korkuttu onu</p><p>Böylece bağladı<br/>
hayat, dünya ve kavga<br/>
ve aşk<br/>
onun tarihinde milattı</p><p>Temiz çamaşırlar ve bir demet çiçek<br/>
taşıyor simdi o kız, görüş günlerine
<br>
|
48,624 |
Bu Benim Şiirim
|
Ahmet Selçuk İlkan
| 7 |
Duyduğun her yerde beni hatırla<br/>
Bu benim şiirim bu benim şarkım<br/>
Dinle ki kanatsın o taş kalbini<br/>
Bu benim şiirim bu benim şarkım</p><p>Yabancı kollarda gezip durdukça<br/>
Başını yastığa koyup daldıkça<br/>
Bir daha çalıver beni andıkça<br/>
Bu benim şiirirm bu benim şarkım</p><p>Bırak da süzülsün yaşlar gözünden<br/>
Acı bir pişmanlık dursun yüzünde<br/>
Sana bir sitem var her bir sözünde<br/>
Bu benim şiirim bu benim şarkım</p><p>Aşkımdan armağan her bir satır sana<br/>
Maziyi yeniden yaşatır sana<br/>
Nasıl sevdiğimi anlatır sana<br/>
Bu benim şiirim bu benim şarkım.
<br>
|
584 |
Susuştu Yüzün
|
Yılmaz Erdoğan
| 7 |
bir ufukta bitiyor yüzün<br/>
ve başka bir gökyüzü başlıyor<br/>
komşu ellerle sarmalanıyorsun<br/>
yanıyorsun...</p><p>ne kadar övülsen az<br/>
avazım çıktığı kadar susuyorum <br/>
ismindeki sesli harfleri</p><p>mayınlı bir gülümsemeyle<br/>
senin karasularında olmak<br/>
üstünde ilkbahar bir entari;<br/>
sanki<br/>
yeniden<br/>
eski bir öyküye başlamak...</p><p>yüzündeki o billur akşam kahvaltısı<br/>
sürgülerken özümü,<br/>
ne kadarını sustuk konuştuklarımızın?...
<br>
|
4,943 |
Öldükten Sonra
|
Muzaffer Tayyip Uslu
| 8 |
Diyecekler ki arkamdan<br/>
Ben öldükten sonra<br/>
O, yalnız şiir yazardı<br/>
Ve yağmurlu gecelerde<br/>
Elleri cebinde gezerdi<br/>
Yazık diyecek<br/>
Hatıra defterimi okuyan<br/>
Ne talihsiz adammış<br/>
İmanı gevremiş parasızlıktan
<br>
|
43,030 |
Bir Siyasinin Şiirleri - Sekiz
|
Can Yücel
| 7 |
Bugün Ondokuz Mayıs, <br/>
Mayısın ondokuzu! <br/>
Sen ey Türk ülkemizin geleceği, <br/>
Ulusumuzun gözbebeği, <br/>
Sen ey demir parmaklıklarda barfiks yapan<br/>
Ranzalarda parende atan<br/>
Sportmen ve kahraman Türk Gençliği<br/>
Önünde senin bütün kilit-bahirler açık<br/>
Ama her zaman Samsun'a çıkılmaz a<br/>
Bu sabah da avluda volta atmaya çık
<br>
|
45,688 |
Gölgem düşmüyor Artık Evinin Duvarlarına
|
Cezmi Ersöz
| 7 |
Hadi gir içeri. Ama gözlerindeki o kanayan suçluluk bırak kapıda kalsın. Ona ihtiyacımız yok artık. O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını, ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu kapıda bırak. Tutkunu olduğum neyin varsa hepsini bırak kapıda. Yoksa ne kadar istesem de konuşamam seninle. Konuşamam, yalnızca ağlarım. <br/>
Ne olur gir içeri. Ama girerken tut elinden sevdanın. Yıllar sonra seni yeniden uzağıma düşüren, seni o geri dönüşü olmayan yollara düşüren, yüreğinden aşkımı, dudaklarından adımı, evinden gölgemi silip götüren, o adını kimselere söylemeden ölmek istediğin, o, hiç kimseyi bu kadar sevmedim ki, dediğin sevdanı al yanına ve gir içeri. İlk aşkının yüzünü yanına al. Utanma benden n'olur. Kalbindeki o sızının halinden en çok aşkınla kavrulmuş yüreğim anlar benim... <br/>
Kapat kapıyı. Kapat, içeri hayat girmesin. İçeri yalanlar girmesin. İhanetler, ihtiraslar, oyunlar, maskeler girmesin içeri. Çünkü burada yalnızca sevdan oturuyor. Hayatın içinde soluk alamayan, kendine kalbinde bir yer bulamayan sevdan oturuyor bu evde. Bak, bu ev benim yüreğim. Ne zaman kalbinden kovulsam, ne zaman hayatın ortasında öyle hazırlıksız, öyle savunmasız, öyle yapayalnız kalakalsam gelip sığındığım bu dört duvar benim yüreğim. Burası aşkımın mabedi. Burası sensizliğimin kalesi. Burası deliliğim... Burası baştan ayağa sensin, sevgilim.<br/>
Sana sevgilim diyorum hala, bağışla beni. Sen artık bir başkasının sevgilisisin. Yalnızca bu cümleyi kurmamak için bile ölmek isterdim. Seni sonsuza dek kaybettiğim bu günleri hiç yaşamadan ölmek isterdim. Adım dudaklarında yok olmadan, tenim teninde henüz solmadan, daha böylesi yabancın olmadan... Gözlerine baktığımda kendimin değil, bir başka aşkın aksini görmeden önce ölmek isterdim. Ama yapamadım. Nice kaybedişlerden, nice savruluşlardan sonra, artık bu aşkı hayatın pençesinden kurtardık, o dünyevi ihtiraslardan, oyunlardan sıyrıldık ve şimdi artık Tanrı'ya yaklaştık dediğim anda, hayatı, dünyayı ve kaderi yendik dediğim anda, kalbin kalbimin yanında atarken, çocukluğum çocukluğunun ellerinden tutarken, içinde o annemin rahmi kadar huzurlu kokunu soluyarak nefes aldığım yüreğini bırakıp gidemedim. Çünkü zaten hayattan kopmuştum ve cennetteydim. Aşkınla öylesine sarhoştum ki birgün cennetimden kovulacağıma hiç inanmak istemedim.<br/>
Evimin, şu talan olmuş yüreğimin dağınıklığını bağışla. Sensizliğe benimle beraber ağladı bu duvarlar. Rutubetleri ondan, aldırma. Otur şöyle, bir sigara yak. Konuşalım. Sözcüklerle değil, sevdamızla konuşalım. Anlatalım herşeyi. Sonra söz bitsin. Ölüme kadar yalnızca susalım. Anlatalım ki bu sevda kanatlarından kırgınlıklarla bağlı kalmasın bu çirkef hayata. Kurtulsun yüklerinden, bağışlasın hayatı ve sonsuzluğa uçabilsin huzurla. <br/>
Biliyorum. Seni böylesi sonsuz bir aşkla severek çok büyük bir günah işledim ben. Hayatın girdaplarında savrulup duran ruhuna o yarım ruhumun ağırlığını yükleyerek çok büyük günah işledim. Ne yaptıysan sevdim seni, ne yaşadıysan sevdim. Aşkın o bulup bulup kaybetme oyunlarından yaptığın zırhın içine sakladığın kalbini ne yaparsan yap yıkılmayarak, vazgeçmeyerek ve hep affederek savunmasız bıraktım. Hiç solmayan bir sevda çiçeği olup bozdum ezberini. Direncini kırdım, kalbine girdim. Seni bir kalbi fethetmenin, ona her an kaybedebilme ihtimaliyle bağlanmanın, bir aşk için çırpınmanın o karanlık hazzından mahrum bıraktım. Affet beni, seni aşkın o dünyevi oyunlarından mahrum bıraktım. Belki de bunun için gözyaşlarıyla kazandığın ve yitirmekten çok korktuğun bir sevgiliyi sever gibi değil, sesini birtürlü susturamadığın vicdanını ya da o kusursuz ve daimi sevgisinden bunaldığın ve bu yüzden incitmekten asla çekinmediğin anneni sever gibi sevdin beni. Ama hiç aşık olmadın. Bu yüzden suçlama kendini. Asıl suçlu, bu hayatta kendine yer bulamayan, nereye gitse ya eksik ya fazla kalan, hayatı bir oyun gibi görmeyi ve kurallarına göre oynamayı hep reddeden benim o isyankar, o yaralı ve yabancı ruhum... Sen değilsin sevgilim.<br/>
Hayatında önce bir sığıntı gibi yaşamaya, sonra seni kaybetmeye, ardından seni paylaşmaya, sonunda tam da sana kavuştum sanırken aşkın değil vicdanın olmaya, senin için aklına ne gelirse ona dönüşmeye razı oldum hep, katlandım. Hiç pişman olmadım seni sevmekten. Sana hiç kırılmadım. Hep anladım seni. Hayatın içinde soluk alan ve hayat kadar acımasızlaşan o karanlık yanını, buralara ait olmayan, annenin kırgın ömrünün kıyılarında unutulmuş, o yaralı, o sevgiye hasret çocukluğunun, hayatla uzlaşamamış aşk kırgını, yitik ilk gençliğinin ve herşeyin farkında olmanın çaresizliğiyle derinleşen yüzündeki çizgilerin aşkına bağışladım. <br/>
Sevdim seni sevgili, sevdim... Seni o birtürlü kucaklayamadığım, ama başımı kaldırıp bakmasam bile hep orada, yukarda olduğunu bildiğim gökyüzüne duyduğum hasret gibi... Seni o suyundan hiç içmediğim, toprağına hiç basmadığım, insanlarını hiç tanımadığım, ama herşeyden kaçıp sığınmak istediğim o uzak ülkelerin hayali gibi... Seni aşkın için gözümü hiç kırpmadan arkamda bıraktığım, gözyaşlarını ve o yaralı ömrünü vicdanım gibi hep içimde sakladığım annemin karşılığı bu hayatta mümkün olmayan duaları gibi... Seni o rahmimden kanaya kanaya söküp atmak zorunda kaldığım, ama kalbimde aşkınla besleyerek büyüttüğüm sevdamızın o masum çekirdeğini tarifsiz bir hasretle özler gibi... Seni öylece, seni çırılçıplak, seni kadere isyan eder gibi, seni Tanrı'ya eş koşar gibi... Sevdim seni sevgili, sevdim... <br/>
Beni bir kez öldürüp sensizliğe gömdüğün o yıllarda, o yabancısı olduğum hayatın ıssızlığında soluk almadan ömrümü yalnızca Tanrı'dan gözyaşlarıyla dilediğim o mucize için bekletirken... Sonra Tanrı sesimi duyup o mucizeyi, yani seni, yani o hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını ve ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu yeniden bana verdiğinde... Kalbim kalbinde atarken, çocukluğum çocukluğunun ellerinden tutarken... Mutluluğa dokunarak, mutluluğumun farkında olarak, mutluluktan ağlayarak... Ama bir yanım seni her an yeniden kaybedecek gibi hep tetikte... Sensizliğin o dipsiz uçurumunun kıyılarında korkusuzca dans ederek, seni benden çalan hayatın o acımasız pençesini her an arkamda hissederek... Her gece yüzümü masumiyetinin o benzersiz yurdu olan boynuna gömüp uykuya dalmadan önce bu huzuru bana bağışlayan Tanrı'ya minnetle gülümseyerek... Ve işte tam da o anda ölmeye, sonsuzluğa karışmaya hazır olduğumu ona sessizce fısıldayarak... Sevdim seni sevgili, hep sevdim... <br/>
Otur karşıma hadi, bir sigara yak. Konuşalım. Anlat bana sevdanı... İlk aşkının yüzünü anlat... O, hiçkimseyi bu kadar sevmedim ki, dediğin, o adını kimselere söylemeden ölmek istediğin sevdanı anlat bana. Kalbindeki o sızının dilinden en çok aşkınla kavrulmuş bu yüreğim, sevdanın uğruna solup giden şu çocuk ömrüm anlar. Anlat hadi ne olur. Ama sakın bana hayattan söz etme. Sakın bana, hayat böyle bir yer, herşey bitip tükeniyor, her aşk hayata yenik düşüyor, deme... Hayatın içinde soluk alan ve hayat kadar acımasızlaşan o karanlık yanınla değil, buralara ait olmayan, annenin kırgın ömrünün kıyılarında unutulmuş, o yaralı, o sevgiye hasret çocukluğunla, hayatla birtürlü uzlaşamayan o aşk kırgını, yitik ilkgençliğinle ve herşeyin farkında olmanın çaresizliğiyle gün geçtikçe daha da derinleşen yüzündeki çizgilerle konuş benimle. Hayat dışarda kaldı, bak. Burada yalnızca sevdan oturuyor. Sevdanın dilinden konuş benimle. Ben hayatın dilinden anlayamam. Biz bu sevdayı hayatın içinde yaşamadık. Biz bu sevdayı hayatın diliyle yaşamadık. Biliyorum bu şizofren aşkım hep korkuttu seni. Bu uyumsuz varlığım, gerçekliğin içinde yaşayan ve en az hayat kadar acımasız olan o yanını çok korkuttu. Benimle hayata yabancılaşmaktan korktun. Bu yüzden yalnızca öykülerinde ağladın o uyumsuz varlığıma. Yalnızca öykülerinde eğildin bu sevdanın önünde. Sen beni yalnızca öykülerinde sevdin... <br/>
Şimdi ilk aşkımın yüzü diye sarıldığın ve uğruna adımı dudaklarından, kalbimi kalbinden, gölgemi evinin duvarlarından söküp attığın o sevdanın, yaralı yüreğine rağmen hayatın ortasında dimdik ayakta duruyor olması bir tesadüf mü sence? Hayatla yaralanmış iki kırgın yürekten, onun içinde varolmayı reddederek yalnızca aşkı kendine vatan bileni ve bu yüzden çırılçıplak, savunmasız ve güçsüz kalarak yıkılmış olanı değil, hayatın tam da ortasında ona meydan okuyarak yaşayanı, sevgiye duyduğu güvensizliği yaralı yüreğine kalkan yaparak ayakta kalmayı başarmış olanı seçmen bir tesadüf mü? Hayattan kopmuş bir roman kahramanından sıkılıp, hayatın içinde mücadele eden bir gerçeklik kahramanını tercih etmen bir tesadüf mü? <br/>
Anlat bana ne olur... Kaybedecek birşeyimiz yok artık. Birazdan şu kapıdan çıkıp gideceksin. Aramıza hayat girecek... Aramıza başka bir sevdayla anlamlanan sayısız anlar, sayısız mekanlar, geri dönüşü olmayan anılar, sözler ve koca bir yaşam girecek. Gittiğin o sonsuzluk yolculuğundan seni bir daha geri çağırmayacağım. Duvarları gözyaşlarımla rutubetlenen bu dört duvar yüreğimde geçireceğim karanlık gecelerde bana o mucizeyi yeniden göndermesi için Tanrı'ya yeniden yalvarmayacağım. O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerinin, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunun, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarının ve ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunun özlemiyle çıldırsam bile, merhametin için yalvarıp sana bir kez daha aynı acımasızlığı yapmayacağım. Kimi geceler başka bir sevdaya sarılıp uyuduğun yatağından ansızın uyanıp doğrulduğunda, o koyu sevdasıyla boşlukta kanayan gözlerimin hayali 'nereye gidiyorsun sevgilim' demeyecek sana... Korkma benden artık. Aşkına rakip değilim. Ömrüne rakip değilim. Seni kadere emanet ettim. Seni ilk aşkının yüzüne emanet ettim. Kırgın değilim ne sana, ne de seni elimden alan bu acımasız hayata... Beni onca kaybedişten ve gözyaşından sonra bu dünyadaki cennetine çağıran, sonra annemin rahmi gibi huzur kokan uykularımızı sonsuza kadar yeniden elimden alan Tanrı'ya bile kırgın değilim ben... <br/>
Şimdi git artık sevgilim. Sana sevgilim diyorum hala, bağışla beni. Sen artık bir başkasının sevgilisisin. Yalnızca bu cümleyi kurmamak için bile ölmek isterdim. Seni sonsuza dek kaybettiğim bu günleri hiç yaşamadan ölmek isterdim. Adım dudaklarında yok olmadan, tenim teninde henüz solmadan, daha böylesi yabancın olmadan... Gözlerindeki o çocuksu suçluluğu giderken denize at. Ona ihtiyacın yok artık. Affet kendini... Beni affet... Affet bu yaralı sevdamı... O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını, ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu yanına al giderken... Tutkunu olduğum neyin varsa hepsini alıp git... Şizofren aşkının son mektubu bu sana... Şimdi söz bitti artık. <br/>
Konuşamam artık seninle... Konuşamam, yalnızca ağlarım...<br/>
Uçurumun dibinde nasıl göründüğümü<br/>
Merak ederdim hep.<br/>
Yüzümün aynadaki boşluğuna hep bakmak isterdim.<br/>
İnançlarımın kırılıp döküldüğü yeri anlamak için<br/>
kalabalıklar içindeki yalnızlığıma dokunmak isterdim...<br/>
Aşktı adın uçurumda, yanı başımda<br/>
aynadaki suretimdi yüzüm, <br/>
aykırı kanardı bana.<br/>
İnançlarımın çoğu yalanmış<br/>
alay ederdi benimle.<br/>
Çok geç anladım, kalabalıklar arasındaki<br/>
senmişsin dokunamadığım...<br/>
Yalnızlığım diye küçümsediğim senin sevginmiş, <br/>
Geceleri ansızın uyanıp<br/>
İncitip durduğum senin yokluğunmuş...<br/>
Onca sevişmeden sonra değişmemişsem, <br/>
sihirli bir aydınlıkta, <br/>
içimde bir yer sana sonsuz hasret kaldığı içinmiş...<br/>
İşte onca yalan geçen hayatımda<br/>
buymuş tek gerçekliğim...
<br>
|
48,090 |
Pavor Nocturnus Ya Da Delikli Uykular
|
Nilgün Marmara
| 7 |
ağlıyor ve ölüyor. Zaman yüzünü eskitemez çünkü yüzü yok! <br/>
Yok yüzlü palyaçonun giysisi olması gerektiği gibi oysa, kabarık yakalar ve renk renk kareli tulumu.</p><p>Yüzüyorlar, saydam ve ılık suyun içinde, şiddetle. Yukarıdan görülüyor bedenleri yarım, belden aşağıları yok. Hızla kayıyorlar sıvının içinden, aşağıya vardıklarında kollarıyla tırmanıyorlar kesik bedenlerini yukarı çekerek adamlar... <br/>
Benle benim aramdaki farkı görebiliyor musun? </p><p>Ölüm, yaşayabilmek için sonsuzca kaçındığımız, ama sözcükleri yaşatabilmek için kucak açtığımız... </p><p>Deniz tepiniyor. </p><p>Akıl hastanesinde gidişat üzerine sorgulamada, hastalardan biri: ’’ Hepiniz bir gün buraya geleceksiniz, gelecek, geleceksiniz, gelecekler ’’ demiş. </p><p>Kafka insan vücudundaki karanlığı görmüştü yalnızca, ışığı, aydınlığı gözden kaçırmıştı. </p><p>Çöl rengi elbise giydim. </p><p>Beden kaç atom barındırıyorsa o kadar da anlam ve sembol taşır. Hücrelere çok önceden /her zaman/ zaten işlemiş, işlenmiş sözcük ve arzu. </p><p>Kırmızı Kahverengi Defter <br/>
sy: 24-27
<br>
|
8,955 |
Deniz Feneri
|
Uğur Arslan
| 8 |
Sen Deniz Feneri<br/>
Hüzünlü bir kış günü başladı yolculuğun<br/>
Çocukluğun yıkık kentlerde<br/>
Ve kesme kaya caddeli ahşap evlerde geçti.<br/>
Okuma yazmayı öğrendiğin<br/>
Gazetelerdeki terör sayfaları<br/>
Ve Haliç tersanelerinde korsanlar<br/>
Evden çıkarken vedalaşırdı babalarla evlatlar...</p><p>Her sokağın başında anaların isyanı dururdu<br/>
Ve günler kısa ama geceler uzun olurdu.<br/>
Bir kurşun bir liraya<br/>
Ve bir hayat bir kurşuna mal olur,<br/>
Senin doğduğun yerlerde<br/>
İnsanlar can evinden vurulurdu.</p><p>Sen Deniz Feneri<br/>
Sarayburnu'nun dimdik delikanlısı<br/>
Yavuz zırhlısında deniz piyade eri<br/>
Yetmiş ikiye dört çakı gibi asker<br/>
Arkadaşının kaza kurşunu izini sırtında taşıyan<br/>
Ve giderken bıraktığı sevdiğini döndüğünde bulamayan...</p><p>Yıkar mı bizi bu sevda!<br/>
Bir aşk delikanlıyı bozar mı be adam?</p><p>Hadi kalk!<br/>
Eski günlerde olduğu gibi<br/>
Karanlığa yine ışık yak!</p><p>Arka bahçedeki mahalle kavgalarında<br/>
Kaşına sapan taşı geldiği günden beri<br/>
Hani kanına kanımı sürdüğüm o günden beri<br/>
Can dostum ve kan dostum<br/>
İster kalbine gömdüğün sevdamın aşkına<br/>
İster Allah'ın aşkına<br/>
Kalk bir ışık yak ve bir kor düşür yüreğimize<br/>
Savaşmak ne güzel bir şey uğruna<br/>
Ve yeniden âşık olmak...</p><p>Ve Sen Deniz Feneri<br/>
Sarayburnu'nun dürüst delikanlısı<br/>
Kalbine gömdüğün aşkın<br/>
Gönlündeki sevdan ve aydınlık gözlerinle<br/>
Senin işin karanlığa korkuturcasına bakmaktı<br/>
Ve sana en yakışmayan şey ağlamaktı.</p><p>Deniz Feneri<br/>
Unutmadık o günleri<br/>
Sevdamız yüreğimizde gizli kalır<br/>
Ve mahallenin kızına âşık olmak<br/>
Ayıp sayılırdı<br/>
Bir kıza âşık olmak bir de parkayı çıkarmak haramdı<br/>
Ve dünya dedikleri şey yalandı...</p><p>Paranın geçmediği günler vardı gençliğimizde<br/>
Ve namerdin yıkamadığı mertliğimiz<br/>
Silah çekmek ve tespih sallamak değildi delikanlılık<br/>
Tespihi çekmek, silahı saklamaktı<br/>
Yazık...<br/>
Gün geldi delikanlılık kabadayılığa yenildi<br/>
Sonra üç kuruşa satılan sevdalar ve ucuz aşklar<br/>
Artık senin işin değildi...</p><p>Sen Deniz Feneri<br/>
Sarayburnu'nun dik ve yitik delikanlısı<br/>
Ne geçmişten yükselen ağıtlar anlıyor seni<br/>
Ne de geleceğe satılan aşklar</p><p>Sen doğarken bir ölüm şaşkınlığıyla<br/>
Gökyüzüne uzanmış düşmanlık türküleri<br/>
Suçüstü yakalanırken en güzel umutların<br/>
Gözlerini bir ihanet anında açmışlığın<br/>
Ve yakmışlığın gecenin karanlığına en derin aydınlığını</p><p>Hey Deniz Feneri!<br/>
Parayla satın alınamayacak aşkların sevdalısı<br/>
Çektiğin çileleri özenle saklıyorsun seyir defterinde<br/>
Sarayburnu'nun dimdik ve yakışıklı delikanlısı...</p><p>Gidiyorsun belki Deniz Feneri<br/>
Sana 'kal' diyemem giderken<br/>
Sevmek kadar ölmek de kader<br/>
Ama giderken bile ışığın yol göstersin kayıp gemilere<br/>
Gözlerin gökyüzünü aydınlığa bürüsün<br/>
Ve sen ölsen bile bir gün<br/>
Nâmın yürüsün<br/>
Ve sen ölsen bile bir gün<br/>
Nâmın yürüsün...
<br>
|
104,720 |
Bahr İçinde Katreyim
|
Niyazi Mısri
| 8 |
Bahr içinde katreyim bahr oldu hayran bana<br/>
Ferş içinde zerreyim arş oldu seyran bana</p><p>Dost göründü çun ayan kalmadı bir şey nihan<br/>
Tufan olursa cihan bir katre tufan bana</p><p>Surette ne'm var benim sirettedir madenim<br/>
Kopsa kıyamet bugün gelmez perişan bana</p><p>Kaf-ı dil ankasıyım sırrın aşinasıyım<br/>
Endişelen hasıyım ad oldu insan bana</p><p>Niyazi'nin dilinden Yunus'durur söyleyen<br/>
Herkese çun can gerek Yunus durur can bana
<br>
|
2,141,710 |
Aşk İle Biliş Canlara
|
Yunus Emre
| 9 |
Aşk ile biliş canlara ezel-ebed olmayısar<br/>
Gümrah olup bu cihanda kimse baki kalmayasar</p><p>Bir dona kan bulaşıcak yunmayınca mismil olmaz<br/>
Gönül pası yunmayınca namaz eda olmayısar</p><p>Gönül pasın ise kibir-ü kini kodun ise<br/>
İkrar bütün olmayınca erden nazar omayısar</p><p>Bu murdarı devşirenler bu su ile yunur sanır<br/>
Erden himmet olmayınca ömür geçer yunmayısar</p><p>Yunus imdi sen Hakk’a er dün-ü gün gönlün Hakk’a ver<br/>
Gönül gözü görmeyince bu baş gözü görmeyiser
<br>
|
3,705 |
Tanıklıklardan
|
Hasan Hüseyin Korkmazgil
| 6 |
girdiler kapılardan<br/>
girdiler pencerelerden<br/>
mektuplardan kitaplardan telefonlardan<br/>
girdiler kirlettiler ve gecemizi<br/>
girdiler ağrıttılar ve gündüzümüzü<br/>
isimize saygımızı<br/>
Ölümüze acımızı<br/>
sayrı yatağımızı<br/>
Özlemlere sevgilere sular gibi akışımızı<br/>
kıyımlara kıranlara türkü türkü bakışımızı<br/>
göz gözelik<br/>
diz dizelik<br/>
su hancı dünyamızı<br/>
girdiler<br/>
kirlettiler<br/>
insan onurumuzu<br/>
insan yüzü güzeldir<br/>
çirkindi bunlarınki<br/>
insan yüzü sıcaktır<br/>
soğuktu bunlarınki<br/>
elleri el değildi<br/>
eli andırıyordu<br/>
gözleri göz gibiydi<br/>
bakışsızdılar<br/>
göğse benzer bir kafesti taşıdıkları<br/>
içinde yürek yoktu<br/>
kapıların arkasında emeklememiş<br/>
beşiklere belenmemişlerdi karda tipide<br/>
ev dediğin duvar kapı pencere<br/>
saygıya gerek yoktu<br/>
girdiler aksam sofralarında evlerimize<br/>
yoksul sabah çaylarında girdiler<br/>
girdiler öpüşürken kuytuda<br/>
okşarken saclarını çocuğumuzun<br/>
avutmaya çalışırken acilimizi<br/>
duyumsarken sevincini insan oluşumuzun<br/>
girdiler bağlarken mektubumuzu<br/>
dertleşirken kapısında kırkıncı odamızın<br/>
girdiler evlerimize</p><p>en ağrıtan yerinde bir özlem türküsünun<br/>
bunalmış bir kahkahanın orta yerinde<br/>
tas gibi yorgunluğunda bir güzelim düşün<br/>
Ölümcül sayrılıkta umarsız yalnızlıkta<br/>
kağıttan kayıklar yüzdürürken geçmiş sularımızda<br/>
uçurtmalar salarken umut göklerimize<br/>
kucaklarken dostlarımızı telefonlarda<br/>
girdiler evlerimize</p><p>çirkindiler<br/>
korkaktılar<br/>
yarınsızdılar<br/>
geldiler itilerek<br/>
girdiler irkilerek<br/>
kararttılar gecemizi<br/>
Isırdılar karanlıkta<br/>
kanattılar türkümüzü<br/>
kırdılar çiçekli dallarımızı<br/>
tükürdüler içine ekmeğimizin<br/>
ağrıttılar ağrımızı<br/>
ağrıttılar vatan vatan<br/>
ağrıttılar dünya dünya<br/>
ve çekip gittiler<br/>
kanlı izler bırakarak<br/>
göğümüzün merdivenlerinde</p><p>yoktu yarınları onların<br/>
çünkü onlar<br/>
suç taşıyan sandık gibi<br/>
karanlıktılar
<br>
|
52,604 |
Sayım
|
Cemal Süreya
| 6 |
Ayışığında oturuyorduk<br/>
Bileğinden öptüm seni</p><p>Sonra ayakta öptüm<br/>
Dudağından seni</p><p>Kapı aralığında öptüm<br/>
Soluğundan seni</p><p>Bahçede çocuklar vardı<br/>
Çocuğundan öptüm seni</p><p>Evime götürdüm yatağımda<br/>
Kasığından öptüm seni</p><p>Başka evlerde karşılaştık<br/>
İliğinden öptüm seni</p><p>En sonunda caddelere çıkardım<br/>
Kaynağından öptüm seni
<br>
|
20,178 |
Evet
|
Cahit Zarifoğlu
| 8 |
Evet hatırladım<br/>
Küçük basit şeyler <br/>
Yetiyor kederlenmeye<br/>
Ya mutluluğa
<br>
|
15,462 |
Sisler Bulvarı
|
Attila İlhan
| 8 |
elinin arkasında güneş duruyordu<br/>
aylardan kasımdı üşüyorduk<br/>
ağacın biri bulvarda ölüyordu<br/>
şehrin camları kaygısız gülüyordu<br/>
her köşe başında öpüşüyorduk</p><p>sisler bulvarı'na akşam çökmüştü<br/>
omuzlarımıza çoktan çökmüştü<br/>
kesik birer kol gibi yalnızdık<br/>
dağlarda ateşler yanmıyordu<br/>
deniz fenerleri sönmüştü<br/>
birbirimizin gözlerini arıyorduk</p><p>sisler bulvarı'nda seni kaybettim<br/>
sokak lambaları öksürüyordu<br/>
yukarda bulutlar yürüyordu<br/>
terkedilmiş bir çocuk gibiydim<br/>
dokunsanız ağlayacaktım<br/>
yenikapı'da bir tren vardı</p><p>sisler bulvarı'nda öleceğim<br/>
sol kasığımdan vuracaklar<br/>
bulvar durağında düşeceğim<br/>
gözlüklerim kırılacaklar<br/>
sen rüyasını göreceksin<br/>
çığlık çığlığa uyanacaksın<br/>
sabah kapını çalacaklar<br/>
elinden tutup getirecekler<br/>
beni görünce taş kesileceksin<br/>
ağlamayacaksın! ağlamayacaksın! </p><p>sisler bulvarı'ndan geçtim sırsıklamdı<br/>
ıslak kaldırımlar parlıyordu<br/>
durup dururken gözlerim dalıyordu<br/>
bir bardak şarapta kayboluyordum<br/>
gece bekçilerine saati soruyordum<br/>
evime gitmekten korkuyordum<br/>
sisler boğazıma sarılmışlardı</p><p>bir gemi beni afrika'ya götürecek<br/>
ismi bilmiyorum ne olacak<br/>
kazablanka'da bir gün kalacağım<br/>
sisler bulvarı'nı hatırlayacağım<br/>
kırmızı melek şarkısından bir satır<br/>
lodos'tan bir satır yağmur'dan iki<br/>
senin kirpiklerinden bir satır<br/>
simsiyah bir satır hatırlayacağım<br/>
seni hatırlatanın çenesini kıracağım<br/>
limanda vapurlar uğuldayacak</p><p>sisler bulvarı bir gece haykırmıştı<br/>
ağaçları yatıyordu yoksuldu<br/>
bütün yaprakları sararmıştı<br/>
bütün bir sonbahar ağlamıştı<br/>
ağlayan sanki İstanbul'du<br/>
öl desen belki ölecektim<br/>
içimde biber gibi bir kahır<br/>
bütün şiirlerimi yakacaktım<br/>
yalnızlık bana dokunuyordu</p><p>eğer sisler bulvarı olmasa<br/>
eğer bu şehirde bu bulvar olmasa<br/>
sabah ezanında yağmur yağmasa<br/>
şüphesiz bir delilik yapardım<br/>
hiç kimse beni anlayamazdı<br/>
on beş sene hüküm giyerdim<br/>
dördüncü yılında kaçardım<br/>
belki kaçarken vururlardı</p><p>sisler bulvarı'ndan geçmediğin gün<br/>
sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm<br/>
yağmurun altında yalnızım<br/>
ağzım elim yüzüm ıslanıyor<br/>
tren düdükleri iç içe giriyorlar<br/>
aklımı fikrimi çeliyorlar<br/>
aksaray'da ışıklar yanıyor<br/>
sisler bulvarı ayaklanıyor<br/>
artık kalbimi susturamıyorum
<br>
|
3,710 |
Yıllar Sonra
|
Hasan Hüseyin Korkmazgil
| 7 |
seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim<br/>
nere gitti tohuma deresinde - o ishalli yalnızlığım<br/>
saclarının uzun uzun o güneşli sarisi<br/>
yüzünun papatya sabahlığı - haziranlarımda<br/>
gülüşünun baharlığı susuşunun sonsuzluğu<br/>
nere gitti sende benim olan o sonsuz özlem<br/>
seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim</p><p>sen gittin - kaba kilimlerde kaldı ayak izlerim<br/>
pırıl pırıl selcilerde görkemli cevizlerde<br/>
asma altı su sesi - alacalı güneş sofralarında<br/>
sen gittin - inanılmaz öksüzlükler yaşadım<br/>
düştüm çetin yollara - türkülere ağıtlara belendim<br/>
saclarımda bulut oldun - alnımda demir parmaklık<br/>
seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim</p><p>ben çok çektim güzelim - karlı dağlar oldu basım<br/>
sen belki de mutluyudun - güzel günler geçirdin<br/>
çünkü kaf dağında prensestin - soylu bir güzelliktin<br/>
yaklaşılmaz bir varlıktın - masallık bir acıydın<br/>
göz göze geldik bir gün - bir dağ başı durağında<br/>
bindik ayni trene - kavuştuk yıllar sonra<br/>
seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim</p><p>haziranım sarı gülüm yaz güneşim özlemim<br/>
nice nice sular geçti - bildin mi köprülerden<br/>
kaç bahar kaç sonbahar kaç çocuk kaç intihar<br/>
nerdesin sen nerdeyim ben ne söylüyor bu çizgiler<br/>
bu aynalar neden böyle yakından bakıyorlar<br/>
neler anlatıyor bu şarkılar - uzak geçmişimizden<br/>
seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim</p><p>ağlamak bir dağ gülü - bir yanık orman belki<br/>
bir kurumuş çeşme belki - bir kimsesiz tutuklu<br/>
uçaklar otobüsler vapurlar telefonlar<br/>
haziranım sari gülüm yaz güneşim papatyam<br/>
kime giydin o akları - kim kaldırdı duvağını<br/>
kim kokladı kim baktı - bağrına kim - yıllar önce<br/>
seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim
<br>
|
116,153 |
Gelin Böceği
|
Victor Hugo
| 7 |
Dedi ki: “Sanki üstümde <br/>
Bir yaratık geziniyor.”<br/>
Baktım kar gibi boynunda<br/>
Küçük pembe bir böcek var.</p><p>-İster bilge ister deli<br/>
İnsan hoyrattır gençlikte-<br/>
Boyunda böcek yerine <br/>
Dudakta öpüş görmeli.</p><p>Cam gibi pembe sırtında Küçük siyah benekler var, <br/>
Bizleri seyretmek için<br/>
Daldan eğilmişti kuşlar.</p><p>Körpe dudaklı güzelin<br/>
Eğildim boynuna doğru.<br/>
Gelin böceğini aldım, <br/>
Öpücük de kaçıp gitti.</p><p>Gökte gördüm o böceği<br/>
Dedi ki ey salak oğlum! <br/>
İyilik Tanrı’nın işi, <br/>
Aptallık insanoğlunun! </p><p>(1856) </p><p>Fransızca'dan çeviren: Tozan ALKAN
<br>
|
55,917 |
Alıcı Kuş
|
Arif Damar
| 6 |
Vurur düşlerine ozanın<br/>
Güneş kızgınlığından birkaç ağustos<br/>
Birkaç ağaç<br/>
Yüksek ormanlar kuytusundan</p><p>Kardeşliğin alıcı kuşu<br/>
Kalkar konar </p><p>Köylü<br/>
Biçer ayrık otlarını ayırır başaklardan<br/>
Kalkar konar<br/>
Kardeşliğin alıcı kuşu </p><p>İşçi<br/>
Tutar ucundan en acar biçimlerin<br/>
Sürer<br/>
Bin başıboş atı bin cehennemi birden<br/>
Kardeşliğin alıcı kuşu<br/>
Kalkar konar</p><p>Duran el<br/>
Gitmeyen ayak<br/>
Bir göz ki<br/>
Arkasında bir ölü gözü<br/>
Bir ses ki<br/>
Arkasında bir ölü sesi<br/>
Döner durur<br/>
Kardeşliğin alıcı kuşu<br/>
Kalkar konar<br/>
Bir açık yürekten bir ötekine<br/>
Bir bugüne bir yarına<br/>
Alıcı kuşu kardeşliğin
<br>
|
2,134,717 |
Hayata Dair...
|
Rabindranath Tagore
| 9 |
Düşünüyorum da,<br/>
sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek...<br/>
Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,<br/>
naif yönlerimizin keşfedilmesi,<br/>
cesaretsizligimizin anlaşılması,<br/>
korkularımızın paylaşılması<br/>
sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.<br/>
Kabuklarımızın altında<br/>
kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız...<br/>
...Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.<br/>
Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden.<br/>
İstiridyeler, deniz minareleri, midyeler.<br/>
Kirpiler ve kaplumbağalar gibi.<br/>
Sahi koruyor mu bizi bu çatlamamış sert kabuk? <br/>
Kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi? <br/>
Yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize.? <br/>
Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi? <br/>
duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu? <br/>
Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak.<br/>
Ne çıkar ateşböceği sansalar beni? <br/>
...<br/>
Belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin<br/>
o uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna<br/>
el kaldırmaya kıyamaz? <br/>
Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım<br/>
karşımdakine.<br/>
O da çözülecek belki.<br/>
Samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince.<br/>
Oysa bir görebilsek bunu.<br/>
Kalmadı böyle insanlar demesek.<br/>
Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak.<br/>
Kırılmaktan korkmasak.<br/>
İncinsek, yaralansak.<br/>
Ne olur bir darbe daha alsak.<br/>
Yeniden açsak kendimizi, atabilsek o kabuğu.<br/>
Denesek. Risk alsak. Yanılsak. Fark etmez.<br/>
...<br/>
Tekrar, tekrar bıkmadan denesek.<br/>
Ve kucaklaşsak yeniden.<br/>
Tıpkı eskisi gibi.<br/>
Ne olduğunu anlayamadığımız o onbeş yıldan öncesi gibi.<br/>
O zaman fark edeceğiz.<br/>
Ne kadar özlediğimizi birbirimizi.<br/>
Neler biriktirdiğimizi,<br/>
kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi.<br/>
Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa.<br/>
Vakit az, paylaşmak, sarılmak için.<br/>
Yaşadığımız coğrafya zor, sartları ağır.<br/>
Yüreği daha fazla küstürmemek lazım.<br/>
Sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan.<br/>
Ve koşullar bir türlü düzelmeyen.<br/>
Sevgiye çok ihtiyacımız var.<br/>
Ufukta kara bir kış görünüyor.<br/>
Ancak birbirimize sokulursak atlatırız o günleri.<br/>
Kırın o sert, o ağır kabuklarınızı.<br/>
Kurtulun bu yükten.<br/>
Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize.<br/>
Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri.<br/>
Hem hepimiz bir yıldızız.<br/>
Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi.
<br>
|
20,009 |
Saklı Sevda
|
Attila İlhan
| 6 |
cam yeşili bir kız çok kirpikli<br/>
saçları nasıl karanlık bir kızıl<br/>
örtülü bir güzellik benzeri olamaz<br/>
dudaklarındaki kan etkiliyor asıl<br/>
duyarlığı alıngan gönlü ikircikli<br/>
ne yazsam ona tutsak<br/>
/ adı şehnaz</p><p>belki kadın belki çocuk iyice kuşkulu<br/>
hangi tutku buğulamış camlarını<br/>
bazen ne çok var bazen ne kadar az<br/>
kan kırmızı yaşayıp yaz akşamlarını<br/>
okşaması boğulmak öpmesi uğultulu<br/>
sabah olsam ona tutsak<br/>
/ adı şehnaz</p><p>saklı sevda sevdaların en saklanmışı<br/>
birbirimizde fena boğuluyoruz<br/>
hiç kimse birbirimizin yerini tutamaz<br/>
benimle yaşayamadığı ona uygunsuz<br/>
hiçbir şeye değişmem onunla yaşanmışı<br/>
uygunsam ona tutsak<br/>
/ adı şehnaz</p><p>saklı bir sevdadır bulduk sığındık<br/>
bu büyüylü bir aşk çünkü yasak<br/>
gizli bir mutluluk ki ne söylesem az<br/>
bin yılda yaşasak hiç de yaşamasak<br/>
varımız yoğumuz aşkımız artık<br/>
hayatım ona tutsak<br/>
/ adı şehnaz
<br>
|
496,015 |
Ey Kadın!
|
Necip Fazıl Kısakürek
| 7 |
Sana ey kanımda eriyen kadın <br/>
Can nasıl dayansın, nasıl dayansın? <br/>
Mezara çekmekse beni maksadın <br/>
Önümde o siyah gözlerin yansın. </p><p>Bir sütun alevsin, bir sütun duman, <br/>
Yalnız seni görür gözünü yuman. <br/>
Senden ateşine bir deva uman <br/>
Bari gitsin kara toprağa kansın. </p><p>Bir çukur solumda, bir taş sağımda <br/>
Kabre girdiğim gün bu genç çağımda <br/>
Öyle bir yüksel ki sen toprağımda <br/>
Görenler ruhumu tütüyor sansın
<br>
|
20,849 |
Uçuş
|
Yahya Kemal Beyatlı
| 6 |
Uçmakta, konmadan, kıyısız bir denizde ruh; <br/>
Benzer mi böyle bir kuşa Tufan içinde Nuh? <br/>
Üstünde gök, sürekli bulutlarla, yüklüdür; <br/>
Altında gür deniz ki ezelden köpüklüdür. <br/>
Çalkaltısında dalgası bilmez nedir sayı; <br/>
Milyonca dalga sürmede milyonca dalgayı; <br/>
Hiç durmayan gürültüsü bir türküdür, geniş, <br/>
Milyonca haykırıs dolu, milyonca sesleniş. <br/>
Yıldızlar ülkesinde açıldıkça yükseğe, <br/>
Başlar hayal edindiği alem görünmeğe. <br/>
Bir ruhu besliyen hava yalnız yukardadır. <br/>
Hulyayı daima uçuran duygulardadır. <br/>
Yalnız bu katta mümkün olur daimi uçuş. <br/>
Her hamlesiyle, ruh, o çelikten kanatlı kuş, <br/>
Ufkunda bir dakika görunmeksizin kara, <br/>
Hür gökte, hür denizde uçar, hür ufuklara.
<br>
|
123,773 |
Can İpini Ten Yününden
|
Seyrani
| 7 |
Can ipini ten yününden<br/>
Saran kirmen ular bir gün<br/>
Sulu yalçınlar önünden<br/>
Açılan gül solar bir gün</p><p>Gül dalında diken yarar<br/>
Diken güle vermez zarar<br/>
Toprak bir gün başın tarar<br/>
Yolar saçlarını bir gün</p><p>Dünya olur bir gün harab<br/>
Ne bülbül kalır ne gurab<br/>
Rızka sebep olan türab<br/>
Gözlerine dolar bir gün</p><p>Kudret koçunu koyuna<br/>
Katmış seyreder oyuna<br/>
Ecel kolların boynuna<br/>
Habersizce dolar bir gün</p><p>Acı tatlı yenmez olur<br/>
Yalan gerçek denmez olur<br/>
Taş çarhıla dönmez olur<br/>
Hep kesilir sular bir gün</p><p>Çal Seyranî durma sazın<br/>
Hakka eyle sen niyazın<br/>
Sana secdesiz namazın<br/>
Kısmet olan kılar bir gün
<br>
|
28,679 |
Bu Alemde Kral Tanımam!
|
Yılmaz Güney
| 9 |
Sen hiç ölümün gölgesinde özgürlügü yaşadınmı<br/>
Bir garibanın elinden tutupta hiç kadere rest çektinmi<br/>
Alçağın adisine ispiyoncusuna kurşun yağdırdınmı<br/>
Dedim ya gülüm ben bu alemde kral tanımam</p><p>Sen zevkini sefanı sürerken ben hayat okulunu okuyordum<br/>
Sen elin cilalı mermer taşlarında kibar beylerlen dans ederken<br/>
Ben hergün azraillen dans ediyordum<br/>
Dedim ya gülüm ben bu alemde kral tanımam</p><p>Sen sıcak yatağında rahat uyurken<br/>
Ben ise parçalanmış vucudumun acısıyla mahkeme duvarlarına<br/>
Yaslanmış,gelmeyi bilmiyen karanlığı bekliyordum<br/>
Dedim ya gülüm ben bu alemde kral tanımam</p><p>İdam sehpasında bir mahkum yaşamayı ne kadar çok istiyorsa<br/>
Bende seni o kadar çok seviyorum..<br/>
Aşıma katmadım haram,güzel çirkin aramam<br/>
Yanlış yapanı tanımam... bu senin içinde geçerlidir gülüm<br/>
Dedim ya gülüm ben bu alemde kral tanımam..!
<br>
|
79,836 |
Pollyanna’ya Mektuplar
|
Didem Madak
| 8 |
I.<br/>
Sevgili Pollyanna, <br/>
Sen bu mektubu okurken<br/>
Soğuk bir doğu sokağında, <br/>
Acılarla yüklü bir faytonla dolaşıyor olacağım<br/>
Atların boynunda ziller ve pembe orlondan püsküller<br/>
Şaklayan kırbaç ve gıcırdayan tekerlekler.</p><p>Kömürümüz bitti tam kışın ortasında<br/>
Toz hatıra ve talaş bastık sobaya<br/>
Üşüse böyle yapardı mutlaka hazreti İsa da.<br/>
Aşkın yüzünden düşen bin parçayı<br/>
Toplamaktan yoruldum ben artık Pollyanna</p><p>Yolda bavulumu çaldılar<br/>
Bana hediye ettiğin o kırmızı elbise de içindeydi<br/>
Ne güzeldi<br/>
Ben kendime çilek derdim onun giydiğimde<br/>
Bakar bakar anne derdim memelerime<br/>
İnsanın memesi olması büyük bir çilektir Pollyanna<br/>
Güzeldi yine de o yıllar<br/>
Küçük sarı pütürleriyle<br/>
Ne çabuk geçti.</p><p>Ama zaten onu burada giymeme izin vermezlerdi<br/>
Belki artık hiç olmaması daha iyi<br/>
Çalınmış bir güzellik, <br/>
Yasaklanmış bir güzellikten daha iyidir.<br/>
Ama onu asla unutmayacağımı bilmelisin.</p><p>Dilerim sen pötikareli gömlekler gibi neşeli, <br/>
İri dişli bir mısır koçanı kadar<br/>
Mutlu ve yan yanasındır.<br/>
Belki bir gün beni ziyarete gelirsin<br/>
Sana krem fıstıklı ekmek ikram ederim<br/>
Artık çok mutlu olacağızlı ekmekler<br/>
Süte ekmek doğrar ve<br/>
Papara papara diye şarkı söyleriz.<br/>
Sen ruhumun misafir odasında uyursun, <br/>
Süt ve gözyaşı lekeli yumuşak yer yatağında.</p><p>II.<br/>
Sevgili Pollyanna, <br/>
Senin romanlarında her şey o pazartesi başlardı<br/>
Kot pantolonlu, uzun bacaklı pazartesilerdi onlar<br/>
Ben mutfakta Edith Piaf dinler, <br/>
Bir lağım faresiyle göz göze bulaşık yıkardım.<br/>
Şehrimizin aşkı ve şehrimizin şarkısı<br/>
Öfkeyle pis su borularında dolaşırdı.<br/>
Sana patates kızartırdım.<br/>
Patatesler pazartesi kadar kırmızı oluncaya kadar...<br/>
Ölüm bizi ayırıncaya kadar...<br/>
Aşkımız şehrin en güzel aşkıydı<br/>
Kolay değildi, kolay olmamıştı<br/>
Yıllarca şehrin en güzel aşkının benekleriyle yaşamak.</p><p>Kirli muşamba perdeli meyhanelerde ağlardım<br/>
Masaaltı kedileriydi benim için ağlamak, <br/>
Bazen tekirdi, bazen sarman<br/>
Kim önce fırlarsa parsayı toplardı.</p><p>Öfkem içimde emekleyen kırmızı patikli<br/>
Bir bebekti sanki Pollyanna<br/>
Her köşede nergisler satıyorlardı sokaklarda<br/>
Baygın kokulu güneşler gibi...<br/>
Onları satın almak, <br/>
Sonra bir gün yüzü çatlak intiharlarımı boyatıp<br/>
Otuzaltı numara bir hayata başlamak...<br/>
Uzun bir nekahet döneminden sonra<br/>
Nihayet ayağa kalkmak...<br/>
Öfkem<br/>
Üstü kalsın derdi ve bırakırdı hayatımı<br/>
Bayat bisküvi kokan o mahalle bakkalına<br/>
Öfkem<br/>
İşi bitmiş bir çalı süpürgesi gibi<br/>
Dayamaktır kendini duvara...<br/>
Öfkem Pollyanna<br/>
Neden güzeldi? <br/>
Bütün güzeller gibi elinde bir bardak sıcak çayla</p><p>Her şey o pazartesi başlardı<br/>
Şehrimizin aşkı ve şehrimizin şarkısı<br/>
Öfkeyle pis su borularından taşardı.</p><p>III.<br/>
Sevgili Pollyanna, <br/>
Radyo tiyatrosu dinlenirdi bir zaman içimde, <br/>
İçimde dünyanın en eski kedisi<br/>
Eski bir sobanın yanında uyuyordu.<br/>
Çocuklar bir köşede<br/>
Yenidünya çekirdekleriyle beştaş oynardı<br/>
Frenk elması da derler<br/>
Sarılı kahverengili bir meyve.<br/>
Annem işte öyle bir kadındı<br/>
Çocuklar gökyüzüne bakar sorardı: <br/>
Ay dede orada ne yapıyor anne? <br/>
Annem öldüğünde ay dede içimde<br/>
Yüzlük bir ampul gibi parçalandı.<br/>
Annem işte öyle bir kadındı<br/>
Aşure getiren çocuklara, <br/>
Teşekkür eder gibi yaşardı<br/>
Öldüğünde gül resimli bir takvim yaprağıydı.</p><p>Pollyanna, <br/>
Sana göre insan profiterol yer gibi yaşamalı<br/>
Bir çamur deryasının içinde<br/>
Küçük mutluluk topları yakalamalı.<br/>
Bense vücuduma şiirler saplıyorum durmadan<br/>
Sen de bilirsin ya Allah<br/>
Dayanabileceği kadar acı verirmiş insana.</p><p>Geçen yazı<br/>
Bir dut ağacının altında roman okuyarak geçirdim<br/>
Dut taneleri düşerdi sayfalara<br/>
Tıpkı tatlı bir yaz yağmuru gibi<br/>
Büyük taneli tıpırtılarıyla<br/>
Kendimi dut ağacının gölgesini yiyen<br/>
Bir ipek böceğine benzetirdim.<br/>
Ucuz teşbihler beyaz atlı prenslerdir Pollyanna<br/>
Bir şiire gelir<br/>
Ve onu bu hayattan kurtarırlar.</p><p>Ah Pollyanna, <br/>
İçimde sanki hep aynı şarkıyı çalan bir laterna: <br/>
Cancağızım basma perdeme bir çiçek de sen olsaydın<br/>
Kaçarken yangın merdivenlerine<br/>
Keşke grapon kağıtları assaydın.
<br>
|
21,408 |
Kırkı Çıkmamış Sevdamıza Şiir
|
İbrahim Tenekeci
| 8 |
paylaşılan mutluluğu severim<br/>
engin denizler kadar güzeldir o</p><p>I<br/>
bana ait olmayan cesetleriyaktım bütün gece<br/>
küllerini savurdum dans ettim<br/>
ay kaydı yıldızlar gülüştü pervasızca<br/>
ve saçlarımdan bir demet düştü suya<br/>
aldım öptüm gözbebeklerinden<br/>
cazibesini yitirmiş bir kadındın sen<br/>
seni ben güzel yaptım</p><p>II<br/>
davudi bir sesim vardı sonra kayboldu<br/>
yıldızların üzerine çığ düştü ve ellerim<br/>
damıttı ellerini-utandın-demek ki biliyorsun<br/>
ah,tarihsiz duyguların ilk resmini bulutlara çizilen<br/>
gözlerine çiy düşmüştü üşümüştün<br/>
aldım ısıttım seni</p><p>III<br/>
ben uzaktan severim<br/>
seni de öyle sevdim<br/>
bir tutam gökkuşağı karıştı sevdamıza <br/>
kuş kanadı bir tutam<br/>
bıraktık korkularımızı<br/>
uçtuk gittik
<br>
|
23,323 |
İsimsiz
|
Edgar Allan Poe
| 7 |
Sevilmek mi?-öyleyse bırakma yüreğini<br/>
Şimdiki yolundan ayrılmaya.<br/>
Olduğun herşeyken şimdi,<br/>
Olmadığın şey olma.<br/>
Böylece kibarlığın, lütfun,<br/>
Aşkın güzelliğin, <br/>
sonsuz bir övgü konusu olacak yeryüzünde,<br/>
ve aşk-basit bir görev.
<br>
|
104,881 |
Gönlüm Sana
|
Niyazi Mısri
| 9 |
Çün sana gönlüm mübtela düştü<br/>
Derd ü gam bana aşina düştü</p><p>Zühd ü takva'ya yar idim evvel<br/>
Aşk ile benden hep cüda düştü</p><p>Vaiz eydür gel aşkı terk eyle<br/>
Bendeyim sabrım bi-vefa düştü</p><p>Nice terk etsin aşkı şol aşık<br/>
Ana karşı sen mehlika düştü</p><p>Vechini görsem dağılır aklım<br/>
Zülfün ana çün mukteda düştü</p><p>Kim seni buldu, kendi yok oldu<br/>
Vaslına ey dost can baha düştü</p><p>Aşka uşşakın davet etmişsin<br/>
Can kulağına ol seda düştü</p><p>Bu Niyazi'nin hiç vücudunda<br/>
Zerre komadı hep yaka düştü
<br>
|
9,703 |
Karda Işıltılar
|
Turgay Fişekçi
| 8 |
Gece yağmaya başlayan kardan mı nedir? <br/>
Saklamak zorunda olduğum kocaman bir sevinç varmış gibi<br/>
Çok güzel şeyler söyleyecekmişim de<br/>
Söyleyemiyormuşum gibi dolu dolu yüreğim.</p><p>İnsanca bir gülümsemeye rastladım<br/>
Hıdrellez günlerinde salıncaklarda sallanan insanların<br/>
Gönülleri kadar hafif.<br/>
Baloncunun peşinden koşan çocuk yüreği gibi sevdalı<br/>
Al, yeşil, sarı balonlarımız olsun n'olur diyen</p><p>Bağlara gidelim<br/>
Asma çardaklarda yatalım gecelerde<br/>
İsteyen sabahlasın, istediği kitapla<br/>
İncir, üzüm, nar, şeftali<br/>
Hepsi hepimizin diyen<br/>
Sevginin dostluğun, arkadaşlığın dışında<br/>
Hiçbir anlama gelmeyen<br/>
İnsanca bir gülümsemeye rastladım</p><p>Merdivende verdiğin sarı kasımpatıyı unutmadım<br/>
Sevdiğim bir şiir kitabına taktım onu<br/>
Karıştı çiçeğin şiirlere.</p><p>Kolunu boynuma doluyorsun otobüste<br/>
Çocuğunu seven bir anne gibi<br/>
Yakınlığımız insanlığımızdan geliyor<br/>
Ne kadar insanlaşırsak<br/>
O kadar arkadaşız.</p><p>Kar dinmek bilmiyor dışarıda...
<br>
|
104,687 |
Sabâ Selâm Eyle Gül Yüzlü Yâre
|
Kayıkçı Kul Mustafa
| 7 |
Sabâ selâm eyle gül yüzlü yâre<br/>
O mübarek hatırcığı hoş mudur<br/>
Ben bendesi ayrı olalı gözden<br/>
Kadrin bilmezlerle hâli hoş mudur</p><p>Cânân bizim kıymetimiz bilmedi<br/>
Bu çeşmimden akan yaşı silmedi<br/>
Çok zamandır bir selâmı gelmedi<br/>
Bilmem o zalimin bağrı taş mıdır</p><p>Mustafa'm da yollarını gözetir<br/>
Rakip açmış zülüflerin düzetir<br/>
Olur olmaz sitemlerin bizedir<br/>
Adülarla bâde içmek iş midir
<br>
|
59,675 |
Kapının Önünde Duran Çocuğa Gazel
|
Ataol Behramoğlu
| 5 |
Kapının önünde duran çocuk<br/>
Bir kır görünümünü andırıyor</p><p>Güneş tütüyor saçlarında<br/>
Gözlerinde bir deniz kımıldanıyor</p><p>Kapının önünde duran çocukta<br/>
Bütünleşiyor bütün zamanlar</p><p>Dağlar doğuyor çatırdayarak<br/>
Derinleşiyor okyanuslar</p><p>Aşklar başlıyor ve bitiyor<br/>
Dünya sürdürüyor dönmesini</p><p>İzliyor şaşmaz düzeninde<br/>
Gece ve gündüz birbirini</p><p>Kapının önünde duran çocuk<br/>
Habersiz bütün bunlardan</p><p>Hayat akıyor durmaksızın<br/>
Onun içinden ve dışından
<br>
|
2,110,356 |
On Kasım Mektupları
|
Behçet Kemal Çağlar
| 9 |
1- ATATÜRK'E<br/>
Yine harmanımız rüzgâr bekliyor; <br/>
Es yine es yine, samanı savur.<br/>
Çak yine, çak yine, Masmavi Şimşek! <br/>
Bu kutsal çorağın özlemi yağmur.<br/>
İn yine, in yine, Sarı Yıldırım! <br/>
Ayrıklı tarlayı aydınlat, kavur.<br/>
Bugün de gecede sayıklayan var,<br/>
Bugün de yobazca adımız gâvur<br/>
Dal şu yüce dağlar gibi tekneye<br/>
Sevgi ekmeğini mayala, yuğur.<br/>
Doğ yine, doğ yine yurdun üstüne<br/>
Sensiz yüreklerin ateşi soğur..</p><p>2- SEVGİLİYE<br/>
Üç şeyin üstüne can-baş koymuşum:<br/>
Anayurt, Atatürk ve sen, sevdiğim! <br/>
Kavak yeli esmez benim başımda<br/>
Atatürk rüzgârı esen, sevdiğim! <br/>
Diz çök Anıtkabrin mermerlerine<br/>
Herkesi kıskanıp küsen sevdiğim<br/>
Mustafa Kemal'in neferiyim ben; <br/>
Haklısın kölesi desen, sevdiğim! <br/>
Belki çıkacağız yine savaşa<br/>
Ki kalasın sen sağ-esen, sevdiğim! <br/>
Öp beni alnımdan, uğurla, bekle<br/>
Erliğimden şüpheliysen, sevdiğim! <br/>
3- ATATÜRKÇÜLERE<br/>
Öyle sırtüstü yatıp dinlenecek gün değil; <br/>
Daha yapacağımız çok şeyler var, çocuklar! <br/>
Ne kadar erken yağdı, gördünüz ya, yeniden<br/>
Nice güvendiğimiz dağlara kar, çocuklar! <br/>
İlerden, ta uzaktan el ediyor durmadan<br/>
Batılı arkadaşlar; vaktimiz dar, çocuklar! </p><p>Toplandık mı başbaşa, verdik mi el ele biz <br/>
Su çekilir, dağ çöker, bora susar, çocuklar! <br/>
Hele kuru kütükler ayıklansın bir kere<br/>
Tadından çatlayacak dallarda nar, çocuklar! <br/>
Sizi bir bir tanıyıp alnınızdan öpmeye<br/>
Mustafa Kemal yolda, hey bahtiyar çocuklar! <br/>
4- YENİ MİLLETVEKİLLERİNE<br/>
Haklısınız, bir büyük millete vekilsiniz; <br/>
Göğsünüz, kıvanç dolu, gerildikçe gerilir.<br/>
Bilin ki Atatürk'ün kurduğu Ankara'ya<br/>
Atatürk'ün yolundan yürünerek girilir.<br/>
Anıtkabre gidip de yürekten baş eğmeyen<br/>
Günü gelir çarpılır, düşer, yere serilir.<br/>
Bir avuç yobaz için, bir sürü cahil için<br/>
Devrimi çiğneyecek ayak varsa, kırılır.<br/>
Bir de bakarsınız ki her meydanda bir kere<br/>
Her genç Türkte bir kere bir Atatürk dirilir.<br/>
Bir an unutmayın ki Atatürk ülkesinde <br/>
Ahiretten önce de Yüce Divan kurulur.
<br>
|
14,020 |
Rubailer - 5
|
Ömer Hayyam
| 7 |
Şarap küpü önünde serdik seccademizi<br/>
Şarap yakutuyla adam ettik kendimizi<br/>
Umudumuz, meyhanede yeniden bulmak<br/>
Camide, medresede yiten günlerimizi
<br>
|
27,082 |
Unutmayalar
|
Yunus Emre
| 7 |
Arifler ortasında sofilik satmayalar,<br/>
İhlas ile aşka riyayı katmayalar.</p><p>Ya bildiğini eyit, ya bir bilirden işit,<br/>
Teslimlik ucunu tut sözü uzatmayalar.</p><p>Kur’an kelamım dedi, gönlüne evim dedi,<br/>
Gönül ev ıssın bilmez, âdemden tutmayalar.</p><p>Gönül sındı bulundu, hem Hakk’a yakın idi,<br/>
Yine dikerim diye, bütünü yırtmayalar.</p><p>Mumlu baldır şeriat, tortusuz yağdır tarikat,<br/>
Dost için balı yağa, pes niçin katmayalar.</p><p>Arif can verir duymaz, yalancı mala kıymaz,<br/>
Yalan ile gerçeği beraber tutmayalar.</p><p>Kıymetin duyar isen, neye değer iş bu dem,<br/>
Erenlerin manasın almaza satmayalar.</p><p>Miskin Adem yanıldı, Uçmak'ta buğday yedi,<br/>
İşi Hak’tan bilenler şeytandan tutmayalar.</p><p>Şirin hulklar eylegil, tatlı sözler söylegil,<br/>
Sohbetlerde Yunus’u hergiz unutmayalar.
<br>
|
1,313,979 |
Readıng Zindanı Baladı'ndan
|
Oscar Wilde
| 8 |
Kulak verin sözlerime iyice,<br/>
Herkes öldürebilir sevdiğini<br/>
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,<br/>
Kimi dalkavukça sözlerle,<br/>
Korkaklar öpücük ile öldürür,<br/>
Yürekliler kılıç darbeleriyle! </p><p>Kimi gençken öldürür sevdiğini<br/>
Kimileri yaşlı iken öldürür; <br/>
Şehvetli ellerle öldürür kimi<br/>
Kimi altından ellerle öldürür; <br/>
Merhametli kişi bıçak kullanır<br/>
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.</p><p>Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,<br/>
Kimi satar kimi de satın alır; <br/>
Kimi gözyaşı döker öldürürken,<br/>
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür; <br/>
Herkes öldürebilir sevdiğini<br/>
Ama herkes öldürdü diye ölmez.</p><p>(…)</p><p>Yasaların yargısı doğru mudur<br/>
Ya da yanlış mıdır bunu bilemem; <br/>
Bildiğim tek şey bu hapishanede<br/>
Demir gibi sağlamdır tüm duvarlar,<br/>
Bir yıl kadar uzundur her geçen gün<br/>
Yıl bitmek bilmez, uzadıkça uzar.</p><p>Kabil'in Habil'i öldürdüğü<br/>
Günden beri hiç dinmedi acılar<br/>
Çünkü insanların insanlar için<br/>
Koymuş olduğu bütün yasalar<br/>
Tıpkı adaletsiz bir kalbur gibi<br/>
Taneyi eleyip samanı tutar.</p><p>Bildiğim başka bir şey daha var<br/>
-Ki bilmeli benim gibi herkes de-<br/>
İnsanın kardeşlerine ettiğini<br/>
İsa Efendimiz görmesin diye<br/>
Utanç tuğlalarıyla, parmaklıklarla<br/>
Örüldü yapılan her hapishane.</p><p>Parmaklıklar güneşi engelledi,<br/>
Kararttılar tatlı ay ışığını,<br/>
Cehennemi böyle ört bas ettiler<br/>
Yaptıkları bütün iğrenç şeyleri<br/>
İnsanoğlundan, tanrının oğlundan<br/>
Gizlemeyi ustaca başardılar.</p><p>Zehirli otlar gibi kötülükler<br/>
Büyür hapishanenin havasında,<br/>
Yok olur burada harcanıp gider<br/>
İyi olan ne varsa insanda:<br/>
Kapıyı tutar soluk bir keder<br/>
Umutsuzluk bekçiliğini yapar.</p><p>(…)</p><p>Çeviri: Tozan ALKAN
<br>
|
105,162 |
İki Kaşları Karanın
|
Erzurumlu Emrah
| 6 |
İki kaşları karanın<br/>
Ah elinden vah elinden<br/>
Siyah perçem mâhparenin<br/>
Dâd elinden vah elinden</p><p>Ağ elleri nakışlının<br/>
Ağca ceylân bakışlının<br/>
Vurup bağrım yıkışlının<br/>
Ah elinden vah elinden</p><p>Ağ elleri kınalının<br/>
O gözleri sürmelinin<br/>
Emrah eydür şu sunanın<br/>
Dâd elinden ah elinden
<br>
|
76,898 |
1972
|
Jorge Luis Borges
| 6 |
Şimdiden geçip gitmekte olan geleceğin<br/>
işe yaramaz, belirsiz ve bulanık, <br/>
bir boşyücelikten tekrarı, uzayıp giden<br/>
bir aynalar koridoru olacağından korktum, <br/>
Ve bu düşten önceki yarı aydınlıkta<br/>
yalvardım adlarını bilmediğim tanrılarıma<br/>
günlerime bir şey yada birini göndersinler diye.<br/>
Onlarda gönderdiler.Bir yudumdu atalarım<br/>
yasaklara karşın, açlık ve yoksulluk içinde, <br/>
savaşlarda kendilerini ona adamışardı.<br/>
İşte bir kez daha karşımdaydı o çekici tehlike.<br/>
Oysa zamanın unutmadığı dizelerimde övdüğüm<br/>
o hayalet koruyucularından biri değildim.<br/>
Yetmişini tamamlamış kör bir adamdım ben<br/>
Ölüm kokan bir hastane köşesinde, <br/>
Can çekişen insanlar arasında<br/>
göğsüne yediği iki kurşunla ölen <br/>
Doğulu Francisco Borges değilim; <br/>
Ama şimdi saldırıya uramış yurdum benden<br/>
kılıcın savaşla ilgili hünerinden uzak<br/>
bilgiçlik taslayan beceriksiz kalemimle<br/>
bir destanın ayrıntıların toplayıp<br/>
kendi yerimi belirtmemi istiyor.Ben de<br/>
onu yapıyorum...
<br>
|
31,148 |
Beni
|
Sefil Selimi
| 6 |
Beni ne arayın ne elden sorun, <br/>
Necmettin Efendi, Yunus Efendi. <br/>
Size söz söyleyim siz karar verin, <br/>
Necmettin Efendi, Yunus Efendi. </p><p>Aşkın delisiyim, pirin hayranı, <br/>
Kubbenin kendiyim yerin hayranı, <br/>
İkiyi severim birin hayranı, <br/>
Necmettin Efendi, Yunus Efendi. </p><p>Bu halkın içinde deli sayılan<br/>
Elimdeki sazın teli sayılan, <br/>
Canlıyım velakin ölü sayılan, <br/>
Necmettin Efendi, Yunus Efendi. </p><p>Ululara hizmetim var aşkım var, <br/>
Sohbetim var irfanım yok meşkim var, <br/>
Ölçülmez, bilinmez beden köşküm var, <br/>
Necmettin Efendi, Yunus Efendi. </p><p>İkiliği bilinmez suya benzerim, <br/>
Bulutlar ardında aya benzerim, <br/>
Sizler bana söylen neye benzerim, <br/>
Necmettin Efendi, Yunus Efendi. </p><p>Ayagım yerlerde göklerde başım, <br/>
Nefesde nefesim yerdeki daşım, <br/>
Allah’la insanla daima işim, <br/>
Necmettin Efendi, Yunus Efendi. </p><p>Kendi kendim ile savaşım vardır, <br/>
Zalim de alim de bir bana yardır, <br/>
Dövseler sövseler ne fayda vardır, <br/>
Necmettin Efendi, Yunus Efendi. </p><p>Layık olunmayan aşkı bulamaz, <br/>
Bedavadır amma kimse alamaz, <br/>
Bu çeşmeden cahil insan dolamaz, <br/>
Necmettin Efendi, Yunus efendi.</p><p>Aldığım altını harcamam hemen, <br/>
Bir adem kuluna eyledim iman, <br/>
Onun için halim gayetten yaman, <br/>
Necmettin Efendi, yunus efendi.</p><p>Bazı dolu gibi bazı boş gibi, <br/>
Bazı hayal gibi bazı düş gibi, <br/>
Herkes yiyyor beni dolu boş gibi, <br/>
Necmettin Efendi, Yunus Efendi. </p><p>Ey Sefil Selimi söyleme uzun, <br/>
Belki de dostlara verirsin hüzün, <br/>
Güneşi olmalı mutlaka bugün, <br/>
Necmettin Efendi, Yunus Efendi.
<br>
|
48,412 |
Cenab-ı Han Selim-i Ma'delet kar
|
Şeyh Galib
| 6 |
Cenâb-Hân Selîm-i ma'delet kâr<br/>
Ki oldur merkez-i pergâr-ı dünyâ<br/>
Edüp takdim-i adlâ-yı mesâlih<br/>
Cihân-ı kıldı ma'mûrüz'-zevâyâ<br/>
geçüp tedkîk-i Oklides-i re'yi<br/>
Hikemde oldu Eflatun'dan a'lâ<br/>
Sezâdır olsa pây-endâz-ı râhî<br/>
Kumaş-ı atlas-ı gerdûn-ı hadrâ<br/>
Mühimmât-ı umûr-ı ceng-ı yekser<br/>
Aristo gibi tedbîr etti hakkâ<br/>
Edüp ez-cümle ihyâyı fenn-i harbi<br/>
o sûretde musanna' kim görenler<br/>
olur hayretle çün nakş-ı heyûlâ<br/>
Kılup te'sîs-i eşkâl-i mehâret<br/>
Binâsı oldu kıstâs-ı temâşa<br/>
Bu mısrâ geldi bir târîh Galib<br/>
Mühendishâne-i nev-resmi vâlâ
<br>
|
202,617 |
Can Kurban
|
Abdurrahim Karakoç
| 7 |
Bizim kapı dost kapısı<br/>
Girene canımız kurban.<br/>
Selâm muhabbet tapusu <br/>
Verene canımız kurban.</p><p>Nefisten soyunduk tül tül<br/>
Gitti beden, kaldı gönül<br/>
Özümüz bağ, sözümüz gül<br/>
Derene canımız kurban.</p><p>Uzadıkça hasret demi<br/>
Şefkat atı çiğner gem’i<br/>
Yaramıza sabır em’i<br/>
Sürene canımız kurban.</p><p>Hayat kilim, çile nakış<br/>
Dokuyoruz iniş, yokuş<br/>
Marifet mânâya bakış<br/>
Görene canımız kurban.</p><p>Kin marazdır, sevgi sanat<br/>
Yürekte kaynar her saat<br/>
Kimsesizlere kol, kanat<br/>
Gerene canımız kurban.</p><p>(Suları Islatamadım)
<br>
|
951,305 |
Faydası Ne?
|
Abdurrahim Karakoç
| 7 |
Türk’e zulmedilir mi Türk Milleti adına<br/>
Baldıran zehiridir bir baksanız tadına<br/>
Hadi başörtüsünü, kapalıyı reddettik<br/>
Söyleyin çıplaklığın faydası ne kadına? </p><p>12.05.2008/Vakit
<br>
|
1,136,580 |
Garip Günler
|
Abdurrahim Karakoç
| 5 |
Bir yerde som çeliğin mantarlaşma günüdür<br/>
Bir yerde şahinlerin hantallaşma günüdür<br/>
Seçim kürsülerinin ahengi başka bir renk<br/>
Orada kargaların kartallaşma günüdür.</p><p>05.03.2009
<br>
|
48,182 |
Herkes ve Herşey İçin
|
Vladimir Vladimiroviç Mayakovski
| 6 |
Hayır. <br/>
Olamaz. <br/>
Sevgilim, sen de mi kızdın bana? <br/>
Niçin? <br/>
Bak <br/>
geldim, <br/>
çiçek de getirdim, <br/>
ama, ama...asla bir kötülük <br/>
yapmadım sana! </p><p>Solgun bir yüzle, <br/>
düştüm kaldım sendeleyerek. <br/>
Sokak döndü durdu çevremde. <br/>
Duydum kesik kesik fren seslerini. <br/>
Esiyor rüzgar <br/>
acıtıyordu yanaklarımı. <br/>
Bu denli kargaşa hiç olmamıştı. </p><p>Başkentin karmaşasında <br/>
baktım çevreme <br/>
çok sert bir yüzle. <br/>
Hüzünlü, <br/>
sanki ölüm döşeğindeydim. <br/>
Yüreğim de yitik bu arada. </p><p>Bir kötülük yapmıyorsun bana, <br/>
ama <br/>
ilgilenmiyorsun da benimle. <br/>
Artık <br/>
hüç umurunda değilim. </p><p>Aşk! <br/>
Sen vardın usumda hep. <br/>
Yeter! <br/>
Bitirin bu aptalca oyunu. <br/>
İsterseniz <br/>
eleştirin beni, <br/>
en görkemli <br/>
serseriyim ben. </p><p>Anımsar mısın? <br/>
Sırtındaki haçın altında iki büklümken <br/>
bir anlığına durdu İsa. <br/>
Onu izleyen kalabalık <br/>
bağırdı o anda gülerek: <br/>
'Yürüsene, aptal! ' dediler. </p><p>Doğru! <br/>
Acımasızsın. <br/>
En zorlu gününde <br/>
bağırırsın bir zavallıya. <br/>
Rahat vermez, kargışlarsın onu. <br/>
Ama biz hazırız zaten <br/>
buna. </p><p>Durumlar işte böyle! </p><p>Ant içerim ki dürüst olacağım, <br/>
bir kız verin bana. <br/>
Genç <br/>
güzel bir şey olsun. <br/>
Hiçbir kötülük etmeyeceğim, <br/>
yalnızca saflığını bozacağım onun <br/>
iğneleyici sözlerimle. </p><p>Göze göz! Dişe diş! </p><p>Hiç aralıksız <br/>
düşündüm binlerce kez öç almayı. <br/>
Korkutun <br/>
isterseniz beni. <br/>
Suçlu ortada zaten <br/>
değil mi? </p><p>Göze göz! Dişe diş! </p><p>Öldürün <br/>
gömün beni. <br/>
Kurtulurum oradan, <br/>
yaparım elimden geleni. <br/>
Ama <br/>
bir köpek gibi, <br/>
geleceğim arkanızdan sizin, <br/>
saldıracağım size hep! </p><p>Geceleyin birden uyanaksın. <br/>
Çünkü gürleyeceğim bet sesimle. <br/>
Hiç rahat yüzü de <br/>
vermiyorsun bana. <br/>
Kalmadı farkım <br/>
bir tutsaktan. <br/>
Ama güçlüyüm yine de ben! </p><p>Boynuzları tellere takılmış <br/>
bir geyik gibiyim. <br/>
Gözlerim kan çanağına dönmüş. <br/>
Bir zavallı da olsam <br/>
dikileceğim bütün gücümle <br/>
göstereceğim herkese yüzümü. </p><p>İnsan kaçamaz! <br/>
Pis, <br/>
pişman bir durumda. <br/>
Gerekirse yatar soğuk taşlarda. <br/>
Ben de çizeceğim bir dinsizin resmini <br/>
Çar'ın kapısına. </p><p>Kuruyun ırmaklar, dindiremesin Çar susuzluğunu. <br/>
Onu ilençleyin! <br/>
Güneş, ışığını harcama onun için boşuna! <br/>
Binlerce yoldaşım <br/>
dışlansın alanlarda! <br/>
Ve en sonunda geldiğinde o <br/>
çağların ötesinden <br/>
üşüyerek, <br/>
anlayacak son günlerini tükettiğini. <br/>
Haydutları, kıyıcıları <br/>
kurtaramayacak onu. </p><p>Gün doğuyor. <br/>
Açıldıkça açılıyor gökyüzü, <br/>
yutuyor geceyi <br/>
yavaş yavaş. <br/>
Pencereler ışıl ışıl <br/>
tavalar sımsıcak. <br/>
Dökülüyor güneş kentin üzerine. </p><p>Ey kutsal öç! <br/>
Önderlik et bana <br/>
çok güçlüsün <br/>
yaşıyorsun dizelerimde. <br/>
Benim bu yüreğim, <br/>
söyleyecek sana her şeyi <br/>
tıka basa dolu o. </p><p>Geleceğin insanları! <br/>
Nasılsınız? <br/>
Tanımalıyım sizi. <br/>
Buradayım, <br/>
bütün acılarımla. <br/>
Yaralarım sızlıyor... <br/>
Size bırakacağım her şeyimi <br/>
o mutlu ülkümü. </p><p>(1916)
<br>
|
85,141 |
Sevmeye Başlayınca Birini
|
Metin Altıok
| 6 |
sevmeye başlayınca birini <br/>
kendimi yıkıp yeniden kurarım <br/>
çünkü; <br/>
bu yeni bir aşktır <br/>
ve temeldeki yerini mutlaka alacaktır. <br/>
dikkat! .. <br/>
yabancıların inşaat alanına girmesi tehlikeli ve yasaktır...
<br>
|
60,936 |
Sunak
|
Turgut Uyar
| 6 |
ilkin bir kadını kestiler soyup giysilerini<br/>
sonra kitapları yaktılar, suları kestiler<br/>
su bir ulusun özlemidir bu yüzden dağlara bakarlar<br/>
bir silâh olarak alınır satılır<br/>
ve ıslatır esirgemeden bir rençberin boğazını</p><p>oysa ay bir ateş gibi yağıyor<br/>
usul usul terliyor bir batık gemi<br/>
kan sızıyor bir halkın dinmeyen uğultusundan<br/>
ve eskiden bir şehire girdiğimi hatırlıyorum<br/>
bir şehire yerleştiğimi hatırlıyorum<br/>
rüzgârın eskittiği bir şemsiyeyle<br/>
suyun paslandırdığı bir silâhla<br/>
herkes gibi bir avuç bedenimle<br/>
yarım dirimler yarım ölümler taşıyarak<br/>
bir denizin altından<br/>
oldukça ağır bir denizin altından<br/>
ağzı tıkalı bir sürahi gibi<br/>
suyun yüzüne çıktığımı</p><p>şimdi artık neyi hatırlasam bir anı oluyor<br/>
örneğin bir adamın içkiye düşkünlüğünü<br/>
bir kadının sunuluşunu soyularak<br/>
kanım mı hatırlatıyor ben mi üflüyorum<br/>
gidip toparlıyorum bir yerlerden başkaldıran gölgemi</p><p>diyorumki ey batık gemi<br/>
artık kar yağıyor güvercinlere<br/>
sokak alışılmış düzenini sürdürüyor<br/>
harcayan kıllı elleriyle<br/>
sunak kan içinde, kan içinde sunak<br/>
alıp boyuyor gövdemizi</p><p>sokaktayım ve herkes alışkın<br/>
hatta bekliyor onu durmadan<br/>
bir soylunun serinleme alışkanlığıyla<br/>
bir ağustos akşamında<br/>
durmadan kurban, durmadan sunu<br/>
tükenmeyen açlığına düzenin<br/>
döğüşmeyi ve kanı hazırlıyor<br/>
aşkın son kertesini<br/>
onu, durmadan</p><p>şimdi ey eski gümüş, batık gemi, diyorum ki<br/>
her yerde seni hatırlıyorum durmadan<br/>
saat kaç olursa olsun, takvim ne derse desin<br/>
açlıkta, bir bıçağın kabzasında ve dağda<br/>
durmak istediğimi hatırlıyorum durmadan<br/>
itilirken ve dövülürken ve kovalanırken<br/>
güneş batarken ve doğarken<br/>
bir parmaklığa dayayıp ellerimi<br/>
durmak istediğimi hatırlıyorum durmadan<br/>
itilirken ve dövülürken ve kovalanırken<br/>
güneş batarken ve doğarken<br/>
bir parmaklığa dayayıp ellerimi<br/>
durmak istediğimi</p><p>sunak inceltir coğrafyasını<br/>
akşam bir dinginliğe benzer kendiliğinden</p><p>II</p><p>dünyayı en çok sevdiğim zaman<br/>
her şeyi en çok unuttuğum zaman sanılır<br/>
çünkü kuşların güzle güneye gittiğine inanılır<br/>
oysa taş kırmanın ve otel inşa etmenin mevsimi yoktur<br/>
cepte tabanca da cigara paketi arar gibi aranır<br/>
adamoğlu hırçın bir kış gibidir<br/>
doğrusu hırçın bir kış niteliğindedir</p><p>birden akidesi parlayınca fosforun<br/>
dünyanın elbette sonu vardır<br/>
yani sunak temizlenir kandan<br/>
sunmanın önü alınır<br/>
en denize yatkın küreklerle<br/>
ustaca biçilmiş keresteler<br/>
ve usturlâpın en alâsı iskenderiyeden<br/>
ve haritanın en makbulu kanla yoklanan<br/>
sonu vardır</p><p>imdi<br/>
bu böyle nasıl bir bahardır<br/>
bütün sürgünlerin lâhana olarak hesaplandığı<br/>
bütün harfler anlamını yitirmiş<br/>
bütün sokaklar geliş geçişe dardır<br/>
ve acılar bütün etkisini yitirmiş<br/>
gemiler bütün limanların uğraşı</p><p>III</p><p>dünya bir sunaktır<br/>
sonunda kalemlerin bile sunulduğu<br/>
işte benim kanım ortada<br/>
akmıyor artık</p><p>IV</p><p>sakinim bütün gece boyunca<br/>
başımı değişmeyen düşüme koyunca<br/>
lâleler kızıllaşır menekşeler morlaşır<br/>
sütçü gelmez kapıya vurmaz<br/>
gazeteci de öyle<br/>
bilirim<br/>
dünyanın sonu vardır
<br>
|
50,723 |
Vardım Gittim
|
Mahzuni Şerif
| 7 |
Vardım gittim gurbet eli dolaştım<br/>
Gözümün yaşını durduramadım<br/>
Öldüm bittim bir sevdaya bulaştım<br/>
Divane gönlümü durduramadım</p><p>Yıllardır sevdiğim el oldu gitti<br/>
Tutuştu yüreğim kül oldu gitti<br/>
Gözlerimin yaşı sel oldu gitti<br/>
Zülfünden bir köprü kurduramadım</p><p>Mahzuni bu dağlar yolum bağladı<br/>
Gönlüm deli deli coştu çağladı<br/>
Hergün hergün figan etti ağladı<br/>
Kolunu boynuma sardıramadım
<br>
|
35,265 |
Uzak
|
A. Hicri İzgören
| 8 |
Herkesin bir yağmuru vardır ve bir rüzgarı<br/>
Aşk biraz ıslanmaktır<br/>
Al götür beni o uzak yağmurlara</p><p>Herkesin bir şiiri vardır ve bir şarkısı<br/>
Aşk biraz çoğalmaktır<br/>
Al götür beni o uzak şarkılara</p><p>Herkesin bir akşamı vardır ve bir masalı<br/>
Aşk biraz yorulmaktır<br/>
Al götür beni o uzak akşamlara
<br>
|
5,669 |
Beşikten Mezara Kadar
|
Faruk Nafiz Çamlıbel
| 7 |
Seni istakbal için önce gelmek cihana,<br/>
Ve başkasınan almak sonra geliş müjdeni.<br/>
Bir nefes dinlemeden yıllarca koşmak sana,<br/>
Aramak her tarafta...Bulmamak asla seni.</p><p>Suda,rüzgarda,kuşta senin sedanı duyup<br/>
Seni beyaz çiçekli dallar içinde sanmak.<br/>
Vuslatın rüyasını görmek üzre uyuyup<br/>
Hasretin azabına ermek için uyanmak.</p><p>Başka bir şekle koymak her gün güzel yüzünü,<br/>
Boyamak gözlerini bir siyah,bir maviye.<br/>
Tek seni hayal için süzerek batan günü,<br/>
Gece mahtaba dalmak,sen de dalmışsın diye.</p><p>Seni anlatmak üzre yazıp her gün bir gazel<br/>
Geçirmek ömrü yalnız sana dair eserle.<br/>
Saçlarını çözerek hulya dizinde,tel tel,<br/>
Bugün güllerle örmek,yarın menekşelerle...</p><p>Tesadüf ümidinin bittiği müşiş anda<br/>
Dudağa kanla çizmek yeniden tebessümü:<br/>
Seni istikbal için artık öbür cihanda,<br/>
Dosta el sallar gibi,davet etmek ölümü.
<br>
|
296,313 |
Savunmalar 2 (Rejimi Kötüleme Davasından)
|
Necip Fazıl Kısakürek
| 8 |
'İslami Nizamı Propoganda Ettiğimizi Söylüyorlar! Şüphe Mi Var? Biz Yalnız Bu İşi Yapmıyor. Bu İşi Yapmak İçin Yaşıyoruz. Fakat Propoganda Kelimesine İştirak Edemeyiz. Bu Hasis Ve Sefil Kelime, İslamın Ulviyet Ve Üstünlüğünü Tesbit Etmek Gibi Bir Fiile Alem Olamaz. İslamın Ulviyet Ve Üstünlüğünü Haykırmak Ve Anlatmak Kanunca Bir Suç Mudur? 'İslam Ulvidir' Demek, Başka Her Şey Sefildir Ve Yıkılmalıdır' Demek Midir'<br/>
Yazılı iddianamesine (Bedeviyyet) kelimesini koymayıp bunu huzurunuzda söyliyen ve yüzlerce müslümanı bu odada can evinden yaralıyan savcıya, ellinci kuşak büyük babasıyla ellinci kuşak torunu davacı olacağı zaman kurtulabilmesi için, çare olarak şimdi ayağa kalkıp nadim olduğunu söylemesini ve istiğfar etmesini hatırlatmak müslümanlık vazifemdir.'
<br>
|
23,966 |
Saat Sekizi Geç Vurdu
|
Arif Damar
| 6 |
Kime ne desem <br/>
Boyuna kendimi dinliyordum eski yağmurları dinliyordum</p><p>Düşünmeden biliyordum deniz ılıdı<br/>
Dökülen çelik katı<br/>
Yürüyenler yan yana</p><p>Yüzümü güneşte dinlendirsem<br/>
Dağın dağ olduğunu bilsem ovanın ova ağacın ağaç<br/>
Kurtulurdum</p><p>Çok köprülü sular gibi git git bitmedi<br/>
Boyuna kendimi dinliyordum eski yağmurları dinliyordum</p><p>Saat sekizi geç vurdu<br/>
Giden gitmiş hüznü ayaklandırmak boşuna<br/>
Düşünmeden biliyordum
<br>
|
60,063 |
Pastırma Yazı
|
Yılmaz Erdoğan
| 8 |
böyle zamansız güneşli, <br/>
umulmadık mavi günlerde <br/>
bir bekleme salonu yalnızlığına <br/>
bürünüyorum.. <br/>
iliklerimdeki yitik aşkı <br/>
sarhoş bir unutkanlığa ilikliyorum... </p><p>sanki şiirini bilmediğim <br/>
bir fransız akşamında <br/>
kaldırım taşlarını sayıyorum kalbimin.. <br/>
içimde ayak izlerin, <br/>
aylak bir yaz geçiyor avuçlarımdan... </p><p>ve ben ne zaman, <br/>
kiminle sevişsem, <br/>
hâlâ seni aldatıyorum!
<br>
|
1,743,870 |
Aşk Üç Kişiliktir
|
Altay Öktem
| 6 |
yüzümde metresine dantelli don almış<br/>
taşralı tüccar mutluluğu var<br/>
yüzümde kırık bir şişeyi andıran<br/>
yanık izi var baba beni tahrik et<br/>
yaralı bir kuşun yanına göm beni<br/>
tek koluyla savaşarak tarihe geçen<br/>
bir halk kahramanı gibi abart kendini</p><p>acı dediğin yaşadıklarının izi değil<br/>
yaşamayı ıskaladıklarındır asıl<br/>
baba beni ahşap bir ev gibi düşün<br/>
yıkık dökük bir han gibi<br/>
uyurken saçımı okşa, uyanınca kundakla</p><p>herkes bilir; iki kişi sohbet edebilir ancak<br/>
bir kişi daha girmezse hayatlarına<br/>
aşk falan yoktur. aşk üç kişiliktir baba<br/>
cinayet içinse yüzlerce kişi gerekir</p><p>metresine molotof kokteyli taşıyan<br/>
pis bakışlı kambur bir oğlan kadar mutluyum<br/>
dönmemi bekleme boşuna, vuracaksan<br/>
sırtımdan vur beni baba<br/>
ne yana dönsem arkamda kalıyor hayat<br/>
ne yana dönsem sütü taşırmış<br/>
bir kadın telaşı. yüzüme bak baba; </p><p>sapından koparılmış gül kırmızısı
<br>
|
33,413 |
Ayak Sesleri
|
Necip Fazıl Kısakürek
| 8 |
Hep bu ayak sesleri, hep bu ayak sesleri, <br/>
Dolaşıyor dışarıda, gün batışından beri, <br/>
Bu sesler dokunuyor en ağrıyan yerime, <br/>
Bir eski çıban gibi işliyor içerime, <br/>
Ey şimdi kara haber gibi bana yaklaşan, <br/>
Sonra saadet olup yanımdan uzaklaşan, <br/>
Sesler, ayak sesleri kesilmez çıtırdılar! <br/>
Bana gelen müjdeyi galiba caydırdılar, <br/>
Böyle adım atarlar, ayrılanlar eşinden, <br/>
Böyle yürür, gidenler, bir tabutun peşinden, <br/>
Kimsesiz gecelerim, bu kesik sesle doldu, <br/>
Artık, atan kalbimde bir ayak sesi oldu<br/>
Bir gün, sönük göğsüme düştüğü vakit başım<br/>
Benden ayrılıyormuş gibi bir can yoldaşım, <br/>
Gittikçe uzaklaşan bu sesi duya duya, <br/>
Yavaşça dalacağım, o kalkılmaz uykuya
<br>
|
23,446 |
Bir Toprak İşçisine
|
Ahmet Kutsi Tecer
| 7 |
Sen omuzunda yorgan, elinde torban, <br/>
Sen mevsim işçisi, büyük gezginci,, <br/>
doğduğundan beri sen, anan, baban, <br/>
Orakçı, çapacı, ırgat, ekinci, </p><p>Sen, anan ve baban... Siz topraksızlar, <br/>
Sizi ben tanırım uzun yollardan. <br/>
Size en yığın yığın büyük yalnızlar, <br/>
Sizi de yaratmış bizi yaradan. </p><p>Ekip biçtiğiniz toprak sizindir, <br/>
Sizindir zorluğu, derdi, mihneti. <br/>
Sizin çektiğiniz derde dar gelir, <br/>
Tanrının ambarı olsa cenneti. </p><p>Ve cennet, dünyanın kurulduğundan <br/>
Beridir Tanrı’nın düşüncesidir. <br/>
Sen sabrını yere çaldığın zaman <br/>
Bu güzel hulyadan Tanrı ürperir. </p><p>Siz ey yığın yığın büyük yalnızlar, <br/>
Sizi de yaratmış bizi yaradan. <br/>
Ey mevsim işçisi, ey topraksızlar, <br/>
Sizin toprağınız size bu vatan.
<br>
|
2,116,029 |
İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına
|
Füruğ Ferruhzad
| 10 |
ve bu benim<br/>
yalnız bir kadın<br/>
soğuk bir mevsimin eşiğinde,<br/>
yeryüzünün kirlenmiş varlığını anlamanın<br/>
başlangıcında<br/>
ve gökyüzünün yalın ve hüzünlü umutsuzluğu<br/>
ve bu beton ellerin güçsüzlüğü</p><p>zaman geçti<br/>
zaman geçti ve saat dört kez çaldı<br/>
dört kez çaldı<br/>
bugün aralık ayının yirmi biridir<br/>
ben mevsimlerin gizini biliyorum<br/>
ve anların sözlerini anlıyorum<br/>
kurtarıcı mezarda uyumuştur<br/>
ve toprak, ağırlayan toprak,<br/>
dinginliğe bir belirtidir.</p><p>zaman akıp geçti ve saat dört kez çaldı</p><p>sokakta rüzgâr esiyor<br/>
sokakta rüzgâr esiyor<br/>
ve ben çiçeklerin çiftleşmesini düşünüyorum<br/>
cılız, kansız saplarıyla goncaları,<br/>
ve bu veremli yorgun zamanı<br/>
ve bir adam ıslak ağaçların yanından geçiyor<br/>
damarlarının mavi urganı<br/>
ölü yılanlar gibi boynunun iki yanından<br/>
yukarı süzülmüştür<br/>
ve allak bullak şakaklarında o kanlı heceyi<br/>
yineliyorlar<br/>
-selam<br/>
-selam<br/>
ve ben çiçeklerin çiftleşmesini düşünüyorum</p><p>soğuk bir mevsimin eşiğinde<br/>
aynaların ağıtı topluluğunda<br/>
ve uçuk renkli deneyimlerin yaslı toplantısında<br/>
ve suskunluğun bilgisiyle döllenmiş bu günbatımında</p><p>gitmekte olan o kimseye böyle<br/>
dayançlı<br/>
ağır<br/>
başıboş<br/>
nasıl dur emri verilebilir.<br/>
o adama nasıl diri olmadığı söylenebilir, hiçbir<br/>
zaman diri olmadığı.</p><p>sokakta rüzgâr esiyor<br/>
inzivanın tekil kargaları<br/>
sıkıntının yaşlı bahçelerinde dönüyorlar<br/>
ve merdivenin boyu<br/>
ne kadar kısa</p><p>onlar bir yüreğin tüm saflığını<br/>
kendileriyle masallar sarayına götürdüler<br/>
ve şimdi artık<br/>
nasıl birisi dansa kalkacak<br/>
ve çocukluk saçlarını<br/>
akan sulara dökecek<br/>
ve sonunda koparıp kokladığı elmayı<br/>
ayakları altında ezecek? </p><p>sevgili, ey biricik sevgili<br/>
ne de çok kara bulut var güneşin konukluğunu <br/>
bekleyen.<br/>
uçuş düşlediğin bir yolda bir gün<br/>
o kuş belirdi<br/>
sanki yeşil hayal çizgilerindendi<br/>
esintinin şehvetinde soluyan taze yapraklar<br/>
sanki<br/>
pencerenin lekesiz belleğinde yanan o mor yalaz<br/>
lambanın masum düşüncesinden başka bir şey <br/>
değildi.</p><p>sokakta rüzgâr esiyor<br/>
bu yıkımın başlangıcıdır<br/>
senin ellerinin yıkıldığı gün de rüzgâr esiyordu<br/>
sevgili yıldızlar<br/>
kartondan yapılı sevgili yıldızlar<br/>
gökyüzünde, yalan esmeye başlayınca<br/>
artık yenik peygamberlerin surelerine nasıl<br/>
sığınılabilir? <br/>
biz binlerce bin yıllık ölüler gibi birbirimize<br/>
varırız ve o zaman<br/>
güneş cesetlerimizin boşa gitmişliğini yargılayacak.</p><p>ben üşüyorum<br/>
ben üşüyorum ve sanki hiçbir zaman ısınmayacağım<br/>
sevgili, ey biricik sevgili, "o şarap meğer kaç <br/>
yıllıkmış? "<br/>
bak burada<br/>
zaman nasıl da ağır<br/>
ve balıklar nasıl da benim etlerimi kemiriyorlar<br/>
neden beni hep deniz diplerinde tutuyorsun? </p><p>ben üşüyorum ve sedef küpelerden nefret ediyorum<br/>
ben üşüyorum ve biliyorum<br/>
yabanıl bir gelinciğin tüm kızıl evhamlarından<br/>
birkaç damla kandan başka<br/>
hiçbir şey arda kalmayacak.<br/>
çizgileri bırakacağım<br/>
sayı saymasını da bırakacağım<br/>
ve sınırlı geometrik biçimler arasından<br/>
enginin duyumsal düzlemlerine sığınacağım<br/>
ben çıplağım, çıplağım, çıplak<br/>
sevgi sözcükleri arasındaki duraksamalar gibi çıplak<br/>
ve aşktandır tüm yaralarım benim<br/>
aşktan, aşktan, aşktan.<br/>
ben bu başıboş adayı<br/>
okyanusun devriminden geçirmişim<br/>
ve dağ patlamasından.<br/>
ve paramparça olmak o birleşik varlığın giziydi<br/>
en değersiz zerresinden güneş doğdu.</p><p>selam ey masum gece! </p><p>selam ey gece, ey çöl kurtlarının gözlerini<br/>
inanın ve güvenin kemiksi oyluklarına dönüştüren! <br/>
ve senin pınarının kıyısında, söğütlerin ruhları<br/>
baltaların sevecen ruhlarını kokluyorlar<br/>
ben düşüncelerin, sözlerin ve seslerin aldırmazlık<br/>
dünyasından geliyorum<br/>
ve bu dünya yılan yuvasına benziyor<br/>
ve bu dünya<br/>
öyle insanların ayak sesleriyle doludur ki<br/>
seni öpüyorken<br/>
kafalarında seni asacakları urganı örüyorlar.</p><p>selam ey masum gece! </p><p>pencereyle görmek arasında<br/>
her zaman bir aralık var.</p><p>niçin bakmadım? <br/>
bir adam ıslak ağaçların yanından geçtiği zamanki<br/>
gibi...</p><p>niçin bakmadım? <br/>
annem o gece ağlamıştı sanırım<br/>
benim acıya ulaştığımı ve dölün biçimlendiği gece<br/>
benim akasya başaklarına gelin olduğum gece<br/>
İsfahan'ın mavi çini tınlamasıyla dolduğu gece<br/>
ve benim yarı yanım olan kimse, benim dölümün<br/>
içine dönmüştü<br/>
ve ben onu aynada görüyordum<br/>
ayna gibi duru ve aydınlıktı<br/>
ve ansızın çağırdı beni<br/>
ve ben akasya başaklarının gelini oldum.<br/>
annem o gece ağlamıştı sanırım.</p><p>bu tıkalı küçük pencereye nasıl da boş bir aydınlık<br/>
uğradı<br/>
niçin bakmadım? <br/>
tüm mutluluk anları biliyorlardı<br/>
senin ellerinin yıkılacağını<br/>
ve ben bakmadım<br/>
ta ki saatin penceresi<br/>
açıldı ve o özgün kanarya dört kez öttü<br/>
dört kez öttü<br/>
ve ben o küçük kadınla karşılaştım<br/>
gözleri, simurgların boş yuvaları gibiydi<br/>
baldırlarının kımıltısında giderken sanki<br/>
benim görkemli düşümün kızlığını<br/>
kendisiyle götürüyordu gecenin yatağına.</p><p>acaba saçlarımı yeniden<br/>
rüzgârda tarayacak mıyım? <br/>
acaba bahçelere menekşe ekecek miyim<br/>
ve sardunyaları<br/>
pencere ardındaki gökyüzüne koyacak mıyım? <br/>
dans edecek miyim yeniden bardaklar üstünde? <br/>
kapı zili acaba beni<br/>
yeniden sesin bekleyişine doğru götürecek mi? </p><p>"bitti artık" dedim anneme<br/>
"hep düşünmeden önce olur olanlar<br/>
gazeteye başsağlığı ilanı vermeliyiz" dedim</p><p>boş insan<br/>
güvenle dolu, boş insan<br/>
bak dişleri nasıl<br/>
çiğnerken marş söylüyor<br/>
ve gözleri nasıl<br/>
yırtıyor dikizlerken<br/>
ve o nasıl ıslak ağaçların yanından geçiyor<br/>
dayançlı,<br/>
ağır,<br/>
başı boş.</p><p>saat dörtte,<br/>
damarlarının mavi urganı<br/>
ölü yılanlar gibi iki yanından boynunun<br/>
yukarı süzülmüş oldukları an<br/>
ve allak bullak şakaklarında o kanlı heceyi<br/>
yineliyorken<br/>
-selam<br/>
-selam<br/>
sen asla o dört su lalesini<br/>
kokladın mı hiç? ...</p><p>zaman geçti<br/>
zaman geçti ve gece akasyanın çıplak dallarına düştü<br/>
gece pencere camlarının ardında kayıyor<br/>
ve soğuk diliyle<br/>
geçmiş günün artıklarını içine çekiyor.</p><p>ben nereden geliyorum? <br/>
ben nereden geliyorum? <br/>
böyle bulaşmışım gecenin kokusuna? <br/>
mezarımın toprağı tazedir hâlâ<br/>
o iki genç yeşil elin mezarını söylüyorum...</p><p>ne de sevecendin ey sevgili, ey biricik sevgili! <br/>
ne de sevecendin yalan söylerken<br/>
ne de sevecendin aynaların göz kapaklarını kapatırken<br/>
ve avizeleri<br/>
tel saplarından koparırken<br/>
ve acımasız karanlıkta beni aşk ovalarına götürürken<br/>
ta ki susuzluk yangınının uzantısı olan o şaşkın<br/>
buğu uyku çimenliğine oturdu<br/>
ve o karton yıldızlar<br/>
sonsuzun çevresinde dönerlerdi.<br/>
sözü neden sesli söylediler? <br/>
bakışı neden görüşmenin evinde konuk ettiler<br/>
neden okşayışı<br/>
kızoğlankız saçların arına götürdüler? <br/>
bak burada nasıl<br/>
sözle konuşanın<br/>
bakışla okşayanın<br/>
ve okşayışla ürkmekten dinginleşen canı<br/>
sanı direklerinde<br/>
çarmıha gerilmiştir.<br/>
ve gerçeğin beş harfi olan<br/>
senin beş parmağının dalı<br/>
onun yanaklarında nasıl iz bırakmıştır! </p><p>suskunluk nedir, nedir, nedir ey biricik sevgili? <br/>
suskunluk nedir söylenmemiş sözlerden başka<br/>
ben susuyorum fakat serçelerin dili<br/>
doğa şöleninin akan sözcüklerinin yaşam dilidir<br/>
serçelerin dili yani; bahar. yaprak. bahar.<br/>
serçelerin dili yani; meltem. koku. meltem.<br/>
serçelerin dili fabrikada ölüyor.</p><p>bu kimdir, bu sonsuzluğun caddesi üstünde<br/>
birlik anına doğru yürüyen<br/>
ve her zamanki saatini<br/>
matematiğin eksiltmeler ve ayırmalar mantığıyla<br/>
kuran<br/>
bu kimdir bu, horozların ötüşünü<br/>
gündüzün yüreğinin başlangıcı diye bilmeyen<br/>
kahvaltı kokusu başlangıcı diye bilen<br/>
kimdir bu, başında aşk tacı taşıyan<br/>
ve gelinlik giysileri içinde çürüyen.</p><p>demek sonunda güneş<br/>
aynı zamanda<br/>
umutsuz kutuplarının ikisine birden ışımadı.<br/>
sen mavi çini tınlamasından boşaldın.</p><p>ve ben öyle doluyum ki sesimin üzerinde namaz<br/>
kılıyorlar...</p><p>mutlu cenazeler<br/>
üzgün cenazeler<br/>
suskun düşünür cenazeler<br/>
güleryüzlü, güzel giysili, obur cenazeler<br/>
belirli saatlerin duraklarında<br/>
ve geçici ışıkların kuşkulu zemininde<br/>
ve boşunalığın çürük meyvalarını satın alma<br/>
şehvetinde...<br/>
ah,<br/>
kavşaklarda ne insanlar var olayları merak ediyorlar<br/>
ve bu, dur düdüklerinin sesi<br/>
zamanın dişlisi altında bir adamın ezilmesi<br/>
gerektiği, gerektiği, gerektiği bir anda<br/>
ıslak ağaçların yanından geçen adam...</p><p>ben nereden geliyorum.</p><p>"bitti artık" dedim anneme,<br/>
"hep düşünmeden önce olur olanlar<br/>
gazeteye başsağlığı ilanı vermeliyiz" dedim</p><p>selam sana ey yalnızlığın garipliği,<br/>
odayı sana bırakıyorum<br/>
kara bulutlar her zaman çünkü<br/>
arınmanın yeni ayetlerinin peygamberleridir<br/>
ve bir mumun tanıklığında<br/>
apaydın bir giz var onu<br/>
o sonuncu ve o en uzun yalaz iyi biliyor</p><p>inanalım<br/>
soğuk mevsimin başlangıcına inanalım<br/>
düş bahçelerinin yıkıntılarına inanalım<br/>
işsiz devrik oraklara<br/>
ve tutsak tanelere.<br/>
bak nasıl da kar yağıyor.</p><p>belki de gerçek o iki genç eldi, o iki genç el<br/>
durmadan yağan karın altında gömülmüş olan<br/>
ve bir dahaki yıl, bahar<br/>
pencerenin arkasındaki gökyüzüyle seviştiğinde<br/>
ve teninde fışkırdıklarında<br/>
uçarı yeşil saplı fıskiyeler,<br/>
çiçek açacak olan o iki genç el<br/>
sevgili, ey biricik sevgili</p><p>inanalım soğuk mevsimin başlangıcına.</p><p>Çeviri: Haşim HÜSREVŞAHİ
<br>
|
105,360 |
Müstezad
|
Gevheri
| 7 |
Gülzar-ı hüsünsün benim ey gonca dehanım<br/>
Gülşende el canım<br/>
Atma sineme gamzen okun kaşı kemanım<br/>
Dinle bu figanım<br/>
Rahmet bu sinem yaresine ey şep-i huban<br/>
Çeşmin hele giryan<br/>
Sensiz bu kerem kânı benim şah-ı cihanım<br/>
Ey yusuf sanim<br/>
Gel etme benim hicr ile bu didemi giryan<br/>
Bağrımda bu hicran<br/>
Efganıma rahmet benim ey tuti zebanım<br/>
Ey taze civanım<br/>
Ey kaşı keman cam ile uşşak meye döndü<br/>
Kaddim neye döndü<br/>
Bu devr-i felekte hele bir Gevherî kânım<br/>
Âlemlere şanım
<br>
|
10,207 |
Etki Ve Tepki
|
Charles Bukowski
| 8 |
En iyilerimizin sonu genellikle kendi ellerinden olur<br/>
sırf uzaklaşmak için,<br/>
ve geride kalanlar<br/>
birinin onlardan<br/>
uzaklaşmayı neden isteyebileceğini<br/>
bir türlü tam olarak anlayamazlar.
<br>
|
39,780 |
Bu Gece
|
Aşık Sefai
| 7 |
Seni sormak için otuz kapının<br/>
Eşiğine varıp durdum be gece <br/>
Seksen üç haneyiİ döndüm dolaştım<br/>
Viran oldu gönül yurdum bu gece</p><p>Ardan da deli gönül aradan<br/>
Bir çift göz göründü geçtim oradan<br/>
Yüz on dört kez berat verdi Yaradan <br/>
Muhabbeti kendime sordum bu gece</p><p>Belki sarhoş, belki ayyaş deliyim <br/>
Sefaiyem nereden bileyim <br/>
Tut elimden artık sana geleyim <br/>
Yıldızlara badal vurdum bu gece
<br>
|
58,342 |
Sol El Konçertosu
|
Aziz Nesin
| 6 |
Demek yazamadan<br/>
Demek okuyamadan<br/>
Demek konuşamadan<br/>
Hem de ölmeden yaşanabilirmiş<br/>
Ama sevmeden yaşanamıyor Üçgülüm</p><p>Bir ölüyle bir canlı<br/>
Bir bedeni bölüştük<br/>
Sağ yanım ölmüş<br/>
Sol yanım capcanlı</p><p>Demek yazamadan<br/>
Demek okuyamadan<br/>
Demek konuşamadan<br/>
Ama düşünebildiğim için seni yaşıyorum<br/>
Yaşayabildiğim için sevmiyorum<br/>
Sevdiğim için yaşıyorum</p><p>Bir kolum bir elim bir bacağım ve dilim tutmuyor<br/>
Öyle bir sevgi var ki içimde<br/>
O beni hâlâ diri tutuyor<br/>
Yazamasam da okuyamasam da konuşamasam da<br/>
Seviyorum seni Üçgülüm<br/>
Sevdikçe yaşıyor yaşadıkça seviyorum
<br>
|
1,153,696 |
Taş Bir Sözcük Düştü Parçalandı
|
Anna Ahmatova
| 8 |
Taş bir sözcük düştü parçalandı<br/>
Henüz yaşayan göğsümde.<br/>
Zararı yok, ben zaten hazırdım.<br/>
Gelirim bunun da üstesinden.<br/>
Başımda işim çok bugün:<br/>
Belleği sonuna değin öldürmek gerek,<br/>
Taşlaşması gerek ruhun<br/>
Ve yaşamayı yeniden öğrenmek.<br/>
İşte… Yazın hışırdayan sıcak soluğu<br/>
Bayram gibi sarıyor pencereyi.<br/>
Ben çoktan sezmiştim bu<br/>
Aydınlık günü ve boş evi.</p><p>Çeviri: Azer YARAN
<br>
|
457 |
Elimden Gelen Bu
|
Attila İlhan
| 6 |
Elimden gelen bu ben iki kişiyim<br/>
Çoğalmak neyse ne azalmak zor <br/>
Birisi seni her an bırakıp gittiğim <br/>
Öbürü kan gibi tutulmuş seviyor <br/>
Ağzındaki acı alnındaki çizgiyim<br/>
Gözlerine kirli bir bulut getirdim <br/>
Hiçbir sevinç aydınlığı onu silemiyor </p><p>Elimden gelen bu ben iki kişiyim<br/>
Birisi kapadığın kapılardan gitmiyor <br/>
Yağmur yağmaksa o güneş açmaksa o<br/>
Bir yerin üşüse onun sıcaklığı<br/>
Öbürü en içten çağrını işitmiyor <br/>
Alıp tutmaksa o basıp gitmekse o <br/>
Bakışları kıyısız deniz uzaklığı</p><p>Elimden gelen bu ben iki kişiyim<br/>
İkisi birden çıkmaya uğraşıyor <br/>
Bilmem ki hangisinden nasıl vazgeçeyim<br/>
Birisi yeni baştan serüvene başlamış<br/>
Öbürü silahında son mermiyi sıkıyor <br/>
Çoğalmak neyse ne azalmak zor
<br>
|
69,862 |
Drama Köprüsü
|
Ruhi Su
| 6 |
Drama köprüsü Hasan, dardır geçilmez,<br/>
Soğuktur suları da Hasan, bir tas içilmez<br/>
Anadan geçilir Hasan, yardan geçilmez<br/>
At martini de bre Hasan, dağlar inlesin<br/>
Drama mahpusunda Hasan, dostlar dinlesin</p><p>Mezar taşlarını Hasan, koyun mu sandın<br/>
Adam öldürmeyi de Hasan, oyun mu sandın<br/>
Drama mapusunu Hasan, evin mi sandın<br/>
At martini de bre Hasan, dağlar inlesin<br/>
Drama mahpusunda Hasan, dostlar dinlesin
<br>
|
36,672 |
Serüven Düştüğün Bir Salyangozun Başına Gelenler
|
Federico Garcia Lorca
| 6 |
Bir çocuksu tatlılık<br/>
almış sakin sabahı<br/>
Ağaçlar da geriyor<br/>
toprağa kollarını.<br/>
Bir titrek buğu<br/>
örtüyor ekinleri, <br/>
ve örümcekler geriyor<br/>
ipekten yollarını, <br/>
-sarıyor yol izleri<br/>
göğün parlak camını-<br/>
Kavaklı yolda<br/>
bir pınar durmuş şarkıya<br/>
şarkısı otların arasında.<br/>
Ve patikanın sakin<br/>
efendisi salyangoz<br/>
saf ve kendi halinde<br/>
çevresini süzmede.</p><p>Değerbilir ve <br/>
yiğit kıldı onu<br/>
doğallık içindeki bu ilahi sessizlik, <br/>
unutup dertlerini<br/>
bir gün babaocağının<br/>
istedi görmek<br/>
sonunu patikanın.</p><p>Yola revan olur menzile doğru<br/>
ısırganlı, sarmaşıklı<br/>
bir ormanda.Derken yaşlı mı yaşlı<br/>
iki dişi kurbağaya rastgelir; <br/>
hanımlar güneşlenmektedir<br/>
ortalık yerde<br/>
sıkıntılı, hastalıklı.</p><p>Şu yeni şarkılar da...<br/>
diye biri homurdanmakta, <br/>
bi şeye benzemezler.<br/>
Boş geç hepsini, der<br/>
yaralı ve handiyse körleşmiş<br/>
öbür kurbağa doğrulayıp berikini: <br/>
Ben gençken sanırdım ki, <br/>
eninde sonunda Tanrı<br/>
duyacak şarkımızı<br/>
ve eriyecek yüreği.<br/>
Ya benim görmüş geçirmişliğim, <br/>
öyle ya bunca yaşadım ben, <br/>
inancım sarsıldı bir kere, <br/>
şarkı söylemiyorum nice...</p><p>Kurbağalar sızlanıp<br/>
dileniyorlardı bir sadakacık<br/>
otları yara yara<br/>
burnu havada geçen<br/>
bir kurbağa gençten</p><p>Gölgeli orman önünde<br/>
bizim ürkek salyangoz, <br/>
haykırmak ister, nafile.<br/>
Kurbağalarsa iki adım ötede...</p><p>Bu bir kelebek mi? <br/>
der handiyse kör olanı..<br/>
İki boynuzcuğu var, <br/>
diye yanıtlar öbürü.<br/>
Salyangoz bu.Nerden, <br/>
a salyangoz, hangi diyardan? </p><p>Evden geliyorum, ama<br/>
çabucak dönsem iyi.<br/>
İşte sana ödlek bir böcek, <br/>
diye tıslar kör kurbağa.<br/>
Hiç şarkı söylemez misin sen? <br/>
Söylemem der salyangoz.Ya dua? <br/>
Hiç mi hiç öğrenmedim.<br/>
İnanmaz mısın sonsuz yaşama peki? <br/>
O da nedir ki? </p><p>O, en duru<br/>
suda yaşamaktır hep, <br/>
yakınında çiçeklenmiş kıyının<br/>
ve bol yemli bir otlağın<br/>
Ben küçükken, zavallı<br/>
ninem demişti bir gün, <br/>
ölünce gidermişim<br/>
en yüksek dallardaki<br/>
en körpe yapraklara.</p><p>Ne zındıkmış şu ninen de.<br/>
İşin aslını bizlerden dinle.<br/>
İnanacaksın doğruluğuna, <br/>
der kurbağa kızarak.</p><p>Yolu görmek niye? <br/>
diye inler salyangoz.Evet inanıyorum<br/>
vaaz ettiğiniz o sonsuz yaşama...<br/>
Kurbağalar, <br/>
pek dalgın, çekilirler, <br/>
salyangoz da yiter gider<br/>
ormanda ürkek ürkek, </p><p>Dilenci kurbağalar<br/>
put gibi kalalalırlar.<br/>
İçlerinden biri sorar: <br/>
İnanır mısın sen sonsuz yaşama? <br/>
Ben...hayır der üzgün üzgün<br/>
yaralı ve kör kurbağa.</p><p>Niçin attık ortaya bu lafı, hı, <br/>
salyangoza inandırmacasına? <br/>
Çünkü... Ne bileyim, niçin, <br/>
der kurbağa.<br/>
Kıvanç doluyum<br/>
duydukları inançla<br/>
seslenirken çocuklarım<br/>
ark içinden tanrı'ya...</p><p>Geri döner<br/>
zavallı salyangoz.Yolda<br/>
efil efil bir sessizlik<br/>
fışkırır kavaklardan.<br/>
Bir de bakar sokulmakta<br/>
bir öbek kırmızı karınca.<br/>
Giderler karışık kuruşuk<br/>
sürükleyerek aralarında<br/>
duyargaları kopuk<br/>
başka bir karıncayı.<br/>
Salyangoz haykırır: <br/>
Karıncalarım, az durun, <br/>
nedir bu ettiğiniz<br/>
kendi yoldaşınıza? <br/>
Olanı deyiverin bana, <br/>
Sen, anlat bakayım, küçük.</p><p>Ahı gitmiş vahı kalmış karınca<br/>
başlar üzgün üzgün: <br/>
Yıldızları gördüm ben.<br/>
Yıldızlar da neymiş? der<br/>
karıncalar usulca.</p><p>Salyangoz da düşünceli, <br/>
sorar: Ne yıldızları? <br/>
Evet, der karınca tekrardan, <br/>
gördüm yıldızları.<br/>
Tırmandım da en yüksek<br/>
ağaca karanlıkta<br/>
Gördüm binlerce gözü<br/>
şu kararan dünyamda.<br/>
Salyangoz sorar; <br/>
Anladım da, ne yıldızları? <br/>
Onları söylüyorum, başımızın üstünde<br/>
taşıdığımız ışıkları.<br/>
Biz görmeyiz ama, <br/>
der karıncalar devamla...<br/>
Bense bir otları görürüm sereserpe, <br/>
der salyangoz da.</p><p>Duyargalar sallayıp<br/>
çağrışır karıncalar: <br/>
Öldüreceğiz seni, <br/>
tenbelsin, baştan çıkmışsın sen, <br/>
görevin çalışmakken, </p><p>Yıldızları gördüm ben, <br/>
der yaralı karınca.<br/>
Salyangoz kestirip atar: <br/>
Bırakın şunu gitsin, <br/>
işinize bakın siz.<br/>
baksanıza şimdiden <br/>
çıktı çıkıyor canı.</p><p>Derken bir arı geçer<br/>
yumuşacık havadan.<br/>
Can çekişen karınca<br/>
dem alır sonsuz akşamdan.<br/>
Götürmeğe geliyor<br/>
beni bir yıldıza, der.</p><p>Görünce üldüğünü, <br/>
kaçışır öbürleri.</p><p>İçini çeke çeke<br/>
karmakarışık zihinle<br/>
alır başını gider salyangoz; <br/>
dert olmuştur içine<br/>
sonsuzluk meselesi.<br/>
Yok, diye sızlanır, bu yoldan nihayeti<br/>
Yıldızlara varılır m'ola<br/>
buralardan kalkınca.<br/>
Ne desem, bu yavaşlık belası<br/>
engel olur varmama.<br/>
Boş şimdi düşünmek bunları.</p><p>Her şey sis içindeydi, <br/>
ölgün güneş ve bulut.<br/>
Çağırırdı kliseye<br/>
uzak çanlar herkesi.<br/>
Ve patikanın bilge<br/>
efendisi salyangoz, <br/>
kafası karmakarışık, dinelmiş<br/>
seyrederdi çevreyi.
<br>
|
29,080 |
Bio Bio
|
Pablo Neruda
| 6 |
Ama niçin benimle konuşmuyorsun artık<br/>
Boi Bio?<br/>
Ben söylüyorum şimdi<br/>
Senin diyeceklerini<br/>
Oysa ben konuşmayı<br/>
Senden öğrendim<br/>
Yağmur ve yaprakla karışık<br/>
Gece türkülerini<br/>
Senden öğrendim, Bio Bio</p><p>Kimse bakmazdı bana çocukken<br/>
Günün doğuşunu senden öğrendim<br/>
Zorla toprağa gömülmüş gücün<br/>
Durgun çanlar gibi sessizliğini<br/>
Senden öğrendim, Bio Bio</p><p>Senden öğrendim evreni<br/>
Oysa sakız yaprakları<br/>
Kırık oklar,<br/>
Kırık, hüzünlü oklar<br/>
Bin yılda öğrettiler onu bana</p><p>Ama seni gördüm, Bio Bio<br/>
Kendini usulca denize bırakışını gördüm<br/>
Paramparça ağzını, göğüslerini<br/>
Kanlı bir öykü anlatarak<br/>
Büyük ve çiçekli<br/>
Gördüm seni, Bio Bio.
<br>
|
17,557 |
Sone
|
William Shakespeare
| 8 |
Benzetebilir miyim bir yaz gününe seni? <br/>
Sen daha sevimlisin, daha sakinsin ondan. <br/>
Sert rüzgarlar Mayısın narin çiçeklerini. <br/>
Hırpalar ;Yaz ise pek çabuk geçer...Durmadan! </p><p>Bazan, kızgın olarak,parlar gözü semanın... <br/>
Bir karartıyla sık sık söner altın bakışı ; <br/>
Her güzel,güzelliğini kaybeder: Tabiatın- <br/>
Sebep olur da bazan bu kararsız akışı! </p><p>Fakat senin ebedi yazın hiç sönmeyecek, <br/>
Dönmeyecek sendeki güzellik bir yalana. <br/>
Ölüm sana yaklaştı diye, öğünmeyecek: </p><p>Sen eşitken ebedi mısralarla zamana <br/>
Yaşadıkça insanlar, görebildikçe gözler, <br/>
Seni yaşatmak için yaşayacak bu sözler
<br>
|
Subsets and Splits
No community queries yet
The top public SQL queries from the community will appear here once available.