url
stringlengths 33
85
⌀ | title
stringlengths 5
66
| author
stringclasses 99
values | categories
stringlengths 4
323
⌀ | date
stringlengths 12
16
⌀ | story
stringlengths 5
35k
|
---|---|---|---|---|---|
https://www.kisamasaloku.com/bak-postaci-geliyor-hikayesi/
|
Bak Postacı Geliyor Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Merhaba çocuklar siz hiç “ bak postacı geliyor selam veriyor, herkes ona bakıyor merak ediyor ” şarkısını duydunuz mu? Ben o şarkıyla çocukluğumda çok eğlendim. Gerçi o şarkı şimdi yazılsa herhalde bak kargocu geliyor diye yazılırdı. Neyse zaman her şeyi olduğu gibi bunu da değiştirdi. Bugün size bir postacı masalı anlatacağım.
Bir gün bir genç çok sevdiği baba, hatta dede mesleğini yapmak için postacı olmuş. O zamanlar Postacı demek uzakları yakın etmek, haberleşmek demekmiş. Bu genç delikanlı da çocukluğunda uzakta yaşayan dede ve ninesiyle mektuplaşarak haberleşiyormuş. Her gün mahallenin çocukları ile beraber mahallenin başında postacının gelmesini bekliyor, postacı geldiğinde de onunla beraber bütün mahalleyi dolaşıp mahallelinin mektuplarını dağıtıyorlarmış. Bu çok eğlenceli işi yaparken de “ Bak postacı geliyor selam veriyor, herkes ona bakıyor merak ediyor ” şarkısını söylüyormuş. İşte bu yüzden genç delikanlı postacı olmuş. Oda her sabah erkenden postaneden mektupları alıyor, mahalle mahalle dolaşıp mektup dağıtıyormuş. O mektupları dağıtırken aynı kendisinin yaptığı gibi mahallenin çocukları onunla beraber mahalleyi dolaşıyor aynı şarkıyı söylüyorlarmış.
Bir gün postacının dikkatini bir çocuk çekmiş. Çocuk her postacıyı gördüğünde heyecanlanıyor, ama sonrada hüzünleniyormuş. Postacı merak edip sormuş. “Neden beni görünce önce seviniyor, sonrada hüzünleniyorsun” demiş. Çocuk başlamış anlatmaya, “Benim ailem çok uzaklarda yaşıyor, sen gelince belki bana onlardan bir mektup getirirsin diye seviniyorum, mektup gelmeyince de üzülüyorum” demiş. Postacı bu çocuğun durumuna çok üzülmüş ve çocukla mektup arkadaşı olmaya karar vermiş. Ona bir mektup yazmış ve ertesi gün mahalleye gidince de çocuğa vermiş. Çocuk kimden olduğunu bilmediği mektubu almış çok mutlu olmuş. Hemen mektubu açmış ve okumuş. Mektupta onunla mektup arkadaşı olmak istediği yazıyormuş. Bu arkadaşlık ona iyi gelmiş. O gece oda mektuba cevap yazmış. Ertesi günde postacıyı görünce koşmuş ve elindeki mektubu postacıya vermiş, çok mutluymuş. Postacı da çocuğu mutlu ettiği için mutluymuş. Bu mektuplaşma aylarca sürmüş ta ki bir gün küçük çocuğa gerçekten bir mektup gelene kadar. Gelen mektup ailesindenmiş. Mektubu postacıyla beraber açmış ve okumuşlar. Mektupta ailesinin geri döneceği ve bir daha hiç ayrılmayacakları yazıyormuş. Çocuk postacıya dönmüş ve ona çok teşekkür etmiş. Postacı neden olduğunu sorduğunda “Bugüne kadar beni mutlu etmek için mektupları senin yazdığını biliyorum” demiş. Gülüşmüşler.
Postacı ile çocuğun mektup arkadaşlığı bitmiş ama dostlukları hiç bitmemiş. Sonrada çocuk ailesine kavuşmuş. Burada da hikaye bitmiş.
|
https://www.kisamasaloku.com/mutluluk-bali-masali/
|
Mutluluk Balı Masalı » Masal
| null | null | null |
Merhaba çocuklar, size bugün arıların masalını anlatmamı ister misiniz? Bir varmış bir yokmuş, çok uzaklarda bir ormanda kimsenin bilmediği çok güzel bir bahçe varmış. Bu bahçede her türlü ağaç, çiçek ve meyveler varmış. Bu bahçenin ismi arılar bahçesiymiş. Çünkü burada Bal arıları yaşıyormuş. İşleri güçleri küçük çocuklara bal yapmakmış.
Bal çocuklar için çok faydalıymış. Onların boylarının uzamasını, hastalanmamasını, zeki olmasını ve daha birçok şeye faydası varmış. Her balın farklı farklı tadı varmış. İşte bu yüzden çocuklar için çeşit çeşit bal yapıyor her çocuğun evine bırakıyor sonrada çocuk balı yeyince beğenip beğenmediğini anlamak için bekliyorlarmış. Eğer çocuk balı beğenmediyse hemen gidip başka çiçekten başka tadı olan başka bir bal yapıyorlarmış. Böylece her çocuğun bal yemesini sağlıyor, onun sağlıklı büyümesine yardımcı oluyorlarmış. Ama bir gün bir çocuğun götürdükleri hiçbir balı beğenmediğini görmüşler. Çok üzülmüşler. Çocuğun diğer çocuklardan geri kalmaması için mutlaka bal yemesi gerekiyor demişler ve başlamışlar çalışmalara. Bahçedeki bütün bitkilerden, meyvelerden, ağaçlardan, çiçeklerden bal yapmışlar, bir sürü çeşit çeşit bal ama yok, çocuk hiç birini beğenmemiş ve yememiş. Arıların ellerini çabuk tutması gerekiyormuş yoksa çocuk yaşıtlarından geri kalabilirmiş. En sonunda kraliçe arıdan yardım istemeye karar vermişler. Kraliçe arıya durumu anlatıklarında kraliçe arı biraz düşünmüş sonrada bal arılarından kocaman bir kazan istemiş. Arılar kazanı getirince “Hadi şimdi herkes yaptığı balları bu kazanın içine döksün” demiş. Arılar bütün yaptıkları balları kazana boşaltmış. Kraliçe arıda hepsini bir güzel karıştırmış. “Bal hazır hadi şimdi küçük çocuğa götürün tadına baksın” demiş. Arılar heyecanla balı alıp küçük çocuğa götürmüş sonrada bir çiçeğin üzerinde beklemeye başlamışlar. Hepsinin kalbi güm güm diye çarpıyormuş. Vee çocuk baldan bir kaşık almış. Sonra bir kaşık daha almış. Bir kaşık daha, çocuk balı çok sevmiş. Neyse ki annesi üç kaşıktan sonra balı önünden almış yoksa hepsini bitirecekmiş.
Bal yemek çok faydalı olduğu kadar çok yersek dokuna bilirmiş. Arılar çok mutlu olmuş. Hemen kraliçe arıya haber vermişler oda çok mutlu olmuş. Çocuğun anne ve babası hepsinden mutlu. Herkes mutlu olunca balın ismini mutluluk balı koymuşlar. O günden sonra bal sevmeyen çocuk olursa kraliçe arı hemen bir mutluluk balı yapıyormuş. Sende denemek istersen gördüğün bir arıya mutluluk balı istediğini söylemen yeterli. Şimdiden afiyet olsun, yarasın. Burada da masal bitti.
|
https://www.kisamasaloku.com/karanliktan-aydinliga-cikma-oyunu-hikayesi/
|
Karanlıktan Aydınlığa Çıkma Oyunu Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Merhaba bugün karanlıktan korkan bir kızın masalını dinlemek ister misiniz? Masala başlamadan önce size bir sır vermek istiyorum. Biliyor musunuz ben küçükken karanlıktan çok korkuyordum. Sonra karanlıktan aydınlığa nasıl çıkıldığını öğrendim, şimdi hiç korkmuyorum. Masalda yazanları sende yapabilir karanlıktan aydınlığa nasıl çıkıldığını öğrenebilirsin. Aylin daha üç yaşında küçük bir kızmış. Her gece ağlayarak uyanıyor annesi onu tekrar uyutana kadar susmuyormuş. Bu durum hem Aylin hemde annesi için çok yorucu oluyormuş. Bir gün annesi küçük kızın bu durumunu Aylin’in doktoru ile paylaşmış. Doktoru bu durumun bir hastalık olmadığını küçük çocuklarda normal olduğunu söylemiş.
Günler bu şekilde geçip giderken bir gün Aylin babaannesi ile kalmak zorunda kalmış. Çünkü anne ve babası iş seyahatine gitmek zorundaymış. Aylin daha önce hiç babaannesinde kalmamış bu bir ilkmiş. Önce anne ve babası gittiği için biraz üzülmüş, ama sonra babaannesinin onun için yaptığı planları duyunca heyecanlanmış. Önce çok güzel bir kahvaltı yapmışlar. Babaannesi kahvaltıya Aylin’in en sevdiği ballı pişilerden yapmış. Kahvaltıdan sonra alışverişe çıkmışlar. Aylin’in uzun zamandır istediği yapbozu almışlar. Aylin daha önce hiç sinemaya gitmemiş. Bunu bilen babaannesi Aylin’in en sevdiği çizgi film kahramanının filmine iki bilet almış. Tabi ki patlamış mısırlar unutulmamış. Sinemadan sonra ikisi de çok açılmış ve en sevdikleri yere, sahile balık ekmek yemeye gitmişler. Sahilde güneşin batışını da seyrettikten sonra eve dönmüşler. Önce banyo yapılmış sonra pijamalar giyilmiş ve güzel bir günün ardından babaannesinin anlattığı güzel bir masalla Aylin hemen uykuya dalmış. Ancak sabaha karşı Aylin gene ağlayarak uyanmış. Babaannesi yanına gittiğinde Aylin’in karanlıktan korktuğunu anlamış ve ona bir öneride bulunmuş. Karanlıktan aydınlığa çıkma oyunu. Aylin daha önce hiç böyle bir oyun oynamamış. Kural karanlığa uzun uzun bakmakmış. Önce birlikte tavana bakmaya başlamışlar. Biraz sonra tavandaki lambayı görmüşler. Sonra duvara uzun uzun bakmışlar. Duvardaki tabloyu görmüşler. Şimdi sıra kapıya bakmaktaymış. Oda ne kapıyı da görmüşler. Derken biraz sonra her yer aydınlık olmuş. Hemde hiç ışık yakmadan karanlıktan aydınlığa çıkmışlar. Aylin artık korkmuyormuş, çünkü her yer aydınlıkmış. Zaten uykusu olan Aylin huzurlu bir şekilde tekrar uykuya dalmış.
Sabah uyandığında anne ve babası çoktan gelmişler. Aylin babaannesi ile geçirdiği bir günü ballandıra ballandıra anlatıyormuş. En çokta karanlıktan aydınlığa çıkma oyununu. Anne ve babası bu duruma çok mutlu olmuşlar. Aylin o günden sonra geceleri gene uyanmış ama hiç ağlamamış, hemen karanlıktan aydınlanma çıkma oyununu oynuyormuş ve her seferinde daha oyun bitmeden gene uykuya dalıyormuş. Burada da hikaye bitmiş. Bence bu oyunu bütün çocuklar önce aileleriyle sonrada yalnız oynaya bilir, ne dersiniz bu gece denemek ister misiniz?
|
https://www.kisamasaloku.com/tonton-nine-ile-tonton-dede-hikayesi/
|
Tonton Nine ile Tonton Dede Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Merhaba bugün size çok güzel bir masal anlatacağım… umarım beğenirsiniz Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken çok uzaklarda bir köy, o köyde yaşayan tonton bir karı koca varmış.
Köyde herkes tarafından sevilen bu çifte tonton nine ile tonton dede diye sesleniyorlarmış. Bu sevimli ailenin kimsesi yokmuş. Geçimini çiftçilik yaparak sağlıyorlarmış. Kazandıkları paranın bir kısmını kendilerine ayırıp, kalan parayı köyde ihtiyaç sahiplerine, çocuklara, yaşlılara ve köyün ihtiyaçları için harcıyorlarmış. Birbirlerini çok seven bu tonton çift o güne kadar mutlu mesut yaşamışlar. Her işe beraber koşmuşlar hiç birbirlerinden ayrılmamışlar. Ama bir gün tonton dede hastalanmış. Yataktan kalkamamış. Tonton nine çok endişelenmiş. Bildiği bütün şifalı bitkileri hazırlamış ve içirmiş. Papatya çayı, ıhlamur, zencefil, zerdeçal, nane limon daha neler neler. Yok tonton dede bir türlü iyileşmemiş. En sonunda köyün doktorundan yardım istemiş. Doktor “Önemli bir şeyi yok yaşlılık, bu yazı dinlenerek geçirsin, sonbaharda bir şeyi kalmaz” demiş. Tonton nine hem sevinmiş hemde üzülmüş. Eşinin hastalığı önemli değilmiş ama bütün yazda yapılması gereken onca işi nasıl yapacağım diye endişelenmiş. O günden sonra tarlaya tek başına gitmeye başlamış. Daha önce eşiyle yaptığı bütün işleri tek başına yapmak zorundaymış. Ama zaten yaşlı olan vücudu bu kadar yükün altından kalkmakta zorlanıyormuş. Her geçen gün daha da güçsüzleşiyormuş. Diğer köylüler de kendi tarlalarını ekip biçtikleri için bu durumun farkına varamamışlar. Bir gün köyün çocukları tarlanın kenarında oynarken tonton nineyi fark etmişler. Her zaman neşeli olan nine çok halsiz ve yorgun görünüyormuş. Çocuklar durumu anlamışlar. Öğüne kadar herkesin yardımına koşan tonton ailesinin şimdi yardıma ihtiyacı var diye düşünmüşler. Öyle ya “Bir elin nesi var iki elin sesi var” demişler. Ertesi sabah köyün diğer çocuklarına da durumu anlatıp hep beraber toplanmış ve tonton ninenin yanına tarlaya gitmişler. O gün ve diğer günlerde her sabah tarlada buluşup akşama kadar tonton nine ile beraber çalışmışlar.
Sonunda tarlanın işleri bitmiş, nine çocukların yardımı sayesinde hiç yorulmamış. O sene tarla her zamankinden daha verimli olmuş. Sonbahar geldiğinde tonton dedede iyileşmiş. Hasatı topladıktan sonra ellerine o kadar çok para geçmiş ki, o parayla köye bir kütüphane kurmuşlar. Köyün bütün çocukları bol bol kitap okumuş bilgilenmiş, bilgilendikçe de mutlu olmuş. Burada da masal bitmiş.
|
https://www.kisamasaloku.com/bir-nasihat-hikayesi/
|
Bir Nasihat Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde küçük bir köyde birbirlerine komşu iki aile yaşıyormuş. Bir gün köye yaşlı bilge bir adam gelmiş. Bütün köylüler adamın etrafına toplanmış onlar sormuş bilge adam cevaplamış. En sonunda da “Bu sene kış çok çetin geçecek, şimdiden tedbirinizi alın. Odununuzu, kışlık erzağınızı hazırlayın yoksa aç, açıkta kalırsınız” demiş.
Bütün köylüler bilge adamın dediklerini dikkate almış ve onu uğurladıktan sonra hemen işlere koyulmuşlar. Erkekler el birliği ile önce kışlık odunlarını kesmiş sonra da erzaklarını hazırlamışlar. Değirmende kışlık unlarını öğütmüşler, çuvallara koymuşlar. Kadınlar ise imece usulü yufkalar, reçeller, konserveler hazırlamışlar. Yani anlayacağınız bütün yaz hiç durmadan çalışmışlar. Sadece bizim iki komşu aile bu çalışmalara katılmamış çünkü bilge adamın anlattıklarına inanmamışlar. Lay lay lom yazı geçirmişler. Hatta zaman zaman köylülerle dalga bile geçmişler. Nihayet yaz bitmiş kış gelmiş çatmış ama ne gelme, hava buz mu buz, her yer kar, göz gözü görmüyor, kar duruyor fırtına, fırtına duruyor yağmur arkasından gene kar. Köylüler kafalarını kapıdan dışarı çıkaramamış, gerçi gerekte kalmamış. Bütün yaz hazırladıkları odunları yakmışlar hiç üşümemişler. Yemek desen hazır konservelerini tüketmişler. Anlayacağınız hiç zorlanmadan kışın tadını çıkarmışlar.
Gelelim bizim iki uyanık köylü aileye. Bütün kış boyunca soğuktan tir tir titremişler. Yarı aç yarı tok yatağa girmişler, utançlarından kimseden yardım da isteyememişler. Allah’tan köylüler insaflıymış dayanamamışlar genede, odun ve yiyecek yardımı yapmışlar. Böylece köylülerin yardımıyla zar zor kışı atlatmışlar. Amma akıllanmışlar. Yaz gelir gelmez nemi yapmışlar, hemen çalışmaya başlamışlar o kadar ki bütün köye yetecek kadar yakacak ve yiyecek hazırlamışlar. Bir sonraki kış artık gelebilirmiş. Eeee boşuna mı demişler bir musibet bin nasihatten iyidir diye. Burada da masal bitmiş.
|
https://www.kisamasaloku.com/yabancilarla-konusmama-hikayesi/
|
Yabancılarla Konuşmama Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Merhaba bugün yolda yürürken tanımadığım küçük bir çocuk yanımdan geçiyordu ve bana selam verdi “Günaydın” dedi. Bende çocuğa “Günaydın” dedim. Birbirinize tebessüm ettik, yollarımıza devam ettik. Mutlu oldum. Bu çok normal olan bir şey, yada değil bilemedim, neden mi? Anlatayım.
Hasan ve arkadaşı yolda giderken bir adama rastlamışlar, adam çocuklara selam vermiş “Merhaba çocuklar demiş” çocuklarda adama selam vermişler. Adam “Yaşınız kaç? Kimin çocuğusunuz? Okula gidiyor musunuz?” gibi sorular sormuş. Adamın adı Mustafa’ymış. “Ben sizin babanızın arkadaşıyım, babanıza selam söyleyin” demiş. Sonrada yoluna devam etmiş. Hasan ve arkadaşı akşam eve gidince babalarına Mustafa Amcadan bahsetmiş ve selamını iletmiş. Adam gerçekten de babalarının çocukluktan arkadaşıymış. Fakat bu durum Hasan’ın anne ve babasını biraz tedirgin etmiş. Yabancılarla konuşmak ne kadar doğru bilememişler, genede çocuklarını uyarmak istemişler.
O akşam yemekte bu konuyu konuşmuşlar son olarak yabancılarla konuşmanın doğru olmadığında hem fikir olmuşlar. Sohbet uzadıkça uzamış ve eski günlere anne ve babasının çocukluğuna kadar gelmiş. Başlamışlar anlatmaya “Bizim zamanımızda her şey biraz daha farklıydı herkes birbirini tanır ve rahatça selamlaşır, sohbet ederdi. Mahallemize yabancı biri geldiğinde hemen tanışılır, arkadaş hatta kısa zamanda dost bile olunurdu” demiş babası. Annesi babasının anlattıklarını gülümseyerek dinlemiş ve doğrulamış. “Hatırlıyorum da yeni gelen aileyi yemeye çağırır, bir ihtiyaçları varsa yardımcı olurduk” diye eklemiş. Hasan sormuş “Peki ama şimdi ne değişti” demiş. Anne ve babası birbirlerine bakmışlar ve suratları asılmış “Maalesef çok şey değişti. Mahalle kavramı birçok yerde artık kalmadı. Kalabalıklaştık. Bir çok göçler yaşandı. Çalışma hayatı değişti. Uzaklar yakın oldu, yakınlar uzak. Akrabalık ilişkileri azaldı. Değil arkadaşlarımıza ailelerimize bile zaman ayıramaz olduk” demiş babası. Hasan sormuş “Peki neden?” Annesi cevap vermiş “Birçok neden sayabiliriz ama teknoloji bunların başında geliyor, iyi günde, kötü günde yapılan ziyaretler yerine tek tuşla mesajlaşıyoruz, böylece görevimizi yerine getirdik sanıyoruz oysa ailenin yeni üyeleri birbirlerini ancak eskiden yapılan aile ziyaretlerinde tanıyabiliyordu” demiş.
O akşam bu sohbet uzamış da uzamış. Yatmadan karar almışlar bu bayramda Hasan ve ailesi bayram mesajlaşmaları yerine aile ziyaretleri yapmaya karar vermişler. Hasan ertesi gün anne ve babası ile konuştuklarını arkadaşına anlatmış. Arkadaşı da “Mesaj alındı, bundan sonra yabancılarla konuşmak yok. Ancak akrabalarla da yabancılaşmak yok” demiş. Gülüşmüşler, burada da hikaye bitmiş.
|
https://www.kisamasaloku.com/melek-ve-ailesinin-sinavi-hikayesi/
|
Melek ve Ailesinin Sınavı Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Melekler her cumartesi kahvaltıdan sonra anne ve babası ile alışverişe gider, evin ihtiyaçları alınır sonrada bir yerlerde oturulup bir şeyler yer eve öyle dönerlermiş. Her hafta sonu Melek’e ihtiyaç harici istediği bir kaç şeyi mutlaka alırlarmış. Bazen oyuncak, bazen kıyafet.
O gün günlerden gene bir cumartesiymiş. Melek kahvaltıya indiğinde anne ve babasının biraz üzgün olduğunu görmüş ancak önemli bir şey olduğunu düşünmemiş. Nasıl olsa dışarı çıkınca keyifleri yerine gelir demiş. Kahvaltı boyunca kimse konuşmamış. Melekte sessizliği bozmak ortamı neşelendirmek için annesine o gün alışverişte kendisi için bir saat ve birde oyuncak istediğini söylemiş. Annesi normalinde tepki verir sorular sorarmış ama o gün tepkide vermemiş, soruda sormamış. Kahvaltı bittikten sonra Melek hazırlanmak için odasına çıkacakken annesi “Biraz konuşalım” demiş ve kolundan tutup salona geçmişler. Melek o zaman durumun ciddi olduğunu anlamış ve dinlemeye başlamış. Annesi anlatıyor Melek dinliyormuş. Annesi “Bak Meleğim babanın çalıştığı firma zor günler geçiriyor, belkide kapanacak. Bu yüzden baban bir müddet maaş almadan firmanın toparlanmasını bekleyecek. Bu süre uzayabilir, bizde babana destek olmak için bazı harcamalarımızı kısıtlamamız gerekebilir, tekrar işe başlayana kadar” demiş. Melek annesinin söylediklerini can kulağıyla dinlemiş Bir taraftan da artık büyüdüğünü hissetmiş. Melek önce annesine sonrada babasına sarılmış. Sadece “Anladım” demiş. O hafta sonu ve sonraki hafta sonları alışveriş gezmeleri yapmamışlar. Bunun yerine park gezmeleri yapmışlar. Annesi evde çay demliyor hep beraber parka gidiyorlarmış. Bazen de piknik yapıyorlarmış. Melek bu durumdan hiç şikayetçi değilmiş. Hatta bazı şeylerin ihtiyaç olmadan alınmasının gerek olmadığını anlamış. Melek okuldan arta kalan zamanının çoğunu evde geçiriyor, babasının evde kaldığı bu dönemi onunla etkinlikler yaparak değerlendiriyormuş.
Bir gün telefon çalmış ve Melek’in babasının tekrar işe başlayabileceğini söylemişler. Melek ve ailesi çok mutlu olmuş. Tekrar normal hayatlarına dönmüşler. Ancak bazı alışkanlıkları değişmiş, örneğin artık lüzumsuz alışverişler yapmıyorlarmış, dışarıda yemek yemek yerine piknik yapıyorlarmış. Çünkü böylede çok mutlularmış ve eğleniyorlarmış. Hatta Melek harçlıklarını biriktirip kendi ihtiyaçlarının bir kısmını kendi alıyormuş. Böylece iyi ve kötü günde nasıl aile olunur sınavını başarıyla tamamlamışlar. Burada da hikayemiz bittiiii.
|
https://www.kisamasaloku.com/masal-terapisi-nedir/
|
Masal Terapisi Nedir? Ne İşe Yarar ? » Masal
| null | null | null |
Masallar, uzun bir günün ardından çocuğunuzu uykuya hazırlamanın en güzel ve en etkili yollarından biridir. Öte yandan masallar, birbirinden çok farklı iki dünyaya sahip olan çocuklarla yetişkinlerin ortak bir dilde iletişim kurmasını sağlayan mükemmel bir araçtır. Masal terapisi ise, bir çocuğun bilincini açacak ve çocukların çevrelerindeki dünyayla etkileşimini kolaylaştıracak harika bir yoldur.
Masal terapisi yöntemiyle çocuklar, yaşadıkları birçok korkudan, tiklerden, saldırgan davranışlardan, enürezisten (alt ıslatma) ve diğer birçok rahatsızlıktan kurtulabilir. Çünkü masal terapisi , sorunların köküne inmeyi sağlayan çok eski bir tedavi yöntemidir.
Her anne-baba, kendi çocuğunu yetiştirirken masal terapisi yöntemini kullanabilir. Uzmanlar tarafından kaleme alınan iyileştirici masallar da vardır. Fakat birçok durumda çocuğa ve yaşadığı soruna özel masal yazılması daha doğrudur. Masal terapisi hakkında bilgi sahibi olduğunuzda, çocuğun kendisinin, akrabalarının, arkadaşlarının ve hatta istenirse evcil hayvanlarının başrollerde olacağı masallar yazabilirsiniz.
Masal terapisinde kullanılan ana yöntemleri ele alalım.
Birçok masal, çocukların ruh dünyasını güzelleştirir ve iyileştirir. Masal okurken çocuğun verdiği tepkileri daha iyi gözlemleyebilmek için, masalı okumak değil, anlatmak daha iyidir. Sitemizden seçeceğiniz masalları çocuklarınıza göre uyarlayıp, birkaç denemeden sonra ezbere alarak onlara anlatabilirsiniz.
Çocuğa masalı anlatırken arada kesip, “sence bundan sonra ne olmuş olabilir” diye sorarak onları masala dahil etmek, olaylara bakışını ve ruh dünyasını gözlemleyebilmek için uygulanabilecek bir yöntemdir. Yahut masalın sonunu çocuğun tamamlaması istenebilir. Bu, çocuğun bildiği bir masalda da uygulanabilir. “Sen olsan bu masalı nasıl anlatırdın/bitirirdin” diye sorulabilir.
Bunu yaparak, çocuğun duygu dünyası hakkında fikir sahibi olabilirsiniz. Size açıkça anlatamadığı birtakım sorunlarını, masal anlatırken dışa vurması büyük bir olasılıktır.
Bildiği bir masalı olduğu gibi anlatması istenen çocuğun, masalı olağanın dışında sonlandırması, anlatırken birden durup vazgeçmesi, bazı bölümlerde sesinin kısılması, yüksek heyecan belirtileri göstermesi, çocukta patolojik bir sorun olduğunun göstergesi olabilir.
Çocuğa masal anlattıktan veya kendisinin anlatması istendikten sonra, bu defa da ondan masalı resmetmesi istenir. Bu konuda geniş seçenekler sunabilirsiniz. Renkli kartonlar, oyun hamurları, kil, kum, çamur veya renkli boyaları kullanarak çocuğa masalı çizmesi söylenir. Çocuk masalı çizerken veya oyun hamuru/çamur vb. ile masalı yaparken, tüm duygu ve düşüncelerini dışa aktarır.
Burada çizimi görsel açıdan ne derece güzel veya çirkin yaptığının önemi yoktur. Çoğu zaman, çocuklar çok güçlü duygulara kapılırsa, çizimlerinde çeşitli canavarlar ortaya çıkar, koyu renkler kullanır ve ateş benzeri görseller çizer. Masalı ikinci defa anlattıktan sonra, yeniden masalı çizmesi istendiğinde, sakinleştiğini, daha açık renkler kullandığını görebilirsiniz. Masal terapisinin bu aşamasında, çocuğun endişe ve korkularından kurtulması amaçlanır ve oldukça etkilidir.
Bu masal terapisi yöntemi özel dikkat gerektirir. Hatırlayanlar olacaktır; çocukken bizler oyuncaklarımızı kendimiz yapardık. Kızlar bez parçalarından bebekler diker, çamurdan kap kacak yapardı. Ailelerimiz veya bizler bunu herhangi bir pedagojik bilgiye dayanarak yapmazdık. Ama bunları yaparken çok mutlu olurduk. Maden tellerinden, kargılardan, tahta parçalarından oyuncaklar yapmak beni çok mutlu ederdi.
Bebek yapmak, çocuklar için bir nevi meditasyon olarak düşünülebilir. Çünkü bebeğin dikilmesi aşamasında bir kişilik değişikliği meydana gelir. Ayrıca bebek yaparken çocukların konsantre olma yeteneği önemli ölçüde artar. Hayal gücü ve ince motor becerileri gelişir.
Bebek yaparken çocuk, psikolojide, yansıtma, değiştirme veya tanımlama olarak adlandırdığımız savunma mekanizmalarını kullanır. Sadece bebek dikmek başlı başına bir terapidir.
Sadece oyuncak bebek yapma süreci değil, aynı zamanda onu yönlendirme süreci de sorunu fark etmenize, üzerinde derinlemesine düşünmenize ve aynı zamanda en uygun çözümü bulmanızı sağlar. Bir oyuncak bebek yapmak çocuklarda, sinirsel gerginliği gidermeye yardımcı olur.
Özetle bebek dikmek, çocuğun kendi kendini iyileştirmesini sağlar. Masal terapisi içinde, en önemli adım bebek yapımıdır. Çocuğun, sizin yönlendirmeleriniz ve yardımlarınızla bebeği dikmesi sağlanmalıdır. Tabi bunun için 6-7 yaşın üstünde olması beklenir.
Çocuğa bebek yaptırırken;
Bebek dikme sürecinde çocuklarda aşağıdaki durumlarda iyileşmeler görülür;
Çocuğun psikolojik durumunun teşhisi, belirli sorunları tanımlamanıza izin veren bazı masallar ve bebek yapımı yardımıyla gerçekleştirilir. Küçük yaş gruplarında masal anlatma/anlattırma teşhis koyma, masal çizdirme ise tedavi süreci olarak görülebilir. Daha büyük yaş gruplarındaysa bebek yaptırmak, başlı başına bir teşhis ve iyileşme sürecidir.
Özellikle ergenlerde ve büyük yaş gruplarında bebek yapmak, derinlerdeki sorunların ortaya çıkmasını sağlayabilir.
Çocuk bir hikaye veya masal anlatırken bilinçsizce düşüncelerini oyuncak bebeğin düşünceleri gibi anlatır. Deneyimlerini, yaşadıkları durumları bebeğe aktarır ve böylece yetişkinlere anlatır. Çocuklar genellikle kendilerini insanlarla özdeşleştirmezler. Kendilerini, bir masal karakteri veya hayvanla özdeşleştirme eğilimindedirler. Çünkü hayal gücü onlarda çok daha gelişmiştir.
Son olarak;
Masal terapisi sırasında, çocuğunuza soracağınız ilginç bazı sorular, onların iç dünyaları ve duygu durumları hakkında size ipucu verebilir. Bu nedenle masal terapisi uygularken onlarla konuşun ve yaşadığını düşündüğünüz sorunlarla ilgili dolaylı sorular sorun. Masal terapisinin yetişkinler üstünde de uygulanabileceğini belirtelim.
Masal terapisi hakkında bir uzmana başvurabilir, ayrıca birçok kurumdan masal terapisi eğitimi alabilirsiniz.
Pedagog Ercüment Eşsiz
|
https://www.kisamasaloku.com/hayali-gercek-olan-kopegin-masali/
|
Hayali Gerçek Olan Köpeğin Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde şehrin birinde sokaklarda dolaşan bir köpek varmış. Bu köpek doğduğu günden beri hep sokaklarda yaşamış. Boynunda bir zincirle gezen köpekleri görünce hep imrenirmiş. Çünkü onların yanında bir insan varmış ve o insanlar o köpeklerin her istediklerini yapıyormuş. Sokak köpeğinin de en büyük hayali bir sahibinin olmasıymış.
Günlerden bir gün bu sokak köpeği yine yollarda dolaşmaya başlamış. Gördüğü her çöpü karıştırır kendine yiyecek arıyormuş. O günde aynı şeyi yapmaya başlamış. Bir çöpün kenarında yemek ararken yanına boynunda tasma olan bir köpek gelmiş. Sokak köpeği “Senin burada ne işin var, burası benim alanım sen evine git” demiş. Tasmalı köpek “Evimden çok sıkıldım. Her gün aynı şeyi yaşıyorum. Yemek yiyor ve yan gelip yatıyorum” demiş. Sokak köpeği “Senin sıkıldığın hayat benim hayalim olan hayat. O zaman gel de sana dışarıda yaşamın nasıl zor olduğunu gösteriyim” demiş. İki köpek başlamışlar yürümeye. Sokak köpeği “İlk kural karın doyurmak bunun için her çöpü karıştırmak gerek” demiş. Tasmalı köpek “Tamam” diyerek arkadaşına ayak uydurmuş. O ne yaparsa aynısı yapmış ama.bir türlü karnını doyuramamış. Çünkü hiç bir yiyecek mamasının tadını vermemiş. “İkinci kural su bulmak” demiş ve su aramaya başlamışlar. Tasmalı köpek buldukları suları da içmemiş çünkü kendi suyu ter temizmiş. “Üçüncü kural ise yatacak bir yer bulmak” demiş sokak köpeği ve kalacak yer bulmuşlar. Ama gelin görün ki tasmalı köpek yine rahat bir yer bulamamış. İşin kötüsü üşümeye, acıkmaya ve susamaya başlamış. Sokak köpeği dersine devam etmiş. “Dördüncü ve en son kural ise insanlardan uzak durmaktır. Çünkü insanlar onlara zarar vereceğimizi düşünüp bize kötü davranıyor” demiş. Tasmalı köpek o an çok büyük bir hata yaptığını anlamış. “Sanırım ben evimi özledim. Benim bunların hiçbirini yapmama gerek yok. Sahiplerim benim için hepsini yapıyor. Ben sadece onlara itaat ediyor ve onları çok seviyorum” demiş. Sokak köpeği “Arkadaş, sen en iyisi evine dön. Buralar sana göre değil” demiş. Sokak köpeği arkadaşının söylediklerini kabul etmiş. “Evime dönerim ama sende benimle gel. Eminim sahiplerim seni de çok sever” demiş.
Sokak köpeği başta kabul etmemiş ama tasmalının ısrarına dayanamayıp onunla gitmiş. Evin bahçesine girdiklerinde, köpeğin sahipleri sevinçle tasmalıyı kucaklamışlar, onu çok özlediklerini ve sevdiklerini söylemişler. Birde yeni gelen köpeği dışarıda bırakmaya gönülleri razı olmamış. Onuda eve alıp güzelce yıkamışlar, karnını doyurup, sıcak bir yuva vermişler. İki köpek de hayatlarından çok mutlularmış. Birde unutmadan söylemeliyim, sokak köpeğinin artık bir adı varmış, ona “Hayal” adını vermişler. Çünkü sokak köpeğinin hayali gerçek olmuş. Masal da burada bitmiş.
|
https://www.kisamasaloku.com/fabl-ozellikleri-ve-fabl-turleri/
|
Fabl Nedir? Fabl Özellikleri ve Fabl Türleri » Masal
| null | null | null |
Masallar, her zaman çocuklar için yazılan edebi bir türdür. Diğer yandan fabllar, sadece çocuklar düşünülerek yazılmaz, bazen hedef kitlesi arasında yetişkinler de bulunur. Çünkü fabllar, okuyucularını düşündürmeyi, ele aldıkları konularla ilgili yansıtmalar yapmayı ve ders vermeyi amaçlar.
Bu yazıda, “fabl özellikleri ve fabl türleri nelerdir” bunu ele alacağız. Öncelikle “fabl nedir” sorusuyla konuya giriş yapalım.
Fabl, genellikle nihai bir amaçla, didaktik (öğretici) veya eleştirel bir dille, insanların, hayvanların ve diğer canlı/cansız varlıkların konuya dahil edildiği, nesir (düzyazı) türünde yazılmış kısa ve kurgusal hikayedir.
Başka bir ifadeyle, okuyucunun fabllardan ahlaki bir erdem kazanması beklenir. Veyahut eleştiri maksadıyla yazılan fabllarda, okuyucunun toplumsal bir durumun farkında olması amaçlanır.
Bu edebi türün kökeni kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Mezopotamya dönemine ait masallara atıfta bulunulan bazı tabletler bulunmuştur. Spesifik olarak bu tabletlerde, kurnaz tilkilerin, küstah fillerin ve şanssız köpeklerin hikayesi anlatılır. Kalıntılıları okul kütüphanelerinde bulunan bu tabletlerin, küçüklere dersler vermek için kullanıldığı düşünülmektedir.
Yunan antik dönemine ait ilk masalın, “Bülbül Masalı” olduğu bilinmektedir. Bülbül Masalı’nın, MÖ 700. yüzyılda Hesiodos (Yunan didaktik şiirinin babasıdır) tarafından, insanların adalet üzerine düşünmelerini sağlamak amacıyla yazıldığı bilinir. Bazı uzmanlar, Hesiodos’un yazdığını masal olarak kabul etmezler ve fabl türündeki ilk masal örneklerinin, Homer, Sokrates ve Ezop tarafından yazıldığını söyler.
Dünya tarihi ilerledikçe, Orta Çağ’da fabllar hikaye anlatımı için en sevilen edebi türlerden biri haline gelir. Fablların, rahipler tarafından halka ahlaki değerleri anlatmak ve insanları basit bir şekilde eğitmek amacıyla kullanıldığı görülür.
Ancak fablların zirve noktasına ulaşması Rönesans Döneminde gerçekleşir. Leonardo da Vinci, Guillaume Guéroult, Jean-Pons-Guillaume Viennet, Jean de La Fontaine, Rönesans Döneminde fabl yazan önemli isimlerdir. Leonardo da Vinci ülkemizde en çok ressam ve kısmen de bili adamı yönüyle bilinir. Halbuki aynı zamanda iyi bir müzisyen ve yazardır.
Ne kadar araştırdıysam da, Leonardo da Vinci’nin yazdığı fabl örneklerine Türkçe kaynaklarda rastlayamadım. İşin ilginç yanı, İngilizce kaynaklarda da bu konuda yeterli bilgi bulamadım. İspanyol Kraliyet Akademisi’nin kütüphanesinden bulduğum bir fablını, yazının sonunda Türkçeye çevirerek paylaşacağım.
Fabl özellikleri açısından, bazı noktalarda peri masalları türünden ayrışır.
Fabllar, konunun ele alınışı açısından genellikle üç bölüme ayrılır. İlk bölümde karakterler tanıtılır veya fablda yer alan kahramanların neleri karakterize ettiği okuyucuya gösterilir. Daha sonra olay örgüsü başlar ve karmaşık hale getirilir. Son bölümde olaylar çözüme kavuşturulur, okuyucunun olumlu veya olumsuz bir sonuca ulaşmasını sağlanır.
Fabllar nesir (düzyazı) veya manzum (lirik) olarak yazılabilir. Anlatılmak istenen konu kısa ve öz bir şekilde ele alınır. ( Masallar sadece düzyazı türünde yazılır)
Fablların tamamında, bir davranış veya toplumsal olay eleştirilir, okuyucunun ahlaki bir değer kazanması hedeflenir. Bu ders, fablın sonunda akılda kalıcı bir cümle veya bir kıta ile okuyucuya aktarılır.
Fabllarda çoğu zaman bizdeki meddahlara benzer anlatıcılar olduğunu görürüz. Dışardan bir gözle olay okuyucuya anlatılır. Böylece anlatıcı, dikkate alınması gereken bir kişi haline gelir. Olayları bir bağlama oturtan genellikle anlatıcılardır.
Genellikle fabllar aynı sınıfta değerlendirilir. Fakat gerçek şu ki fablların birbirinden farklılık gösteren, spesifik 7 türü vardır.
Fabl türleri içinde en çok bilinen, hayvanların kahraman olduğu fabllardır. İşin aslı, okuduğumuz fablların ezici bir çoğunluğunda hayvanlar yer alır. Hayvanlar birçok fablda, konuşma ve düşünme gibi insani özelliklere sahiptirler. Bir insan gibi davranırlar.
İçinde insanların yer aldığı fabl türleri , genellikle Doğu kültüründe yazılmış fabllarda karşımıza çıkar. Mevlana’nın Mesnevi’sinde, insanların hayvanlarla konuştuğunu sıklıkla görürüz. Mesnevi bir fabl olarak kaleme alınmamış olsa da, fabl özelliklerini barındıran birçok hikaye içerir. En sevdiğim fabllardan biri olan Beydeba’nın Kelile ve Dimne’sinde, yine insanlar ve diğer canlılar birbiriyle konuşur.
Bitki fablları, hayvan fabllarıyla aynı özellikleri taşır. Bu defa insani özelliklere sahip olanlar hayvanlar değil bitkilerdir.
Mitolojik fabl türünde, bilhassa Yunan, Mısır ve İskandinav mitolojilerinden bildiğimiz tanrıların öne çıktığına şahit oluruz. Bu fabl türünde tanrılar, insanlarla, hayvanlarla veya kendi aralarında iletişim kurarlar.
Kurşun Asker örneğinde olduğu gibi, hareketsiz nesneler de kimi zaman fabllarda karşımıza çıkar.
Agonal fabl türü, fabl türleri içinde en az bilinendir. Agonal fabllarda zıt karakterler bir arada bulunur. Yani bir kahraman ve bir düşmanın mücadelesi anlatılır. Fablın sonunda okuyucuya, iyiliğin ödüllendirilmesi, kötülüğü cezalandırılması salık verilir. Masalın kahramanının kim olduğu değil, davranışları nazara ön planda tutulur.
Etiyolojik fabllar, tarihsel olayları konu edinir. Biraz daha eğlenceli bir tarzda yazılır. Karakterler, anlatılan olaylar kadar önemli değildir.
Hepimiz çocukluğumuzdan bugüne çok sayıda fabl okuduk. Ancak bugün size yazının başında da söylediğim gibi Leonardo da Vinci’nin, Türkçe hiçbir kaynakta bulamayacağınız bir fablını anlatmak istiyorum. Da Vinci’ni bu fablı, fabl türleri içinde, nesnelerin yer aldığı fabl türüne örnek gösterilebilir.
Bir kayanın tepesinde bir avuç kadar kar vardı. Bu tepede yalnızdı ve içinden şöyle düşündü;
-Bütün karlar benden daha aşağıdayken benim bu kadar yüksek bir yerde olmam, onların hakkımda kibirli olduğumu düşünmelerine sebep olabilir. Oysa ben o kadar küçüğüm ki böyle yüksek bir yerde olmayı hak etmiyorum. Hatta dün arkadaşlarımın bir kısmını, güneşin birkaç saat içinde erittiğini gördüm. Aşağıya, arkadaşlarımın yanına inip kendime uygun bir yer bulmalıyım.
Ve kayanın tepesindeki o bir avuç kar yuvarlanarak dağın yamacına doğru inmeye başladı. Aşağıya doğru yuvarlandıkça daha da büyüdü. Tepeden indiğinde çok büyük bir bedene sahip olduğunu gördü. Bu kartopu, kışın sonunda güneşin eritebildiği son kartopu oldu.
Pedagog Ercüment Eşsiz
|
https://www.kisamasaloku.com/peri-kizi-ile-prensin-masali/
|
Peri Kızı İle Prensin Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken çoook uzaklarda bir köyde, kocaman, çoook derin bir kuyu varmış. Kuyunun içinde bir peri yaşıyormuş. Uzun yıllar önce bir büyücü tarafından o kuyuya hapsedilmiş. Köylüler ne yaptılarsa zavallı periyi bu esaretinden kurtaramamışlar. Peri yalnızlıktan ve karanlıktan çok sıkılıyor, her gün onu oradan çıkarması için büyücüye yalvarıyormuş. Büyücü bu sihir tek bir şartla bozulur ama onun ne olduğunu sana söylemeyeceğim, sen kendin bul demiş. Eğer bir gün o şartı yerine getirirsen buradan kurtulabilirsin demiş. Gel zaman git zaman zavallı peri umudunu iyice yitirmişken kuyuya bir kurbağa dadanmış. Kurbağa hem çok çirkin hemde çok cırtlak bir sese sahipmiş, peri kızının konuştuklarını anlıyor fakat cevap veremiyormuş. Ancak peri kızı o kadar yalnızmış ki her gün kurbağanın gelmesini iple çekiyormuş, bütün gün onunla dertleşiyor hatta oyunlar oynayıp eğleniyorlarmış. Günler böyle geçip gitmiş. Bir gün kurbağa ortalarda görünmemiş, peri kızı beklemiş beklemiş ne gelen var ne de giden. Meraklanmış. Ertesi gün, daha sonraki gün kurbağadan ses soluk çıkmamış. Peri kızı kurbağa için o kadar endişelenmiş ki başlamış ağlamaya. Tam o sırada cadının peri kızına yaptığı büyü bozulmuş ve peri kızı esaretten kurtulmuş, bir anda kendini kuyunun dışında bulmuş. Meğerse cadının peri kızına yaptığı büyü, ne zaman kendi için değilde bir başkası için ağlarsa o zaman bozulacakmış. Fakat peri kızı hala ağlamaya devam ediyor kurbağanın gelmesini istiyormuş.
İşte tam o sırada kurbağa gelmiş peri kızı o kadar sevinmiş ki sevinçten kurbağayı öpmüş. Bir anda kurbağa çok yakışıklı bir prense dönüşmüş. Meğer oda cadı tarafından cezalandırılıp kurbağa ya çevrilen bir prens miş. Onun büyüsü de ne zaman onu gerçekten seven birisi tarafından öpülürse o zaman bozulacakmış. Böylece cadının yaptığı iki büyüde bozulmuş. O günden sonra 40 gün 40 gece düğün yapılmış ve uzun yıllar peri kızı ile prens mutlu mesut yaşamışlar. Burada masal bitmiş.
|
https://www.kisamasaloku.com/bitmeyen-dostluklarin-hikayesi/
|
Bitmeyen Dostlukların Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Merhaba çocuklar bugünkü masalımızı gerçek bir hayat hikayesinden esinlenerek yazdım. Kimden mi? Kendimden. Umarım beğenirsiniz
Bir varmış bir yokmuş bundan tam 40 yıl önce küçük bir kız çocuğu çoook uzaklarda taaaa Almanya’da yaşıyormuş. Adı Gülcan olan bu kızın en yakın arkadaşı bir Alman’ mış, adı da Silvia’ ymış.
Çok iyi anlaşan bu iki arkadaş birlikte okula gidiyor ve aynı takımda basketbol oynuyormuş. Her şey yolunda giderken bir gün Gülcan’ın annesi yakında bir Türk basketbol takımı kurulacağını, kurulacak bu takımda kendisininde oynamasını söylemiş. Gülcan, ne kadar ısrar ettiyse de takımından ve arkadaşlarından ayrılmak istemediğini söylese de annesini ikna edememiş. İşte o gün gelmiş çatmış ve Gülcan takım arkadaşlarına ve Silvia’ya veda etmek zorunda kalmış. Bir zaman sonra da önce okuduğu okul sonrada oturdukları şehir değişmiş. Birbirleriyle iletişimleri kopan iki arkadaş aradan geçen onca yıl görüşememiş. Çünkü o zaman iletişim kurmak bu kadar kolay değilmiş ama anılarında ve fotoğraflarında eski günleri hep anmışlar. İkisi de basketbol oynamaya devam etmiş. İkisi de ülkesinin milli takım formasını giymiş, başarıdan başarıya koşmuş.
Bir gün iki ülkenin milli takımları bir turnuvada karşı karşıya gelmişler. Birbirlerini uzun yıllar sonra hiç ummadıkları bir anda karşılarında gören iki arkadaş o gün hayatlarının maçını oynamışlar. Maç çekişmeli ama dostluk içinde geçmiş. Sonuç berabere bitmiş. Ama asıl bitmeyen dostluklarıymış, bunu çok iyi anlamış ve o günden sonra da birbirlerini hiç habersiz bırakmamışlar. Her özel günlerde bir araya gelebilmişler. Buna günümüzdeki iletişim kolaylığı da eklenince her şey daha güzel olmuş. Burada da masal bitmiş. Umarım sizinde bir ömür bitmeyen dostluklarınız olur.
|
https://www.kisamasaloku.com/cocuklar-icin-iyilestirici-oykuler/
|
Çocuklar İçin İyileştirici Öyküler, Terapötik Hikaye Nedir?
| null | null | null |
Eski bir gelenek olan sözlü hikaye anlatımı, kaybettiğimiz değerlerden biri artık. Eskiden meddahlar kahvehanelerde birbirinden güzel ibretlik hikayeler anlatırdı. Münir Özkul, Erol Günaydın, Adile Naşit, Müjdat Gezen, Ulvi Alacakaptan ve Mehmet Esen gibi sanatçılarımızın, televizyonlara çıkıp meddahlık yaptıklarını hatırlıyorum.
Anneannemden, özellikle kış gecelerinde gaz lambasının gölgesinde dinlediğim masalları bugün çok özlüyorum. Çocuklar için iyileştirici öyküler kapsamına girecek hikayelerdi anneannemin anlattığı masalımsı hikayelerin birçoğu. Anneannem, psikolog veya terapist değildi. Okuma yazması bile yoktu ama anlattığı masallar ruhumu öyle hafifletirdi ki, hayaller aleminde seyahate çıkardım. Terapötik bir etkiye sahipti anneannemin masalları. Bugünün çocukları kadar ekrana maruz kalmadığımız için, hayal gücümüz çok daha güçlüydü bizim. Dinlediğimiz radyo tiyatrolarını, zihnimizde canlandırırdık.
Bu nedenle, çocuklarınızın hayal gücünü zenginleştirmek istiyorsanız, onlara sözlü masallar anlatın. Onlara sözlü masallar anlatmak, çizgi film izlemelerinden katbekat etkilidir. Keza ekranlar çocukları hazırcılığa alıştırır. Hayal kurmalarına fırsat tanımaz, çizgi filmi yapan kimsenin hayal gücünü izlemekle sınırlı kalırlar. Çocuklar için iyileştirici öyküler kurgulamak konusunda, nine ve dedelerinizi örnek alabilirsiniz. İnanın sözlü masallar dinlemek, çocuklarınıza çok daha iyi gelecek. Ayrıca, sözlü hikaye anlatmak, çocuklarda okuryazarlığın temelini oluşturur. Çocukların dilin ritmine alışmasına ve kelime dağarcıklarının gelişmesine yardımcı olurken, toplumsal değerleri öğrenmelerini sağlar.
Çocuklarınıza, sitemizden seçeceğiniz birbirinden güzel masalları okuyabilir, ezberlediğiniz masalları anlatabilirsiniz.
Çocuklar için iyileştirici öyküler oluşturmak konusunda bilgi sahibi olduğunuzda, onların yaşadıkları sorunları hafifletebileceğinizi biliyorum. Bu nedenle bu makalede, “çocuklar için iyileştirici öyküler nasıl yazılır” bunu anlatacağım.
Öncelikle terapötik hikaye nedir konusunu ele alalım.
Çocukların günlük hayatta karşılaşabileceği problemleri çözebilmeleri ve hayatlarında gerçekleşen değişimlere ayak uydurabilmeleri için, uzmanlar tarafından yazılan hikayelere terapötik hikayeler denir. Terapötik (iyileştirici) hikaye anlatımı, psikolog ve terapistler tarafından gerek görüldüğü takdirde uygulanan bir yöntemdir. Terapötik hikayeler , çocuklar üzerinde iyileştirici bir etkiye sahiptir.
Terapötik hikaye anlatmak , çocukların yaşadığı sorunları ele almanın nazik, kolay ama genellikle çok etkili bir yoludur. Törepatik hikayeler , çocukların kendileriyle ilgili konularda doğrudan ders vermeyi amaçlamaz. Bunun yerine onları, yaratıcı bir yolculuğa çıkarır ve nihayetinde iyileştirici bir etkiye sahiptir. İyileştirici hikayede, ana karakter veya diğer karakterlerle özdeşleşerek engeller aşıldığında ve bir çözüme ulaşıldığında çocuğun güçlenmesi amaçlanır. Yazının sonunda, terapötik hikaye örneği vereceğim.
Ebeveynler olarak, çocuğumuzun karşılaştığı mevcut zorluklar için bir metafor görevi gören kişiselleştirilmiş bir terapötik hikaye yazıp anlatabiliriz. Çocuklar için iyileştirici öyküler yazmak istiyorsanız, aşağıdaki adımları sırasıyla takip edin.
Bu hikayeyi neden yazıyorsunuz?
Aileden birinin kaybı, şiddete maruz kalma, herhangi bir davranış bozukluğu (ısırma, tırnak yeme, öfke nöbeti, yalan, eşya çalma vb.) aile içi kavga… Yahut çocuk belirli bir davranışı yapmamakta direniyor mu? Örneğin, uyku saatinde yatağa gitmeme, okula gitmek, yemek yemek istememe veya sadece belli yiyecekleri yemek isteme…
Çocuğunuz nasıl hissediyor ve çocuğunuzun neye ihtiyacı var?
Ne hissettiğini (korkmuş, yalnız, kızgın, hüsrana uğramış, kıskanç vb.) ve buna karşı koymak için neler gerektiğini tanımlayın. Örneğin, cesaret, destek duygusu, güç, anlayış, maceraperestlik, netlik, hatırlatmalar, tekrarlama, kabullenme vb.
Yaşanan sorun için çocuğunuzu ne tür bir eyleme yönlendireceğinizi, anlatacağınız terapötik hikayenin , çocuğunuzun davranışlarında nasıl bir değişim sağlayacağını belirleyin. Çocuklar için iyileştirici öyküler yazmak , doğru bir eylem planı yapmayı gerektirir.
Bir örnekle açıklayalım; sürekli patates kızartması, makarna, pizza gibi yiyeceklerle beslenen ve başka besinlere karşı direnç gösteren çocuğa, yaşadığı kalenin sınırlarını terk etmek istemeyen bir prensin hikayesini anlatabilirsiniz. Saraydaki herkes, ormanlara, dağlara, nehirlere, denizlere gider ve her gelen prense, dışarıda yaşadığı maceraları ve güzellikleri heyecanla anlatır. Sonunda prens de dışarıdaki dünyayı merak edip, saray ahalisinin yaşadığı maceraların tadına bakmak ister.
Anlatacağınız terapötik hikayede yaşanacak maceraları, çocuğunuzun ilgi alanına göre süsleyebilirsiniz.
Çocuğunuzun yaşadığı duyguları/zorlukları kim temsil edecek ve bu sorunları kim(ler) çözecek?
Öncelikle terapötik hikayenizin baş kahramanını belirleyin. Bu, bir bitki, hayvan, peri, cüce, prens veya prenses olabilir. Çocuğun sevdiği ve hayran olduğu bir şey veya yaşadığı durumla uyumlu bir karakter seçin. Örneğin, sevimli bir sincap olabilir.
Bir koruyucu, bilge veya sırdaş rolüne büründüreceğiniz bir karakter belirleyin. Bu karakter, kahramanımıza yol gösteren ve destekleyen biri olmalı. Örneğin, iyi bir arkadaş, bilge yaşlı bir baykuş, tecrübeli bir kaplumbağa, bir melek veya sihirli güçlere sahip bir peri olabilir.
Son olarak sıra, bir Erol Taş, yani kötü adamı belirlemeye geldi. Bu karakter, zihinsel veya fiziksel bir meydan okuma yapacak olan ve kahramanımızın üstesinden geleceği kişidir. Elbette bu karakter yerine, çocuğunuzun yaşadığı soruna uygun bir olay da belirleyebilirsiniz.
Çocuklar için iyileştirici öyküler yazarken dikkat edilmesi gereken adımlardan biri de, hikayeyi doğru bir biçimde kurgulayabilmektir. Yaşanacak olası maceralar ve sonucunda öğrenilecek dersler nelerdir?
Terapötik hikayenizin olay örgüsü, üstesinden gelinmesi gereken bir zorluğa ve kahramanın sorununa gerçek bir çözün üretebilmelidir.
Terapötik hikayenizi yazarken, çocuğunuzun yaşadığı zorluğu çok net bir şekilde belirlediğinizden ve karakterin ahlaki davranışını göz önünde bulundurarak soruna olası tüm çözümleri araştırdığınızdan emin olun.
Hikayenin çözümlenmesinden önce ve yaşanan değişimden sonra, kahramanınızın duygularını sözlü olarak hikayenizde vurgulayın. Örneğin; Prens, saraydan dışarıya çıkmadan önce, endişeli, korkmuş ve biraz kızgın hisseder. Ama dışarıya çıktıktan sonra kötülerin üstesinden gelip geri döndüğünde, rahatlamış, kendinden emin ve memnundur. Artık yeni maceralara ve deneyimlere hazırdır.
Karakterin zaferini ve başarılarını kutlayarak ve oraya ulaşmak için ne kadar çok gayret gösterdiğini anlatarak hikayeyi bitirin.
Çocuklar için iyileştirici öyküler yazarken, cümlelerinizi kısa tutmalısınız. Hikayenizde devrik cümleler, anlamakta zorlanacakları kelimeler bulunmamalı. Kurguyu yaparken yaşlarına uygun olmasına ve çok karmaşık olaylara yer vermemeye dikkat etmelisiniz. Çünkü çocuklar, anlayamadıkları bir hikayeden, amaçladığınız mesajları alamazlar. Böyle olunca da beklenen iyileşme gerçekleşemez.
Hikâyenizi yazdıktan sonra, birkaç gün boyunca her gece yatmadan önce tekrar okuyun. Böylece gerek gördüğünüz yerlerde değişiklikler yapabilirsiniz. Şahsen yazdığım her hikaye veya masalı, birkaç gün demlenmeye bırakırım. Kitap yazarken bu süreyi minimum 15 gün olarak belirlerim. Sıcağı sıcağına anlaşılamayan kurgusal mantık hataları veya yazım yanlışları, biraz bekleyip tekrar okuduktan sonra daha belirgin bir biçimde görülebiliyor. Çocuğunuza terapötik hikayenizi anlatırken, rahatsız edilmeyeceğiniz uygun bir yer ve zaman dilimi belirleyin. Uykudan önce okunmasının en doğru zaman olacağını düşünüyorum.
Terapötik hikayeyi çocuğunuza anlattıktan sonra, aslında vermek istediğiniz mesajla ilgili onu yönlendirecek konuşmalar yapmamanız gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Terapötik hikayelerin ucu açık bırakılır. Çocuk alması gereken mesajı bilinçaltı yoluyla alır.
Kendi çocuğunuz için bir hikaye yazmanın en güzel yanı, hikayeyi henüz onlara anlatmadan iyileştirici bir etkiye sahip olmasıdır. Çocuğunuzun yaşadığı sorunu terapötik hikaye biçiminde kurgularken, bilinçli veya bilinçsiz olarak daha yeni ve daha empatik bir bakış açısıyla soruna yaklaşırsınız. Bu da, değişim için yeni kapılar aralanmasını sağlar.
Çocuklar için iyileştirici öyküler yazarken, aslında farkında olmadan sizler de iyileşirsiniz. Terapötik hikaye yazmak , onları daha iyi anlamanıza, sorunlarını çözmek için aktif bir rol oynamanıza, dolayısıyla aranızdaki bağı güçlendirmenize vesile olur.
Çocuğunuzun belirli bir zorlukla mücadele ettiğini gözlemliyorsanız, terapötik hikaye yazmak için zaman ayırmanızı tavsiye ederim. Ülkemizde, çocuklar için iyileştirici öyküler bulmak çok kolay değil. Hazır yazılmış formlar, her zaman çocuğunuzun durumuyla tam örtüşmeyebilir. Bu nedenle kendiniz yazmayı düşünün. Faydasını fazlasıyla göreceksiniz. Ama yine de, sıklıkla karşılaştığımız ve hemen hemen bütün ailelerde benzer bir şekilde gelişen sorunlardan biri olan “kardeş kıskançlığı” hakkında yazdığım terapötik hikayeyi sizlerle paylaşayım.
Bu masalı, kardeş kıskançlığı yaşayan, anne-babasının ilgi ve sevgisini kardeşiyle paylaşamayan, 4 ila 8 yaş arasındaki çocuklar için yazdım.
Bir zamanlar büyülü bir ormanda, muhteşem bir güzelliğe sahip iki küçük lale tohumu toprağa düştü. Gel zaman git zaman, kış boyunca yağan yağmurlarla beslenen lale tohumları, ilkbaharda çatladı. Topraktan başlarını çıkardılar. Lalelerden biri kırmızı, diğeri sarı renkliydi. Ama ikisi de harika görünüyordu. Havaların ısınmasıyla birlikte ormanı ziyaret edecek olan çocuklar, bu güzel laleleri görünce çok mutlu olacaktı. Çünkü büyüleyici bir güzelliğe sahiptiler. Fakat bu lale kardeşlerin büyümesi için bol miktarda güneş ışığına ihtiyaçları vardı.
Sorun şu ki, lale kardeşler çok sık bir ormanda dünyaya gelmişti. Hemen önlerindeki büyük kayın ağacı onların güneşi görmelerine engel oluyordu. Kayın ağacının yapraklarının arasından güçlükle sıyrılan güneş, sadece kırmızı laleye biraz görünüyordu. Ama sarı lale güneşin gülümseyen yüzünü hiç göremiyordu. Güneş ışığı alamayan sarı lale gelişemiyor ve gün geçtikçe kardeşinden daha küçük kalıyordu. Bu durum da onu çok üzüyordu.
Günün birinde ormanda gezintiye çıkan yaşlı bir adam, bu güzel laleleri fark etti. Yaşlı adam çiçekleri çok seven bilge biriydi. Onların kayın ağacının gölgesinde büyüyemeyeceklerini ve güneş ışınlarına ihtiyaçları olduğunu bildiği için, lale kardeşleri oradan aldı. Güneşin pırıl pırıl parladığı, gün boyunca gülümsediği açık bir alana ekti. Böylece lale kardeşler, bol güneşli ve ferah bir yere taşınmışlardı. Her geçen gün biraz daha büyüyor, renkleri çok daha parlak bir hal alıyordu.
Tomurcuktan çıktıktan sonra bir süre güneşi hiç göremeyen sarı lale, o günleri düşünerek güneşin bitivermesinden çok korkuyordu. Bu endişe, bazı günler onu çok üzüyordu. Bu durumu fark eden güneş, bir sabah uyanır uyanmaz sarı laleye, “Hiç merak etme. Bundan sonra bulutlu günler geride kaldı. Hem seni örten bir kayın ağacı da yok artık. Benim ışığım sana da, kardeşine de yeter. Endişelenmene hiç gerek yok” dedi.
Sarı lale çok mutlu olmuştu. Lale kardeşler, ilkbahar boyunca ormana gezintiye gelen mutlu çocuklara gülümsediler. Bütün güzellikleriyle herkesi kendilerine hayran bıraktılar. Mutlu, mesut bir ömür sürdürdüler. Son olarak; Çocuklar için iyileştirici öyküler yazmak konusunda artık temel seviyede de olsa bilgi sahibisiniz. Terapötik hikaye örneği de gördünüz. O halde üşenmeyin ve oturup çocuklarınızın günlük hayatta yaşadıkları sorunları terapötik hikayeler olarak yazın. Bu, çocuğunuza da size de çok iyi gelecek.
Pedagog Ercüment Eşsiz
|
https://www.kisamasaloku.com/dort-mevsim-ve-arkadaslarinin-masali/
|
Dört Mevsim ve Arkadaşlarının Masalı » Masal
| null | null | null |
Merhaba bugünkü masalımız hem küçüklere hemde büyüklere gelsin. Hatta daha çok büyüklere. Neden mi? Anlatayım da görün.
Bir varmış bir yokmuş ya, aslında dört arkadaş varmış. Hepimizin bildiği dört arkadaş. İsimleri de İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış. Bu dört arkadaş bir gün oturmuş dertleşiyormuş. Sohbete başka bir dört arkadaş daha katılmış, kim mi? Güneş, Yağmur, Kar ve Rüzgar. Bütün bunları nereden mi biliyorum? Bir gün bulutların üzerinde gezinirken duydum. Yaz anlatıyordu “Arkadaşlar hepimiz biliyoruz ki bir yılda 12 ay var. Biz bu ayları bölüştük ve hepimiz 3 ay insanları mutlu etmek için varız doğru mu? Kış cevap verdi “Doğru söylüyorsun ama ben hep şikayet eden insanları duyuyorum. İlkbahar, “Bende.” Sonbahar, “Katılıyorum hep bir şikayet, hep bir şikayet. Kimse hayatından memnun değil. Ya kış bitsin yaz gelsin, yada yaz bitsin kış gelsin. Güneş dayanamadı ve araya girdi “Oysa ben Yaz aylarında elimden geleni yapıyor sabah erkenden doğuyor ve geç saatlere kadar batmıyorum ki yaz tatilindeki çocuklar daha uzun dışarıda oyun oynasınlar, gezmeye gidebilsinler aileleriyle bol bol vakit geçirsinler diye. Üstelik herkesi ısıtıyorum ki rahat kıyafetler giysinler, denize girsinler diye.” Yağmur, “Haklısın bende senden sonra kuruyan toprakları ıslatıyorum ki ağaçlar, sebzeler, meyveler, çimenler kendine gelsin diye” Kar dayanamamış “bende kışın okula giden çocuklar ve çalışan aileleri için kar yağdırıyorum, kardan adam yapsınlar kar topu oynasınlar eğlensinler diye.” Rüzgar, “Ben her mevsim size destek olmaya çalışıyorum ama kimseyi memnun edemiyorum” dedi. Dayanamadım ve yanlarına gittim “İstemeden kulak misafiri oldum ve durumunuza çok üzüldüm acaba size yardım edebilir miyim?” diye sordum. Onlarda benden bu duyduklarımı sizlere anlatmamı istediler. Hepinizden rica ettiler. Hep bir ağızdan “Lütfen her mevsimin tadını çıkarsınlar. Biz onların mutlu olması için elimizden geleni yapacağız. Onlar sadece mevsimlere uygun giyinsinler yeter” dediler.
Elçiye zeval olmaz bana sorarsanız bende her mevsimin ayrı bir güzelliği olduğunu düşünüyorum. Mevsimine göre giyinmek, mevsimine göre yemek ve eylenmek çok güzel, sizce?
|
https://www.kisamasaloku.com/cocuga-kitap-okuma-aliskanligi-nasil-kazandirilir/
|
Çocuğa Kitap Okuma Alışkanlığı Nasıl Kazandırılır? » Masal
| null | null | null |
Eminim ki birçok anne-baba bu soruyu kendilerine sıklıkla soruyor; “Çocuğa kitap okuma alışkanlığı nasıl kazandırılır?” Evet! Anne-babaların en önemli görevlerinden biri de, çocuklarına güzel alışkanlıklar kazandırmaktır. Bu alışkanlıkların içinde, kitap okuma alışkanlığı kazandırmak başta gelenlerden biridir.
“Çocuğa kitap okuma alışkanlığı nasıl kazandırılır” sorusunun cevabına gelmeden önce, ülkemizde yazık ki okuma kültürünün çok zayıf olduğunu belirtmek isterim. Zaten zayıf olan okuma kültürünün üstüne, son yıllarda yaşadığımız ekonomik sıkıntılar da eklenince, kitap fiyatları başını alıp gitti. Hal böyle olunca, çocuklara kitap okuma alışkanlığı kazandırmak da çok kolay bir iş değil maalesef. Hemen karamsarlığa kapılmayın canım. Çok zor olduğunu söylemedim. Biraz çaba göstererek, biraz zaman ayırarak, biraz da doğru yöntemler uygulayarak, pekala çocuklara kitap okuma alışkanlığı kazandırmak mümkün.
Kitap okumanın, kelime dağarcığını geliştirdiği, anlama ve kavrama becerilerini artırdığı, hayal dünyasını zenginleştirdiği, yeni bilgiler öğrenmeye vesile olduğu vb. birçok faydasını zaten biliyoruz. Tüm bunların ötesinde, yaklaşık 17.000 kişi üstünde yapılan bir araştırmanın sonucuna göre, kitap okumanın matematik başarısını da artırdığı ortaya çıkmıştır. Bu, çocuklara kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için başka bir sebep olarak cepte dursun.
Şimdi gelelim, “çocuğa kitap okuma alışkanlığı nasıl kazandırılır” sorusunun cevabına. Konuyla ilgili sizlere 8 ipucu vereceğim. Uygulamaya koyduğunuz takdirde çocuklarınızda işe yaradığını görebilirsiniz.
İşte ebeveynlerin çocuklarına kitap okuma alışkanlığı kazandırabilmeleri ve çocuklarının bu konudaki isteksizliklerini giderebilmeleri için 8 ipucu;
Çocuklar henüz bebekken elinizde kitap görmeye başlamalı. Kişilik oluşumunun anne karnında başladığını düşününce, gebelik sürecinde bile onlarla iletişim kurmak için kitap okuyabileceğinizi belirtmek isterim. Anlamıyor olsa da, kitap okuyarak bebeğinizde aşinalık oluşturabilirsiniz. İlerleyen yaşlarda, okuyacağınız masalları zaten çok sevecek. Çocuklar için özel olarak tasarlanmış birçok kitapla, onları erken yaşlarda tanıştırmayı ihmal etmeyin.
Okumayı öğrenene kadar onlara düzenli olarak kitap okuyun. Okuduğunuz kitapla ilgili sorular sorun. Mesela, masalın en sevdiği bölümünü sorup anlatmasını isteyebilirsiniz. Bunu, okumayı öğrendikten sonra da sürdürebilirsiniz. Kendi okuduğu hikayeyle ilgili sorular sorarak, hem kavrama düzeylerini ölçebilir, hem ruh dünyaları hakkında ipuçları yakalayabilir, hem de bir sonraki kitabı heyecanla okumalarını sağlayabilirsiniz. Çocukların en sevdiği şey, anne-babasıyla zaman geçirmektir.
Çocuklar edebiyata ve kitaplara ne kadar çok maruz kalırsa, okuma alışkanlığı kazandırmak ve kitap okumayı günlük hayatlarının bir parçası haline getirmek o kadar kolaylaşır. Çocuklar her hikayede, yeni kelimeler, bilgiler ve kavramlarla tanışır. Ayrıca fonemik farkındalıkları gelişir. Fonemik farkındalık: Sesler, kelimeler ve heceler arasındaki farkı anlama ve söyleyebilme becerisi.
“ Çocuğa kitap okuma alışkanlığı nasıl kazandırılır” sorusuna verilecek en güzel yanıtlardan biri, çok fazla ve birbirinden farklı kitaplarla tanışmalarına imkan tanımak olacaktır. Evlerinde geniş bir kütüphanesi bulunan çocukların, standart testlerden daha yüksek puanlar aldıkları ve öğrenim hayatında daha iyi performans gösterdikleri bilinmektedir. Seviyelerine uygun, ilginç ve merak uyandıran kitap ve dergileri kütüphanenize eklemeyi ihmal etmeyin.
Okumayı çocuklarınızın hayatlarının önemli bir parçası haline getirin. Gittiğiniz restorandaki menüleri, sinema salonunun duvarındaki film afişlerini, yol işaretlerini, oyun kılavuzlarını, hava raporlarını, gazete manşetlerini ve günlük hayatta karşılarına çıkan birçok yazılı şeyi okumaları için onları teşvik edin. Böylelikle, boş zamanlarını okumayla geçirme alışkanlığı kazandırabilirsiniz.
Keyif alarak kitap okumak, bir çocuğun okuldaki performansını iyileştirmenin en iyi yollarından biridir. Ancak çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmak , onlara sizin seçtiğiniz bir kitabı vermekten çok daha fazlasını gerektirir. Çocukların okuyacağı kitapları seçmelerine izin vermek, ömür boyu iyi bir okuyucu olmalarını desteklemenin en önemli adımlarından biridir. “Çocuğa kitap okuma alışkanlığı nasıl kazandırılır” diyorsanız, çocuk masalları , roman, çizgi roman ya da dergi fark etmeksizin, okuyacakları kitapları seçmelerine izin verin derim.
Çünkü çocuklar kendi seçtikleri kitapları çok daha severek okur ve okudukları bilgileri akıllarında çok daha kolay tutabilir.
Kitap sevgisi kazandırmak için, çocuklarınızın ilgilerini çeken konularda yaşlarına uygun kitapları seçmelerine yardımcı olun. Onları kütüphaneye götürün. Kitapçılarda veya online sipariş verirken bilgisayar başında, kitap seçimi konusunda onlara rehberlik edin. Bazen kitapların kapak resmine aldanırlar ve yaşlarına uygun olup olmadığını bilemezler. Bazen de kitap içerikleri ile yaşları uyuşmayabilir. Bu noktada devreye girmelisiniz. Yanlış kitap tercihinin, niyetinizin aksine kitap okumaktan soğutabileceğini unutmamalısınız.
Kitap okurken size sorular sorabilirler. Sizin vereceğiniz yanıtlar, ilgili yaklaşımınız, verdiğiniz olumlu geri bildirimler, çocuğunuza kitap okuma alışkanlığı kazandırmak konusunda oldukça önemlidir. Kitap okumaya ayırdıkları zaman için onları takdir edin ve övün.
Son olarak; Kitap okuma alışkanlığı kazanan ve kitap okumaktan keyif duyan çocuklar, yeni öğrendikleri kelime ve bilgilerin de etkisiyle, okullarında akranlarına fark atabilir. Çok önermesem de, çocuklara kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için teknolojinin getirdiği yeniliklerden de faydalanabilirsiniz. Okuma tabletleri (e-kitap okuyucu), bu konuda bilgisayar ve cep telefonlarından çok daha masumdur. En azından çocuğun dikkatinin başka şeylere kayması durumu söz konusu olmaz. Ama her ne olursa olsun, çocukların, kitapları ellerine almasından, kitapların kokusunu hissetmesinden yanayım.
Makalemizde, “çocuğa kitap okuma alışkanlığı nasıl kazandırılır” sorusuna umarım doyurucu bir yanıt bulabilmişsinizdir. Çocuklarınız, aileniz ve sevdiklerinizle birlikte, kitaplarla iç içe, sağlık, mutluluk ve huzur dolu bir ömür temennisiyle…
Not: Küçük yaşlardaki çocuklarınız için web sitemizde çok sayıda masal ve hikaye bulabilirsiniz. Her akşam uykudan önce onlara okuyabileceğiniz onlarca masal için, sitemizi sık kullanılanlara eklemeyi ihmal etmeyiniz.
Pedagog Ercüment Eşsiz
|
https://www.kisamasaloku.com/masal-ile-fabl-arasindaki-farklar/
|
Masal İle Fabl Arasındaki Farklar » Masal
| null | null | null |
Masal ile fabl arasındaki farklar konusuna başlamadan önce, masal nedir , fabl nedir , örnekleriyle birlikte anlatalım.
Fabl, “hikaye” anlamına gelir ve Latince kökenli bir kelimedir. Fabl, okuyana ahlaki dersler veren, şiir veya nesir türünde yazılmış kısa ve kurgusal hikayelerdir. Yazıldığı kültürün mesajını iletir. Bu hikayelerde hayvanlar ve cansız varlıklar konuşabilen karakterlerdir. Gerçek bir hikayeden yola çıkılarak, insan hayatlarıyla ilişkilendirilmiştir. Fabllar çocuklara toplum tarafından önemsenen ahlaki davranışları öğretir. Bu edebi hikayeler hem öğreticidir hem de okuyucuyu eğlendirir. En çok bilinen fabl masalları , Ezop ve La Fontaine masallarıdır. Doğu edebiyatında en çok bilinen fabl masalları , Kelile ve Dimme’dir.
• Aslan ve Fare: Bir fare uyuyan bir aslanın üstünde gezinmeye başlar. Aslan uyanır ve sinirlenir. Fareyi öldürmek ister. Fare aslana yalvarır, bir gün onun da aslana yardımı dokunabileceğini söyler. Aslan gülerek fareyi küçük görür. Ona acır ve serbest bırakır. Günün birinde aslan avcıların tuzağına yakalanır. Oradan geçen fare, aslanın yakalandığı ağları kemirerek aslanı kurtarır. Ders: İyilik eden iyilik bulur. Bir başkasını küçümsemek yanlıştır.
• Tavşan ve Kaplumbağa : Kaplumbağa ve tavşan yarışa girer. Tavşan hızına güvenerek kaplumbağayı küçümser. Yarışı epeyce önde götürürken bir kenarda uyumaya başlar. Çünkü galip geleceğinden emindir. Fakat kaplumbağa tavşanı geçerek onu yener. Ders: Kendine güvendiğinde ve kararlılıkla yürüdüğünde hedefine ulaşabilirsin. Kendine güvenip tembellik etmekse kaybettirir.
Masallar, kısa ve kurgusal düzyazılardır. Anlatıcı/yazar, okuyucular için hayali bir dünya kurgular. Masallarda, doğaüstü güçler, sihirler ve günlük hayatta yaşanması mümkün olmayan olaylar vardır. Karakterleri, periler, elfler, cadılar, goblinler, hobbitler, cüceler, büyücüler ve çok daha fazlasıdır. Masallardaki asıl amaç, bir ders vermek değil çocukları eğlendirmektir. Masallarda iyiler ve kötüler savaşır. Bu fantastik dünyada kazanan hep iyilerdir. Çocuklara, ilişkilerinde cesur ve doğru olmayı öğretir.
• Külkedisi: Babasının beklenmedik ölümünden sonra üvey annesi Külkedisine kötü davranmaya başlar. Üvey annesi ve üvey kardeşleri, prensin düzenlediği baloya gitmesine izin vermez. Ortaya çıkan bir peri külkedisine, güzel giysiler, ayakkabılar, mücevherler ve sihirli güçlere sahip bir at arabası verir. Sihir gece yarısına kadar geçerlidir. Partiye geldiğinde prenses ondan çok etkilenir ve dans için onu seçer. Saat 12’de sihirli ayakkabısının tekini düşürerek saraydan ayrılır. Prens Külkedisini o ayakkabı sayesinde bulur. Sonra evlenirler ve mutlu bir hayat sürdürürler.
• Kurbağa Prens: Kurbağaya dönüşen bir prens, günün birinde bir prensesin göle düşürdüğü altın topu, kendisini yanına alma sözü üstüne geri getirir. Ama prenses sonrasında sözünden dönmek ister. Olayı öğrenen babası kızına sözünde durması gerektiğini söyler. Bir süre sonra kurbağa prense dönüşür ve prensesle evlenir, mutlu mesut yaşarlar.
Masal ile fabl arasındaki farklar , genellikle masal ile hikaye arasındaki farklar kadar bariz olmayabiliyor. Yani ilk bakışta aradaki farkı görmek, edebi türler hakkında bilgi sahibi olmayanlar için her zaman kolay değil. Çünkü her iki tür de aynı yaş grubu çocuklara hitap ediyor ve olay örgüleri benzerlik gösterebiliyor.
Masal ve fabl arasındaki farklar konusunda söylenebilecek en belirgin şey, fablların çocuklara ahlaki dersler vermeyi amaçlaması, masallarınsa böyle bir kaygısı yoktur. Daha çok çocukları eğlendirmek için yazılır. Fabl özellikleri açısından masallardan, işte bu temel noktada ayrışır.
Masallarsa kurgusal hikayelerdir. Fabl, masallardan çok daha eski bir edebi türdür. İlk fabl örneklerine, M.Ö. 200’lü tarihlerde Hint edebiyatında, Pançatantra masallarında rastlarız. Batıda fabl türünün ilk örneklerini, M.Ö. 620 ila 650 yılları arasında yaşayan Ezop’un (Aisopos) verdiği bilinir. Otoriter devlet yönetimini eleştirmek için Ezop, anlatmak istediklerini hayvanları konuşturarak dile getirir.
Yani fabllarda yazar, toplumda nasıl davranılması gerektiğiyle ilgili düşüncelerini hayvanlar aracılığıyla anlatır. Masallardaysa fantastik bir dünya söz konusudur. Fabllar ahlaki bir dersle biterken, masallar mutlu sonla biter.
Bir fablın en belirgin karakterleri konuşan hayvanlardır. Masalların ana karakterleri süper güçlere sahip kahramanlardır. Fabllarda konuşan hayvanlar olsa da ele alınan konu açısından çok daha gerçekçidir. İki insan arasında geçmesi mümkün olaylar, iki hayvan arasında geçiyor gibi anlatılır. Masallardaysa olay kurgusu hayali ve olağanüstüdür. Çoğu zaman gerçeklikle ilgisi yoktur.
Fabllar lirik (şiirsel) veya düzyazı formatında yazılırken masallarda anlatım düzyazı şeklindedir.
Masal ile fabl arasındaki farklar nelermiş daha iyi anlatabilmek için, bir tablo oluşturalım;
Son olarak;
Masal ile fabl arasındaki farklar , temel anlamda yukarıda anlattığımız, biçimsel ve anlatımsal farklıkları kapsar. “Masal nedir? Fabl nedir? Masal ile fabl arasındaki farklar nelerdir?” net bir biçimde anlatabilmişimdir umarım…
|
https://www.kisamasaloku.com/cizgili-ve-yavru-zurafanin-masali/
|
Çizgili ve Yavru Zürafanın Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde küçük bir zebra varmış. Bu zebranın adı Çizgili imiş. Çizgili, okula başlayacakmış ve bunun için çok heyecanlıymış. Çantasını hazırlamış ve hemen uykuya dalmış. Ertesi gün uyandığında sevinçle okula gitmiş. Sınıfını, arkadaşlarını ve öğretmenini tanımış. Ormanda ki bütün yavrular ile aynı okuldaymış.
Günleri hem ders yaparak hemde oyun oynayarak geçiyormuş. Günlerden bir gün Çizgili, ertesi gün için olan ödevlerini yapmış, çantasını hazırlamış ve derse hazırmış. Okula gittiğinde öğretmen ödevleri kontrol etmiş ve bütün çocuklara yıldız vermiş. Daha sonra ders anlatmaya başlamış, öğrencilerinden de kalemlerini ve defterlerini çıkarmasını istemiş. Hepsi çıkarmış ama Çizgilinin sıra arkadaşı olan zürafa kalemini evde unutmuş. Yanında da başka kalem yokmuş. Çizgili’nin iki tane kalemi varmış ama çıkarıp arkadaşına vermemiş. Zürafa arkadaşının fazla kalemi olduğunu görmüş ve dayanamadan sormuş “Çizgili, neden kalemlerinden bir tanesini ödünç vermiyorsun?” Çizgili “Üzgünüm veremem, bunu bana annem aldı ve çok kıymetli” demiş. Zürafa, Çizgili’nin cevabına çok üzülmüş ama onu da üzmemek için hiçbir şey dememiş. Akşam olup eve gidince zürafa olanları annesine anlatmış, annesi “Olsun, benim güzel yavrum. Arkadaşın bir hata yapmış, sende bu hatan ders al ve hiçbir arkadaşına böylşe davranma” demiş. Zürafa “Ben hiçbir arkadaşıma böyle davranmam anne, paylaşmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu biliyorum” demiş. Anne zürafa “Aferin sana yavrum” demiş. Bu sırada da Çizgili evinde ödevlerini yapıyormuş. O kadar yorulmuş ki çantasını hazırlamadan uyuya kalmış. Sabah kalktığında okula geç kalacağını fark etmiş ve hızlı bir şekilde hazırlanmış.
Çizgili, okula gitmiş ve derse hazırlanmak için defterini ve kalemini çıkarmış. Amanın oda ne? Çizgili, kalemini evde unutmuş. Çantasının her yerine bakmış ama kalemini bir türlü bulamamış. Şimdi ne yapacağım diye düşünmeye başlamış ve gözünden bir damla yaş düşmüş. Bunu gören arkadaşı zürafa “Çizgili, neden ağlıyorsun?” demiş. Çizgili “Kalemimi evde unuttum.” demiş. Zürafa “Bunun için üzülmene gerek yok, bende bir tane yedek kalem var onu sana verebilirim” demiş. Çizgili, arkadaşının kendisi ile kalemini paylaşmasına çok sevinmiş ama dün ona kalemini vermediği içinde çok pişman olmuş. Çizgili hemen zürafadan özür dilemiş. Bir daha böyle kaba bir davranış yapmayacağına söz vermiş.
|
https://www.kisamasaloku.com/yasli-cinar-agacinin-masali/
|
Yaşlı Çınar Ağacının Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde ormanın ortasında kocaman bir çınar ağacı varmış. Bu çınar ağacı o kadar yaşlıymış ki ormanın en yaşlı ağacı oymuş.
Bir gün çok büyük bir fırtına kopmuş. Fırtına o kadar güçlüymüş ki birçok ağacın devrilmesine sebep olmuş. Yaşlı çınar ağacı fırtınaya karşı direnmiş, direnmiş, direnmiş bazı dalları kırılmış ama yıkılmamış ayakta kalmış. Fırtına bittikten sonra ormana denetleyiciler gelmiş. Bütün ağaçları kontrol etmişler. Sıra yaşlı çınar ağacına gelince yetkililer “Maalesef bu çınar ağacını kesmeniz gerekiyor, çok yaşlı ve yıkılma tehlikesi taşıyor” demişler. Yaşlı çınar ağacı bunu duyunca çok üzülmüş. Oysa ” Ben kimseye zarar vermem, ben insanları, hayvanları ve doğayı çok seviyorum onları koruyup kollarım. Gövdemde bir çok ufak böceklere yaşam alanı sağlıyorum, dallarımda kuşları barındırıyorum. Gölgemde insanlar serinliyor” demiş. Yetkililer düşünmüş taşınmış bu güzel çınar ağacını kesmeye gönülleri razı olmamış çözüm olarak ta ağacın etrafına destekler yapıp ağacın sağlam bir şekilde ayakta durmasını sağlamışlar. Uzun çalışmalar sonucunda çınar ağacını ayakta tutmayı başarmış.
O günden sonra ormana kim geldiyse yaşlı çınar ağacının gölgesinde serinlemiş, yapraklarının hışırtısında uyumuşlar, güzel rüyalar gördüklerini sanmışlar ancak çınar ağacının anlattığı hikayelerini dinlemişler. Böcekler, kuşlar çınar ağacıyla beraber mutlu mesut yaşamışlar. Burada da masal bitmiş.
Daha fazlşa kısa masal okumak isterseniz Kısa Çocuk Masallar kategorimizi inceleyebilirsiniz.
|
https://www.kisamasaloku.com/masal-ile-hikaye-arasindaki-farklar/
|
Masal İle Hikaye Arasındaki Farklar » Masal
| null | null | null |
Hemen herkesin çocukken masal dinlemeyi çok sevdiğine eminim. O yaşlarda fark edemesek de, masalların faydaları o kadar çok ki! Konuyla ilgili, “Çocuk Gelişiminde Masalların Faydaları Nelerdir” başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.
Masallardan neler öğrenmedik ki! Mesela, Bremen Mızıkacıları’ndan yardımlaşmanın önemini, Pinokyo’dan yalan söylemenin ne kadar yanlış olduğunu, Hansel ve Gretel’den kardeşlik duygusunun güzelliğini öğrendik.
Yaşımız biraz daha büyüdükten ve okuma-yazmayı öğrendikten sonra, hikaye kitapları okumaya başladık. Tıpkı masallardan olduğu gibi, hikayelerden de çok şeyler öğrendik. Çocuk Kalbi’nin kahramanı Enrico bize, iyi kalpli olmanın güzelliğini öğretti. Tom Sawyer’dan dostluğu, Polyanna’dan iyimser ve ümitli olmayı öğrendik.
Peki! Masal ile hikaye arasındaki farklar nelerdir? Evet! Her ikisi de farklı iki edebi tür ama masal ile hikayeyi birbirinden ayıran özellikleri merak etmiyor muyuz? Şimdi, çocuklarımıza okuduğumuz kitabın masal mı yoksa hikaye mi olduğunu nasıl anlayabileceğimize bir bakalım.
Masal ile hikaye arasındaki farklar nelermiş, anlamayı kolaylaştırmak adına birkaç başlık altında ele alalım. Hikayelerin özellikleri ile masalların özellikleri nelerdir ve hangi noktalarda ayrışır inceleyelim.
“ Masalların özellikleri nelerdir” sorusuna öncelikli olarak, “hitap ettiği kitlenin okul öncesi çocuklar olmasıdır” cevabını verebiliriz. Çünkü masallar daha çok 2-6 yaş grubu çocuklar içindir. Kısa hikayelerse okuma-yazmayı öğrenmiş çocuklar için yazılır. Elbette yetişkinler için yazılan fakat daha uzun ve konu olarak yetişkinlere hitap eden hikaye kitapları da var. Lakin bizim bu yazıda anlatmak istediğimiz şey, masal ile çocuk hikayeleri arasındaki farklardır.
Peki! Elimizdeki kitabın hitap ettiği kitleyi nasıl anlayabiliriz? Şöyle ki; Masal kitapları, daha büyük puntolarla ve çok daha sade bir dille yazılır. Olay örgüsü okul öncesi çocukların anlayabileceği düzeydedir ve karmaşık değildir. Hikaye kitaplarında kullanılan punto daha küçük olduğu gibi, kimi zaman olay kurgusu karmaşık olabilir.
Masallardaki didaktik ögeler çok daha belirgindir. Mesela, yabancılarla konuşulmaması gerektiği, hitap edilen yaş grubu da göz önüne alınarak çok daha düz bir biçimde anlatılır. Öte yandan masallardaki kahramanlar her zaman insanlar değildir. Sıklıkla hayvanların da masallarda kahraman olarak karşımıza çıktığını görürüz.
Hikayelerdeyse didaktik ögeler genellikle üstü kapalı olarak verilir. Çocukların, okudukları kitaplarda verilen mesajları biraz daha fazla kafa yorarak anlaması gerekir. Kahramanlarımızınsa ağırlıklı olarak insanlardan seçilmesi, hikayelerin özellikleri arasındadır.
Masallarda zaman kavramı yoktur. Masalın hangi zaman diliminde geçtiğini bilmeyiz. Periler, ejderhalar, kaleler, devler, cadılar, prensler ve prensesler masallarda sıklıkla yer alır. Bunlar hepimizin zihninde zamana dair bir çağrışım yapmaz. Sadece, okuduğumuz masalın çoook eski zamanlarda geçtiğini biliriz. Ayrıca masallarda mekan kavramı da yoktur. Saraylar, kaleler, ormanlar, dereler vardır ama masalın konusunun hangi coğrafyada geçtiğini bilmeyiz.
Hikayelerdeyse zaman ve mekan kavramı bu kadar belirsiz değildir. Birçok hikayede zaman ve mekanın açıkça ifade edildiğini görürüz. Bir yazar, bir hikayenin geçtiği ortamı belirgin bir biçimde tasvir etmese bile, birçok ipucu hikayenin geçtiği coğrafya ve zaman dilimi hakkında bize fikir verir. Örneğin Heidi’nin konusunun Alp Dağları’nda, Pembe İncili Kaftan’ın Anadolu topraklarında ve 1.400’lü yılların sonu ila 1.500’lü yılların başı arasında geçtiğini biliriz.
Masallarda genellikle olaylar ön plandadır. Ejderhalar saldırır, periler yakalanır, prens prensesi kurtarır. Derinlemesine bir karakter analizi yoktur. Masal kahramanlarının ruh dünyasına inilmez ve psikolojik tahliller yapılmaz.
Hikayelerdeyse sıklıkla karakter analizleri yapılır, kahramanların ruh dünyasına dair bilgiler verilir. Kimi zaman kahramanların iç dünyalarına belirgin bir biçimde odaklanılması, hikayelerin özellikleri arasında yer alır. Örneğin Küçük Prens’te bu durumu bariz bir biçimde görürüz.
Masal ile hikaye arasındaki farklar , kendini en çok da gerçeklik konusunda gösterir. Masallarda günlük hayatta karşılaşılması mümkün olmayan olağanüstü olaylar yaşanır. Bir kukla canlanır ve her yalan söylediğinde burnu uzar. Bir cadı uçan süpürgesine biner ve elindeki asayla şimşek çaktırır. At arabası kabağa dönüşür. Fasulye üstüne tırmanılacak kadar büyür ve gökyüzüne uzanır. “Masalların özellikleri nelerdir” sorusuna verilebilecek en belirgin yanıtlardan biri de, olayların bir mantığa büründürülmesine gerek olmadığıdır.
Hikayelerde bu tür olağanüstü olaylara rastlamayız. Yolculuklar ejderha sırtında değil, atla, eşekle, trenle veya vapurla yapılır. Uçan, kaçan kimse yoktur. (Daha büyük yaş gruplarına hitap eden Harry Potter tarzı fantastik hikayeler istisna) Yani olayların akışının günlük hayata çok daha uygun olması, hikayelerin özellikleri içindedir.
William Shakespeare’in, “Bir Yaz Gecesi Rüyası” isimli hikayesi olay kurgusu açısından bir peri masalını andırsa da, masal ile hikaye arasındaki farklar konusunda net bir biçimde ifade edebileceğimiz bir durum var ki, birçok masalın yazarı belli değildir. Halk arasındaki sözlü anlatımın yazıya döküldüğünü masallarda sıklıkla görürüz. Okuma-yazması olmayan anneannemin küçükken bana anlattığı masalların birçoğunun halk arasında uydurulan masallar olduğunu ve kulaktan kulağa yayıldığını biliyorum.
Hikaye ve öykü kitaplarınınsa belirli bir yazarı vardır. Hikayeleri kimin yazdığını herkes bilir. Son olarak; Masal ile hikaye arasındaki farklar , bütün bu anlattıklarımın çerçevesinde değerlendirildiğinde kolaylıkla fark edilebilir. Hikayelerin ve masalların özellikleri nelerdir , aralarında ne gibi farklıklar vardır, umarım net bir biçimde anlatabilmişimdir.
|
https://www.kisamasaloku.com/serce-ve-karinca-masali/
|
Serçe ve Karınca Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde kocaman Çınar ağacının dallarında ailesi ile birlikte yaşayan minik bir serçe varmış. Bu serçenin adı Minik miş. Minik, hayatı yeni öğrenen bir kuş olduğu için bir çok görevi yapmakta zorlanıyormuş.
Günlerden bir gün Minik diğer kuşlar gibi yiyecek aramaya başlamış. Aramış, taramış ama hep küçük yiyecekler bulmuş. Büyük kuşlar, ağır yükleri kaldırabilmiş, yuvalarına taşımışlar. Minik, kendisinin bir işe yaramadığını düşünmüş ve çok üzülmüş. Annesinden izin almış, ve çok uzaklaşmamak koşuluyla dışarı çıkmış. Bu sefer uçmak istememiş ve ağacın altında yürümeye başlamış. Yürürken karşısına bir karınca grubu çıkmış. Karıncalar harıl harıl çalışıyor, yuvalarına yiyecek götürüyormuş. Serçe de onları izlemeye başlamış. O sırada dikkatini küçük bir karınca çekmiş. Küçük olmasına rağmen kaldırdığı yükü başarıyla yuvasına götürmüş. Serçe onunda kendisi kadar küçük olduğu fark etmiş. Fakat küçük karınca ondan daha cesaretliymiş. Serçe dayanamamış “Merhaba karınca kardeş. Nasılsın?” Karınca “Teşekkür ederim, serçe kardeş” demiş. Serçe ve karınca sohbetlerine devam edersen Serçe”Sende en az benim kadar küçüksün ama benden daha güçlüsün” demiş. Karınca “Aslında senden daha güçlü değilim. Ama bana da verilen sorumluluklar var ve onların altından kalkmaya çalışıyorum” demiş.
Minik, arkadaşının söylediklerini düşünmeye başlamış. Karınca çok haklıymış. Başaramasa da pes etmemesi gerekirmiş. Minik, o günden sonra hiç pes etmemiş, daha çok çalışmış daha ağır kaldırmaya gayret etmiş.
|
https://www.kisamasaloku.com/cocuk-gelisiminde-masallarin-faydalari-nelerdir/
|
Masalın Çocuğun Gelişimine Etkisi Nelerdir? » Masal
| null | null | null |
Anneannemin anlattığı fantastik masallarla büyüdüm. Bugün çocukların büyük bölümü, maalesef dedeleri ve ninelerinin yanında büyüme fırsatına sahip olamıyor. Halbuki çocukların ruhsal gelişimi için bu çok önemli. Fakat modern dünya, çocuklarımızı aile büyüklerinden ayırdı. Bu nedenle çocuklarımız, dede ve ninelerinin anlattığı doğaçlama ve gerçek hayattan masallar yerine, kitaplardan okuduğumuz masallarla büyüyor.
En başta söylemekte yarar görüyorum; masallar, çocukların hayal gücünün gelişimi için büyük bir öneme sahiptir. Masallar çocuklara, insanlara ve etraflarındaki dünyaya ilişkin gerçekleri basit bir anlatımla gösterir. Çocuk masalları ve öyküler, çocuklara toplum hayatını ve toplumsal kuralları öğreten en güzel araçlardandır. Masallarda, gerçek dünyayla fantastik olgular/olaylar birlikte tasvir edilir. Bu, çocuğun düşünme ve kavrama yeteneğine büyük bir katkı sağlar.
Masalların çocuğun gelişimine olan katkıları ebeveynlerin tahmin ettiğinden çok daha fazladır. Genel olarak, çocukların gerçeklik hakkındaki bilgileri nesneldir. Yine de hayal gücü sayesinde soyut kavramları özümseyebilirler. Çocuklara masal okumak , onların hayaller alemine dalmasını sağlar ve derinden etkilenmelerine sebep olur. Böylece masallar, çocuğun, duygusal, fiziksel ve zihinsel gelişimini olumlu yönde etkiler.
Masallarda iyiler ve kötüler birlikte tasvir edilir. Bu, çocukların iyi ve kötü algısını, ahlaki erdemlerini ve hayata bakışlarını şekillendirmelerine yardımcı olur. Masalların faydaları arasında, aynı zamanda yaratıcılıklarını ve akıl yürütme becerilerini geliştiriyor olmalarını da sayabiliriz.
Ayrıca, çocuklara masal okumak , ebeveynle çocuk arasındaki bağı güçlendirir. Birlikte kaliteli zaman geçirmelerini destekler.
Ebeveynlerin bir kısmı, masalların önemine inanmaz. Çünkü masalların önemi aslında çocuklar küçük yaşlardayken pek anlaşılmaz. Ancak ilerleyen yaşlarda, masalların çocuğun gelişimine olan katkıları daha net görülebilir. Çocukları, fantastik hayaller dünyasında yolculuğa çıkaran masallar, ahlaki değerler kazandırarak kalplerinde ve akıllarında yer eder.
Masalların faydaları yukarıda anlattıklarımla sınırlı değil. Daha birçok faydası var. Çocuklara masal okumak için diğer sebepler;
Albert Einstein , “Çocuklarınızın zeki olmasını istiyorsanız onlara masal okuyun. Daha zeki olmalarını istiyorsanız, onlara daha çok peri masalı okuyun” der.
Çocuklara masal okumak , okuryazarlığın erken yaşlarda gelişmesinde önemli bir rol oynar. Okuryazarlık için temel bir yapıtaşı görevi görür. Masallardaki fantastik dünyaların, gerçek dünyamızdan farklılıklarını ve benzerliklerini onlarla tartışarak, çocukların düşünme kapasitesini geliştirebilirsiniz. Çocuklarınızla bu tür bir etkileşimde bulunmak, fikirlerini kolayca ifade etmelerine yardımcı olacaktır.
Düzenli olarak masal okumak, çocukların kelime dağarcığını da geliştirir.
Çocuklar hikayelerdeki karakterlerden öğrendiklerini, kendi hayatlarıyla özdeşleştirme eğilimindedir. Çocuk masalları onların, sosyal hayatta ve ikili ilişkilerde karşılaşabilecekleri sorunları nasıl çözebileceklerine dair olumlu bir bakış açısı kazanmalarını sağlar. Aynı zamanda eleştirel düşünme becerilerini öğretmek, masalların faydaları arasında yer alır.
Yaşadığımız dünya, bilhassa son yıllarda, pandemiydi, savaştı, ekonomik krizdi derken dayanması güç ve korkunç olmaya başladı. Bu durum, yetişkinler gibi çocuklar da ciddi bir strese sebep oluyor. Bizlerin yaşadığı stres, ister istemez onlara da yansıyor. Böyle olunca, çocuklar herkesin başına kötü bir şeylerin gelebileceğini bilerek büyüyor.
Birçok masalda kahramanların, başlarına gelen olumsuz olaylar neticesinde kötülere karşı galip gelmeleri, çocukları gerçek hayata hazırlar ve dayanıklılık kazanmalarına yardımcı olur. Mesela ben küçükken Peter Pan’dim. Hatta bir dönem Robin Hood bile olmuştum. Hala Peter Pan gibi uçabilmeyi, Robin Hood gibi zenginden alıp fakire dağıtabilmeyi çok istiyorum.
Masallar çocuklara, hepimizin hayatta birtakım zorluklar yaşayabileceğini, olumsuzluklara karşı her zaman hazırlıklı olmamız gerektiğini ve hayatta başarılı olabileceklerine inanmalarının önemini öğretir.
Masalların faydalarından bir diğeri, çocuklara, hikaye uydurabilme ve çatışmaları çözebilme yeteneği kazandırmasıdır. Ayrıca, masallardaki kahramanların, nasıl olgunlaştıklarını, kötülerin sonunda nasıl iyi bir insana dönüştüğünü, özetle gelişimlerini görürler. Öte yandan masallar, kurguyu kurgu olmayan hikayelerden ayırmalarına yardımcı olur.
Çocuklara masal okumak veya hikaye anlatmak sadece okuryazarlık gelişimini desteklemez aynı zamanda çeşitli kültürleri tanımalarına da yardımcı olur. Birbirinden farklı kültürlerden gelen kahramanları, masallar aracılığıyla erken yaşlarda tanırlar.
Son olarak; Görüldüğü gibi, masalların faydaları sanılandan çok daha fazladır. Çoğu zaman unutulsa da, masallar zamansızdır. Babamın çocukken okuduğu Robin Hood’u ben de okudum, bundan 4-5 sene evvel oğlum da okudu. Ebeveynler ve öğretmenler, nesilden nesle aktarılan masalların önemi konusunda çok daha bilinçli olmalı. Çünkü güzellikler paylaşıldıkça çoğalır.
Çocuklar sadece masallar aracılığıyla bile çok fazla şey öğrenebilir. Çocuklara masal okumak , dinlemeyi öğrenmeleri için bile masalların faydaları arasında tek başına yeterlidir. Bugünün dünyasında, kimse kimseyi gerçekten dinlemiyor, karşısındaki konuşurken sıranın kendisine gelmesini bekliyor çünkü…
Pedagog Ercüment Eşsiz
|
https://www.kisamasaloku.com/cirkin-adam-guzel-kiz-masali/
|
Çirkin Adam Güzel Kız Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, çok uzak diyarlarda ülkenin birinde kötü kalpli, çirkin bir adam yaşarmış. Bu kötü kalpli ve çirkin adam çok zenginmiş. Yanında bir sürü hizmetçileri varmış ve hepsine çok kötü davranıyormuş. Herkese kötülük yaptığı için kimse onu sevmiyor, kimse onun yanında çalışmak istemiyormuş. Ama zaten çok fakir olan halk mecburen çalışıyormuş.
Bir gün ülkeye bir genç kız gelmiş. Bu genç kız, annesini ve babasını kaybettiği için kendine barınacak ve çalışabilecek bir iş arıyormuş. Köylülerden yardım istemiş. Köy halkı zengin adamın yanında çalışabileceğini, ancak zengin adamın çok kötü kalpli olduğunu, çalışanlarına çok eziyet ettiğini ama karşılığında da çok iyi para verdiğini söylemiş. Genç kız düşünmüş taşınmış parası ve kalacak yeri olmadığı için köylülerin uyarılarını da dikkate alarak zengin ve kötü kalpli adamın karşısına çıkmış ve çalışmak istediğini söylemiş. Zengin ve kötü kalpli adam genç ve çok güzel olan kızı karşısında görünce çok şaşırmış, gözlerini kendisinden alamamış fakat bunu belli etmemiş ve kızı işe almış. Genç kız “Peki ben ne iş yapacağım?” diye sorduğunda, kötü kalpli adam “Benim bütün yemekleri mi sen hazırlayacaksın” demiş. Kız neşe içinde mutfağa gitmiş çünkü çok güzel yemekler yaptığını, yaptığı yemeklerin çok beğenildiğini biliyormuş ve başlamış akşam yemeği için hazırlanmaya. Akşam olup sofra kurulduğunda genç kız yaptığı yemekleri servis etmeye başlamış. Önce bir kase çorba vermiş, adam çorbayı çok beğenmiş fakat hiç belli etmemiş elinin tersiyle çorbayı itmiş “Hiç beğenmedim, hepsini topla bana hoşaf getir” demiş. Genç kız sofrayı toplamış ve mutfaktan bir kase hoşaf getirmiş. Üzüntüden ağlıyormuş. Hoşafı getirirken içine bir damla gözyaşı damlamış. Kötü kalpli adam Hoşafı içmiş. Genç kız ertesi gün daha güzel yemekler yapmış ama adam aynı hareketi tekrar yapmış. “Beğenmedim” demiş elinin tersiyle itmiş ve gene hoşaf istemiş. Genç kız hoşafı getirirken yine gözünden bir damla gözyaşı damlamış. Adam gene hoşafı içmiş. Üçüncü günde aynı şey olmuş.
Genç kızın üç damla göz yaşını da yuttuğu anda her şey değişmiş. Kötü kalpli adam bir anda yakışıklı, güzel ve iyi kalpli bir adama dönüşmüş. Genç kız için beslediği gerçek duyguları bir anda dile getirmiş. Onu çok beğendiğini yaptığı yemeklerin çok lezzetli olduğunu ve eğer kabul ederse kendisiyle evlenmek istediğini söylemiş. Genç kızda karşısındaki adamdan etkilenmiş ve artık onun iyi kalpli biri olduğunu görünce evlenme teklifini kabul etmiş. Kırk gün kırk gece düğün yapmışlar ve yıllarca mutlu mesut yaşamışlar.
|
https://www.kisamasaloku.com/sevgi-ve-kardesi-sevimin-hikayesi/
|
Sevgi ve Kardeşi Sevim’in Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Sevgi ve kardeşi Sevim uzun zamandır annelerinden bir kedi istiyorlardı. Annesi kedi almanın büyük sorumluluk olduğunu üstelikte hayvanların parayla satılmasının doğru olmadığını söylüyordu.
O gün okul dönüşü bir ağacın dibinde yaralı bir kedi gördüler. Kedi bembeyaz yavru bir kediydi. Belli ki uzun zamandır bir şey yememişti. Açlıktan ve soğuktan tir tir titriyordu. Sevgi kardeşine “Kediyi burada bu şekilde bırakamayız, ama annemize sormadan da bir şey yapmamız doğru olmaz” dedi. Sevim hemen eve koştu gördüklerini annesine anlattı. Birlikte aşağıya indiler. Gerçekten de kedinin yardıma ihtiyacı vardı. Annesi hemen küçük bir kutunun içine havlu serdi, kediyi dikkatli bir şekilde içine koydu arabaya bindiler ve veterinere gittiler. Veteriner kedinin yarasının önemli olmadığını ancak uzun zamandır aç kaldığı için serum takmak gerektiğini söyledi. Serum bittiğinde yavru kedi sanki biraz daha iyiydi gözlerini açtı ve teşekkür eder gibi etrafına baktı. Gözleri o kadar güzeldi ki herkes bir anda “Adı Boncuk olsun” dedi. Veteriner Boncuk için birde vitamin verdi. Sevgi ve Sevim annelerinin gözünün içine bakıyordu. Anneleri “Hadi bakalım evimizin yeni üyesinin ihtiyaçlarını seçin” dedi. İkisi de mutluluktan havalara uçtu. Kedi yuvası, kedi tuvaleti, kedi kumu, kedi maması ve oyuncaklarını aldılar sonrada hep birlikte eve döndüler.
Babaları Boncuğun hikayesini duyunca duygulandı ve kabullendi. Çünkü oda hayvanların parayla satın alınmasına karşıydı. Boncuk birkaç gün sonra iyice iyileşti. Yeni evine ve ailesine kısa sürede alıştı. Sevgi ile Sevim de sorumluluklarını en iyi şekilde yerine getirdiler. Bu şekilde uzun yıllar mutlu mesut yaşadılar..
|
https://www.kisamasaloku.com/firtina-ve-yeni-isinin-hikayesi/
|
Fırtına ve Yeni İşinin Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Fırtına simsiyah tüyleri olan yavru bir taymış. Küçük bir at çiftliğinde yaşıyormuş. Anne ve babası çiftliğin en gözde atlarındanmış. Fırtına’yı diğer atlardan ayıran özelliği cesareti, gücü ve iyi kalpli oluşuymuş. Herkes onun ileride çok iyi bir koşucu olacağını düşünüyormuş.
Bir gün Fırtına ormanda tek başına koşarken birden bir ağaç devrilmiş ve fırtınanın ayaklarının üstüne düşmüş. Fırtına saatlerce orada acı içinde kıvranmış, yardım gelmesini beklemiş. Nihayet Fırtına’nın yokluğunu fark eden arkadaşları ve sahibi başlamışlar aramaya. Neyse ki hava kararmadan bulmuşlar Fırtına’yı. Hep birlikte ayaklarını ağacın altından kurtarmışlar ve çiftliğe getirmişler. Veteriner geldiğinde çok endişeliymiş. Tedavisini yapmış yaralı bacağını sarmış bir kaç güne iyileşir ancak bir daha çok uzun koşamaz demiş. Fırtına ve arkadaşları bu duruma çok üzülmüşler. Fakat sahibi Fırtına’nın üzülmemesini, onu daha mutlu olacağı bir iş için hazırlayacağını söylemiş. Fırtına bugüne kadar hep anne ve babası gibi iyi bir koşucu olma hayali kurmuş onu mutlu edebilecek başka bir şey hayal bile edemiyormuş. Bir gün çiftliğe bir çocuk gelmiş. Atları çok seviyor ama daha önce hiç ata binmediği için biraz korkuyormuş. Fırtına’nın sahibi çocuğu Fırtına ile tanıştırmış. Çocuk ve Fırtına kısa sürede çok iyi arkadaş olmuşlar her gün beraber çiftlikte dolaşmışlar. Artık çocuk iyi bir at binicisiymiş.
O günden sonra Fırtına birçok çocuğa binicilik dersi vermiş. Onun sayesinde çocuklar ata binmeyi öğrenmişler. Fırtına belki çok hızlı koşan bir at olmamış ama çok iyi bir öğretmen olmuş ve bu durumdan çok mutluymuş. Bir gün sende ata binmek istersen kim bilir belkide Fırtınayla tanışırsın onunla arkadaş olursun.
|
https://www.kisamasaloku.com/masalin-bolumleri-ve-masal-turleri/
|
Masalın Bölümleri ve Masal Türleri » Masal
| null | null | null |
Masallar, çocukların hayal dünyasını ve kelime dağarcıklarını zenginleştiren, onları, zihinsel, duygusal ve fiziksel yönden geliştiren, toplumsal hayata hazırlayan önemli kaynaklardandır. Masallarla beslenen çocuklar, hem çocukluklarını güzel ve tatlı anılarla geçirme imkanına sahip olur, hem de geleceğe hazırlanır.
Masal bölümleri ve masal türleri, çocuklarına masal okuyan aileler veya küçük yaş gruplarıyla çalışan öğretmenler için merak konusu olabilir. Döşeme, serim, düğüm, çözüm ve dilek, bir masalın bölümlerini oluşturur.
Öte yandan masal denince birçoğumuzun aklına sadece tek bir tür gelir. Yani masal masaldır diye düşünürüz. Ancak masallar tür açısından 4’e ayrılır. Masallar hakkında merak edilen bu konuları, çocuklarına masal okumayı seven ebeveynler, okul öncesi öğretmenleri ve merak eden herkes için kaleme aldık.
Masal bölümleri açısından daha önceleri, serim, düğüm ve çözüm olmak üzere 3’e ayrılıyordu. Fakat masalın bölümleri , konunun uzmanları tarafından sonradan 5’e çıkarıldı. Döşeme ve dilek de masalın bölümleri arasına eklendi.
Masal türleri dörde ayrılır. Bu dört tür ve özellikleri ise şu şekildedir;
Masal bölümleri ve masal türleri hakkında sıklıkla merak edilen temel bilgileri anlattık. Sitemizde yer alan birçok türden masalı çocuklarınıza veya öğrencilerinize okumak için, “ masal oku ” linkine tıklayabilirsiniz.
|
https://www.kisamasaloku.com/sena-ve-kedisi-hikayesi/
|
Sena ve Kedisi Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Sena o gün yataktan isteksiz kalktı. Uzun zamandır annesi köye gideceklerini söylüyordu. Sena daha önce hiç köye gitmemişti. Gitmek istemiyor ama başka bir seçeneği olmadığı için, bir taraftan da hazırlanıyordu. Yol boyunca hiç konuşmadı, köye geldiklerinde onları yaşlı bir kadın karşıladı. Kadın çok neşeliydi. Sena ve ailesini güler yüzle karşıladı.
Biraz sohbet ettikten sonra özenle hazırlanmış yemek masasına oturdular. Sena masadaki yiyecekleri daha önce hiç görmemişti. Kadının ısrarı ile tatlarına baktı ve çok beğendi. Daha sonra mahallenin çocukları Sena ile tanışmak için avluya geldiler. Sena biraz yabancılık çektikten sonra yeni arkadaşlarına alıştı. Bütün gün dağda, bayırda, çimenlerde, dere kenarında birçok oyun oynadılar. Sena daha önce bu oyunları hiç oynamamıştı. Hava karardığında artık eve dönme zamanı gelmişti. Sena istemeye istemeye geldiği köyden şimdi istemeye istemeye ayrılmak zorundaydı. Ancak yeni tanıştığı arkadaşlarınla en kısa zamanda tekrar görüşmek üzere vedalaştı. Avluya geldiğinde herkesin yüzünde bir tebessüm vardı. Sena ne olduğunu anlamaya çalıştı tam o arada yaşlı kadın elinde küçük bir kediyle geldi. Kedi o kadar küçüktü ki Sena daha önce hiç bu kadar küçük bir kedi görmemişti, üstelik çok da sevimliydi ve yaramazdı. Yaşlı kadın kediyi Sena’ya uzattı ve “bu senin” dedi Sena gördüklerine de duyduklarına inanamadı. Kadının elindeki kedi artık Sena’nındı ve Sena bunu uzun zamandır istiyordu. Kediyi aldı sevdi, kedi de onu yaladı ve hemen birbirlerine alıştılar. Dönüş yolunda Sena’nın annesi aslında bugünkü gezinin Sena’ya bir sürpriz olduğunu söyledi. Sena nasıl da mutlu dönüyordu eve, oysa sabah gelmek bile istemiyordu. O günden sonra Sena’nın sorumlulukları arttı. O da bu sorumlulukları gayet iyi bir şekilde yerine getirdi. Çünkü annesi daha önce Sena’ya “Bir hayvan almak onu kendine arkadaş, dost yapmak sorumluluk ister” demişti. Sena her gün okula gitmeden kedisinin yemini veriyor, suyunu değiştiriyor, kumunu temizliyordu. Okuldan geldikten sonrada kedisine zaman ayırıyor tüylerini tarıyor onunla oyun oynuyordu.
Bir gün köpek sahiplenmek isteyen bir arkadaşına Sena “Lütfen iyi düşün eğer bu sorumluluğu almayacaksan sakın sahiplenme, çünkü onlar bize alışıyor ve eğer bir gün biz onlardan vazgeçersek onlar bu duruma çok üzülüyor hatta hasta oluyorlar” dedi. Bunu duyan arkadaşı köpeği sahiplenmeden önce bir kez daha düşündü ve her gün karda, kışta, yazın sıcakta onu günde birkaç kez dışarı çıkarmak zor olacağını düşündü bu durumu annesine anlattı. Annesi kendisine bu konuda yardımcı olabileceğini, diğer konularda sorumluluk alamayacağını söyledi. Arkadaşı da sahiplenmeye karar verdi. Sena hala kedisiyle mutlu mesut yaşıyor hatta iki tane de mini minnak yavru eklendi ailesine. Ben kedilerin isimlerin yazmayı unuttum, isterseniz siz koyun.
|
https://www.kisamasaloku.com/masal-nedir-ve-ozellikleri-nelerdir/
|
Masal Nedir ve Özellikleri Nelerdir? » Masal
| null | null | null |
Masal, en yalın tanımıyla “halk tarafından yaratılan ve ağızdan ağıza nesillerce aktarılan hikayelere verilen isimdir.” Masallar olağanüstü kahramanlar ve olaylar içerir. Hayvan masalları, olağanüstü masallar, gerçekçi masallar ve zincirleme masallar, temel anlamda masalın dört türünü oluşturur.
Masalların genellikle çocuklara hitap ettiği düşünülür. Oysa öğreticilik ve verdiği mesajlar açısından değerlendirildiğinde, yetişkinler de çocuk masalları okuyabilir. Birçok yetişkin, çocuk masalları okumayı sever. Çünkü güzel bir masal hemen herkese iyi gelir ve ruh dünyasını iyileştirir. Çünkü masallarda dara da düşse kazananlar hep iyilerdir. Çocuklar masalları en çok da bu nedenle sever.
Masallar kimi zaman hikayelerle karıştırılır. Fakat masallarla hikayeler arasında belirgin bazı farklılıklar vardır. Bu yazıda masalların özellikleri nelerdir konusunu ele alacağız. Bu özelliklere bakarak, okuduğunuz yazım türünün masal olup olmadığını kolayca anlayabilirsiniz.
Masal özellikleri denince genellikle akıllara, doğaüstü güçlere sahip kahramanlar ve olağanüstü olaylar gelir. Ancak masalların özellikleri bunlarla da sınırlı değildir. Kısaca masal özelliklerini aktarmak gerekirse;
Masal nedir ve masal özellikleri nelerdir sorularını yanıtladık. Birbirinden güzel onlarca masalı bulabileceğiniz sitemizi inceleyebilir, sevdiğini ve beğendiğiniz masalları çocuklarınızla birlikte okuyabilirsiniz.
|
https://www.kisamasaloku.com/iyilik-magarasi-masali/
|
İyilik Mağarası Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken ormanın derinliklerinde bir mağara varmış. Bu mağara köylüler tarafından bilinir, ama kimse oraya gitmeye cesaret edemezmiş. Çünkü söylentiye göre o mağara çok derine iniyor ve çıkması çok zormuş. Hatta bazı girenler bir daha oradan çıkamamış diye söylentiler de varmış.
Ormanda yaşayan hayvanlar bir toplantı yapmışlar. Toplantıya bütün hayvanlar gelmiş Aslan, Tilki, Geyik, bütün kuşlar, bütün böcekler, Sincap, Fil, Gergedan, Zürafa (ve benim adını sayamadığım ama siz isterseniz saymaya devam edebilirsiniz) bütün hayvanlar toplantıya katılmışlar. Herkes bir şey söylemiş. Fil, “İsterseniz siz benim arkamdan gelin ben size yol açabilirim” demiş. Kuşlar, “Siz merak etmeyin ben önden gider size seslenirim” demiş. Ama tabii ki son sözü ormanların kralı Aslan söylemiş “Hayır efendim ben burada dururken hiçbiriniz o mağaraya giremezsiniz önden ben gideceğim arkamdan siz geleceksiniz” demiş. Ertesi gün erkenden mağaranın önünde toplanmışlar. Hepsi çok heyecanlıymış. Kimseye belli etmiyormuş ama aslında Aslanda çok heyecanlıymış. Sonunda Aslan önde diğer hayvanlar arkada mağaranın içine doğru yürümeye başlamışlar. Mağara karanlık ve soğukmuş ama birbirlerinden cesaret alarak pes etmeden mağaranın sonuna kadar gitmişler. Mağaranın sonuna geldiklerinde önlerine kocaman bir kapı çıkmış. Aslan, kapıyı açmış ve gözlerine inanamamışlar Yemyeşil çimenler, mis gibi kokan rengarenk çiçekler, bin bir çeşit meyveler, birçok hayvan, güler yüzlü insanlar ve tabi ki de çocuklar. Meğer orası iyilik mağarasıymış. Mağaraya sadece iyi kalpli olanlar girebiliyorlarmış. Bu yüzdende oraya kadar gelen bir daha oradan çıkmak istemiyormuş.
Mağaradan tekrar dışarıya çıkanlar ise kötü kalpli oldukları için mağaranın sonundaki kapıyı açamayanlarmış. Böylece mağaranın gizemi çözülmüş. Herkes mutlu mesut bir şekilde iyilik mağarasında yaşamışlar. Tabii bu bir masal ya, siz siz olun yanınızda büyükler olmadan bilmediğiniz yerlere yalnız ve habersiz sakın ama sakın gitmeyin.
|
https://www.kisamasaloku.com/can-ile-canan-kardeslerin-hikayesi/
|
Can ile Canan Kardeşlerin Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Can ile Canan iki küçük kardeşmiş. Hiç bir konuda anlaşamayan ancak bir konuda anlaşan iki kardeş. Anlaştıkları tek konu sebze meyve yememeleriymiş. Anneleri ikisi için ne yapabilirim diye düşünmüş ve onları tatilde köye götürmeye karar vermiş. Köyde yıllardır gitmedikleri bir köy evleri varmış. Belki orada toprak ile haşır neşir olurlar, eker biçerler, sebze ve meyveye olan ön yargıları değişir diye düşünmüş.
Çocuklar köyü çok sevmiş, köydeki çocuklar ile arkadaş olmuşlar. Ama en önemlisi bahçelerine birçok sebze ve meyve ekmişler. Her gün ektikleri sebzeleri sulamışlar. Onların nasıl büyüdüklerini, çiçek açtıklarını, çiçeklerin nasıl sebze, meyve olduklarını izlemişler. Bir gün anneleri elinde iki sepet ile gelmiş ve artık ektikleri sebzeleri toplama zamanı geldi demiş. İkisi de çok heyecanlı bir şekilde başlamışlar sepetlerine kendi elleriyle büyüttüklerini toplamaya. Toplarken bazı sebzelerin pişmeden de yenebileceğini öğrenmişler. Can, domates ve biberi çok sevmiş, Canan ise marul ve maydanozu severek yemiş. Pişerek yenen sebzelerden ise Can, patlıcan kızartması ve biber dolmasını, Canan ise taze fasulye ile bamya yemeğini sevmiş. Meyvelerden karpuz Can’ın, kavun ise Canan’in en sevdiği meyve olmuş. Anlaşılan iki kardeş bu konuda da anlaşamamış. Ancak artık sebze ve meyve yemeye başlamışlar. Tabi sebze meyvenin yanında bol bol süt, yoğurt, balık ve et de yemişler.
Her geçen gün daha önce yemedikleri tatları denemişler. O sene ikisininde boyları uzamış. Yanakları kıpkırmızı olmuş ve güçlenmişler. Kısacası anneleri pişirmiş onlar yemişler. Bu durumdan anneleri çok mutluymuş.
|
https://www.kisamasaloku.com/mert-ve-arkadaslarinin-hikayesi/
|
Mert ve Arkadaşlarının Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Mert, arkadaşı Hakan’ın Ali ile tartıştığını gördü ve çok üzüldü. Çünkü konu çok basit bir konuydu ama birbirlerini kırıyorlardı. Ancak annesi ona sürekli “Kavga etmek kötü bir şey, bir konu hakkında tartış ama mümkünse kimsenin kalbini kırma” diyordu. Oysa, Hakan ve Ali birbirlerini kırmış ve küsmüşlerdi.
Mert şimdi çok sevdiği iki arkadaşının arasında kalmıştı ve bu çok sıkıntılı bir durumdu. Birlikte top oynamak, bisiklete binmek, sohbet etmek istiyordu ama ikisi de bir araya gelmek istemiyordu. Mert bu durumun çok uzadığını düşündü ve ne yapabilirim diye düşünmeye başladı. Aklına bir fikir gelmişti ama arkadaşlarının da yardımına ihtiyacı vardı. Hemen harekete geçti. Arkadaşları ikiye ayrıldı bir kısmı Hakan’ın yanına diğerleri de Ali’nin yanına gitti. İkisine de diğer arkadaşının çok üzgün olduğunu ve her zaman buluştukları parkta tek başına üzgün bir şekilde oturduğunu söylediler. İkisi de birbiri için kaygılandı ve hiç düşünmeden hemen arkadaşının yanına gitmek için koştu. Mert zaten parkta onların gelmesini bekliyordu. İki arkadaşı karşısında görünce çok sevindi. Diğer arkadaşları da öyle. Hakan ve Ali ise şaşkın şaşkın etrafa bakıyorlardı. Durumu anladıklarında önce birbirlerine sarıldılar sonrada yerlere yatana kadar güldüler. Tamda o sırada biri “Ya sahi siz neden küsmüştünüz?” diye sordu. Ne Hakan nede Ali sebebini hatırlayamadı. Bu dahada komik olmuştu. Çünkü sebebi saçma ve önemsizdi.
Aralarında bir karar aldılar ve o günden sonra bir konu hakkında tartışacak ama birbirlerini kırmamaya özen göstereceklerdi. Böylece birbirlerine hiç küsmediler. Arkadaşlıkları da büyük bir ihtimalle hala devam ediyordur. Buda ders almamız gereken mutlu bir son.
Kısa masal okumak isterseniz Kısa Çocuk Masalları kategorimizi inceleyebilirsiniz.
|
https://www.kisamasaloku.com/yumos-ve-nazin-masali/
|
Yumoş ve Naz’ın Masalı » Masal
| null | null | null |
“Merhaba arkadaşlar ben upuzun bembeyaz pufidik tüyleri, boncuk gibi gözleri olan sevimli, minnak bir ayıcığım. Adım “Yumoş”. Eğer isterseniz sizin bu gece ki uyku arkadaşınız olur, beraber uykuya dalar belkide rüyanızda sizinle buluşabiliriz. Ne dersiniz, bu gece ki masal benim masalım olsun mu?”
Ben gözümü bir oyuncakçı dükkanının vitrininde açtım. Etrafımda bir sürü rengarenk, ışıl ışıl oyuncaklar vardı ve her biri birbirinden güzeldi. Üstelik, hareket eden müzik çalan hatta konuşan oyuncaklardı bunlar. Oysa ben bir köşede öylece duruyor hiçbir şey yapamıyordum. Ama genede çok mutluydum. Vitrinden dışarıyı seyretmek çok eğlenceliydi. Bazen oyuncak arkadaşlarım gidiyor yerine başka oyuncaklar geliyordu. Bende onlarla tanışıp sohbet ediyordum. Vitrinin önünde duran çocuklara tatlı tatlı gülümsüyordum. Nasıl olsa beni kimse bu güzel oyuncakların arasından beğenip almaz diye düşünüyordum. Zaten bende pek bir yere gitmek istemiyordum. Ama bir gün küçük bir kız ile göz göze geldik. Sapsarı upuzun saçları olan güzel mi güzel bir kızdı. İçim ısındı. Ertesi gün, daha ertesi gün, küçük kız hep geldi ve biz hep bakıştık. Oda ne? O gün küçük kız annesi ile birlikte geldi ve oyuncakçı dükkanına girdiler. Küçük kıza annesi “Bugün senin doğum günün istediğin bir oyuncağı alabilirsin” dedi. Küçük kız sevinçle yanıma geldi ve eli ile beni göstererek “İşte yeni uyku arkadaşım“ dedi. Tezgahtar bana doğru geldi elini uzattı ve beni aylardır durduğum vitrinden çıkardı. Kalbim yerinden çıkacak kadar heyecanlanmıştım. Bir tarafta oyuncak arkadaşlarım diğer yanda hiç tanımadığım ama ilk görüşte içimin ısındığı bir kız. Tezgahtar beni küçük bir hediye paketine koydu ve kıza uzattı. Yolda birbirimizi göremedik ama küçük kızın sevincini hissediyor, bende seviniyordum.
Yeni bir hayata doğru gidiyordum. Eve gelip paketimi açtıklarında çok güzel bir odada buldum kendimi. Burası benim yeni yuvamdı. Küçük kız “Merhaba ben Naz, izin verirsen sana “Yumoş” demek işitiyorum bundan sonra senden hiç ayrılmayacağım hatta her gece beraber uyuyacağız sen benim uyku arkadaşım oldun” dedi. Çok mutlu oldum. Bazen güldük bazen ağladık. Ama birbirimizden hiç ayrılmadık. Benim bu geceki masalım da burada bitti. Naz ile olan maceralarım hiç bitmedi. Dinlemek istersen yarın akşam sana piknikte nasıl kaybolduğumuzu anlatırım. Umarım seninde benim gibi bir uyku arkadaşın vardır. İyi uykular. Tatlı rüyalar. Görüşürüz.
|
https://www.kisamasaloku.com/inatci-penguenin-masali/
|
İnatçı Penguenin Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde inatçı mı inatçı yavru bir penguen varmış. Bu penguenin adı Pegu’ymuş. Pegu evin en küçük üyesiymiş. Diğer aile üyeleri inatçı Pegu’yu sürekli uyarıyormuş. Ama yavru penguen hep kafasının dikine gidiyor ve kimseyi dinlemiyormuş.
Günlerden bir gün Pegu annesinden izin alıp dışarı çıkmış. Hava oldukça soğukmuş. Pegu dışarı çıkarken annesi ona suya çok yakınlaşmamasını söylemiş. Pegu annesine “Tamam” demiş ama içinden suya kesin bakmalıyım diye geçirmiş. Şapkası kafasında bir oraya bir buraya koşan yavru penguen yolda bir çok arkadaşını görmüş. “Buzullara gidiyorum, hadi sizde gelin” demiş ve 3 arkadaş buzullara gitmişler. Buzullara gittiklerinde en çok merak ettikleri şey suyun içinde ki balıklar olmuş. Ama suya bakmak, dokunmak çok tehlikeliymiş. Çünkü buz kırılabilir ve yavru penguenler suya düşebilirmiş. Pegu, arkadaşlarının yanından biraz uzaklaşmış ve yapmaması gerek şeyi yapmış, suya elini sokmuş. Biraz daha derine sokmaya çalışırken birden buzlar parçalanmış ve Pegu suya düşmüş. Bunu gören diğer yavru penguenler hemen yardım çağırmaya gitmiş. Şansları varmış ki Pegu’nun abisi ve ablası oradan geçiyormuş. Kardeşlerinin suya düştüğünü duyunca hemen koşup Pegu’yu sudan çıkarmışlar.
Pegu, suya düştüğü için o kadar korkmuş ki sudan çıktığında hemen abisine ve ablasına sarılmış. Onlarla beraber eve dönmüş. Eve gittiğinde kardeşleri olanları anne ve babasına anlatmış. Pegu, anne ve babası ona kızmadan çok pişman olduğunu, bir daha asla onların sözünden çıkmayacağını söylemiş. Anne ve baba penguen de Pegu’nun hatasını anladığını görünce kızmaktan vazgeçmiş. O günden sonra Pegu, inat etmeyi bırakmış ve ailesinin sözünden hiç çıkmamış.
|
https://www.kisamasaloku.com/iki-yakin-arkadasin-hikayesi/
|
İki Yakın Arkadaşın Hikayesi » Masal
| null | null | null |
İki çocuk aynı apartmanda doğmuş büyümüş ve çok iyi iki arkadaş olmuşlar. Aralarında sadece bir kaç ay varmış. Anne ve babaları da çok iyi anlaştıkları için birbirleriyle çok zaman geçirmiş bütün ilklerini beraber yapmışlar. İlk deniz tatili, ilk sinema, ilk bisiklet bütün bunları ilk kez beraber yapmışlar. Arada küskünlükleri olsa da hemen barışmışlar. Sırada gene bir ilk varmış oda okula başlamakmış.
O sabah erkenden kalkıp okul kıyafetlerini giymişler ve çantalarını da alıp apartmanın önünde buluşmuşlar. Okula kadar el ele tutuşmuş onlar önde anneleri arkada yürümüşler. Okula vardıklarında ikisi de çok heyecanlı ve mutluymuş. Ancak sınıflarının ayrı olduğunu öğrenince çok üzülmüşler hatta sınıflarına girmek istememişler. Öğretmenleri onlarla tanışıp ikna edince ancak o zaman ayrıla bilmişler. İlk günler biraz zor olsa da birkaç gün sonunda alışmışlar. Artık birbirlerine anlatacak o kadar çok şeyleri oluyormuş ki, okuldan sonra buluşup ders yapmak yeni arkadaşlarından bahsetmek çok eğlenceliymiş.
İyi arkadaş olmak için hep beraber olmalarına gerek olmadığını ayrı olsalar da hep arkadaş olarak kalabileceklerini öğrenmişler. Hatta yıllar sonra uzaklara taşındıklarında bile hafta sonlarında buluşmuşlar ve çok iyi iki arkadaş olmaya devam etmişler. Birbirlerini hiç yalnız bırakmamışlar. Birçok ilki beraber yapmaya devam etmişler.
|
https://www.kisamasaloku.com/kar-ve-arkadaslarinin-masali/
|
Kar ve Arkadaşlarının Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde orman okuluna giden yavru tavşan varmış. Yavru tavşanın adı Kar’mış. Kar, arkadaşlarını çok seviyormuş. Her sabah keyifle hazırlanıyor, okuluna gidiyormuş.
Günlerden bir gün yavru tavşan Kar, okula gitmek için hazırlanmış. Ama kapıdan çıkarken beslenme çantasını almayı unutmuş. Beslenme çantasını almadığını, arkadaşlarının beslenme çantalarını görünce anlamış. Bu duruma biraz üzülmüş ama hem karnı çok tokmuş hemde arkadaşları belki yiyeceklerinden paylaşır diye düşünmüş. Kar ve arkadaşları güzelce derslerini dinlemiş ve çok çabuk dersler bitip, yemek yeme saati gelmiş. Herkes beslenme çantasında ki yiyecekleri çıkarmış ve yemeğe başlamış. Ama Kar’ın çıkarıp yiyecek bir beslenme çantası yokmuş. Kar herkes yemek yerken kitabını çıkarmış ve okumaya başlamış. Yanında oturan arkadaşı kaplumbağa hemen yemeğinden bir parça koparıp Kar’a vermiş. Kar arkadaşına çok teşekkür etmiş. Bunu gören diğer öğrenci hayvanlar yemeklerinden birer parça koparıp Kar’a vermiş.
Kar arkadaşlarının bu davranışı için çok mutlu olmuş. Hepsine tek tek teşekkür etmiş. Bütün arkadaşlar hep birlikte yemeklerini yemiş. Bunu gören öğretmen kanguru bütün öğrencileri ile gurur duymuş. Karnı aç olan biri ile yemeğini paylaşmanın ne kadar önemli bir şey olduğunu ve bunu öğrencilerinin içlerinden gelerek yaptığını görünce çok duygulanmış. Hepsine tek tek teşekkür etmiş. Masal da burada bitmiş.
|
https://www.kisamasaloku.com/yavru-ayinin-masali/
|
Yavru Ayının Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde ormanın yeşilliklerinin arasında küçük bir evde kalan ayı ailesi varmış. Bu ailenin üyeleri anne ayı, baba ayı ve yavru ayıymış. Yavru ayı yemek yemeği çok severmiş. Her gün annesinden farklı yemekler yapmasını istermiş. Ama ormanda yemek yapacak malzeme bulmak zormuş ve herkes her gün yemek bulamaya biliyormuş. Anne ayı yavrusunu bu konuda sürekli uyarıyormuş. “Yavrum, kimsenin yanında yiyecek bir şey isteme, olur mu?” diye sürekli çocuğuna hatırlatıyormuş.
Günlerden bir gün ayı ailesinin evine misafir gelecekmiş. Bu misafirler zebra ailesiymiş. Anne ayı evde ki malzemelerden azda olsa yiyecek bir şeyler yapmış. Zebra ailesi de gelirken elleri boş gelmemiş ve onlarda biraz yiyecek getirmişler. İki aile oturup yemekleri yemeye başlamışlar. Herkes doyduğunda sofradan kalkmış ve anne ayı çayı demlemek için mutfağa gelmiş. Yavru ayı ile yavru zebra odalarında oyun oynuyormuş. Bir süre sonra yavru ayı annesinin uyarısını unutup dün akşamdan kalan tatlıdan istemiş. İstemiş istemesine ama bu tatlıdan çok az varmış. Anne ayı tatlıyı bir şekilde bölüştürmüş ve herkes tadına bakabilmiş. Ama yavru ayının annesinin uyarısını unuttuğunu ve başkasının yanına yiyecek bir şey istediği için anne ayı biraz kızgınmış. Çünkü tatlıyı herkese bölüştürmeye bilirmiş. Misafirler gittikten sonra anne ayı yavrusuna hiçbir şey demeden uyutmuş. Ertesi gün akşam saatinde yavru ayı yine tatlı istemiş. Anne ayı “Dün evde çok az kalan bir şeyi istediğin için, herkese vermek zorunda kaldım ve bugün yiyecek bir tatlın yok. Eğer ki o tatlıyı herkese bölüştüremeseydim, ayıp olmaz mıydı yavrum?” diye sormuş.
Yavru ayı o an annesinin daha önce ki sözlerini hatırlamış ve çok üzülmüş. İstediği şeyden misafirlere vermeselerdi ayıp olurdu, misafirler üzülebilirdi. Bu durum yavru ayının hayatında bir ders olmuş. Bir daha misafirlerin yanında annesinden hiçbir şey istememiş. Masal da burada bitmiş.
|
https://www.kisamasaloku.com/tavsan-ve-havuc-masali/
|
Tavşan ve Havuç Masalı » Masal
| null | null | null |
Ormanda yaşayan tembel bir tavşan varmış. Bütün gün yatar sadece karnı acıkınca kalkarmış. O günde tavşanın karnı çok acıkmış ve çıkmış ormana yemek aramaya. Aramış aramış bir şey bulamamış, çünkü daha önceki günler ormanda bulduğu her şeyi özellikle de bütün havuçları yemiş.
Tamda açlıktan ve yorgunluktan bitkin düşüp yığılacak iken karşısına kocaman bir ağaç çıkmış. Yaslanmış koca ağacın gövdesine ve yorgunluktan gözleri yavaş yavaş kapanmış bir yandan aç karnının gurultusu diğer yanda açlık oracıkta uyuyakalmış. Rüyasında karşısına kocaman bir havuç bahçesi çıkmış. Havuçlar o kadar güzel görünüyormuş ki dalmış bahçeye koparmış yemiş, koparmış yemiş karnı patlayacak kadar olmuş. Tam o sırada bahçenin sahipleri olan iki tavşan gelmiş. Bizim tembel tavşana çok kızmışlar. Öncelikle izinsiz bir şekilde kendisine ait olmayan bir bahçeye girdiği sonrada izin almadan bahçedeki havuçları yediği için. Ayrıca o bahçede bir çok tavşanın da hakkı varmış. Çünkü el birliği ile ekmiş ve sulamışlar. Tavşan utancından ne yapacağını bilemezken bir sesle uyanmış. Başında iki tavşan dikiliyormuş. Anlamış ki gördüğü havuç tarlası bir rüyaymış. Fakat karşısında duran iki tavşanda gerçekmiş. Tavşanlar “Biz kendimize tarla kazıp havuç dikeceğiz bize katılmak ister misin?” demişler. Tembel tavşan hiç düşünmeden kabul etmiş ve tarlayı bir güzel ekmişler.
Kısa zaman sonrada aynı rüyasındaki gibi çok güzel bir havuç tarlası olmuş. O günden sonra tavşan hatasını anlamış ve bir daha hiç tembellik yapmamış dolayısıyla hiç aç kalmamış. Masal da burada bitmiş.
|
https://www.kisamasaloku.com/iyi-kalpli-kadinin-hikayesi/
|
İyi Kalpli Kadının Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Bir gün bir anne ve yanında küçük kızı parkta otururken yanlarına bir kadın gelir. Varlıklı ve iyi kalpli olan bu kadın anne ile küçük kızı perişan bir halde görünce dayanamaz sorar. “Sizi çok yorgun ve bitkin gördüm müsaade edin size yardım edeyim” der.
Anne ürkek bir ifadeyle kafasını kaldırır kadına bakar. Karşısındaki kadının yüzündeki ifadeden iyi niyetli olduğunu anlar ancak gözleri dolar yutkunur ama kelimeler boğazında düğümlenir ve bir şey söyleyemeden kafasını eğer. Zengin kadın bu kez küçük kıza eğilir ve “aç mısın?” diye sorar. Küçük kız hiç düşünmeden kafasını sallar. Kadın anne kızın bir şey söylemesini beklemeden onları alır ve evine götürür. Önce karınlarını doyurur sonra güzel bir banyo ve sıcacık bir odada güzel bir uyku çekmelerini sağlar. Ertesi sabah anne ve kızı mutlu bir şekilde uyanır. Yüzlerine renk gelmiş, üzerine giydikleri kıyafetleri ile sanki bambaşka iki insan olmuşlar. Gitmek için hazırlanmışlar ve kendilerine bu imkanı sağlayan iyi kalpli kadına teşekkür etmek için aşağıya inmişler. Fakat kadın ortalarda görünmüyormuş. İşte tamda o sırada küçük kız, kadını yerde yatarken görür ve hemen doktor çağırırlar.
Kadın, hastalanmış ve artık yürüyemeyecekmiş. Kadının kimsesi yokmuş. Anne kız o gündem sonra kadınla beraber yaşamaya devam etmişler ve kadını hiç yalnız bırakmamışlar. Hatta küçük kız her gün kadınla birlikte tekerlekli sandalye ile ilk karşılaştıkları parka gidiyor hava alıyorlarmış. Birbirlerini buldukları o güne şükre diyorlarmış.
|
https://www.kisamasaloku.com/kus-ve-bulutun-masali/
|
Kuş ve Bulutun Masalı » Masal
| null | null | null |
Küçük neşeli kuş gökyüzünde mutlu mutlu uçarken bir şarkı tutturmuş, “Ben minik bir kuşum, kanatlarım var uçarım, çok güzel sesimle sabahtan akşama kadar öterim. Bazen mutlu, bazen hüzünlüyüm, genelde neşeliyim” diye şarkı söyleyip neşeyle uçuyormuş.
Neşe içinde uçarken gökyüzünde bir bulutla karşılaşmış. Sevgili bulut sıkıntıdan patlamak üzereymiş. Patlamak derken yağmur tanecikleriyle doluymuş ve biran önce yağması gerekiyormuş. Neşeli kuş sormuş “Neden sıkıntılısın? Yağman gerekiyorsa yağsana” demiş. Bulut üzgün bir şekilde yeryüzünü işaret ederek “Bak aşağıdaki küçük çocuğu görüyor musun? Uyku arkadaşını düşürdü ve bulamıyor bu yüzdende ağlıyor. Annesiyle beraber uyku arkadaşını arıyorlar. Ben şimdi yağarsam ıslanmamak için eve gitmek zorunda kalacaklar. Eve gittiklerinde de büyük bir ihtimalle küçük çocuk bir daha uyku arkadaşını hiç bulamayacak. Uyku arkadaşı da ıslanacak ve çöp olacak.” demiş. Neşeli kuş durumu anlayınca bulutun ne kadar çaresiz kaldığını anlamış ve ona yardım etmek için “Bana sadece birkaç dakika ver hemen geliyorum demiş”. Başlamış kanat çırpmaya bu arada da yolda gördüğü bütün arkadaşlarından yardım istemiş. Hep beraber sağa sola uçarak küçük çocuğun uyku arkadaşını bulmuşlar. Uyku arkadaşını küçük çocuğun bulunduğu yere bırakmışlar. Çocuk uyku arkadaşına kavuşunca çok mutlu olmuş. Buluta bir göz kırpmış ve yuvalarına doğru uçmuşlar, hatta kaçmışlar. Çünkü bulutta artık özgürce yağmak için yağmur damlacıklarını bırakmak zorundaymış ve bütün damlacıklarını biranda bırakmış ve o güne kadar yağan en güzel yağmuru yağdırmış.
O Günden sonra sevgili bulutla neşeli kuş çok iyi arkadaş olmuş ve hiçbir çocuğun yağmur yağarken üzülmesine, ıslanmasına izin vermemişler. Tabi arkadaşları da onlara yardım etmiş. Buradaysa masal bitmiş.
|
https://www.kisamasaloku.com/tilki-ve-oduncu-masali/
|
Tilki ve Oduncu Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde ormanın birinde, kendi yaptığı barınakta yaşayan bir tilki varmış. Tilki her sabah erkenden kalkar, yemek aramak için yürümeye başlarmış.
Günlerden bir gün yine karnını doyurmak için evinden çıkmış yürümeye başlamış. Tilki uzunca bir süre yürümüş, yürüyüşü sırasında karşısına avcılar çıkmış ve tilki tüm hızıyla koşmaya başlamış. Tilki önde avcılar arkada koşuyorlarmış ki tilki, avcılar ile arasını açmayı başarmış. O sırada karşısına bir kulübe çıkmış ve kulübenin ödünde bir oduncu varmış. Hemen oduncunun yanına gitmiş ve kulübenin içine saklanmak için izin istemiş. Oduncu, tilkinin kulübesine saklanabileceğini söylemiş ve kapının ödünde odun kırmaya devam etmiş. Aradan biraz zaman geçmiş ve avcılar oduncunun yanına gelmiş. Oduncuya “buradan geçen bir tilki gördün mü? diye sormuşlar. Oduncu, avcılara yüksek sesle “Görmedim” diye cevap vermiş. Ama bu cevabı verirken eliyle kulübenin içini işaret etmiş. Şans eseri avcılar, oduncunun neyi işaret ettiğini anlamamışlar ve tilkiyi aramak için yollarına devam etmişler.
Tilki kulübenin içerisinde bir kaç dakika daha avcıların uzaklaşmasını beklemiş ve daha sonra kulübeden çıkmış. Dışarı çıktığında oduncuya hiçbir şey demeden yürümeye devam etmiş. Oduncu tilkinin arkasından seslenmiş “Seni kurtardım ama sen teşekkür bile etmeden gidiyorsun” demiş. Tilki “Keşke sözlerin ve davranışın bu kadar farklı olmasaydı. İşte o zaman sana teşekkür ederdim” demiş ve yoluna devam etmiş. Önemli olan sadece iyi sözler söylemek değil bunları davranışlarla da belli etmek.
Daha fazla kısa masal için Çocuk Masalları Kısa kategorimizi inceleyebilirsiniz.
|
https://www.kisamasaloku.com/seyma-ve-kuslarin-hikayesi/
|
Şeyma ve Kuşların Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Şeyma sabah penceresini açınca çok şaşırdı tamda camın kenarında bir kuş yuvası vardı, oysa daha dün hiçbir şey fark etmemişti . Biraz bekledi ama gelen giden bir kuş yoktu. Herhalde benden çekiniyor deyip tülü kapattı ve beklemeye başladı. Önce anne kuş sonrada baba kuş yuvaya geldiler. Şeyma çok mutlu olmuştu. Artık her gün bu sevimli misafirlerine yem veriyor onların cıvıl cıvıl öten sesleriyle uyanıyor ve onları izlemekten çok keyif alıyordu.
Bir sabah Şeyma çok erken uyandı çünkü camın önünden gelen kuş sesleri o kadar çok ve cırtlak geliyordu ki dayanamadı kalktı, camı açtığında gözlerine inanamadı. Anne kuşun yanında üç tanede yavru kuş vardı. Anne kuş ve baba kuş yavrularını beslemek için koşturup duruyor bir oraya bir buraya kanat çırpıyorlardı. Bir ara sessizlik oldu ve kuşlar sustu karınları doymuş ve uykuya dalmışlardı. Şeyma, aç olduklarını düşündüğü anne ve baba kuşa camın önüne yem koydu. Yorgun olan kuşlar yemi yemi tam yiyeceklerdi ki yavru kuşlar tekrar ötmeye başladı. Günler, böyle geçti gitti. Yavru kuşlar büyüdü, Şeyma bütün bu süreci izlemiş ve yavrularını koruyup kollamak için anne ve baba kuşun mücadelesine hayran kalmıştı.
O gün yuvada bir hareketlilik yaşanıyordu. Şeyma dikkatle izlemeye devam etti. Ve yavru kuşlar kanat çırpmaya sonrada sırayla yuvadan uçmaya başladı. İnanılır gibi değildi kuşlar uçuyor anne ve babası onları gururla izliyordu. Şeyma çok duygulandı, kendi anne ve babası geldi gözünün önüne. Onlarda Şeyma güzel bir şey yaptığında nasılda gururla bakıyorlardı kendisine. Evet, sevgi emekti ve emeğin karşılığı sadece başarıydı. Şeyma bunu, bu küçük sevimli kuş ailesinden anlamıştı. O günden sonra kendisine emek veren herkesi başarısıyla gururlandıracaktı.
|
https://www.kisamasaloku.com/aslan-ve-tilkinin-masali/
|
Aslan ve Tilkinin Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken ormanın içinde yavru bir tilki yaşarmış. Anne tilki o çok küçükken çok uzaklara gitmek zorunda kalmış. Bu yüzden yavru tilki tek başına büyümüş.
Annesinden öğrenmesi gereken bir çok şeyi kendi kendine öğrenmek zorunda kalmış. Merak ettiklerini ormandaki diğer arkadaşlarına soruyormuş. En çokta ormanların kralı Aslan’ı merak ediyormuş. Arkadaşlarının anlattıklarına göre çok heybetli ve korkusuz bir o kadar da güçlüymüş. Kimse onunla karşı karşıya gelmek istemiyormuş. Ancak bizim yavru tilki ormanlar kralı aslanı merak ediyor hem çok görmek istiyor hemde çok korkuyormuş. Bir gün tüm cesaretini toplamış ve Aslan’ın ormandan dönmesini beklemiş. Aslan tam karşıdan bütün ihtişamı ile geliyormuş. Yavru tilki korkmuş ve çalıların arkasına saklanmış. Aslan tilkiyi fark etmiş ama hiç istifini bozmadan yoluna devam etmiş. Ertesi gün tilki tekrar cesaretini toplayıp aynı yerde beklemiş. Bu sefer saklanmamış ve aslan yaklaşınca kenara çekilip ona yol vermiş. Aslan tilkinin yanından geçmiş ve selam vermiş.
Üçüncü gün tilki korkusuz bir şekilde yolun ortasında durmuş ve Aslan gelincede hiç kıpırdamamış yol vermemiş. Bunu gören aslan tilkiye yaklaşmış ve aniden kükremiş. Tilki korkunca da ona “Sen genede haddini bil ve kendine çok güvenme ne olur ne olmaz” demiş. Tilki Aslan’ın ne demek istediğini anlamış ve ormanda yaşamanın kuralları olduğunu herkes tedbirini almalı ve boyundan büyük cesaretin iyi olmadığını anlamış. Burada da masal bitmiş.
|
https://www.kisamasaloku.com/hareketli-sapkanin-hikayesi/
|
Hareketli Şapkanın Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Beril ve Duru iki yakın arkadaşlarmış. Zamanlarının çocuğunu birlikte geçiriyorlarmış. Bu iki yakın arkadaş büyümüş ve aynı okula gitmeye başlamışlar. İlk okul 3. sınıfa giden Beril ve Duru o hafta öğretmenlerinin verdiği ödevi bitirmek için bir araya gelmeye karar vermişler. Annelerinden izin alıp Berillerin evinde ders çalışmaya başlamışlar.
Beril ve Duru, Beril’in odasına gitmiş ve ders çalışmaya başlamışlar. Dersleri biraz zormuş. İki arkadaş ödevlerini yaparken çok sıkılmışlar, biraz sohbet etmişler. Sohbetleri bitince derse geri dönmüşler ve o sırada karşılarında ki duvarda asılı olan atkı yere düşmüş. Atkının yere düştüğünü görmüşler ve sonra kaldırır diye düşünüp çalışmaya devam etmişler. Atkı birden hareket etmeye başlamış. Bunu gören iki arkadaş birden çığlık atmışlar ve koltuğun üstüne çıkmışlar. Beril “Duru, gördün mü atkı hareket ediyor” demiş. Duru “Gördüm, gördüm. Ama bu nasıl olur? Yoksa atkı sihirli mi?” diye sormuş. Beri “Sihir diye bir yok ki Duru” demiş. Duru “Evet, sihir diye bir şey yok. Ama bu atkı sihirli değilse nasıl hareket ediyor?” demiş. Beril, Duru’nun sorusuna cevap verememiş çünkü o da atkının nasıl hareket ettiğini bilmiyormuş. Beril “Duru, üç dediğimde kapıya doğru kaçalım” demiş. Duru “Tamam” demiş ve Beril üç deyince iki arkadaş kapıya koşup odadan çıkmışlar. Duru “Ben eve gidiyorum Beril” demiş. Beril “Beni burada canlı atkıyla yalnız mı bırakıyorsun?” diye sormuş. Duru “Haklısın, bu doğru değil” o zaman bir çözüm yolu bulalım ve o atkıdan kurtulalım” demiş. Beril ve Duru düşünmeye başlamışlar. Odaya gidip tekrardan atkıya bakmak istemişler ve odanın kapısından içeri bakmışlar. Kızlar odaya girdiğinde atkı tekrar hareket etmiş ve yine odadan kaçmışlar.
O an Beril’in aklına bir fikir gelmiş uzun bir sopa ile atkıyı almayı teklif etmiş. Dur, Beril’in fikrini beğenmiş ve hemen bir sopa bulup odaya girmişler. Beril sopayı uzatmış ve atkıyı almaya çalışmış. Sopayı uzattığında birden atkının altından evin kedisi çıkmış. Beril ve Duru kedinin çıktığını görünce çok şaşırmış ve sevinçle kediyi kucaklarına lamışlar. Bir eşyanın hareket etmeyeceğini tekrardan anlamış olmuşlar.
|
https://www.kisamasaloku.com/karabasin-maceralari-koyden-kente/
|
Karabaş’ın Maceraları: Köyden Kente » Masal
| null | null | null |
Sevimli mi sevimli küçük bir köpekmiş Karabaş. Annesi o çok küçükken uzaklara gitmiş. Karabaş’da köyün sokaklarında tek başına büyümüş. Bazen aç kalmış, bazen üşümüş, çok mücadele etmiş ve ayakta kalmayı başarmış. Zaten çok sevimli bir köpek olduğu içinde kısa zamanda tüm köy halkının ve özellikle çocukların dostu olmuş. Bütün tüyleri bembeyaz sadece sevimli minik kafası simsiyahmış onun içinde çocuklar ona Karabaş ismini takmışlar.
Karabaş köyde kimin yardıma ihtiyacı olsa onun yardımına koşarmış. O günde her gün olduğu gibi Karabaş köyde bir oraya bir buraya koşuyormuş derken köye bir minibüs gelmiş. İçinden çocuklar inmiş. Bu bir okul gezisiymiş. Başlarında öğretmenleri, çocuklara köyü ve köy hayatını göstermeye gelmişler. Çocukların peşine Karakaş’da katılmış ve başlamışlar gezmeye. Çocuklar gördükleri birçok şeyi hayretle izliyorlarmış. Mesela hayvanların su içtiği yalağı daha önce hiç görmemişler. Değirmenin nasıl döndüğünü, bahçede yakılan ateşte yemek pişirmeyi, toprak fırını ve orada pişen ekmeği, birçok meyveyi, çiçekleri, bazı hayvanları daha önce hiç görmemişler. Onlar bütün bunlara şaşkınlıkla bakarken Karabaş da onlara aynı şaşkınlıkla bakıyormuş. “Acaba şehirde yaşamak nasıldır?” derken akşam olmuş ve öğrenciler minibüslerine binmek ve geri dönmek için hazırlanmaya başlamışlar. Karabaşın aklına bir fikir gelmiş ve kimseye görünmeden minibüse binmiş. “Belki şehirde annemi bulurum” demiş. Yolda giderken uyuya kalmış minibüs durduğunda ise şaşkın şaşkın etrafına bakınmış. Çok sesli bir yere geldiğini fark etmiş. Üstelik çokta kalabalıkmış. Bu kalabalıkta annesini bulma imkanı yokmuş. Her taraf beton, hiç yeşillik yokmuş. Susamış su içmek için ne bir çeşme nede bir dere varmış.
Bir anda ne yapacağını bilememiş üşümüş, korkmuş, acıkmış titremeye başlamış. “Ben nasıl böyle bir hata yaptım” derken işte tamda o anda sırtında bir el onu uyandırmaya çalışıyormuş. “Uyan karabaş uyan, senin bu minibüste işin ne? Yokluğunu fark edip aramasak yanlışlıkla şehre gidecektin” demiş. Karabaş şaşkın şaşkın etrafına bakarken anlamış ki minibüsün hareket etmesini beklerken uyuya kalmış ve gördükleri bir rüyaymış. Çok mutlu olmuş ve hemen aşağıya inmiş. Bir dahada köyden hiçbir yere hele şehre gitmeyi aklından bile geçirmemiş. Doğan yavrularını da hiç terk etmeyi düşünmemiş ve köyünde mutlu mesut yaşamış.
|
https://www.kisamasaloku.com/acgozlu-filin-masali/
|
Açgözlü Filin Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde açgözlü bir fil varmış. Bu fil yemek yemeği çok severmiş. Ağaçlarda bulduğu her meyveyi yer diğer hayvanlara çok fazla bir şey bırakmazmış.
Günlerden bir gün açgözlü fil ağacın birinde güzel bir elma bulmuş. Elmayı almış ve herkesten uzakta yemeğe başlamış. O an ağaçların arkasından giden bir geyik görmüş. Geyiğin elinde kocaman elmalar ve armutlar varmış. Açgözlü fil uzakta ki geyiğe seslenmiş “Hey sen! Hemen o elinde ki meyveleri bana getir!” demiş. Geyik “Bunları ben buldum. Sende git ormanın içinde kendine yiyecek bul.” demiş. Fil geyiğin cevabına çok sinirlenmiş. “Hemen buraya gelmezsen seni yakalar ve elindeki meyveleri alırım” demiş. Geyik, file hiç cevap vermeden yoluna devam etmiş. Açgözlü fil geyiğe çok sinirlenmiş ve elindeki elmayı bırakıp, geyiğin peşinden koşmaya başlamış. Geyik, filin geldiğini görünce tüm gücüyle koşmaya başlamış. Ormanın içinde bir oraya bir buraya koşup durmuşlar ve en sonunda geyik, file izini kaybetmiş. Geyiği bulamayan fil, geri dönmek zorunda kalmış. O sırada ağaçların dallarında uçan bir kuş, filin yarım bıraktığı elmayı görmüş ve hemen o elmaya doğru uçmuş. Gagasıyla elmayı almış ve yuvasına doğru uçmaya başlamış.
Ağacına dönene fil, elmanın orada olmadığını görmüş. Her yerde elmasını aramaya başlamış. Birden ağacın dalındaki yuvada kuşu görmüş ve kuş elmayı afiyetle yemiş. Geyiğin elindeki meyvelere gözünü diktiği için kendi elmasını kaybeden fil çok üzülmüş. O an yaptığının açgözlülük olduğunu anlamış. Bir daha kendi elindekinin kıymetini bileceğine dair kendi kendine söz vermiş. Masal da burada bitmiş.
|
https://www.kisamasaloku.com/gecmisten-gelen-fotograflarin-hikayesi/
|
Geçmişten Gelen Fotoğrafların Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Büşra, 6 yaşında küçük bir kızmış. Hafta içi okula gider hafta sonları ise annesi ve babasıyla vakit geçirirlermiş. Büşra o hafta sonu gezmek istememiş. Nenesi ve dedesini görmek için onların yaşadığı şehre gitmek istemiş. Annesi ve babası Büşra’nın isteği üzerine Cuma akşamı ailecek yola çıkmışlar. Sabaha karşı varacakları yere varmışlar. Nenesi ve dedesi kapıda çocuklarını görünce çok sevinmişler.
Birlikte ailecek kahvaltı ya oturmuşlar. Herkes çok mutluymuş. Hep beraber sohbet etmişleri gülüşmüşler. Kahvaltıdan sonra kahve keyfine geçmişler. Büşra da büyükleri kahve içerken okulda öğrendiklerini onlara anlatmaya başlamış. Daha sonra nenesi ile birlikte dolaşmaya çıkmışlar. Etrafta bir çok ağaç görmüş, çiçek toplamış ve temiz hava almış. Markete girip akşam için nenesi ile birlikte yiyecekler almışlar ve eve geri dönmüşler. Eve döndüklerinde annesi, nenesi ve Büşra mutfakta yemek hazırlamışlar. Dedesi ve babası da salonda tavla oynuyorlarmış. Akşam yemeğinden sonra Büşra nenesi ile birlikte çatı katından eşya almaya çıkmışlar. Bir kapı gören Büşra nenesine “Nene, burada ne var?” demiş. Nenesi “Burada bizim eski eski eşyalarımız var kızım.” demiş. Büşra “İçeriye girebilir miyim?” diye sormuş. Nenesi “Tabi ki kızım” diyerek kapıyı açmış ve Büşra geçmişte bir yolculuğa başlamış. İlk olarak dikkatini plaklar çekmiş. Daha sonra şapkalar ve fotoğrafları görmüş. Fotoğraflar Büşra için çok değerliymiş. Nenesi ile birlikte albümlere bakmaya başlamışlar. Nenesinin, dedesinin küçüklüğünü görmüş. Akrabalarını görmüş. Babasının çocukluğu ile karşılaşmış. Büşra fotoğraflardan çok etkilenmiş. O da artık fotoğraflara karşı daha farklı bakmaya başlamış. Odada işleri bitince aşağıya inmişler ama Büşra’nın aklı hala fotoğraflardaymış.
Ziyaretleri bitip eve dönmüşler. Evde de fotoğraf albümlerine bakmışlar. Bir kaç gün sonra nenesi ve dedesinden bir kargo gelmiş. Büşra paketi açtığında paketin içinden bir fotoğraf makinesi ve bir not kağıdı çıkmış. Not kağıdında “Sende geleceğine, geçmişinden izler bırakmak istersen bu makineyi kullanabilirsin güzel kızım” yazıyormuş. Büşra çok sevinmiş ve hemen teşekkür etmek için nenesi ile dedesini aramış. O günden sonra Büşra her özel anın fotoğrafını çekip tarihini yazıyormuş.
Daha fazla kısa masal okumak için Çocuk Masalları Kısa kategorimizi inceleyebilirsiniz.
|
https://www.kisamasaloku.com/acgozlu-adam-ve-sihirli-lambanin-masali/
|
Açgözlü Adam ve Sihirli Lambanın Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal iken pireler berber iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, uzak diyarlarda, uzun zaman önce altın kaplamalı kocaman bir köşk ve bu köşkte yaşayan zengin mi zengin, cimri mi cimri bir o kadar da açgözlü bir adam yaşarmış. Aslında bu adam eskiden çok fakirmiş hiç parası yokmuş yarı aç yarı tok, çöp toplayarak karnını doyuruyormuş.
Bir gün çöpün içinde bulduğu bir oyuncağı işine yaramadığı için oradan geçen bir çocuğun üzerine atmış. Bunu gören yaşlı aksakallı bir dede yaptığının iyilik olduğunu düşünmüş ve karşılığında kendisini ödüllendirmek istemiş. Fakir adam aslında niyetinin iyilik yapmak olmadığını işine yaramadığı için verdiğini yaşlı dedeye söylememiş. Yaşlı dede de adama bir gece lambası hediye etmiş. Bu bir sihirli gece lambasıymış. Yaşlı dede “Bu lamba sihirli, sen ne istersen iste lamba hemen yerine getirir” demiş. İşte ne olduysa o günden sonra olmuş. Adam her gün sihirli lambadan altın istemiş. Sihirli lambada her gün adama çuval çuval altın vermiş. Böylece fakir olan, karnını çöpten doyuran adam biranda çok zengin olmuş. Önce kendine altından bir köşk yaptırmış, sonra da köşkü altın kaplamalı eşyalar ile doldurmuş. Canının her istediğini alabiliyor, yiyebiliyormuş. Ancak bir şeyi yapmak hiç aklına gelmemiş, o da “İyilik yapmak”. Sihirli lambadan kimse için iyilik yapmak istememiş. Bir gün köşkün kapısı çalmış ve bir kadın yanında, çocuğuyla zengin adamdan yardım istemiş. Kadın “Sen zamanında çocuğuma oyuncak hediye etmiştin, şimdi karnı çok aç bir lokma ekmek verir misin?” demiş. Zengin adam sinirli bir şekilde “Hadi başka kapıya, ben senin çocuğuna oyuncak falan hediye etmedim.” demiş. Kapıyı sert bir şekilde kapatmış. Hemen ardından kapı tekrar çalmış ve cimri adam kapıyı açar açmaz tam bağıracakmış ki karşısında yaşlı dedeyi görmüş. Dede “Ben sana yaptığın iyilik karşısında bu sihirli lambayı hediye ettim, daha çok iyilik yap diye. Oysa sen iyilik yapmadığın gibi birde kapına gelen yardıma muhtaç birini geri çevirdin.” demiş. Adam yaşlı dedenin dediklerini hiç dinlememiş nasıl olsa lamba bende de diye düşünmüş ve kapıyı yaşlı dedenin suratına kapatmış.
Ertesi sabah yine sihir yapmak için lambayı eline aldığında lamba elinden düşmüş ve paramparça olmuş. Lambanın kırılmasıyla da o güne kadar yapılan bütün sihir biranda bozulmuş. Açgözlü adam kendini sokakta çöplerin arasında bulmuş. Etrafta ne şato nede başka bir şey varmış. Yaptığı hatayı anlamış ama iş işten geçmiş. Yaşlı dede ona bir fırsat sunmuş, eğer o bu fırsatı iyi değerlendirse imiş şimdi hem kendine hemde başkalarına faydası olacakmış. Paylaşmak güzeldir, paylaştıkça çoğalır.
|
https://www.kisamasaloku.com/ahmetin-aile-resmi/
|
Ahmet’in Aile Resmi » Masal
| null | null | null |
Ahmet sabah uyandığında evdeki hareketlilikten bir şeyler olduğunu anladı ama bir anlam veremedi. Annesinin davranışları, babasının telaşı evdeki gerginlik derken öğle oldu ve kapının önünde bir araba durdu. Arabadan köyde yaşayan babaannesini indirdiler. Evin bodrum katına götürdüler. Aradan baya bir zaman geçtikten sonra anne ve babası yukarıya çıktı. Ahmet merakla annesine neler olduğunu sordu ancak bir cevap alamadı. Babası da o gün pek havasında değildi sorduğu soruyu duymuş olmasına rağmen o da cevap vermedi.
Ahmet merakla olanları izliyor ve bir anlam yüklemeye çalışıyordu. Daha önce bir kaç kez babasıyla babaannesini köye ziyarete gitmişti ancak bu ziyaretler hep kısa olmuş ve annesi onlarla gitmemişti. Oysa şimdi babaannesi ilk defa evlerine gelmişti ama nedense bodrum katına. Akşam sofra kurulurken Ahmet’in dikkatini çeken bir şey oldu, annesi tepsiye bir tas çorba ve bir dilim ekmek koydu. Babası annesinin hazırladığı tepsiyi aldı ve bodrum katına babaannesinin yanına indi. Bir kaç dakika sonrada elinde tepsi ve boş kaseyle tekrar yukarı çıktı. Hep beraber sofraya oturdular, annesi önce çorbalarını koydu, çorbadan sonra köfte pilav ve cacık yediler. Daha sonra çaylar içildi, tatlılar yenildi ve yatma saati gelince herkes odasına çekilip yattı. Ancak Ahmet’in uykusu yoktu yavaşça yataktan kalktı ve sessizce bodrum katına indi hava çok soğuktu ve bodrum katı daha serin oluyordu. Ayakları buz gibi olmuştu. Bodrum katına geldiğinde gözlerine inanamadı babaannesi bir yatakta öylece yatıyor ve tavana bakıyordu. Yanına gitti ve elini tuttu ancak yaşlı kadın hafıza sorunu yaşıyordu, onu tanımamıştı. Üşüdüğünü düşünerek üzerini örttü. Şimdi olan biteni anlamıştı. Köyde hastalanan babaannesini bakacak kimsesi olmadığı için buraya getirmişlerdi. Peki ama neden bodrum katı? Ahmet bunları düşünürken gözleri doldu.
Ertesi sabah kahvaltı için mutfağa gittiğinde gene bir tepsi ve içinde bir kase çorba, akşam yemeği gene aynı şekilde günler böyle geçiyor ve Ahmet zavallı babaannesi için hiç bir şey yapamıyordu. Sonra aklına bir fikir geldi. Eline bir kağıt ve bir kalem aldı üzerine kocaman bir ev resmi çizdi. Evin bodrum katını çizmeyi ihmal etmedi. Evin yanına da elinde tepsiyle duran bir adam resmi çizdi. Resmi güzelce boyadıktan sonra mutfağın duvarına astı. Anne ve babası resmi görünce çok beğendiler ve resmi anlatmasını istediler. İşte Ahmet’inde istediği tamda buydu ve başladı anlatmaya “Anneciğim, babacığım bu benim gelecekte hayal ettiğim evim, burasını da sizin için çizdim bodrum katı. Siz orada kalacaksınız. Elimdeki tepside ise iki kase çorba ve iki dilim ekmek var. Sizin için hazırladım. Nasıl güzel mi?Beğendiniz mi?” dedi. Anne ve babasının yüzü kızardı ve yaptıkları hatayı anladılar.
“O günden sonra nemi oldu? Bence bunu siz tahmin edebilir hatta birbirinize anlatabilirsiniz, ama bence güzel şeyler oldu ve herkes mutlu mesut yaşadı.”
|
https://www.kisamasaloku.com/aile-gelenegi-hikayesi/
|
Aile Geleneği Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Bahar gelmiş, kuşlar ötmeye başlamış. Her yerde çiçekler açıyor ve doğa canlanmaya devam ediyormuş. Bora’ da yıllar önce başka bir ülkede okumak için ayrıldığı eve eşi ve çocuğuyla dönmeye bir bahar günü karar vermiş. Hemen eşyaları toplayıp, ailesini ziyaret etmek istiyormuş. Küçük Yusuf da çok heyecanlıymış. Bir kaç senedir babaannesini ve dedesini görmüyormuş. Onları çok özlüyormuş. Bora’nın ailesinin evinde de aynı telaş varmış. Oğlu, torunu ve gelini gelecek diye çok mutlularmış.
Hazırlıklar bitmiş Yusuf, babası Bora ve annesi yola çıkmışlar. Uzun süren bir yolculuğun sonunda ailelerinin evine varmışlar ve beklenen kavuşma gerçekleşmiş. Herkes çok mutluymuş. Anne çok güzel bir sofra kurmuş. Oğlu ve ailesinin bütün sevdiği yemekleri yapmış. Herkes neşe içinde bir akşam geçirmiş. Sabah olduğunda Yusuf, babasını uyandırmış ve birlikte bahçeye inmişler. Meraklı gözlerle etrafa bakan Yusuf sırayla dizilmiş olan ağaçları görmüş. “Baba, neden bu ağaçların üzerinde isimler yazıyor?” diye sormuş. Bora, Yusuf’a anlatmaya başlamış “Bak oğlum bu ev bu bahçe çok eski. Benim babam, yani senin deden bile bu evde doğmuş. Deden doğduğu zaman babası onun için bir ağaç dikmiş ve önüne ismini yazdırmış. Daha sonra deden de ben, amcan ve halan doğduğunda ağaç dikip önüne ismini yazdırmış. Bu bizim aile geleneğimiz haline gelmiş” demiş. Yusuf babasının anlattıklarından çok etkilenmiş. Yıllar önce yapılan bir davranışın, hala devam etmesi Yusuf’u çok şaşırtmış.
Ertesi gün bu sefer babası Yusuf’u kaldırmış ve bahçeye çağırmış. Bahçeye indiğinde babasının elinde ağaç fidesi görünce meraklanmış. “Babacığım, bu nedir?” diye sormuş. Babası “Dün anlattığım hikayeyi hatırlıyor musun Yusuf?” demiş. Yusuf evet dercesine kafasını sallamış. Bora “İşte bu da senin ağacın oğlum. Sende bu ağaç gibi yavaş yavaş büyü ve uzun yıllar boyunca yaşa” demiş. Yusuf babası gibi kendisinin de ağacının olmasına çok sevinmiş. Baba oğul birlikte ağacı dikmişler. Yusuf o tatili bir daha hiç unutmamış. En büyük hayali de seneler sonra, onunda çocuklarına ağaç dikmek ve bu geleneği sürdürmekmiş.
|
https://www.kisamasaloku.com/sekerci-dede-masali/
|
Şekerci Dede Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, zamanın birinde uzak diyarlarda bir yerlerde yaşlı mı yaşlı, tatlı mı tatlı, tonton bir dede yaşarmış. Adı da Şekerci Dede’miş. Çocukları çok seven bu Şekerci Dede’nin hiç kimsesi yokmuş. Oda bütün sevgisini çocuklara verirmiş. Onlar için her gün renkli renkli şekerler yapar, yaptığı bütün şekerleri de köydeki çocuklara dağıtırmış. Köyün bütün çocukları Şekerci Dede’yi çok severmiş.
Bir gün köyde çok yağmur yağmış ve Şekerci Dede’nin zaten çok eski olan kulübesi yıkılmış. Bütün eşyaları ıslanmış. Şekerci Dede sokakta kalmış. Üşümüş ve hastalanmış. Artık şekerde yapamaz olmuş. Çocuklar mutsuz, Şekerci Dede hasta günler geçip gidiyormuş. Bu durumu şeker perileri fark etmiş ve çok üzülmüş. Aralarında oturup konuşmuşlar ve bir karar almışlar. O gece herkes uyurken önce Şekerci Dede’ ye şekerden çok güzel bir şato yapmışlar. Şatoya bir havuz yapmışlar. Havuzun içini rengarenk şekerlerle doldurmuşlar. Sonrada şekerden ilaç yapmışlar. Şekerci Dede ilacı içince hemen iyileşmiş. Köyün bütün çocukları sabah uyanınca köyün ortasındaki şekerden yapılmış kocaman, rengarenk ve mis gibi şeker kokan şatoyu görünce çok şaşırmışlar. Şatonun bahçesine gidince şeker dolu havuzu görmüşler. Şekerci Dede havuzun başında oturmuş “Hadi çocuklar, bu şekerler size şeker perilerinin hediyesi, çekinmeyin hepsi sizin” demiş.
Çocuklar çok mutlu olmuşlar. Şekerci Dede’de çok mutluymuş, artık yaşlandım çocuklara şeker yapamayacağım diye üzülürken şeker perilerinin bu yardımı sayesinde her gün çocuklara şeker ikram etmiş. Böylece uzun yıllar Şekerci Dede ve çocukları mutlu mesut yaşamışlar. Burada da masal bitmiş, ama şatodaki şekerler hala bitmemiş.
|
https://www.kisamasaloku.com/gokyuzunde-yasayan-uc-arkadasin-masali/
|
Gökyüzünde Yaşayan Üç Arkadaşın Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde üç arkadaş varmış. Bu arkadaşlar gökyüzünde yaşarmış. Birinin adı Güneş, birinin adı Bulut, birinin adı da Gökkuşağı imiş. Bu üç arkadaşın birbirinden farklı özellikleri varmış. Bu özelliklerinden dolayı sık sık tartışırlarmış. Mesela bazı sabahlar Güneş o kadar güçlü parlarmış ki herkes sıcaktan yanarmış. Bunu gören Bulutlar, Güneşin önüne geçer ve gölge yapmaya çalışırlarmış. Bazen de bu durum yetersiz kaldığı için çarpışıp yağmur yağdırırmış. Zavallı Gökkuşağı ise her seferinde araya girerek ortalığı yumuşatırmış.
Yeryüzünde yaşayan insanlar bu kavgadan habersiz havanın durumuna göre hareket ederlermiş. Bir gün Güneş ve Bulut birbirlerine küsmüş günlerce ortalarda görünmemiş, her yer kapkaranlık kalmış. Duruma üzülen Gökkuşağı insanlardan yardım istemiş. İnsanlar devreye girmiş ve Dünyanın hem Güneş’e hemde Yağmur’a ihtiyacı olduğunu anlatmışlar. Bu yüzden kavga etmelerine gerek olmadığını söylemişler. Bunu öğrenen iki arkadaş bir daha hiç kavga etmemiş. Böylece bazen Güneş açmış, bazen Yağmur yağmış. Bu durumdan en çokta Gökkuşağı mutlu olmuş.
Daha sonra Rüzgar, Kar da onlara eklenmiş ve böylece Mevsimler olmuş. İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış. O günden sonra yer yüzünde de, gökyüzünde de herkes mutlu mesut yaşamışlar.
|
https://www.kisamasaloku.com/kurttan-cobana-guven-dersi-masali/
|
Kurttan Çobana Güven Dersi Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken zamanın birinde uzak diyarlarda bir çoban yaşarmış. Çoban bütün köyün koyunlarına çobanlık yaparmış. Her sabah koyunları köylüden emanet alır, otlatmaya yaylaya götürüp akşam olunca da köyüne geri döner koyunları köylüye teslim edermiş.
O sabah gene yaylaya giderken bir kurt görmüş. Kurt çobana bir teklifte bulunmuş “İzin ver bugün kuzularını yaylaya ben götüreyim sende dinlen” demiş. Gerçekten de çoban çok yorgunmuş üstelikte evde yapılacak çok iş varmış. Bir an düşünmüş sonra kurda güvenmek istemiş. “Peki sana güvenmek istiyorum” demiş. Kurt kuzuları yaylaya çıkarmış, bütün gün otlamalarını beklemiş ve akşam olunca çobana geri götürmüş. Çoban durumdan memnun bir şekilde ertesi gün, sonraki gün, daha sonraki gün kuzuları kurda emanet etmiş. Ancak bu durum kurdun canını sıkmaya başlamış ve çobana verdiği güveni, çobanın kötü kullandığını düşünmüş. Ertesi gün çobana bir ders vermek için kuzuları almış, otlatmış ancak akşam olunca çobana geri götürmemiş. Çoban akşam olup kurt kuzularını geri getirmeyince paçaları tutuşmuş. Köy halkına durumu anlatmış “Ben kurda güvendim“ demiş.
Tam da o sırada kurt kuzuları köylüye teslim etmek için gelmiş. Durumu köylüye birde kurt anlatmış. Bunun üzerine köylü kurda hak vermiş. Çobana “Güvenmek güzel, ancak güveni kötüye kullanmak hiç güzel değil. Üstelik emanete ihanet etmemeliydin bu olay sana ders olsun“ demişler. O günden sonrada köylü kuzularını çobana değilde kurda emanet etmiş. Buradaysa masal bitmiş.
|
https://www.kisamasaloku.com/surekli-aglayan-cocugun-hikayesi/
|
Sürekli Ağlayan Çocuğun Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Bu hikayede, her şeye ağlayan, hiçbir şeyden mutlu olmayan bir çocuk varmış. Bu çocuğun adı Gökhan mış. Gökhan daha 4 yaşındaymış. Ama hiç 4 yaşında bir çocuk gibi davranmıyormuş. Daha çok 1 ve 2 yaşında bir bebek gibi hareketler yapıyormuş. Çünkü anne ve babasından “Hayır” kelimesini duymaya tahammülü yokmuş. Annesi ve babası artık bu duruma el atmaya ve Gökhan’ı bu huyundan vazgeçirmeye karar vermişler.
Öncelikle Gökhan’ı bir okula yazdırmışlar. Okula gittiğinde diğer arkadaşlarının ağlamadığını, kimsenin kimse ile küsmediğini gören Gökhan çok şaşırmış. Daha sonra anne ve babası Gökhan için alışverişe gitmişler ve ona küçük çocuk kıyafetleri alıp hediye etmişler. Gökhan paketleri merakla açmış fakat içinden çıkan kıyafetleri oyuncakları görünce çok şaşırmış. Bu kıyafetlerin ona olmayacağını söylemiş. Annesi ve babası onun küçük bir çocuk gibi davrandığını, her şeye ağladığını bu yüzden ona küçük çocuk kıyafetleri aldıkları söylemiş. Gökhan üzülerek odasına gitmiş ve nerede yanlış yaptığını düşünmüş. Bir an sınıfında ki arkadaşları gelmiş aklına. Hiçbiri ağlamıyormuş. Bütün arkadaşları, öğretmeni ve ailesini dinliyormuş. Sonra annesinin ve babasının aldığı hediyeyi düşünmüş. Daha da üzülmüş. Demek ki hata yapıyorum demiş içinden.
O gece düşünerek uyuyan Gökhan sabah ailesi ile konuşmak istemiş. Onlara artık ağlamayacağını ve bir bebek gibi kendi istediğinin olması için sorun çıkarmayacağını söylemiş. Annesi ve babası bu duruma çok sevinmiş. Oğullarına sarılmış ve öpmüşler. Gökhan’ı okula bıraktıktan sonra ona yeni kıyafetler ve oyuncaklar almışlar. Akşam eve gelen Gökhan’a yeni eşyalarını vermişler. O günden sonra Gökhan annesi ve babasını hiç üzmemiş. Sebep yokken de hiç ağlamamış.
|
https://www.kisamasaloku.com/yavru-tavsan-ve-mendil-masali/
|
Yavru Tavşan ve Mendil Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde ormanın birinde yaşayan tavşan varmış. Küçük tavşan ailesi ile birlikte yaşıyormuş. Ormanda yaşayan yavru hayvanların hepsi ile arkadaşmış. Her gün dışarıda yavrularla birlikte oyunlar oynar eğlenirmiş.
Günlerden bir gün anne tavşan evde temizlik yapmaya başlamış. İsterse yavru tavşanının dışarı çıkabileceğini söylemiş. Fakat tavşan dışarı çıkmak istememiş ve annesini izlemek istediğini söylemiş. Anne tavşan evinde temizliğe başlamış. Bir çok yeri sürüp, silmiş. Daha sonra yatak odasında bulunan sandığı açmış ve meraklı yavru tavşan hemen annesinin yanına gitmiş. Anne tavşan sandıkta duran eşyaları çıkarıp temizlemeye başlamış. O an da yavru tavşanın dikkatini küçük bir mendil çekmiş. Bu mendil bembeyaz ve kenarları inci boncuklarla çevriliymiş. Yavru tavşan mendile doğru eğilmiş ve sandığın içinden almış. Mendili çok beğenen yavru tavşan annesinden bu mendilin kendisinin olmasını istemiş. Annesi kaybetmemesi koşuluyla mendili yavrusuna vermiş. Yavru tavşan mendili almasının mutluluğu ile evden çıkmış ve mendili arkadaşlarına göstermek için ormanın derinliklerine doğru koşmuş. O kadar hızlı koşmuş ki arkadaşlarının yanına gittiğinde mendili cebinden çıkarmak istemiş ama mendil orada yokmuş. Yavru tavşan anda mendili kaybettiği için çok üzülmüş ve ağlamaya başlamış. Yavru tavşanın ağladığını gören yavru hayvanlar hemen tavşanın etrafını sarmış, neden ağladığını sormuş. Yavru tavşan annesinden mendili aldığını ve onlara göstermek için koştuğunu, mendili kaybettiğini anlatmış. Arkadaşları yavru tavşana çok üzülmüş ve ona yardım edebileceklerini anlatmışlar. Yavru tavşan gözyaşlarını silmiş ve hangi yoldan geldiğimi arkadaşlarına göstermiş. Yavru hayvanlar; zebra, kanguru, fil, kaplumbağa, maymun ve ceylan üzgün tavşana yardım etmek için mendili aramaya başlamışlar.
Ne kadar çok arasalar da bir türlü güzel mendili bulamamışlar. Tam mendilden ümitlerini kesmişler ama o anda yavru sincap elinde mendille arkadaşlarının yanına gelmiş. Sincap “Merhaba arkadaşlar, bakın tavşanların kapısının önünde ne buldum. Çok güzel değil mi?” demiş. Tavşan mendili görünce koşup arkadaşına sarılmış. “Bu mendil annemin mendili. Ben çok beğendiğim için bana vermişti. Ama ben onu kaybettiğimi sandım ve arkadaşlarımla saatlerdir onu arıyorum. Bulduğun için çok teşekkür ederim” demiş. Sincap mendili arkadaşı tavşana vermiş. Mendilin bulunmasıyla bütün hayvanlar rahat bir nefes almış. Tavşan arkadaşlarına birazdan geleceğini söylemiş ve eve koşmuş. Annesine mendili geri vermiş. Hatıraları saklayabileceği yaşa geldiğinde mendili tekrar almak istediğini ama şuan değerli eşyaları saklamak için küçük olduğunu söyleyip annesine sarılmış. Masal da burada bitmiş.
|
https://www.kisamasaloku.com/guzel-prensesin-masali/
|
Güzel Prensesin Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken zamanın birinde uzak diyarlarda bir saray varmış. Bu sarayın içinde yaşayan bir prenses varmış. Prenses o kadar güzelmiş ki gören bir daha o güzelliği unutamıyormuş. Upuzun saçları, masmavi gözleri, kalem gibi kaşları, inci gibi dişleri varmış. Prenses de bu durumun yani güzelliğinin ve herkesin ona hayran olduğunun farkındaymış.
Prenses, her gün aynanın karşısına geçip saçlarını tarar, elbiselerini giyer, özel hazırlattığı bitki özlerinden kremlerini sürer, güzelliğini seyreder mutlu olurmuş. Bu güzel prenses bir gün bebeği olacağını öğrenmiş. Bütün saray ve prenses çok mutluymuş. 9 ay bebeğe yapılan hazırlıklar ile geçmiş ve en sonunda bebeğin Dünyaya geleceği gün gelmiş. O gün prensesin bebeği Dünyaya gelmiş, prensesin eşi ve sarayda yaşayan herkes çok mutluymuş. Bir tek prenses çok üzgünmüş. Çünkü bebeği tahmin ettiğinden çok çirkinmiş ve bebek her geçen gün daha da çirkinleşiyormuş. Prenses böyle çirkin bir bebek doğurduğuna inanamıyormuş. Bebek zamanla büyümeye başlamış ama çirkinliği hala devam ediyormuş. Bebek büyüyüp genç kız olmuş bu sırada prenses ülkeye gelen bir büyücü ile karşılaşmış. Bu büyücü prensese, bir büyü yapabileceğini ve genç kızın her geçen gün güzelleşeceğini söylemiş. Fakat her şeyin bir bedeli olduğu gibi bu büyünün de bir bedeli olacağını söylemiş. Bu bedel prensesin her geçen gün güzelleşeceği fakat aynı zamanda prensesin her gün biraz daha yaşlanacağımı söylemiş. Prenses büyücüden düşünmek için zaman istemiş.
Saraya döndüğünde düşünmüş taşınmış ve bir karara varmış. Ertesi gün hemen büyücüye gitmek için yola koyulmuş. Büyücüye vardığında en doğru kararı verdiğini ve hemen büyüyü yapması gerektiğini söylemiş. Büyücü vakit kaybetmeden büyüyü yapmaya başlamış. Büyüyü yaptıktan sonra her şey normale dönmüş. O günden sonra prensesin birbirinden güzel çocukları olmuş. Hepsi onun gibi çok güzel ve dikkat çekiciymiş. Prenses ise büyünün etkisiyle yavaş yavaş yaşlanmaya başlamış. Ama prenses bu halinden çok memnunmuş çünkü her şey olması gerektiği gibiymiş. Çocukları büyüyüp güzelleşecek ve kendi yaşlanacak O günden sonra prenses mutlu mesut yaşamış ve yaşlanmış.
|
https://www.kisamasaloku.com/yavru-baligin-masali/
|
Yavru Balığın Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde yavru bir balık varmış. Yavru balık en çok annesi ile yüzmeyi severmiş. Bir gün yavru balık annesinin yanında yüzerken birden kaybolmuş. Sağına soluna bakınmış kimseyi görememiş, çok korkmuş. Başlamış ağlamaya.
Oysa sadece annesinin yanından azıcık uzaklaşıp renkli çiçeklere bakmaya gitmiş. Ne olduysa o ara olmuş. Aslında annesi o kadarda tembih etmiş yanımdan ayrılma demiş ama bir an küçük balığın aklından çıkmış ve uzaklaşmış. Şimdi yaramaz yavru balık annesinden uzakta bir o yana bir bu yana yüzüp duruyormuş. Aynı zamanda anne balıkta yavrusunun yanından ayrıldığına inanamıyormuş ve her yer de balığı arıyormuş. Fakat anne balık ve yavru balık bir türlü birbirlerini bulamıyorlarmış. Denizin derinliklerinde yüzen yaşlı bir balık, yavru balığı şaşkın şaşkın yüzerken, bir taraftan da ağlarken görünce durdurmuş ve ne olduğunu sormuş. Yavru balık hem ağlamış hem de olanları anlatmış. Yaşlı balık yavru balığı dinlemiş ve ona böyle durumlarda ne yapabileceğini söylemiş. Yaşlı balık “Ah küçük balık. Anneni veya babanı kaybettiğinde, nerede kaybol duysan orada beklemen gerek. Çünkü annen seni en son gördüğü yerde mutlaka arayacaktır” demiş. Yavru balık, yaşlı balığın söylediklerini dinlemiş “Çok haklısınız. Şimdi hemen annemi son gördüğüm yere gitmeliyim. Yardımınız için teşekkür ederim” demiş. Yavru balık hemen kaybolduğu yere hızlıca yüzmeye başlamış ve kısa süre içinde oraya geri dönmüş. Biraz sonrada annesi onu bulmuş. Böylece mutlu son olmuş.
Yani ne yapmak gerekiyormuş eğer bir gün kaybolursak hiç yerimizden kıpırdamadan olduğumuz yerde beklememiz gerekiyormuş. Böylece büyüklerin bizi bulması daha kolay olacakmış.
|
https://www.kisamasaloku.com/tavsan-ordek-ve-sincap-masali/
|
Tavşan, Ördek ve Sincap Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde üç yakın arkadaş varmış. Bu üç arkadaş, tavşan, ördek ve sincapmış. Ormanın en güzel yerinde derenin kenarında yaşarlar ve birbirlerinden hiç ayrılmazlarmış. Orman da havalar eskisi gibi değilmiş ve yağmur çok sık yağıyormuş. Tavşan, ördek ve sincap artık yemek bulmakta zorlanıyormuş ve günlerinin çoğunu yemek arayarak geçiriyorlarmış.
Bir gün üç arkadaş sabah çıkıp yemek aramışlar ve akşam evde oturmak için toplanmışlar. Tavşan topladığı fındıklardan biraz getirmiş, ördek bulduğu güzel yapraklardan getirmiş ve sincabın evine doğru yürümüşler. Sincap arkadaşlarına hoş geldiniz demiş ve içeri almış. Üç arkadaş güzel bir sohbete başlamışlar. Gün içerisinde neler yaptıklarını, nerelerden yiyecek bulduklarını hangi hayvanlarla karşılaştıklarını konuşmuşlar. Sincap arkadaşlarına bugün hiç yiyecek bulmadığını anlatmış. Ördek ve tavşan bu duruma çok üzülmüşler ve tavşanın aklına bir fikir gelmiş. Tavşan hemen söze atılmış “Arkadaşlar, size bir önerim var. Nasıl olsa bizler çok iyi anlaşıyoruz. Ve biliyoruz ki kışın yemek bulmak oldukça zor. Neden bu soğuk ve yağmurlu günlerde aynı evde kalmıyoruz. Hem bu sayede bulduklarımızı bölüşür ve hepimizin karnı doyar” demiş. Ördek “Çok haklısın arkadaşım. Hem bu sayede kışı daha rahat atlatırız” demiş. Sincap da arkadaşlarına katılmış ve “Bu çok iyi bir fikir. Hem böylelikle hiç ayrılmamış oluruz” demiş.
Üç arkadaşın da içi birden rahatlamış. Tavşan fındıkları, ördek yaprakları ve sincapta demlediği çayı getirmiş. Güzel sohbetlerine devam etmişler ve o kış birlikte yaşayıp hiç aç kalmamışlar.
|
https://www.kisamasaloku.com/sevimli-aslan-ailesinin-masali/
|
Sevimli Aslan Ailesinin Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş ormanda yaşayan bir aslan ailesi varmış. Baba aslan, anne aslan ve yavru aslandan oluşan bu aslan ailesi diğer aslan aileleri gibi yırtıcı değilmiş, aksine çok sevimlilermiş. Meyve yiyerek beslenirlermiş. Adaletli ve dürüstlermiş. Ormanda yaşayan küçük, büyük bütün hayvanlar tarafından sevilirlermiş. Hiç bir hayvan onlardan korkmaz, hatta arkadaşlık yaparlarmış.
Mesela baba aslanın en yakın arkadaşı geyikmiş. Onlarla geyik muhabbeti yaparmış. Anne aslan ise zürafalarla çok iyi dostmuş, ormanda sürekli gezintiye çıkarlarmış. Hatta akşam yemekleri için ormandaki uzun ağaçlardan meyve toplamasına yardım ederlermiş. Diğer aslanlar bu durumu şaşkınlıkla seyrederlermiş. Yavru aslanın ise o kadar çok arkadaşı varmış ki hiç canı sıkılmazmış. Bazen maymunlarla muz yer, bazen arılardan bal ister, bazen de farelerle fındık toplarmış. Bir gün ormanda yaşayan bütün aslanlar hastalanmışlar. Bir tek sevimli aslan ailesine bir şey olmamış. Diğer aslanların hastalandığını öğrenen aslan ailesi ormanda yaşayan diğer hayvanlara haber vermişler ve hep birlikte aslanları iyileştirmek için toplanmışlar. Bir çok bitkinin karışımından özel ilaç yapmışlar. Ancak korkudan hiçbiri ilacı içirmek için aslanlara yaklaşamamış. Sevimli aslan ailesi arkadaşlarının yaptığı ilacı hasta aslanlara tek tek içirmiş ve başlamışlar beklemeye.
Birkaç gün sonra hasta aslanlar iyileşmeye başlamış. Gerçekten de ormanda yaşayan hayvanların yaptığı ilaç aslanlara iyi gelmiş, hepsi eski sağlığına kavuşmuş. O günden sonra aslanlar ve ormanda yaşayan diğer hayvanlar barış ilan etmiş ve hiç kavga etmeden mutlu mesut yaşamışlar.
Kısa masal okumak isterseniz Çocuk Masalları Kısa kategorimizi inceleyebilirsiniz.
|
https://www.kisamasaloku.com/melek-ve-arkadaslarinin-piknik-hikayesi/
|
Melek ve Arkadaşlarının Piknik Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Melek piknik yapmayı çok seviyordu. Anne ve babası ile birçok kez piknik yapmışlardı. Ancak bu sefer farklıydı. Öğretmeni sınıf olarak piknik yapmaya gideceklerini söylediğinde çok heyecanlandı.
O gün erkenden kalktı ve annesi ile birlikte piknik sepetini hazırladı. Piknik sepetinde olması gerekenleri biliyordu. Yere sermek için pike, masa örtüsü, piknik tabağı ve bardağı, termos olmazsa olmazlardandı. Ayrı bir çantaya ise annesi öğretmeninin verdiği listedeki yiyecekleri hazırlıyordu. Öğretmeni özellikle rica etmişti liste de yazanların dışında bir şey getirmeyin ki diğer çocukların canı çekmesin diye. Bu yüzden annesi listedekilerin haricinde bir şey koymamaya dikkat ediyordu. Tam hazırlanmışlardı ki otobüs kapıya geldi ve kornaya bastı. Melek çantalarını aldı ve otobüse bindi. Son anda annesi topu unuttuğunu fark etti, otobüs kalkmak üzereyken topunu yetiştirdi. Otobüs yolculuğu çok eğlenceli geçti. Bazen şarkı söylediler, bazen şiir okudular derken piknik alanına geldiler. Otobüsten inince manzaraya hayran kaldılar. Masmavi bir gölün kenarına gelmişlerdi. Her yer yemyeşildi. Koca koca ağaçların altında herkes bir gölge buldu ve başladılar hazırlanmaya. Melek, Ayşe ve Selma beraber oturmaya karar verdi. Önce yere pikelerini serdiler sonra getirdiklerini yerleştirdiler. Etrafı biraz gezdikten sonra diğer arkadaşları ile birlikte yakar top oynadılar. Birazdan öğretmenleri de onlara katıldı. Melek iyi ki topumu unutmamışım dedi. Başka bir arkadaşı da ip getirmişti. Birazda ip atladılar. Bütün çocuklar hem yorulmuş hem de acıkmıştı. Öğretmenleri yemek saati dediğinde eller yıkandı ve piknik yemeklerini yemeye başladılar. Öğretmenleri onlara sürpriz yapmış kek getirmişti. Melek ve Ayşe arkadaşlarına öğretmenlerinin yaptığı keki dağıttı. Daha sonra okuma saati yaptılar öğretmenleri onlar için kısa hikaye kitapları almış. Melek’in seçtiği kitap çok eğlenceli bir kitap olduğu için Melek iki defa okudu. Dinlenmişlerdi şimdi sıra ormanda gezmeye gelmişti. Melek gezi esnasında annesi için kozalak topladı. Hava kararmaya başladığında dönüş yolu için hazırlanmaya başladılar. Öğretmeni herkesin eline küçük çöp torbaları dağıttı. Etrafta hiç çöp bırakmadılar. Doğayı temiz tutmanın önemini öğretmenleri daha önce anlatmıştı.
Otobüse bindiklerinde hiç susmadılar herkes birbirine bir şeyler anlatmak istiyordu. Biri gölde gördüğü karabatak kuşunu anlatırken diğeri de kazlardan bahsediyordu. Yol boyunca konuştular gülüştüler. Gürültülü bir yolculuk oldu ama öğretmenleri öğrencilerini bu kadar neşeli gördüğü için mutluydu. Otobüs eve vardığında annesi onu bekliyordu. Ayaküstü öğretmenine teşekkür ettikten sonra Melek çantasındaki kozalakları annesine gösterdi. Annesi de hafta sonu etkinliği olarak kozalak boyaya bileceklerini söyledi. Melek bu güzel günün ardından hafta sonunu iple çekecekti. O gece Melek mışıl mışıl uyudu temiz hava ona iyi gelmişti birazda çarpmıştı galiba. Rüyasında balık tutuyordu. Kim bilir belki de bir gün denize açılır balık tutardı.
Melek serisi den Melek’in Hafta Sonu Hikayesi ‘ni okumak için linke tıklayabilirsiniz.
|
https://www.kisamasaloku.com/melekin-hafta-sonu-hikayesi/
|
Melek’in Hafta Sonu Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Melek sabah yataktan kalktı, elini yüzünü yıkadı, elbiselerini giydi ve saçını taradı. Bugün okul yoktu kesin ailesi ile bir yerlere giderlerdi. Özenle hazırlandıktan sonra kahvaltı yapmak için aşağıya indi. Hafta sonu kahvaltıları çok eğlenceli ve lezzetli oluyordu. Annesi babasının sevdiği yumurta salatasını ve Melek’in sevdiği pancake ki, yanında da sıcak çikolata ile muhteşem bir kahvaltı hazırlıyordu. Fakat Melek aşağıya indiğinde annesi yerine babasını mutfakta buldu.
Babası annesinin biraz üşüttüğünü ve yatıp dinlenmesi gerektiğini, ona çorba hazırladığını söyledi. Melek annesine bakmak için odasına gittiğinde annesinin uyuduğunu gördü. Hemen babasına yardım etmek için mutfağa gitti. Babası köyden getirdikleri tarhanayla tarhana çorbası yapıyordu. Evde kim hastalansa annesi onlara tarhana çorbası yapardı. Şimdi sıra onlardaydı. Ev mis gibi tarhana kokuyordu. Anneannesi kış için özenle hazırlayıp göndermişti tarhanaları. Babası yanına ekmek de kızarttı. Melek tepsiyi hazırladı. Çorba, kızarmış ekmek ve bahçeden kopardığı papatyaları da suya koyup tepsinin kenarına koyunca annesinin yemeyi hazırdı. Babasıyla birlikte annesini uyandırmaya gittiler annesi tepsiyi görünce çok mutlu oldu. Yavaşça yatağından doğruldu ve çorbayı bir güzel içti. Arkasından da babasının verdiği ilaçları içti ve tekrar uyumak istediğini söyledi. Melek ve babası annesinin odada yalnız kalmasını istemedikleri için oturma odasında koltuğa yatak yaptılar ve annesini oraya yatırdılar. Annesi çok geçmeden tekrar uyudu. Melek ve babası önce birlikte çorba kahvaltısı yaptılar sonrada birlikte mutfağı topladılar. Daha sonra evi toplamak, çamaşırları yıkamak ve bahçeye asmak için iş bölümü yaptılar. Bütün bunları yaparken çok eğlendiler. Arada annesi için ıhlamur, portakal suyu gibi C vitamini içeren içecekler hazırlıyorlardı. Annesi de her uyandığında onlara bazı talimatlar veriyor sonrada tekrar uyuyordu. Bol bol sıvı içen annesi bütün gün yattı.
Akşam olduğunda kendini biraz daha iyi hissediyordu. Fakat o gün Melek ve babası çok yoruldu ve aslında annesinin işinin ne kadar yorucu olduğunu anlamış oldular.
Ertesi sabah Melek yataktan kalkar kalmaz aşağıya inmiş birde ne görsün annesi iyileşmiş ve mutfakta, üstelikte muhteşem bir kahvaltıyla onları bekliyor. Bu duruma çok sevinen Melek ve babası annesine sarılıp öptüler. Annesi de onlara çok teşekkür etti. O günden sonrada melek annesine hep yardım etti. Sofrayı kurmak ve toplamak artık Melek ve babasının göreviydi. Böylece bundan sonra annesi daha az yoruldu.
Melek’in maceralarının devamını okumak isterseniz Hatasını Anlayan Melek’in Hikayesi ni okuyabilirsiniz.
|
https://www.kisamasaloku.com/prenses-manin-masali/
|
Prenses Ma’nın Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken çok uzak diyarlarda bir saray, o sarayda yaşayan bir prenses varmış. Adı Ma olan bu prenses çok güzelmiş. Ma’nın her şeyi varmış. Anne ve babası bir dediğini iki etmezmiş. Çok güzel elbiseleri, oyuncakları varmış ama hiç arkadaşı yokmuş. Bu yüzden de canı çok sıkılıyormuş. Sarayın dışında oynayan çocuklarla arkadaşlık etmek istiyor fakat onlar prensesten çekindikleri için saraya giremiyorlarmış.
Bir gün Ma annesine bu durumu anlatmış. Annesi de düşünmüş taşınmış aklına bir fikir gelmiş. Hemen Ma’nın üzerini değiştirmiş, ona sokakta oynayan çocukların kıyafetleri gibi kıyafetler giydirmiş. Artık bir prenses gibi görünmüyormuş. Sonrada saraydan dışarı çıkmasına izin vermiş. Prenses Ma dışarı çıkar çıkmaz sokakta oynayan çocukların yanına gitmiş ve onlarla oyun oynamak istediğini söylemiş. Çocuklar prensesi tanımamışlar ve onu da aralarıma almışlar. Ma bütün gün sokaktaki çocuklarla oyun oynamış. Akşam olup saraya geri döndüğünde çok mutluymuş. Artık birçok arkadaşı varmış. O gün yaşadıklarını bütün gece annesine ve babasına anlatmış. Ertesi gün yine aynı şekilde dışarı çıkıp arkadaşlarınla oynamış.
Üçüncü gün annesi Ma’ya artık arkadaşlarına karşı dürüst olması gerektiğini onlara bir prenses olduğunu ama ondan çekinmelerine gerek olmadığını anlatmasını söylemiş. Ma annesinin söylediği gibi arkadaşlarına gerçeği anlatmış onlardan özür dilemiş, niyetinin kötü olmadığını anlatmış. Arkadaşları da Ma ‘yı anlamış ve özürünü kabul etmişler. Öğünden sonrada prenses ve arkadaşları hep beraber, bazen sarayda bazen de sokakta oyun oynamış, birbirlerinden hiç ayrılmadan mutlu mesut yaşamışlar.
En güzel kısa masallar için sitemizi ziyaret etmeyi unutmayın
|
https://www.kisamasaloku.com/kotu-kral-ve-halkin-masali/
|
Kötü Kral ve Halkın Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir kötü kral varmış. Kral o kadar kötüymüş ki çevresinde bulunan herkes ondan çok korkuyormuş. Bir gün kral canı sıkkın bir şekilde sarayda dolaşırken aklına kötülük yapmak gelmiş. Hemen köyün fakirlerini sarayın bahçesinde toplamış. “Bu gece size gökten yağmur yerine altın yağacak ama benim dediklerimi yaparsanız” demiş. Köy halkı krala inanmış. Kral “Karşıdaki dağı görüyor musunuz? Onun tepesine kadar gideceksiniz oradaki en güzel meyveleri toplayıp bana getireceksiniz”.
Köy halkı çoluk çocuk toplanmış, dağa tırmanmış ve en güzel meyveleri toplayıp krala getirmiş. Gece olunca yağmurun yağmasını beklemişler ama yağmur yağmamış. Sabah kral köylüyü tekrar saraya çağırmış ve topladıkları meyvelerin en güzelleri olmadığını onun için de yağmurun yağmadığını, tekrar dağa tırmanıp kimsenin bilmediği çok özel meyveler toplamalarını söylemiş. Zavallı fakir halk gene krala inanmış ve tekrar dağa tırmanmış bu sefer daha özenle aramışlar ve her yerde bulunmayan özel meyveler toplamışlar. Gece olup yağmurun yağmadığını gören halk kralın kendilerini aldattığını anlamış. Kral üçüncü kez halkı huzuruna çağırdığın da halk hep bir ağızdan kraldan bir şans daha istemiş ve Dünya’da daha hiç kimsenin yetmediği çok özel ve çok güzel bir meyveyi getireceklerini söylemişler.
Kral heyecanlı bir şekilde beklemeye başlamış. Köy halkı hemen büyücüye gitmiş. Durumu öğrenen büyücü öyle bir meyve yapmış ki insanın gözünü kamaştıran görüntüsü, iştah açan kokusu ve muhteşem tadı olan bu meyvenin bir özelliği varmış. Bu meyveyi yiyen kimse bir daha yalan söyleyemeyecek ve kötülük yapamayacakmış. Akşam olup kralın yanına geldiklerinde kral gözlerine inanamamış, gerçekten de dünyanın en güzel meyvesi karşısında duruyormuş, dayanamamış meyveyi yemiş. Meyveyi yedikten sonra başlamış kralın yüzü kızarmaya, yalan söylediği için ve köylülere yaptıklarından dolayı çok utanmış köylüden özür dilemiş ve bir daha hiç yalan söylememiş, kötülük yapmamış. Köylülerde o günden sonra mutlu mesut yaşamışlar.
En güzel kısa masallar için sitemizi takibe almayı unutmayın. Umarız masallarımız miniklerin hoşuna gidiyordur. Düşüncelerinizi yorum kısmından bizimle paylaşabilirsiniz
|
https://www.kisamasaloku.com/yasli-kadin-ve-kendini-begenmis-tavuk-masali/
|
Yaşlı Kadın ve Kendini Beğenmiş Tavuk Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken uzun zaman önce ülkenin birinde derenin kenarında yaşayan yaşlı bir kadın varmış. Kadın kimsesiz ve fakirmiş. Geçimini sağlamak için yumurta satarmış. Bunun içinde bahçesinde bir sürü tavukları varmış. Her sabah tavuklarının yumurtalarını alır, köyde satar, dönüş yolunda da yem ve yiyecek alırmış.
Tavukları bu durumun farkındaymış ve bu yüzden her gün yumurtlamak için birbirleriyle yarışırmış. Ancak içlerinde bir tavuk varmış kendini çok beğeniyormuş. Benim “yumurtalarım çok değerli” der kesinlikle folluğa yumurtlamaz her sabah gider dereye yumurtlarmış. Yaşlı kadın bu durumu bilmez tavuğu için üzülür ona yumurtlaması için daha çok yem verirmiş ama tavuğun yumurtladığını hiç görmezmiş. Yıllar geçmiş yaşlı kadın hastalanmış ve artık çalışamaz duruma gelmiş. Bu yüzdende bütün tavuklarını satmış. Ancak kendini beğenmiş tavuğu satmamış. Tavukları alan çiftçi o tavuğu da isteyince “olmaz onu satamam o yumurta yapmaz, sende onu bu yüzden kesersin boşuna yem vermek istemezsin” demiş. Bunu duyan tavuk utancından yüzü kızarmış. Yaptığı hainliği düşünmüş ve çok pişman olmuş.
Yaşlı kadın iyice elden ayaktan düşmüş, artık yatalakmış. Kimsesi olmadığı için açlıktan bir deri bir kemik kalmış. Bunu gören tavuk yaşlı kadının zamanında kendisine yaptığını hatırlamış. Yıllarca yem yemiş ama hiç yumurta vermemiş. Şimdi sıra ondaymış her gün iki yumurta yumurtluyor birini yaşlı kadına yediriyor diğer yumurtayı da köye götürüp satıyor karşılığında evin ihtiyaçlarımı alıyormuş. Yıllarca böyle yaşlı kadına bakmış. Bir daha da hiç hainlik yapmamış.
|
https://www.kisamasaloku.com/hatasini-anlayan-melekin-hikayesi/
|
Hatasını Anlayan Melek’in Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Melek okulun bahçesinde yürürken yerde bir kalem buldu. Sağına soluna baktı kimseyi göremedi, kalemi aldı çantasına koydu. Sınıfa girdiklerinde kalemi kaybeden çocuğun sınıf arkadaşı olduğunu öğrendi. Fakat kalem o kadar güzeldi ki vermek istemedi.
O gün eve geldiğinde bisikletine binmek istedi. Annesinden izin alarak garaja bisikletini almaya gittiğinde bisikletini yerinde göremedi. Her tarafı aradı ama bulamadı. O an arkadaşı geldi aklına, oda kalemini bulamadığında çok üzülmüştü. Hiç vakit kaybetmeden bulduğu kalemi aldı ve arkadaşının yanına gitti. Kendisinden özür diledi, kalemi verdi. Arkadaşı tekrar kalemini bulduğu için çok sevindi. O kalem dedesinin hediyesi olduğu için manevi değeri vardı. Melek eve dönerken hem mutlu hem de üzgündü. Arkadaşı kalemine kavuşmuştu ama onun bisikleti kaybolmuştu. Evin bahçesine geldiğinde gözlerine inanamadı, bisikleti karşısında duruyordu. Babası geçen gün bisikletin lastiğinin patlak olduğunu fark etmiş ve tamire götürmüştü. Melek de şimdi arkadaşı gibi mutlu oldu. Çünkü oda kaybettiğini sandığı bisikletine kavuşmuştu.
Akşam, o gün olanları annesi ile babasına anlatırken utançtan yüzü kızardı ama yaptığının ne kadar yanlış olduğunu anladı. Bir daha asla başkasının eşyasını izinsiz almadı.
Melek kızın hikayelerini seviyorsanız Melek serisinin Melek’in Köy Hikayesi yazımızı okuyabilirsiniz.
|
https://www.kisamasaloku.com/su-perilerinin-masali/
|
Su Perilerinin Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal iken pireler berber iken, ormanın içinde masmavi gölün üzerinde yaşayan bir sürü su perisi varmış. Bu su perileri, iyilik perileri imiş. Geceleri insanların yanlarına gider uykudayken onların düşüncelerini okur, bir sıkıntıları varsa onlara yardımcı olur ve hatta sıkıntılarını gidermek için bir sürü iyilik yaparlarmış.
Bir gün küçük bir çocuğun evine gitmişler. Çocuk uyuyor ama uykusunda ağlıyormuş. Perilerden biri küçük çocuğun neden ağladığını anlamak için yanına eğilmiş ve dinlemiş. Küçük çocuk “Anneciğim, anneciğim seni çok özledim” diyormuş. Küçük çocuğun annesi çok hastaymış ve uzun zamandır annesinin yanına gidemiyor onu göremiyormuş. Doktorlar babasına söylerken duymuş belki de annesi bir daha hiç gelemeyecekmiş. Bunu öğrenen periler hemen o gece çok güçlü bir sihir yapmışlar. Sabaha kadar uğraşmışlar ve sonunda küçük çocuğun annesini iyileştirecek sihirli suyu yapabilmişler. Su perileri gece herkes uyurken hasta olan anneye sihirli suyu içirmişler. Sihirli suyu içen anne birden iyileşmiş. Küçük çocuk sabah uyandığında annesini karşısında görünce sevinçten havalara uçmuş. Bir daha hiç ayrılmamışlar. O günden sonra su perileri hasta olan bütün anneleri yaptıkları sihirli su ile iyileştirmiş. Bir daha hiç bir çocuk hasta olan annesi için ağlamamış.
|
https://www.kisamasaloku.com/ari-maya-ve-mutluluk-cicegi-masali/
|
Arı Maya ve Mutluluk Çiçeği Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde çiçeklerin arasında yaşayan bir arı varmış. Bu arının adı Maya’ymış. Arı Maya bir gün çiçeklerin arasında dolaşırken çok güzel bir koku almış ve hemen kokuya doğru uçmuş. Çok güzel bir çiçek pespembe açmış ve kokusu da harikaymış. Hemen gitmiş diğer arkadaşlarını çağırmış. Arkadaşları da bu çiçeği ilk defa görüyormuş. Bu “mutluluk çiçeği” imiş. Bu çiçeği koklayan herkes bütün gün mutlu oluyormuş.
Arı Mayanın aklına bir fikir gelmiş. Her yere bu çiçeğin tohumlarını dağıtacaklar böylece çiçeği koklayan herkes mutlu olacakmış. Başlamışlar çalışmaya, günlerce tohum taşımışlar. Çok çalışmışlar ama başarmışlar. Her yer bu çiçeğin tohumlarıyla dolmuş. Şimdi sıra sulamaya gelmiş, çok yorgun olan arılar karıncalardan yardım istemiş. Karıncalar da seve seve kabul etmişler ve bütün tohumları sulamışlar. Sonra hep beraber güneşe seslenmişler. Güneş bütün ihtişamı ile tohumlara ışık ve ısı vermiş. Böylece tohumlar bir kaç gün sonra başlamışlar büyümeye ve gelişmeye. Bir gün Arı Maya yataktan çok mutlu kalkmış, etrafta mis gibi bir koku varmış. Diğer arılar, karıncalar hatta güneş bile çok mutluymuş. Artık mutluluk çiçekleri etrafa koku ve mutluluk saçmaya başlamış.
O günden sonra mutluluk çiçekleri her gün çoğalmaya dolayısıyla mutluluk saçmaya devam etmiş. O ülkede hatta Dünyada mutsuz insan kalmasın diye arılar tohum taşımaya, karıncalar sulamaya, Güneş her sabah doğmaya devam ediyormuş. Belki bir gün sende mutluluk çiçeğiyle karşılaşır ve çok mutlu olursun.
|
https://www.kisamasaloku.com/cicek-kiz-ve-prensin-masali/
|
Çiçek Kız ve Prensin Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken ülkenin birinde bir kız yaşıyormuş. Altın gibi sapsarı saçları, deniz gibi masmavi gözleri, kar gibi bembeyaz teni olan çok güzel bir kızmış. Saçına çiçek takmayı çok sevdiği için ona herkes Çiçek kız diye sesleniyormuş. Gözlerden uzak tek başına yaşıyormuş Çiçek kız.
Bir gün bir ses duymuş. Ses çok uzaklardan geliyormuş. Dinlemiş “Duyduk duymadık demeyin bu gece sarayda bir davet var, bu davet üç gün üç gece sürecek davetin sonunda sarayın prensi evleneceği kızı seçecek”. Genç kız o davete gitmeyi çok istiyormuş. Prensin çok yakışıklı olduğu herkes tarafından biliniyormuş. Genç kız, prensle evlenecek şanslı kızın kim olacağını merak ediyormuş. Üstelik daha önce hiç böyle bir davete katılmamış. Kendi kendine “Ben şimdi yola koyulursam üç güne kadar sarayda olurum, şöyle bir kenarda prens ve onunla evlenecek prensesi görürüm” demiş. Yanına biraz yiyecek alarak yola koyulmuş. Az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş, gece olup yorulunca ormanda ateş yakmış ve başlamış yanında getirdiği yiyecekleri pişirmeye. Tam o sırada bir grup atlı gelmiş. Genç kızı görünce yanına yaklaşmışlar bir sıkıntısı olup olmadığını sormuşlar. Çiçek kız “Sarayda bir davet var prens evleneceği eşini seçecek bende o daveti izlemek, prensin seçeceği kızı uzaktan da olsa görmek istiyorum” demiş. Oysa prens tamda karşısında duruyormuş. Bunun üzerine atından inen prens genç kıza yaklaşmış, dikkatlice bakmış ve kızın gözlerinin mavisine, omzundan dökülen sarı saçlarına dalmış gitmiş. Genç kızda karşısında duran kişinin prens olduğunu bilmeden ona aşık olmuş. Onlara kendi elleriyle hazırladığı yiyeceklerden ikram etmiş. Prens hayatında böyle lezzetli yemekler daha önce hiç yememiş. Daha sonra prens çiçek kıza gitmesi gerektiğini isterse onu da saraya bıraka bileceklerini söylemiş. Çiçek kız teşekkür etmiş ama acelesi olmadığını, kendisinin davet bitmeden saraya yetişebileceğini söylemiş. Prens ve çiçek kız orada ayrılmışlar ama ikisi de birbirlerini düşünüyormuş.
Prens saraya gider gitmez gece için hazırlanmaya başlamış. Müzik başlamış ve prens davetlilerin karşısına çıkmış. Bütün genç kızlar hayranlıkla prensi seyrediyorlarmış. Davette onlarca güzel kız varmış. Hepsi o gece için özel hazırlanmış, prensin kendisini dansa kaldırmasını bekliyormuş. Fakat prens etrafını görecek durumda değilmiş. Aklı ormanda bıraktığı çiçek kızdaymış. Davetin son gününe kadar çiçek kızın gelmesini bekleyen prens kimseyle dans etmediği için herkeste heyecan doruktaymış. Kimi seçecek, yoksa benimi seçecek diye konuşuyorlarmış. Prensin umudu yavaş yavaş azalırken birde ne görsün, bir kenarda günlerdir beklediği masmavi iki göz onu şaşkınlıkla izliyormuş. Evet Çiçek kız şaşkınlık içinde ormanda gönlünü kaptırdığı kişinin prens olduğunu anlamış. Yanakları utançtan kıpkırmızı olmuş. Prens hemen Çiçek kızın elinden tutmuş ve salonun ortasına getirmiş “işte evleneceğim kişi” demiş. Bütün salon şaşkınlık içinde bu güzellik karşısında dona kalmış. Oysa hepsi çok güzel hazırlanmış ama hiç biri çiçek kız kadar güzel değilmiş. Prens ve prenses hemen evlenmişler. Kırk gün kırk gece düğün yapmışlar. Bir sürü çocukları olmuş ve bir ömür mutlu mesut yaşamışlar. Burada masal bitmiş.
Daha fazla masal için için linke tıklayabilirsiniz.
|
https://www.kisamasaloku.com/hasta-melekin-hikayesi/
|
Hasta Melek’in Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Melek sabah yataktan kalkmak istediğinde hiç hali olmadığını fark etti. Yutkunurken boğazları ağrıyordu. Gece birkaç kere öksürdüğünü hatırladı. Biraz da başı ağrıyordu. Annesi odasına geldiğinde meleğin hasta olduğunu fark etti. Ateşini ölçtü, ateşi yüksekti. Annesi meleğin bugün okula gitmemesi gerektiğini söyledi. Oysa bugün Melek okula gitmeyi çok istiyordu. Çünkü bugün en sevdiği ders olan resim dersi vardı. Bu yüzden de okula gitmek istediğini, okulun kendisine iyi gelebileceğini söyledi. Annesi hastalığı diğer arkadaşlarını da bulaştırabileceğini, bunun doğru olmadığını söyledi. Melek zaten hali olmadığı için ısrar etmedi.
Annesi kendisine sıcak bir çorba yapacağını, bugün dinlenmesi gerektiği söyledi. Melek çorbası gelene kadar uyur uyanık bekledi. Annesi Melek için hasta çorbası yaptı. Melek ne zaman hasta olsa bu çorbadan içer ve kendine gelirdi. Fakat bu sefer öyle olmadı. Melek çorbasını yarıya kadar içebildi. Midesi daha fazla almadı hatta bulanmaya başladı. Annesi biraz uyumasını kendisini daha iyi hissetmezse doktoruna gitmeleri gerektiğini söyledi. Öylede oldu. Melek uyandığında ateşi daha da yükselmişti. Annesi doktorunu aradı durumunu anlattı. Doktor randevu almalarına gerek olmadığını, hemen gelmelerini, yüksek ateşin iyi olmadığını söyledi. Melek’in annesi bir taksi çağırdı ve hemen doktora gittiler. Muayenehane çok kalabalıktı. Çocuk doktoru olduğu için birçok hasta çocuk vardı. Melek’in durumunu bilen sekreter hemen Melek’i odaya aldı. Bir kaç dakika sonra doktor geldi. Melek’in şikayetini dinledikten sonra, önce boğazına bir çubukla baktı, arkasından kulaklarını, sonrada sırtını muayene etti. Annesi ile ufak bir durum değerlendirmesi yaptı ve sonunda teşhisi koydu. Neyse ki ciddi bir şeyi yoktu, üşütmüştü. “Bu ara bir grip salgını var” dedi doktor, sonrada içmesi gereken ilaçları reçeteye yazdı. İlaçların haricinde yapması gereken şeyleri anlattı. En önemlisi de bir kaç gün yatıp dinlenmesini önerdi. Melek doktorunu can kulağıyla dinledi. Ve teşekkür etti. Eve dönerken yolda eczaneye uğrayıp ilaçlarını aldılar.
Şimdi sırada doktorunun dediklerini yapmak ve dinlenmek vardı. Öylede yaptı. Üç gün sonra kendini daha iyi hissediyordu. Araya hafta sonu girdiği için iki gün de öyle istirahat etti. Hafta sonunu okula gitmediği günlerdeki derslerini öğretmeni ve annesinin yardımıyla yaptı. Resim dersi için de hasta yatağında yatan bir çocuk resmi çizdi. Böylece pazartesi olduğunda derslerinden de geri kalmamış oldu. Meleğin bir hastalık macerası böyle bitmiş oldu. Bundan sonra daha dikkatli olacak ve terlememeye, soğuk su içmemeye dikkat edeceğine annesinin uyarılarına uyacağına söz verdi.
Dişi Ağrıyan Melek’in Hikayesi için linke tıklayabilirsiniz.
|
https://www.kisamasaloku.com/melekin-koy-hikayesi/
|
Melek’in Köy Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Melek uzun zamandır bu günü bekliyordu. İşte o gün gelmiş, ailesi ile birlikte annesi ve dedesinin yaşadığı köye gitmek için hazırlanmışlardı. Annesi zaman zaman yaşadığı köyü oradaki güzellikleri, çocukken köyde oynadıkları oyunları, arkadaşlarını, köydeki hayvanları ve nineleri, dedeleri anlatıyordu. Bu hafta sonu için köye gitme planını haftalar öncesinden yapmışlardı. Melek aslında daha önce anneannesinin yaşadığı köye gitmişti, ancak küçük olduğu için pek bir şey hatırlamıyordu. Genelde okul tatillerinde anneannesi ve dedesi ile yazlıkta buluşur bütün bir yazı beraber geçirirlerdi. Kışın anne ve babası çalıştıkları için de onlar Meleklere ziyarete gelirlerdi. Ama bu sefer başkaydı. Sırf Melek köyü merak ettiği için bu kısa tatil planı yapılmıştı. Melek kadar anneannesi ve dedesi de heyecanlıydı. Sık sık arayıp planda bir değişiklik olmaması için dua ediyorlardı.
İşte o gün gelmiş Meleğin heyecanına bir de merak eklenmişti. Her şey hazır olup yola çıktıklarında hava yeni aydınlanmaya başlamıştı. Bir kaç saatlik yolları vardı. Bir aksilik çıkmazsa sabah kahvaltısında köyde olmayı planlıyorlardı. Melek köy kadar, yolculuk içinde heyecanlıydı. Kendini bildi bileli araba yolculuğunu seviyordu. Yolda giderken etrafı seyrediyor, tabelaları okuyor, geçtikleri her şehrin ismini ezberliyordu. Daha sonra o şehirle ilgili bir haber duyduğunda şehri gözünde canlandıra biliyordu. Annesi köye yaklaştıklarını söyledi. Melek daha bir dikkatle etrafı izlemeye başladı. Tam o sırada annesinin bahsettiği köyün girişindeki at çiftliğini gördü. Annesi eskiden oraya ata binmeye gittiklerini söylemişti. O kadar dikkatle atları izliyordu ki anne ve babasının birbirlerine bakıp güldüklerini anlamadı. O da ne babası arabayı çiftlik yoluna doğru sürüyordu. Yaşasın atları daha yakından göreceğim diye sevinirken dahada güzel bir şey oldu ve bir tayın üzerinde buldu kendini. Çok güzel bir duyguydu ona dokuna bilmek. Tay da sanki onun bir ilk yaşadığını hissetmiş gibi sakin bir şekilde yürüyordu. Babasından dönüş yolunda tekrar gelmenin sözünü alarak yola devam ettiler. Yol boyunca yeşilin her tonunu görmüştü sanki.
Bir avlunun önünde durdu araba. Büyük beyaz bir avlu kapısı açıldı. İşte anneannesi ve dedesi karşısındaydı. Hasretle kucaklaştıktan sonra içeri girdiler. Kocaman bir bahçe, bir sürü meyve ağaçları, tavuklar, ördekler, ilk gözüne çarpanlar oldu. Avlunun ortasında büyük bir yemek masası üzerinde çeşit, çeşit kahvaltılıklar vardı. Masa hani derler ya bir kuş sütü eksik tamda öyleydi. Herkesin karnı çok acıkmıştı. Sevinçlerini, hasretlerini bu güzel sofrada devam etmek için hemen masaya oturdular. Kahkahalar havada uçuştu. Melek daha önce hiç tanımadığı yöresel yiyeceklerle tanıştı ve çok beğendi. Hatta anneannesi onun için bir çanta hazırladığını, beğendiği tüm lezzetlerden içine koyduğunu söyledi. Böylece Melek uzun süre bu lezzetlerden yiyebilecekti. Kahvaltı bittiğinde mahallenin tüm çocukları avluya toplanmıştı bile. Onlarda Melek ile tanışmak için sabırsızlanıyordu. Melek bütün gün bilmediği bir çok oyun oynadı. Köyü hakkında yeni bir sürü şeyler öğrendi. Akşam olup avluya girdiğinde herkesin bakışları birden meleğin üzerindeydi ufak bir sessizlik oldu ve sonra herkes gülmeye başladı Melek şaşkınlıkla onları izliyordu ta ki anneannesi “Bu suratının hali ney? Köpek yalasa doyar” değince anladı. İşte tamda o sırada sabah tanışamadığı Karabaş ona doğru koştu ve üzerine atlaması ile suratını yalaması bir oldu. Artık Melek’te gülüyordu. Bütün gece avluda çay içildi, sohbet edildi komşuların biri geldi biri gitti. Ancak Melek o kadar yorulmuştu ki sedirde uyuya kaldı. Ertesi gün bir öncekinden dahada eğlenceliydi artık bir çok şeye yabancı değildi. Kendini bu köye ait hissediyordu tıpkı annesi gibi.
Dönüş hazırlıkları, vedalaşmak, uzun bir yolculuk derken artık evdelerdi. Hayatının en güzel hafta sonunu geçirmişti. Bir sürü arkadaşlar edinmişti. Hatta bu yaz tatilinin bir kısmını köyde geçirmek için babasından söz bile almıştı. Sabah uyandığında ise ağzında bir şarkı “Orada bir köy var uzakta,o köy bizim köyümüzdür.”
Melek’in yaşadıklarını okumayı seviyorsanız Melek’in Sürpriz Doğum Günü Partisi hikayesini de mutlaka okumalısınız.
|
https://www.kisamasaloku.com/melekin-surpriz-dogum-gunu-partisi/
|
Melek’in Sürpriz Doğum Günü Partisi » Masal
| null | null | null |
Melek o sabah çok neşeli uyandı. Şarkı söyleyerek yataktan kalktı. Dolabını açtı ve uzun zamandır bugün için giymeyi planladığı kırmızı elbisesini giydi. Saçlarını özenle taradı. Annesinin geçenlerde aldığı beyaz tokasını ve babası ile birlikte seçtikleri beyaz ayakkabıları ile tam bir uyum içinde oldu. Aynada kendini şöyle bir süzdükten sonra koşarak kahvaltıya indi. Merdivenden inerken hala şarkı söylediğini fark etti ve hemen sustu. Bugün onun doğum günü idi. Anne ve babası mutlaka bir sürpriz hazırlamışlar dır diye düşündü ve sürprizi bozmak istemedi. Kahvaltı masasına indiğinde her şeyin normal olduğunu gördü. Sofrada o güne özel hiçbir şey yoktu. Üstelik sadece günaydın dediler. Doğum günü ile ilgili hiçbir şey söylemediler. Hatta meleğin o gün için özel hazırlandığını bile fark etmediler. Bir anda bütün neşesi yok oldu. Daha önce hiç böyle olmamıştı. Daha önceki doğum günlerinde annesi ve babası onu neşe içinde karşılar, kahvaltıda onun en sevdiği çilek reçelli pancake yapılır, hediyesi ve pastası masanın üzerinde hazır beklerdi. Pasta deyince Melek’in aklına buzdolabına bakmak geldi. Fakat buzdolabında pasta yoktu. Bütün bunlar gösteriyor ki anne ve babası Melek’in doğum gününü unutmuşlardı.
Melek keyifsiz bir şekilde kahvaltısını yaptı. Sonra da odasına gidip üzerini değiştirdi. Olanlara inanamıyordu. Evet son zamanlarda babasının işi çok yoğundu, annesi de hem ev hem iş arasında çok yoruluyordu ama gene de bugünü unuttukları için Melek onlara biraz kırgındı. Bütün gün odasından dışarıya çıkmadı. Fakat anne ve babası da onun yokluğunu hiç fark etmedi yanına hiç uğramadılar. Hava kararmaya başladığında Melek’in üzüntüsü biraz daha artmıştı. Olanlara anlam veremiyordu. En yakın arkadaşları bile kendisini aramamış doğum gününü kutlamışlardı. Bir anda duygulanan Melek’in gözünden bir kaç damla yaş aktı ve başladı ağlamaya bir taraftan gözünden akan yaşları silerken, diğer taraftan da annesinin aşağıdan seslendiğini fark etti. Hemen gözyaşlarını sildi. Annesi her zamanki gibi onu akşam yemeğine çağırıyordu. Biraz kendini toparladıktan sonra aşağıya inmek için kapıyı açtı.
Tam odadan çıkacaktı, kapının önünde duran paketi fark etti. Ufak bir şaşkınlıktan sonra paketi aldı ve açtı. İçinden çok güzel bir deniz kızı kostümü çıktı. Melek ne zamandır annesine bu kostüm den bahsediyordu. Acaba yanılmış mıydı, yoksa bu meleğin doğum günü hediyesi miydi? Hemen kostümü giydi ve aşağıya koştu. İşte tamda o anda bir müzik ve kalabalık bir sesle “İyi ki doğdun Melek” şarkısı. Gördükleri karşısında şok olan Melek gözlerine inanmadı bütün arkadaşları oradaydı hatta öğretmeni bile. Babası ve annesi sevgi dolu gözlerle ona bakıyor, el şaklatıyor, şarkı söylüyorlardı. Oysa Melek sabahtan beri neler düşünmüştü? Bahçe deniz kızı balonları, ışıkları ve süslemeleri ile süslenmişti. Ortada kocaman bir deniz kızı pastası duruyordu. O andan sonrası rüya gibiydi. Mumlar üflendi, pasta kesildi, hediyeler açıldı, dans ve oyunlar oynandı. Her şey çok güzeldi. Parti bitip herkes gidince Melek anne ve babasına teşekkür etti. Biraz mahcup bir şekilde bugün olanları ve neler hissettiğini anlattı. Anne ve babası böyle bir sürpriz yapmak için onu biraz üzdüklerini ama her şey sonunda onu mutlu etmek için olduğunda anlaştılar. Melek’te olur da bir gün anne ve babası onun doğum gününü unutur ise üzülmeyecekti, çünkü onların kendisini çok sevdiğini biliyordu.
Melek’in hikayeleri arasından Melek ve İzlenimlerinin Hikayesi ne linkle tıklayarak ulaşabilirsiniz.
|
https://www.kisamasaloku.com/melek-ve-izlenimlerinin-hikayesi/
|
Melek ve İzlenimlerinin Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Melek her sabah olduğu gibi o sabah da okula gitmek için yataktan kalktı. Tam hazırlanacaktı ki annesi odaya girdi ve bugün öğretmenin rahatsızlandığını okula gidemeyeceğini söyledi. Melek çok üzüldü. Annesi meleğim çok üzüldüğünü anlayınca kendisini mutlu etmek için ona bir teklifte bulundu, eğer Melek arzu ederse annesi ile birlikte annesinin iş yerine gidebilirdi. Melek bu duruma çok sevindi daha önce hiç annesinin çalıştığı yeri görmemişti. Annesi ile birlikte kahvaltısını yaptıktan sonra öğretmenine arayıp geçmiş olsun dedi. Sonra da annesi ile birlikte hazırlanıp arabaya bindiler.
Annesinin çalıştığı yer çok uzakta değildi, üstelik Melek araba ile yolculuk yapmayı çok seviyordu. Yolda giderken birçok şey dikkatini çekti. Kırmızı ışık yanarken karşıdan karşıya geçmek isteyen bir çocuk, sonra yaşlı bir kadının ağır poşetleri taşırken ona yardım etmeyen gençler, içtiği meyve suyunun kutusunu yere atan bir adam, bisikletini hızla süren ve sonra da küçük bir köpeğe çarpan çocuk. Oysa insanların kurallara uyması gerektiğini, birbirlerine yardım etmenin, çevremizi temiz tutmanın ne kadar önemli olduğunu anne ve babasından, öğretmenininden defalarca dinlemişti. Hatta bazen aynı şeyleri tekrar tekrar söyledikleri için sıkıldığı bile olmuştu. Ama bu gün anladı ki bu konu ne kadar çok konuşulursa o kadar çok kişiye ders olur, o kadar insan eğitilir. Öğretmenine bu konu ile ilgili gözlemlerini anlatmaya karar verdi, bu konuyu derste işlemenin ne kadar faydalı olacağını düşündü. Melek bunları düşünürken annesi arabayı park etmişti bile. Sevinçle arabadan indi ve annesinin çalıştığı binaya girdi. Annesi Melek’e asansör düğmesine basabileceğini söyledi. Melek asansörün iki düğmesi olduğunu görünce hangisine basması gerektiğini sordu. Annesi de yukarı çıkmak için yukarıyı gösteren oka, aşağıya inecekse aşağıyı gösteren oka basması gerektiğini söyledi. Melek yukarı çıkacakları için yukarıyı gösteren ok işaretli düğmeye bastı. Sonra asansörün kapısı açıldı ve içeri girdiler. Asansörün içinde bir sürü düğme vardı. Melek üçüncü kata çıkacaklarını bildiği için üçe bastı ve asansör hareket etmeye başladı. Melek tam annesine diğer düğmelerin anlamlarını soracaktı ki asansör durdu ve kapısı açıldı. Melek kafasında soru işaretleri ile asansörden çıktı. Ancak annesinden söz aldı, bir gün asansörün doğru kullanımı ve içindeki düğmelerin anlamlarını anlatacaktı.
Ofise geldiklerinde onları bir abla karşıladı. Annesine her konuda yardımcı olan abla o gün onunla çok ilgilendi. Boş vakitlerini Melek ile geçirdi. Meleğin annesinin işi hakkında öğrenmek istediği her soruları yanıtladı. Melek annesinin yaptığı işin zorluğunu ve neden bazen annesinin çok yorgun olduğunu şimdi daha iyi anladı. Kendi kendine söz verdi annesine daha çok yardım edecekti. Öğle yemeğini birlikte yediler. Melek ve annesi için değişik bir gün oldu. Akşam olup eve döndüklerinde babasına o gün yaşadıklarını anlattı. Babası da ona bir günde kendi iş yerine götürme sözü verdi. Bu arada öğretmeni aradı ve kendisinin iyi olduğu bildirildi. Yarın okula gidecek ve bugün yaşadıklarını, gözlemlerini arkadaşlarına ve öğretmenine anlatacaktı. Uyumadan önce bugünü bir daha aklından geçirmek istedi ama o kadar yorulmuştu ki hemen uykuya daldı.
Melek’in yaşadıklarını takip etmek isterseniz Melek ve Tohumların Hikayesi okumak için linke tıklayabilirsiniz.
|
https://www.kisamasaloku.com/melek-ve-tohumlarin-hikayesi/
|
Melek ve Tohumların Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Melek bugün okuldan heyecanlı bir şekilde eve geldi. Annesine hiçbir şey söylemeden koşar adımlarla odasına gitti, üzerini değiştirdi ve bahçe kıyafetlerini giydi. Annesi meraklı gözlerle onu izliyordu. Melek doğruca bahçeye çıktı. Önce eline bahçıvan eldivenlerini giydi, sonra da kilerden bir saksı çıkardı. Annesi Melek’in ne yapmak istediğini anlamıştı. Melek saksıya bir şeyler ekmek istiyordu.
Bugün öğretmeni sınıfa getirdiği tohumlardan birkaç tanesini kendisine hediye etmişti. Çantasından tohumları çıkardı ve başladı saksının içini toprak ile doldurmaya. Yarıya kadar geldiğinde tohumları toprağın üzerine serpiştirdi, sonra da üzerini tekrar toprakla örttü, aynı bugün öğretmeninin derste sınıfa anlattığı gibi. Bütün bunları yaparken çok mutlu ve heyecanlıydı. Bir ara düşündü unuttuğu bir şey varmı diye. Sonra aklına geldi, öğretmeni çiçekler ekildikten sonra cansuyu ister demişti. Hemen çeşmeden biraz su aldı ve ektiği tohumların üzerini suladı. Evet işlem tamamdı şimdi sırada tohumların güneşten faydalanması ve sağlıklı bir şekilde büyümesi için saksıları güneşi gören bir yere yerleştirmekteydi. Bunun için annesinden yardım istedi. Annesi de mutfak camının sabah güneşini çok güzel aldığını oraya koyabileceğiniz söyledi. Melek o günden sonra her gün tohumları kontrol etti. Ve nihayet günler sonra toprak hareketlendi. Bir sabah yeşil bir yaprak Melek’e günaydın dedi. Melek çok mutlu oldu. O günden sonra her gün bir yaprak Melek’e günaydın diyordu.
Melek bir gün okuldan geldiğinde çok düşünceliydi. Annesi merak edip sorduğunda öğretmenine Öğretmenler günü için bir hediye almak istediğini ancak ne alacağını bilemediği söyledi. Öğretmeni hediyelerin maddi değeri değil manevi değeri önemli demişti. Tamda böyle düşünürken gözü mutfak camının önünde duran saksıya takıldı birde ne görsün yeşil yaprakların arasından pembe bir çiçek ona bakıyordu, sanki ben burdayım der gibi. İkisininde aklına aynı şey geldi. Evet en güzel hediye öğretmeni için kendi elleriyle diktiği çiçekti. Öylede yaptı. Öğretmenine çiçeği hediye etti ve çiçeğin hikayesini anlattı. Öğretmeni çok mutlu oldu. Bugüne kadar aldığı en güzel hediyenin bu olduğunu söyledi. O günden sonra Melek birçok çiçek ekti ve her özel günlerde sevdiklerine bu çiçekleri hediye etti. Bir şeyler ekmek onların yeşerdiğini izlemek, çiçek açmalarını, meyve verdiklerini görmek insanı çok mutlu eden bir şey mutlaka denemelisin.
Melek’in yaşadıklarını merak ediyorsanız Dişi Ağrıyan Melek’in Hikayesi ni okumaya devam edebilirsiniz.
|
https://www.kisamasaloku.com/disi-agriyan-melekin-hikayesi/
|
Dişi Ağrıyan Melek’in Hikayesi » Masal
| null | null | null |
Melek sabah yataktan dış ağrısı ile uyandı. Annesinin hazırladığı kahvaltıyı yiyemedi. Dişi o kadar çok ağrıyordu ki okula gitmek istemedi. Daha önce diş doktoruna hiç gitmemişti ama nedense diş doktorundan çok korkuyordu. Fakat dişinin ağrısı o kadar şiddetliydi ki hiç itiraz etmeden annesi ile birlikte diş doktoruna gitmeye razı oldu. Melek’in annesi önce diş doktorunu aradı ve durumu anlattı doktor randevu almadan hemen gelebileceklerini söyledi. Melek’in dişi o kadar çok ağrıyordu ki korkusunu bir tarafa bırakıp bir an önce doktora gitmek istiyordu.
Diş doktoru evlerine çok yakındı. Hemen hazırlanıp yola çıktılar. Dişçiye giden yolun üzerinde her zaman çok severek girdiği oyuncak dükkanı vardı. Üstelik vitrine uzun zamandır beklediği çizgi film kahramanının kostümünü asmışlardı ama Melek dişinin ağrısından onu bile fark etmedi. Nihayet dişçinin kapısına geldiler. Fakat meleğin diş ağrısına bir de korkusu eklendi. Tedirgin bir şekilde muayenehanenin kapısına geldiler. Melek annesinin elini sıkı sıkı tutuyordu sanki ondan güç alıyordu. Danışmada oturan sekreter abla Melek’i gülümseyerek karşıladı, kendisine geçmiş olsun dedi ve korkmaması gerektiğini söyledi. Oysa Melek korkudan dişinin ağrısını bile unutmuştu. Annesinin kulağına eğilerek dişinin ağrısının geçtiğini ve eve gitmek istediğini söyledi. İşte tam da o sırada odanın kapısı açıldı ve doktor hanım gülümseyerek Melek’e seslendi. Melek bu samimi seslenişe gülümseyerek cevap verdi. Doktor hanım Melek’e elini uzattı ve “Merhaba” dedi. Melek’te tedirgin bir şekilde “Merhaba” dedi. Birlikte muayenehane odasına girdiler. Melek’in annesi arkalarından bakakaldı. Sonra kendisi de muayenehane odasına girdi. Melek karşısında gördüğü sandalyeyi uzay gemisi koltuğuna benzetti. Annesinin yardımıyla koltuğa uzandı başını kaldırdığında bir sürü ışık gördü. Doktor hanım maskesini takmış elinde eldivenleri ile çok komik görünüyordu. Melek gülmemek için kendisini zor tuttu hatta tutamadı gülmeye başladı. Annesi ve doktor hanım da gülüyorlardı. Doktor hanım kendisine gözlerini kapatmasını ve bir hayal kurmasın söyledi. Melek gözlerini kapatı ve uzay gemisi kolduğunda oturduğunu hayal etti. Karanlıkta bir sürü yıldızların arasında yolculuk yapıyordu. Bazen yanından başka uzay gemileri geçiyordu ve değişik sesler çıkarıyorlardı. Çok eğlenceliydi.
Doktor hanım muayene bitti gözlerini açabilirsin dediğinde Melek diş doktorunda olduğunu hatırladı. Doktor hanım koltuktan kalkabileceğini söylediğinde çok şaşkındı hiç de korktuğu gibi olmamıştı. Doktor dişlerinin gayet sağlıklı olduğunu sabah akşam fırçalaması gerektiğini, dişinin ağrısınında bir gece önce yediği fındığın dişinin arasına girdiği için olduğunu söyledi. Doktor haklıydı Melek dün gece uykusu çok geldiği için dişlerini fırçalamadan yatmıştı. Doktorunun anlattıklarını can kulağıyla dinleyen Melek bundan sonra dişlerine çok özen göstereceğine sabah akşam fırçalayacağına ve sık sık doktoruna kontrole geleceğine söz verdi.
Dişçiden çıktıklarında Melek çok mutluydu bir bu yaşadıklarını arkadaşlarına anlatmak için sabırsızlanıyordu. Eve dönerken oyuncakçının vitrindeki kostüm dikkatini çekti. Annesi meleğin bu kostümü uzun zamandır beklediğini biliyordu birlikte içeriye girdiler, annesi kendisine bugünün anısına bu kostümü hediye almak istediğini söyledi. Melek sevinçten annesinin yanaklarını öptü teşekkür etti. Evden çıkarken çok mutsuz olan melek dönüş yolunda bir o kadar mutluydu. Artık dişi ağrımıyordu üstelik artık diş doktorundan da korkmuyordu ve en sevdiği kostüm bugünün anısına annesi tarafından kendisine hediye edilmişti. Ertesi gün okulda öğretmeni ve arkadaşlarına anlatacağı çok güzel bir de anısı olmuştu. Melek o günden sonra dişlerine çok özen gösterdi ve diş doktoru olmaya karar verdi.
|
https://www.kisamasaloku.com/guzel-ve-cirkin-masali/
|
Güzel ve Çirkin Masalı » Masal
| null | null | null |
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde ülkenin birinde yaşayan bir iş adamı varmış. Durumu oldukça iyi olan bu iş insanının birden işleri bozulmuş ve bütün kazancı yok olmuş. Her şeyini kaybeden adamın üç kızı varmış. Kızlardan ikisi oldukça kötü niyetlilermiş. Hiç bir şey ile yetinmezler sürekli daha fazlasını isterlermiş. Ama evin küçük kızı Güzel öyle değilmiş. Babasına her konuda yardımcı olur, evin işlerini yapar ve asla şikayet etmezmiş.
Günlerden bir gün her şeyini kaybeden iş adımının önüne bir fırsat çıkmış. Kenara ayırdığı son parasını da yanına alıp iş yapmak için mal getiren bir geminin yanına gitmeye karar vermiş. Kızlarına durumu anlatan adam evden çıkarken kızlarının dönüşte ondan ne istediğini sormuş. Doyumsuz olan iki kız babalarından bir çok şey istemiş, mücevher, makyaj malzemesi vs. Küçük olan kardeşleri Güzel ise babasından sadece bir gül ve sağ salim eve dönmesini istemiş. Baba kızları ile vedalaşıp yola koyulmuş. Bu gemi çok uzaktaymış ve bir kaç güne anca geminin bulunduğu yere gitmiş. Gemiye vardığında öyle büyük bir fırtına çıkmış ki gemide olan her şey batmış ve iş adamı elinde kalan son parayı da kaybetmiş. Kızlarının istediklerini de alamayan adam eve dönmek için yola çıkmış. Yürümüş, yürümüş, yürümüş yorgunluktan bayılmak üzere iken karşısına bir saray çıkmış. Sarayın kapısına doğru yürümüş ve içeri girmiş. İçeri girdiğinde hazır bir sofra görmüş. Karnı çok acıkan adam kimseyi göremeyince oturmuş bütün yemekleri yemiş. Daha sonra sarayın içinde dolaşmaya başlamış ve kapısı açık bir oda görmüş. Hemen odaya girip, yatağın yanında bulunan temiz kıyafetleri giymiş ve yatağa yatıp rahat bir uyku çekmiş. Sabah olduğunda uyanan adam odadan çıkıp aşağı indiğinde harika bir kahvaltı sofrası görmüş ve hemen oturup kahvaltısını yapmış. Karnı doyan adam artık evine dönmek için sarayın kapısından çıkmış ve o sırada bahçe de olan bir seraya girmiş. Sera da harika çiçekler ve güller varmış. Güzel isminde ki kızının istediği gülü almak için serada ki gülü koparmış. Gülü kopardığında oldukça yüksek bir ses duymuş. “Buna nasıl cüret edersin. Ben seni evime aldım sofralar hazırlattın ve uyuman için sana bir oda verdim. Ama sen benim gülümü kopardın” diye bağırarak yanına canavara benzeyen bir adam gelmiş. Canavarı örünce adam çok korkmuş ve “Özür dilerim, gülünüzü kopardım evet ama kızıma verdiğim sözü tutmak için” demiş. Canavar “Demek bir kızın var” demiş. Adam “Evet kızlarım var” demiş. Canavara benzeyen adam “O zaman sana bir şans veriyorum, kızlarından birisini buraya getirirsen seni affederim. Yoksa seni burada hapis tutarım” demiş. Adam Canavarın bu teklifini kabul etmiş saraydan çıkmış.
Adam bir süre sonra evine gelmiş ve gemi de yaşadıklarını kızlarına anlatmış. Sadece Güzel’e getirdiği gülü vermiş. Adamın moralinin çok bozuk olduğunu gören Güzel “Babacım başka bir sorun mu var?” diye sormuş. Adam başta anlatmak istememiş ama kızları ısrar edince Canavar ile arasında geçenleri anlatmış. İki kızı babasına asla gitmeyeceklerini söylemiş ama Güzel babasının bu durumuna çok üzülmüş ve Canavara gitmeyi kabul etmiş çünkü babası ona gül getirmek için bu adamla karşı karşıya kaldığını düşünmüş. Adam Güzel’e onu asla götürmeyeceğini kızları ile vedalaşıp kendisinin gitmesini teklif etmiş. Ama güzel vicdan azabı çektiği için babasını ikna etmiş ve birlikte Canavarın sarayına doğru yola çıkmışlar. Saraya gelen baba kız içeriye girmiş ve Canavar onları karşılamış. “Demek kızını getirdin şimdi git burdan” demiş. Adam mecburen saraydan ayrılmış ve Güzel sarayda Canavar ile kalmış. Canavar Güzel için bir sofra hazırlatmış ve ona çok iyi davranıyormuş. Ama Güzel Canavardan korkuyormuş ve onunla hiç konuşmuyormuş. Aradan günler geçmiş ve Güzel artık Canavara alışmaya başlamış. Canavar Güzel’i hiç üzmüyor ve onu prensesler gibi yaşatıyormuş. Artık beraber yemek yeyip sohbet edebiliyorlarmış ve Güzel Canavardan hiç sıkılmıyormuş. Güzel artık babasını çok özlüyormuş ve ağlıyormuş. Güzel’in ağladığını gören Canavar ona neden ağladığını sormuş. Güzel “Babamı çok özledim” demiş. Canavar Güzel’e bir ayna vermiş ve babasını bu aynadan görebileceğini söylemiş. Güzel buna çok sevinmiş ve her gün babasına o aynadan bakıyormuş. Aynaya baktığı bir gün babasının hasta olduğunu görmüş ve babasının yanına gitmek için Canavardan izin istemiş. Canavar bir hafta sonra geri gelmesi şartıyla Güzel’e izin vermiş. Ve Güzel’in eline bir yüzün vermiş “Bu yüzüğü ne zaman parmağından çıkarıp baş ucuna koyarsan buraya geri gelirsin. Eğer gelmezsen sensizliğe dayanamam Güzel” demiş. Güzel tamam deyip babasının evine gitmiş.
Babasının evine giden Güzel babasını yatakta görmüş ve hemen ona bakmak için kollarını sıvamış. Kızının geldiğini gören babası çok sevinmiş ve bir kaç güne toparlanmaya başlamış. Güzel’in geldiğini duyan ablaları hemen eve gelmiş ve Güzel’in giydiği elbiseyi, sürdüğü kokuları, taktığı takıları çok kıskanmışlar ve Güzel’in saraya dönmemesi için plan yapmışlar. Babalarını da ikna eden kızlar Güzel’ bir hafta daha kalması için ısrar etmişler. Güzel kardeşlerini ve babasını üzmemek için bir hafta daha kalmayı kabul etmiş. Ama bu haftalar bitmemiş ve bir türlü saraya dönememiş. Güzel artık Canavarı çok özlemiş ve gece rüyasında Canavarın çok hasta olduğunu, gül bahçesinde yerde yattığını görmüş. Kan ter içinde uyanan Güzel artık gitmesi gerektiğini düşünmüş ve hemen yüzü baş ucuna koymuş. Sabah gözlerini Canavarın sarayında açan kız koşarak sarayda Canavarı aramaya başlamış.Hiç bir yer Canavarı bulamayan kız hemen gül bahçesine gitmiş ve Çirkin adamı yerde yatarken görmüş. Gördüklerine çok üzülen Güzel hemen dizlerinin üstüne çökmüş ve çirkin olan Canavara sarılmış “Ölme lütfen ben geri geldim. Hem ben seni çok sevdiğimi anladım. Ne olur beni bırakma” deyip Canavarı öpmüş. Canavar Güzel’in öpüşü ile hemen gözlerini açmış ve Güzel’e bakmış. Canavar adam o anda çok yakışıklı bir prense dönüşmüş. Bunu gören Güzel gözlerine inanamamış. “Bu nasıl olur?” diye sormuş. Yakışıklı prens “Çok eskiden kötü bir peri bana büyü yaptı ve gerçek aşkı bulana kadar çirkin bir adam olarak kalacaktım. Ama sen bana gerçek sevgiyi verdin ve ben eski halima döndüm” demiş. Güzel bu duruma çok sevinmiş ve prense sarılmış. O günden sonra Güzel ve Çirkin hemen evlenmiş. Mutlu bir hayat yaşamışlar.
Daha fazla çocuk masalları için linke tıklayabilirsiniz.
|
https://www.kisamasaloku.com/kendini-begenmis-kopek-baliginin-masali/
|
Kendini Beğenmiş Köpek Balığının Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken denizin içinde yaşayan bir çok hayvan varmış. Bu hayvanlar denizin içinde dost yaşar ve aralarında hiç sorun olmazmış. Herkes birlikte yüzer, işleri yapar, yiyecek toplar ve gün sonunda eğlenceli vakit geçirirmiş. Herkes halinden çok memnunmuş bir hayvan hariç. O da köpek balığı imiş. Köpek balığı kendisini diğer deniz canlılardan üstün görür ve kimseye yardım etmez hatta kimseye selam bile vermezmiş. Köpek balığının bu davranışı bütün deniz canlıları tarafından ayıplanırmış ama yinede hiç biri sesini çıkarmazmış. Zaman böyle geçer ve köpek balığı da diğer balıklar ve deniz canlıları da yaşamlarına devam ederlermiş.
Günlerden bir gün köpek balığı her zaman ki gibi yüzüyor fakat hiç kimseye bakmıyormuş. Diğer canlılar bu duruma hiç aldırış etmiyor ve yem toplamaya devam ediyormuş. Köpek balığı herkesle aynı yerde yüzmek istemediği için biraz uzaklaşmaya karar vermiş ve başlamış yüzmeye. Yüzmüş de yüzmüş, yüzmüş de yüzmüş. En sonunda hiç bir deniz canlısının olmadığı bir yere gelmiş ve yemek aramaya devam etmiş. Köpek balığı yeni geldiği bu yerde değişik kayalar görmüş ve bu kayaların aralarını merak edip çevresinde yüzmeye başlamış. Kayaların arasına sıkışan yemleri başlamış yemeye. Köpek balığının karnı doymuş ve açgözlülük yaparak diğer balıklara yem bırakmamak için durmadan dönmeye devam etmiş. Tam o sırada denizin altında bir gelgit olmuş ve iki kaya hareket etmiş. O esnada kuyruğunu kurtaramayan köpek balığının kuyruğu kayaların arasına sıkışmış. Çok uğraşmış ama bir türlü kuyruğunu kurtaramamış. Aradan saatler geçmiş ama köpek balığı kuyruğunu kurtaramadığı için olduğu yerde kala kalmış.
Diğer balıklar ve deniz canlıları işlerini bitirip akşam oturmasına geçtiklerinde köpek balığının evine gelmediğini fark etmişler. Köpek balığı daha önce evine hiç dönmemezlik yapmadığı için bu durum balıkların dikkatini çekmiş ve köpek balığını aramaya karar vermişler. Hep birden köpek balığını aramaya başlayan balıklar ve deniz canlıları köpek balığının gittiği yönü hatırlayıp başlamışlar o yöne doğru yüzmeye. Uzunca bir süre yüzen hayvanlar tam bulamayıp dönmeye karar vermişken birden bir ses duymuşlar. Hemen o sene doğru giden balıklar karşılarında köpek balığını görmüşler. Köpek balığının kuyruğunu sıkıştırdığını fark eden balıklar ve diğer deniz canlıları ona yardım etmeye başlamışlar. Yoğun çabaları sonunda kuyruğunu kurtarmışlar. Köpek balığı arkadaşlarının bu çabasından dolayı çok sevinmiş. Fakat bugüne kadar onlara iyi davranmadığı için, onlara selam vermediği için ve kendini onlardan büyük gördüğü için çok utanmış. Bütün hayvanlardan özür dilemiş ve kayaların orada olan yemleri göstermiş. Bütün balıklar yemleri toplayıp depolarına kaldırmışlar ve köpek balığına teşekkür etmişler. Köpek balığı da bundan sonra onlarla iyi geçineceğine ve onları asla üzmeyeceğine söz vermiş.
Daha pek çok güzel çocuk masalları için sitemizi takipte kalın
|
https://www.kisamasaloku.com/agustos-bocegi-ile-karinca-masali/
|
Ağustos Böceği ile Karınca Masalı » Masal
| null | null | null |
Ormanın birinde yaşayan ağustos böceği, karınca ve daha bir çok hayvan varmış. Mevsimlerden yazmış. Ağustos böceği her zaman yaptığı gibi saz çalmaya ve şarkı söylemeye başlamış. Yoldan geçen diğer hayvanlar ağustos böceğinin söylediği şarkıları çok sever yazın geldiğini bu seslerle anlarlarmış.
Ağustos böceği arkadaşları ile yemekler yerken, saz çalar ve şarkı söylerken çalışkan bir karınca da sürekli yiyecek topluyormuş. Bulduğu meyveleri, kış için otları ve işine ne yararsa herşeyi alıp evine götürüyormuş. Bunu gören ağustos böceği dayanamamış ve karıncaya seslenmiş ” Neden bu kadar çok çalışıyorsun? Yaz geldi artık doğa bizim için herşeyi veriyor sende biraz tadını çıkarsana.” demiş. Karınca sessizce ağustos böceğini dinlemiş ve işini yapmaya devam etmiş.
Aradan günler hatta aylar geçmiş. Sonbahar gelmiş geçmiş ve sonunda kara kış kapıya dayanmış. Yaz meyveleri bitmiş, yapraklar ağaçlardan dökülmüş ve böceklerin çoğu evlerine çekilmiş. Yağmurlar yağmış sıra kar yağmaya ve donmaya gelmiş. Bütün yaz saz çalıp şarkı söyleyen ağustos böceği kış için hiç bir hazırlık yapmadığını karnı iyice guruldamaya başlayınca anlamış. Artık saz çalmıyor ve şarkı da söylemiyormuş çünkü heryer de karnını doyurmak için yiyecek arıyormuş. Ama artık yiyecek bulmak için çok geçmiş. Yiyebileceği herşey solmuş, çürümüş hatta artık toprağa karışmaya başlamış. Ağustos böceği ne yapacağını bilememiş karnı zil çalıyormuş ve aklına çalışkan karınca gelmiş. Karıncadan biraz yemek istemeye karar vermiş. Koşarak karıncanın evine gitmiş ve kapıyı çalmış.
Kapıyı açtığında ağustos böceğini karşısında gören karınca çok şaşırmış.
-Niye geldin ağustos böceği, diye sormuş karınca.
-Havalar çok soğudu hiçbir yerde yemek bulamıyorum, bana yemeklerinden biraz verirmisin, demiş ağustos böceği.
-Demek yemek istiyorsun, ben bütün yaz yiyecek toplarken sen arkadaşlarınla oturup ziyafet çektin, saz çalıp şarkılar söyledin. Şimdi açsan ve yemek bulamıyorsan bu senin suçun. Bir daha böyle hata yapmazsın o yüzden şimdi sana yemek vermeyeceğim, demiş karınca.
Karıncanın haklı olduğunu anlayan ağustos böceği yaptığından çok pişman olmuş. Bu kışı aç geçireceğini anlamış ve bir daha böyle bir hata yapmamaya karar vermiş. Kısa masal okumayı seviyorsanız Kısa Çocuk Masalları kategorimizi inceleyebilirsiniz.
|
https://www.kisamasaloku.com/kisa-masal-oku-sitemize-hos-geldiniz/
|
Kısa Masal Sitemize Hoş Geldiniz » Masal
| null | null | null |
Merhaba sevgili ebeveyneler, sizlere çocuklarınıza uyku öncesi veya gün içerisinde okuyabileceğiniz masallar derliyoruz. Bu masalların bir kısmı bilindik diğer kısmı da sizler gibi çocuklarına masal okumayı seven annelerin bizlere gönderdiği masallar. Sitemizi takip etmeyi unutmayın ve sosyal medya hesaplarımızı da takibe alırsanız seviniriz. Çocuklarımızın haya gücünü geliştirebilmek için her gün bir masal okuyalım
|
https://www.kisamasaloku.com/tavsan-ile-kaplumbaga-masali/
|
Tavşan İle Kaplumbağa Masalı » Masal
| null | null | null |
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde ormanın derinliklerinde yaşayan bir tavşan varmış. Bu tavşan herkesten hızlı koştuğunu söyler ve kendi ile çok övünürmüş. En çok da kaplumbağayı kızdırırmış. Çünkü kaplumbağa çok yavaş yürüyen bir hayvancıkmış. Tavşan arada kaplumbağaya seslenir “Hey sen ne kadar da yavaşsın, sen bir adım attığında ben çoktan ormanın diğer tarafına giderim.” Kaplumbağa tavşanın bu sözlerine hiç aldırmaz yoluna devam edermiş.
Bir gün tavşan yine kaplumbağayı kızdırmaya başlamış. Bu kez kaplumbağa dayanamamış ve tavşana cevap vermeye karar vermiş. “Çok fazla böbürlenme tavşancık! Dünyanın en hızlı koşan tavşanı bile yenilebilir, biliyor musun?” demiş kaplumbağa. ” Ah tabi tabi. Kim beni yenebilir ki? Beni yenmeyi denemek ister misin?” diye sormuş tavşan. Kaplumbağa da neden olmasın ki diye cevap vermiş. Tavşan gülmeye başlamış “o zaman sana meydan okuyorum yarın sabah yarışıyoruz” demiş.
Ertesi sabah erken buluşmuş kaplumbağa ve tavşan. Koşacakları yolu ve varış noktasının neresi olduğuna karar vermişler. Birbirlerine bakım iki hayvan da koşmaya başlamış. Fakat tavşan bir kaç kez sıçradıktan sonra arkasına bakmış ve kaplumbağanın ne kadar geri de kaldığını görmüş, durmaya karar vermiş. Zavallı kaplumbağacık ise sadece birkaç santim ilerleyebilmişti. Tavşanın kaplumbağanın çok yavaş ilerlediğini görünce biraz uyumaya karar vermiş ne de olsa bir kaç sıçrayışta kaplumbağayı geçebilecekti. Tavşan uykusunda birden uyanmış ve rüyasında kaplumbağanın bitiş çizgisine geldiğini görmüş. Tavşan hemen yola koyulmuş fakat kaplumbağanın daha bir kaç metre ilerleyebildiğini görmüş. Daha yolun bitmesine çok vardı. Tavşan tekrar rahatladı ve kaplumbağanın çok yavaş yürüdüğünü bildiği için yarışı kesin kazanacağını düşündü. Kaplumbağanın yarışı kazanamayacağından emin olan tavşan bir şeyler yiyebileceğini düşünmüş bir yandan da gözleri ile kaplumbağayı takip ediyormuş.
Artık öğlen olmuş ve kaplumbağa yolun tam ortasına gelmiş. Tavşan da bu esnada öğle yemeğini yemek için arkadaşları ile buluşmuş yemeğini yemiş ve koyu bir sohbete koyulmuş. Yemekten sonra kaplumbağanın yavaşlığından emin olduğu için tekrar uyumak için yer bulmuş ve huzurla uykuya dalmış. Uyandığında her yer çok sessizmiş ve hava çoktan kararmış. Tavşan büyük bir korkuyla yarışa kaldığı yerden devam etmek için yola koyulmuş. Panikle kaplumbağayı aramaya başlamış. Fakat artık her şey için çok geçmiş. Çünkü tavşan kaplumbağayı gördüğünde, kaplumbağa çoktan bitiş çizgisine gelmiş ve tavşanın gelmesini bekliyormuş. Tavşan kaplumbağayı çok hafife aldığını anlamış ve büyük bir hata yaptığının farkına varmış. Kazanacağından emin olmak için bitiş çizgisine gitmesi gerektiğini çok geç de olsa anlamış. Tavşanın üzüldüğünü gören kaplumbağa ” üzülme dostum, hepimiz hayatımızda bir kez de olsa kaybederiz. Unutma ki yavaş gidenler her zaman dikkatli ve sağlıklı giderler” demiş.
En güzel çocuk masalları için sitemizi takip etmeye devam edin
|
https://www.masaloku.net/bismillah-ile-baslayan-iyilikler/
|
Bismillah ile Başlayan İyilikler Masalı
| null | null | null |
Bismillah ile Başlayan İyilikler Hikayesi
Ali, meraklı ve neşeli bir çocuktu. Büyükannesi ona her zaman, “Bismillah her hayrın başıdır evladım,” derdi. Ali bu sözün ne anlama geldiğini tam olarak bilmese de büyükannesinin söylediklerine çok güvenirdi.
Bir sabah, Ali annesiyle birlikte pazara gitmek için evden çıkarken büyükannesinin sesi kulağında yankılandı: “Bismillah her hayrın başıdır!” Ali gülümseyerek, “Bismillah,” dedi ve yola koyuldular.
Yolda giderken, yaşlı bir amcanın pazar arabasını taşıyamadığını gördü. Hemen annesine dönüp, “Anneciğim, yardım edebilir miyim?” diye sordu. Annesi başını sallayınca Ali amcanın yanına koştu ve elinden geldiğince arabayı itti. Yaşlı amca gülümseyerek, “Allah razı olsun evladım,” dedi. Ali içinden bir kez daha “Bismillah,” dedi ve kendini çok mutlu hissetti.
Pazarda annesiyle meyve ve sebze seçerken, bir serçenin kanadının incindiğini fark etti. Küçük kuş çırpınıyor ama uçamıyordu. Ali hemen yere eğildi ve ona nazikçe dokundu. “Bismillah,” diyerek kuşu avuçlarına aldı. Annesinin yardımıyla onu güvenli bir yere götürdü ve bir su kabının yanına bıraktı. Serçe yavaşça su içti ve biraz dinlendikten sonra uçmaya başladı. Ali sevinçle el çırptı.
Eve döndüklerinde, büyükannesi ona gülümseyerek baktı ve sordu: “Bugün neler yaptın bakalım, Ali?”
Ali heyecanla yaşlı amcaya yardım ettiğini, küçük bir kuşu kurtardığını ve her şeyin başında “Bismillah” dediğini anlattı. Büyükannesi başını okşayarak, “Bismillah’ı söylemek, her işe hayırla başlamaktır, yavrum. Allah da senin yaptığın iyilikleri bereketlendirir,” dedi.
O günden sonra Ali, her işine “Bismillah” diyerek başladı ve bunun ne kadar güzel bir alışkanlık olduğunu fark etti. Çünkü gerçekten de “Bismillah her hayrın başıydı.”
Ve böylece Ali, iyilik yapmaya devam ederken, her zaman bu güzel kelimenin gücünü yanında hissetti.
|
https://www.masaloku.net/ela-ile-sihirli-sincap/
|
Ela ile Sihirli Sincap Masalı
| null | null | null |
Ela ile Sihirli Sincap Masalı
Ela, neşeli ve meraklı küçük bir kızdı. Babası Kemal, onun doğum gününde ona çok özel bir hediye getirdi: Minik, sevimli bir sincap! Ela bu hediyeye bayıldı ama bilmediği bir şey vardı—bu sincap sihirliydi! Ela, sincabın konuşabildiğini fark etti, ancak ilginç olan, yalnızca kendisinin onu duyabiliyor olmasıydı.
Ela ile sincap kısa sürede ayrılmaz iki dost oldular. Sincap, orman hakkında birçok gizemi Ela’ya öğretti. Ela, onun sayesinde doğayı daha iyi anlamaya ve ormanda yaşayan canlılarla iletişim kurmaya başladı. Gün geçtikçe, Ela doğayı koruma konusunda büyük bir bilinç kazandı ve ormanda yardıma ihtiyacı olan hayvanlara el uzattı.
Bir gün, ormanda büyük bir sorun ortaya çıktı. Yaşlı ve nadir bulunan bir ağaç solmaya başlamıştı. Ormandaki tüm hayvanlar endişe içindeydi çünkü bu ağacın kaybolması ormanın dengesini bozabilirdi. Ela ve sincap bu duruma kayıtsız kalamazdı, hemen çözüm aramaya koyuldular. Yol boyunca karşılaştıkları hayvanlardan çeşitli fikirler aldılar. Herkes elinden geleni yapmak istiyordu ama çözüm hâlâ belirsizdi.
Sonunda ağaca ulaştılar. Sincap, ağacın aslında güneş ışığına ihtiyacı olduğunu ama diğer büyük ağaçların gölgesinde kaldığını fark etti. Ela ve dostları, nazikçe bazı dalları budayarak güneş ışığının yaşlı ağaca ulaşmasını sağladılar. Kısa süre içinde ağaç yeniden canlanmaya başladı! Ormanın dengesinin korunmasıyla, tüm hayvanlar büyük bir sevinç içinde Ela ve sincabı kutladı.
Bu olaydan sonra, Ela ormanın kahramanı olarak anılmaya başlandı. Ama o, en büyük gücün ekip çalışması olduğunu ve birlikte hareket edildiğinde en zorlu sorunların bile çözülebileceğini anlamıştı. Sincabı ve diğer dostlarıyla birlikte, doğayı korumaya ve ormanı güzelleştirmeye devam etti.
Ve böylece Ela ile Sincap, birçok yeni maceraya atılmak için hazırdı. Onların dostluğu, sadece birbirleriyle değil, tüm orman canlılarıyla olan güçlü bağları da temsil ediyordu.
Ve masal burada bitmedi, çünkü Ela ve Sincap’ın maceraları her gün devam ediyordu!
|
https://www.masaloku.net/kurnaz-tilki-ve-caliskan-ayi/
|
Kurnaz Tilki ve Çalışkan Ayı Masalı
| null | null | null |
Tilki ve Çalışkan Ayı Masalı
Bir varmış, bir yokmuş… Uçsuz bucaksız, yemyeşil bir ormanda kurnaz bir tilki yaşarmış. Bu tilki, çalışmayı hiç sevmez, her zaman kolay yoldan karnını doyurmanın peşinde koşarmış. Aç kaldığında avlanmak yerine başkalarının yiyeceklerini çalar ya da onları kandırarak yemek bulurmuş.
Aynı ormanda, tilkinin tam tersi bir karaktere sahip olan çalışkan bir ayı yaşarmış. Ayı, her gün ormanda dolaşır, çiçeklerden bal yapan arıları takip eder ve büyük bir özveriyle bal toplarmış. Kendi emeğiyle kazandığı yiyeceklerle beslenir, kimseyi kandırmadan hayatını sürdürürmüş.
Bir gün tilki, ayının her gün uğrayıp bal aldığı büyük bir arı kovanını fark etmiş. Kovanın içinde bolca bal olduğunu görünce iştahı kabarmış. Ancak tilki, sabredip arılardan izin almayı ya da balı hak ederek kazanmayı düşünmemiş. Onun yerine, hileyle balı ele geçirmeye karar vermiş.
Tilki, bir süre ayıyı izlemiş ve her gün ormana gidip bal topladığını öğrenmiş. Bir sabah, ayının kovandan uzaklaşıp yiyecek aramaya çıktığını görünce hemen harekete geçmiş. Sessizce kovanın yanına yaklaşmış, dikkatlice içine bakmış ve altın sarısı balları görünce gözleri parlamış. Aceleyle balı yemeye başlamış. Karnını iyice doyurduktan sonra arılar fark etmeden hızla oradan uzaklaşmış.
Akşam olup ayı döndüğünde, kovanı darmadağın halde bulmuş. Hemen anlamış ki biri gelip ballarını çalmış. Ama kim olduğunu bilmiyormuş. Derken, ertesi gün tilkinin yine gizlice kovana geldiğini görmüş. Bu sefer onu yakalamaya karar vermiş. Sessizce bir ağacın arkasına saklanmış ve tilkinin kovanı açmasını beklemiş.
Tilki tam balı yemeye başladığında ayı birden ortaya çıkmış ve: — “Demek ki ballarımı çalan sendin!” diye kükremiş.
Tilki şaşırmış ama yine kurnazlığına güvenmiş: — “Aaa! Hayır, hayır! Ben buraya seni uyarmak için geldim! Hırsızlar ormana dadanmış. Arı kovanlarındaki balları yiyorlarmış. Ben de hırsızın izlerini takip ediyordum,” demiş.
Ayı, tilkinin bu yalanına inanmamış. Ona bir ders vermeye karar vermiş ve arıların yanına gidip durumu anlatmış. Arılar çok sinirlenmiş ve tilkinin peşine düşmüşler. Tilki, ormandan kaçmaya çalışmış ama arılar onun peşini bırakmamış. Sonunda tilki, dikenli çalıların arasına girerek kurtulmaya çalışmış ama hem dikenler canını yakmış hem de arılar onu iyice sokmuş.
O günden sonra tilki, bir daha başkalarının hakkına göz dikmemiş. Ayı ise çalışkanlığının ve dürüstlüğünün karşılığını alarak kovanından bolca bal yemeye devam etmiş.
Ve masal da burada bitmiş…
|
https://www.masaloku.net/avci-ile-guvercinler/
|
Avcı ile Güvercinler Masalı
| null | null | null |
Avcı ile Güvercinler Masalı
Bir zamanlar uzak bir ülkede, yemyeşil bir vadide, kocaman bir meşe ağacı yükseliyormuş. Ağacın dalları gökyüzüne doğru uzanıyor, yapraklarıysa güneşte parlıyormuş. Bir gün bir avcı, bu ağacın yanından geçmiş ve içinden şöyle düşünmüş:
“Bu ağaç tam bana göre. Dalları yüksekte, kocaman ve yaprakları çok geniş. Bu ağacı gören kuşlar, mutlaka gelip dallarına konar. Ben de ağacın altına bir tuzak kurarım bu sayede çok sayıda kuş yakalarım.” diye düşünmüş.
Planını uygulamaya koyan avcı, ağını dikkatlice ağacın altına sermiş. Ağ yerdeki yaprakların arasına öyle güzel karışmış ki, neredeyse görünmez olmuş. Daha sonra avcı, yerdeki ağın üzerine pirinç taneleri serpiştirmiş. “Bunu kuşlar hemen fark eder,” diye mırıldanmış.
O sırada gökyüzünde Beyaz Kanat adında bir güvercin kralı, büyük güvercin sürüsüyle uçuyormuş. Aşağıdaki meşe ağacını ve gölgesindeki parlak pirinç tanelerini görmüş. “Kardeşlerim, şuna bakın!” demiş Beyaz Kanat. “Şanslı bir günümüzdeyiz. Aşağıdaki ağacın altında bir ziyafet bizi bekliyor.”
Beyaz Kanat hızla aşağı süzülmüş, ardından tüm sürü de onu takip etmiş. Kuşlar, ağacın dallarına konar konmaz hemen pirinç tanelerini yemek için aşağıya inmişler ve tuzağa düşmüşler. Ağın içindeki pirinç taneleri onları kandırmış ve her biri ağın içerisinde sıkışıp kalmış.
Bunu gören avcı sevinçle ellerini ovuşturmuş. “İşte bu!” demiş. “Harika bir av! Güzel bir ziyafet çekeceğim ve kalanları satıp iyi para kazanacağım.”
Korkuya kapılan güvercinler çırpınmaya başlamış. “Yandık!” diye haykırmış bir tanesi. “Kaçamayacağız!”
Beyaz Kanat ise sakin kalmaya çalışmış. “Durun!” demiş. “Birlikte hareket edersek kurtulabiliriz.”
“Nasıl kurtulabiliriz?” diye sormuş başka bir güvercin. “Bu ağ çok ağır, tek başımıza kaldıramayız!”
“Tek başımıza kaldıramayız, doğru,” diye cevap vermiş Beyaz Kanat. “Ama hepimiz aynı anda uçarsak ağı kaldırabiliriz. Hep birlikte şehrin ötesine uçarız. Orada bir fare dostum var. O bizi bu ağdan kurtarabilir.”
Tam o sırada avcı ağaca doğru yürümeye başlamış. Güvercinlerden biri telaşla bağırmış: “Hızlanmamız gerek! Avcı geliyor!”
Beyaz Kanat hemen emir vermiş: “Hazır olun, kardeşlerim. Hep birlikte, tam aynı anda! Bir, iki, üç… Şimdi!”
Tüm güvercinler kanatlarını çırparak havalanmış. Ağın altında kalmalarına rağmen birlikte öyle bir güçle uçmuşlar ki, ağı yerden kaldırmayı başarmışlar. Meşe ağacından uzaklaşıp şehre doğru yol almışlar.
Avcı ise olanlara inanamayarak gözlerini ovuşturmuş. Ağ havalanıp uzaklaşırken bağırmaya başlamış: “Bu bir lanet! Ağ uçuyor! Kurtarın beni!” Korkuyla ormana doğru kaçmış ve bir daha o bölgeye geri dönmemiş.
Beyaz Kanat ve güvercin sürüsü, ağla birlikte fare dostlarının yaşadığı şehre ulaşmışlar. Beyaz Kanat, dostunu çağırmış. Fare hemen işe koyulmuş, ağın iplerini kemirerek güvercinleri özgür bırakmış. Güvercinler, dostlarına teşekkür ederek gökyüzüne yeniden kanat açmışlar.
Masaldan Çıkarılacak Ders : Zorluklar karşısında panik yapmak yerine birlik olmayı seçerseniz, üstesinden gelemeyeceğiniz hiçbir şey yoktur. İş birliği ve dayanışma, en güçlü tuzakları bile alt eder.
|
https://www.masaloku.net/fil-ile-kaplumbaga/
|
Fil ile Kaplumbağa Masalı
| null | null | null |
Fil ile Kaplumbağa Masalı
Bir zamanlar, yemyeşil bir ormanda kocaman bir fil ve küçük bir kaplumbağa yaşarmış. Fil, boyu ve gücü nedeniyle kendisini ormandaki en bilgili ve güçlü hayvan olarak görür, diğer hayvanların fikirlerine pek önem vermezmiş. Kaplumbağa ise bilge ve sabırlı bir hayvanmış; her zaman dinler, öğrenir ve gerektiğinde doğruyu söylemekten çekinmezmiş.
Bir gün, fil ormanda dolaşırken bir tepenin yamacında gördüğü devasa bir meyve ağacına göz dikmiş. Ağacın dalları lezzetli meyvelerle doluymuş, ama dallar çok yüksekte olduğu için fil meyvelere ulaşamıyormuş. Yine de inatçı fil: “Ben bu ağaca tırmanırım!” diye düşünmüş.
Kaplumbağa o sırada filin yanına gelmiş ve ona bakarak gülümsemiş: “Dostum fil, bu ağaca tırmanmak çok zor. Belki bir plan yapabiliriz?” demiş.
Fil burnunu havaya dikmiş ve kaplumbağaya küçümseyerek bakmış: “Sen minicik bir kaplumbağasın, benim kadar güçlü değilsin. Ağaca tırmanmayı nereden bileceksin? Benim gücüm her şeye yeter!”
Kaplumbağa, filin inadıyla daha fazla tartışmak istememiş. Sadece, “Tamam o zaman, dene bakalım,” demiş ve kenara çekilmiş.
Fil, ağaca tırmanmaya başlamış. Gövdesini ağaca yaslamış, hortumuyla dallara uzanmış ama hiçbir şekilde yükseğe ulaşamamış. Daha da hırslanmış ve ağaca yaslanarak zorlamış. Ama ağacı zorlarken toprağı kaydırmış ve birdenbire kendini ağacın dibindeki çamurlu su birikintisinde buluvermiş!
Kaplumbağa, çamura düşen file doğru yavaşça yaklaşmış ve sakin bir sesle: “Gördüğün gibi, her işi tek başına güçle yapamazsın. Belki bir bilene danışsaydın, bu hale düşmezdin,” demiş.
Fil, utançla kaplumbağaya bakmış ve: “Özür dilerim, seni dinlemediğim için pişman oldum. Ama nasıl bir plan yapardın? Hâlâ o meyveleri istiyorum,” demiş.
Kaplumbağa gülümseyerek bir plan anlatmış: “Bak, eğer bu ağacı sarsarsan meyveler yere düşer. Ama bunu yapmak için gücünle değil, hortumunla dalı kavrayarak yapmalısın. Ben de aşağıda meyveleri toplamana yardım ederim.”
Fil, kaplumbağanın önerisini dinlemiş ve onun dediği gibi yapmış. Hortumuyla bir dalı yakalayıp yavaşça sallamış. Gerçekten de dallardan lezzetli meyveler birer birer yere düşmüş. Kaplumbağa ile fil birlikte meyveleri toplamış ve afiyetle yemişler.
O günden sonra fil, kaplumbağaya ve diğer hayvanlara daha çok danışmaya başlamış. Ne zaman bir sorunla karşılaşsa, gücünün yanında aklı da kullanmayı öğrenmiş.
Masaldaki Öğüt : Bin bilsen de bir bilene danış. Güçlü olsan da akıllı birinin fikrine her zaman ihtiyaç duyabilirsin. Birlikte hareket etmek işleri hem kolaylaştırır hem de daha keyifli hale getirir.
|
https://www.masaloku.net/masal-okuyoruz-hayal-gucunun-kapilarini-araliyoruz/
|
Masal Okuyoruz: Hayal Gücünün Kapılarını Aralıyoruz Masalı
| null | null | null |
Masal Okuyoruz: Hayal Gücünün Kapılarını Aralıyoruz
Masallar, çocukların hem zihinsel hem de duygusal dünyalarını şekillendiren eşsiz bir öğrenme ve gelişim aracıdır. Hayal gücünün sınırlarını zorlayan, ilgi çekici hikayeleriyle masallar, çocuklara sadece eğlence sunmakla kalmaz; aynı zamanda onların bilişsel, sosyal, ve ahlaki gelişimlerini de destekler. Her masalın kendine has bir öğretici yönü vardır ve bu özellikleriyle çocuklara hem hayata dair değerli dersler verir hem de yaşam becerileri kazandırır. Aşağıda, masalların çocuk gelişimine olan etkilerini ve öğretici özelliklerini daha detaylı bir şekilde ele alıyoruz:
Sözcüklerin Gücü: Dilin Sınırlarını Genişletmek
Masallar, çocukların dil becerilerini geliştirmede eşsiz bir rol oynar. Her yeni hikaye, çocuklara farklı sözcükler, deyimler ve ifadeler sunar. Örneğin, masallarda geçen “altın saray”, “sihirli değnek” gibi kelimeler, soyut kavramların daha iyi anlaşılmasına katkı sağlar. Çocuklar masalları dinlerken veya okurken dilin ritmini ve melodisini de fark eder. Bu süreç, hem anlama hem de ifade etme yeteneklerini ileriye taşır.
Hayalden Sanata: Yaratıcılığın Kapılarını Aralamak
Masalların hayal gücünü besleyen dünyaları, çocukların sanatsal becerilerini geliştirmelerine ilham verir. Masallardaki fantastik karakterler ve olay örgüleri, çocukların resimler yapmasını, kendi hikayelerini yazmasını veya drama yoluyla masalları canlandırmasını teşvik eder. Örneğin, bir çocuk masaldaki sihirli bir kuşu resmederken hem odaklanır hem de hayal gücünü kullanarak yaratıcı çözümler üretir.
Okumaya Açılan Kapı: Hikaye Aşkını Uyandırmak
Masallar, çocuklara okumanın keyifli ve heyecan verici bir macera olduğunu gösterir. Renkli resimlerle süslenmiş masal kitapları, çocukları okumaya teşvik ederken, hikayelerin merak uyandıran olay örgüleri onların kitaplara olan ilgisini artırır. Ayrıca masallar, okuma alışkanlığı kazanmaları için bir köprü görevi görür; bu alışkanlık çocukların hayat boyu öğrenme yolculuklarında önemli bir temel oluşturur.
Hayallerin Sınır Tanımadığı Bir Dünya
Masallar, çocukların sınırlarını kaldırarak, onları gerçek dünyanın ötesindeki sihirli diyarlara götürür. Bu büyülü hikayeler, çocuklara “imkansız” kavramının sadece bir düşünce olduğunu öğretir. Çocuklar bir ejderhayı alt eden bir kahramanı ya da konuşan bir kuşu hayal ederken, kendi yaratıcılıklarını zenginleştirirler ve yeni fikirler üretirler.
Başkalarının Kalbine Dokunmak: Empatiyi Öğrenmek
Masallardaki karakterler, çocuklara empati kurmayı öğretir. Örneğin, Keloğlan’ın bir kuşu koruması veya Gülyüz Sultan’ın bir kuşun özlemiyle üzülmesi, çocukların başkalarının duygularını anlamalarına yardımcı olur. Bu hikayeler, çocukların farklı bakış açılarını benimsemelerini ve başkalarına karşı duyarlı bir şekilde davranmalarını sağlar.
İyilik ve Kötülük: Hayata Dair Dersler
Masallar, iyi ve kötü arasındaki ayrımı etkili bir şekilde anlatır. Örneğin, Kırmızı Başlıklı Kız’ın kurtla karşılaşması ya da Pinokyo’nun yalan söylemesinin sonuçları gibi hikayeler, çocuklara dürüstlük, cesaret ve doğru karar almanın önemini öğretir. Bu ahlaki dersler, çocukların günlük yaşamlarında karşılaştıkları durumlarda rehberlik eder.
Zorluklara Karşı Zeka ve Cesaret
Masalların kahramanları, karşılaştıkları engelleri zekaları ve cesaretleriyle aşar. Örneğin, Keloğlan’ın perilerle başa çıkması ya da Hansel ve Gretel’in cadıyı alt etmesi, çocuklara zorluklar karşısında çözüm üretmeyi ve pes etmemeyi öğretir. Bu hikayeler, onların problem çözme becerilerini geliştirirken özgüvenlerini de artırır.
Karanlık Korkuları Aydınlığa Dönüştürmek
Korkutucu ejderhalar, cadılar veya karanlık ormanlar, masalların sıkça karşılaşılan unsurlarıdır. Ancak bu unsurlar genellikle kahramanın cesaretiyle aşılır. Çocuklar, kahramanların bu korkutucu unsurları yenmesini izlerken, kendi korkularıyla yüzleşme ve onları aşma cesareti kazanırlar.
Farklı Dünyaların Kapısını Aralamak
Masallar, çocuklara farklı kültürlerin yaşam biçimlerini, inançlarını ve değerlerini tanıtır. Örneğin, Türk masallarında kahramanlar genellikle cesur ve yardımseverdir, Japon masallarında doğa unsurları ön plandadır. Bu çeşitlilik, çocukların hoşgörü ve kültürel farkındalık kazanmalarına yardımcı olur.
Dikkat ve Odaklanma Sanatı
Masalların olay örgüsünü takip etmek, çocukların dikkatlerini yoğunlaştırmasını gerektirir. Hikayeyi anlamak için karakterlerin ne yaptığını, olayların nasıl geliştiğini ve hikayenin sonunu öğrenmek için sabırla beklemeleri gerekir. Bu süreç, dikkat sürelerini artırır ve konsantrasyon becerilerini güçlendirir.
Kahramanların İlham Verdiği Öz Güven
Masallardaki kahramanlar, çoğu zaman zorluklarla mücadele eden sıradan insanlardır. Çocuklar, bu kahramanların başarılarını görerek, kendi yaşamlarında da benzer başarılar elde edebileceklerine inanır. Masallar, çocuklara “Sen de yapabilirsin” mesajını güçlü bir şekilde iletir.
Özetle: Masalların Gizemli Dünyasında Büyümek
Masallar, sadece eğlenceli hikayeler değildir; aynı zamanda çocukların zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimlerine katkıda bulunan eşsiz birer öğrenme aracıdır. Bu büyülü hikayeler, çocukların hayata dair önemli dersler öğrenmelerine ve güçlü bir karakter geliştirmelerine yardımcı olur. Masallar sayesinde çocuklar sadece hayal kurmayı değil, aynı zamanda hayallerini gerçekleştirmek için cesaret ve kararlılık göstermeyi de öğrenirler.
|
https://www.masaloku.net/sehzade-ile-altin-kus/
|
Şehzade ile Altın Kuş Masalı
| null | null | null |
Şehzade ile Altın Kuş Masalı
Bir zamanlar, büyük bir padişahın üç oğlu ve bir kızı varmış. Sarayın bahçesinde kocaman bir ağaç bulunurmuş ve bu ağaç her yıl yalnızca bir tane altın elma verirmiş. Ancak ne hikmetse, elma her sene gizemli bir şekilde kaybolurmuş. Padişah, oğullarına elmayı korumalarını emretmiş. Büyük ve ortanca oğulları sırayla nöbet tutmuşlar ama her ikisi de uyuyakaldıkları için elmanın çalınmasını engelleyememişler.
Sıra en küçük şehzadeye gelmiş. O, gece boyunca uyanık kalmayı başarmış ve altın gibi parlayan bir kuşun elmayı alıp kaçtığını görmüş. Hemen yayına bir ok koyup kuşa doğru fırlatmış, ancak sadece bir tüyünü düşürebilmiş. Sabah olunca, bu tüyü padişaha götürmüş ve altın kuşun peşine düşmek için izin istemiş.
Büyük oğul ve ortanca oğul da kuşu yakalamak için yola çıkmışlar, fakat yolda karşılaştıkları eğlence ve rahatlık dolu yerlere kapılıp görevlerini unutmuşlar. Küçük şehzade ise azimle yoluna devam etmiş. Bir gün, yolun kenarında beyaz bir tavşanla karşılaşmış. Tavşan, insan gibi konuşuyormuş ve ona altın kuşun nerede olduğunu anlatmış. Küçük şehzade tavşanın öğütlerine kulak vermiş, onun dediklerini harfiyen yerine getirmiş ve altın kuşu yakalamayı başarmış. Ancak tavşan, ona sadece kuşu almasının yetmeyeceğini, altın bir at ve altın bir kızı da bulması gerektiğini söylemiş.
Küçük şehzade, sihirli tavşanın rehberliğiyle altın atı ve altın kızı da ele geçirmiş. Yolculuğu sırasında, yıllar önce kaybolan kız kardeşini de bulmuş. Büyük bir sevinç içinde saraya dönerken, ağabeyleriyle karşılaşmış. Kıskançlıklarından ne yapacaklarını bilememişler ve küçük kardeşlerini kandırarak bir kuyunun içine atmışlar. Altın kuşu, altın atı ve altın kızı alıp saraya dönerek, bütün başarıyı kendilerine mal etmişler.
Ne var ki, altın kuş konuşmaya başlamış ve gerçeği bir bir anlatmış. Padişah, oğullarının ihanetini öğrenince büyük bir öfkeye kapılmış. O sırada, sihirli tavşan küçük şehzadeyi kuyudan kurtarmış ve onu saraya götürmüş. Padişah, küçük oğlunun başına gelenleri öğrenince büyük oğullarını cezalandırmış, küçük şehzadesini ise tahtına layık görmüş. Küçük şehzade, altın kızla evlenmiş ve ülkesini adaletle yönetmiş. Sihirli tavşan ise her zaman onların yanında olup, mutluluklarına şahitlik etmiş.
Böylece, iyiliğin ve doğruluğun her zaman kazandığı bu masal nesiller boyunca anlatılagelmiş.
|
https://www.masaloku.net/baykus-ile-horoz/
|
Baykuş ile Horoz Masalı
| null | null | null |
Baykuş ile Horoz Masalı
Gökyüzünün mor örtüsü, alacakaranlığın ilk fısıltılarıyla yeryüzüne inmiş. Bilge Baykuş, asırlık çınarın en gösterişli dalına sessizce tünemiş. Rüzgârın kanatlarında taşıdığı uzun yolculuğun ardından, tüylerini kabartıp bir süre dinlenmiş. Göz kapakları ağırlaşmış ve içinden “Şöyle bir gözümü dinlendirmeli,” diye geçirmiş.
O an, aşağıdan gelen telaşlı bir feryatla irkilmiş. Bir Horoz, can havliyle oradan oraya koşturmuş, adeta görünmez bir düşmandan kaçıyormuş. Çınarın gölgesine sığındığında, soluk soluğa kalmış ve arkasına endişeyle bakakalmış. Tehlikenin geçtiğine emin olunca, bir nebze olsun rahatlamış.
Baykuş, bu panik halindeki kuşu gözlemlemiş ve hafif bir tebessümle, “Görünüşe göre başına epey işler gelmiş,” diye mırıldanmış.
Horoz, duyduğu sesle ürkekçe etrafına bakınmış. “Kim var orada? Bu ses de neyin nesi?” diye sormuş, sesi titriyormuş.
Baykuş, yükseklerden, sakin ve dingin bir ses tonuyla cevap vermiş: “Yukarıya bak dostum. Seni izliyordum.”
Horoz başını kaldırdığında, dalların arasında gizlenmiş Baykuşu fark etmiş. Baykuş, hala yüzünde hafif bir gülümsemeyle, “Anlatsana, seni bu kadar korkutan neydi?” diye sormuş.
Horoz derin bir iç çekmiş. “Belki sana komik gelebilir,” demiş, “ama benim yaşadığım korkuyu anlaman zor.”
“Öyle mi dersin?” diye karşılık vermiş Baykuş. “Peki, seni bu kadar telaşlandıran şey neymiş?”
Horoz, kaşlarını çatarak ve hüzünlü bir ifadeyle, “Sahibim,” demiş. “Çiftlikte yaşıyorum ve az önce beni kovalıyordu.”
Baykuş şaşkınlıkla, “Tuhaf,” demiş. “İnsanlar sizi daha yumurtadan çıktığınız andan itibaren besler, büyütür. Sıcak yuvalar hazırlar, önünüze türlü türlü yiyecekler serer. Buna rağmen neden onlardan kaçarsınız ki?”
Horoz, Baykuş’un sözlerini dikkatle dinlemiş ve sonra anlamlı bir şekilde, “Peki,” demiş. “Hiç bir Baykuş’un ateşin üzerinde kızartıldığını görmüş mü?”
Baykuş, “Hayır, böyle bir şey ne görmüş ne de duymuş.” demiş.
“İşte mesele de bu,” diye açıklamış Horoz. “Ben ise, sahibimin nice horoz ve tavuğu gözümün önünde pişirdiğine şahit olmuşum. Böyle birine nasıl güvenebilirim ki?”
|
https://www.masaloku.net/aslan-ile-geyik/
|
Aslan ile Geyik Masalı
| null | null | null |
Aslan ile Geyik Masalı
Sıcak bir yaz gününde, dağlarda, ovalarda gezip dolanan bir geyik, yorgunluktan bitkin düşmüş. Güneşin kavurucu sıcaklığı, susuzluktan dilinin damağına yapışmasına neden olmuş. Ağzı kurumuş, her nefeste daha da susadığını hissetmiş. Bu dayanılmaz susuzlukla çaresizce serin ve berrak bir pınar bulmak için yola koyulmuş.
Uzun ve zorlu bir yolculuktan sonra nihayet ormanın derinliklerinde bir pınara ulaşmış. Pınarın kenarına gelerek suyun berraklığına hayran hayran bakmış. Ardından, yavaşça eğilerek kana kana su içmeye başlamış. Soğuk su boğazından geçerken hem susuzluğu giderilmiş hem de bedeni serinlemiş.
Su içerken bir anda gözleri sudaki yansımasına kaymış. Parlak güzelliğine bakıp kendi haline hayran kalmış. “Ne kadar da güzel görünüyorum!” diye düşünmüş içinden. Boynuzlarının uzunluğuna, dallarının çatal çatal yapısına ve görkemli duruşuna hayranlıkla bakmış. “Böyle ihtişamı olan bir geyik daha yoktur,” diyerek kendisiyle gurur duymuş. Ancak, bir an gözleri boynuzlarından kayarak incecik bacaklarına kaymış ve bir anda içini derin bir hayal kırıklığı kaplamış. “Ne kadar zayıf ve güçsüz duruyorlar,” diyerek üzülmüş ve içinden kendi bacaklarını hor görmeye başlamış.
Tam o sırada bir aslan ortaya çıkmış. Geyik, aslanın korkutucu bakışlarını fark edince paniğe kapılmış. Aslan bir hamlede geyiğin üzerine atılmış. Geyik, hızla koşmaya başlamış. Bacakları onu yıldırım hızıyla uzaklara taşımış. Aslan, var gücüyle koşmuş ama geyiği yakalayamamış. Nefes nefese kalıp duraklamış.
Geyik, koşarken sık ağaçların arasına dalmış. Ancak boynuzları, dallara takılmaya başlamış. Geyik, kurtulmak için çabaladıkça boynuzları daha fazla sıkışmış ve dallardan kendini kurtaramamış. Aslan, geyiği takip ederek ona ulaşmış ve bu sefer onu yakalamış.
Geyik, son nefesinde şu sözleri dile getirmiş:
“Ey bu masalı dinleyenler, duyduklarınızı dostlarınıza da anlatın. Ben, güzellikleriyle övündüğüm boynuzlarıma çok güvenmiştim. Ancak onlar, benim sonumu getirdi. Güçsüz ve ince sandığım bacaklarımsa beni aslandan uzaklaştıran, hayatımı kurtaran en büyük dostum oldu.
Unutmayın: Her güzel dost değildir, her çirkin düşman değildir. Görünüşe aldanıp gerçekleri görmezden gelmeyin.”
Masaldaki ders: Dış görünüşe aldanıp içsel değerleri göz ardı etmek, bazen hayati hatalara yol açabilir. Gerçek güç, bazen en hafife aldığımızda saklıdır.
|
https://www.masaloku.net/bilge-asci-ve-zengin-adam/
|
Bilge Aşçı ve Zengin Adam Masalı
| null | null | null |
Bilge Aşçı ve Zengin Adam Hikayesi
Bir zamanlar, bilgeliğiyle tanınan fakir bir adam varmış. Bu bilge adam, zengin ve kibirli bir adamın yanında aşçı olarak çalışırmış. Zengin adam her fırsatta servetiyle övünür, bilgenin ise sessizliği ve çalışkanlığı dikkat çekerdi.
Bir gün, zengin adam büyük bir ziyafet vermeye karar vermiş. Bilge aşçısını çağırarak demiş ki: – Bu ziyafete özel, iki farklı yemek yapmanı istiyorum. Birisi dünyanın en lezzetli yemeği olacak, diğeri ise en tatsız ve kötü yemek olacak.
Bilge adam başını sallayıp mutfağa geçmiş. Büyük bir özenle yemekleri hazırlamış. Ziyafet zamanı geldiğinde, misafirlere ilk yemeği sunmuş. Gümüş tabaklarda servis edilen yemek, sığır diliymiş.
Zengin adam merakla sormuş: – Bu, dünyanın en lezzetli yemeği mi?
Bilge, tebessüm ederek cevap vermiş: – Evet, efendim. Dil, dünyadaki en lezzetli şeydir. Dil konuşur, dostluklar kurar, sevgi söyler, insanları bir araya getirir. Diliyle insan, kalpleri yumuşatır ve barış sağlar.
Misafirler başlarını sallayarak onaylamışlar.
Bir süre sonra bilge, ikinci yemeği getirmiş. Yine sığır dili servis etmiş. Bu defa zengin adam kaşlarını çatmış: – Bu nasıl olur? Az önce sığır dili dünyanın en iyi yemeğiydi! Şimdi nasıl dünyanın en kötü yemeği oluyor?
Bilge adam gülümseyerek demiş ki: – Efendim, dil aynı zamanda dünyadaki en kötü şeydir. Dil yalan söyler, kalp kırar, fitne çıkarır ve insanları birbirine düşürür. Dil, sevgi kadar nefreti de büyütür. Bu yüzden dil, hem en iyi hem de en kötü yemektir.
Zengin adam ve misafirler, bilgenin sözlerinden çok etkilenmişler. O günden sonra zengin adam, dilini daha dikkatli kullanmaya özen göstermiş. Bilge adamın hikayesi dilden dile dolaşmış ve herkes bu hikayeden bir ders almış.
|
https://www.masaloku.net/ucan-sandik-masali/
|
Uçan Sandık Masalı
| null | null | null |
Uçan Sandık Masalı Hayal gücünün kanatlarında yükselen bir hikâye. Zenginlikten yoksulluğa düşen bir gencin, sihirli bir sandıkla çıktığı macerada aşkı, cesareti ve masalların büyüsünü keşfetmesine tanık olacaksınız.
Bir zamanlar bir tüccar varmış; öyle zengin, öyle zenginmiş ki, istese bütün caddeleri, sokakları gümüş paralarla kaplatabilirmiş. Ama böyle bir şey yapmamış tabii; parasını nerede kullanacağını gayet iyi bilirmiş çünkü. Cebinden bir kuruş çıkarsa, mutlaka iki kuruş kazanırmış karşılığında. Evet, bu adam akıllı bir tüccarmış, ama herkes gibi o da ölmüş sonunda.
Bütün mirası oğluna kalmış. Tüccarın oğlu parayı har vurup harman savurmaya başlamış; her gece maskeli balolara gitmiş, kâğıt paralardan uçurtmalar yapıp uçurmuş, altın paraları taş yerine kullanıp suda kaydırıp eğlenmiş. Tabii serveti kısa zamanda suyunu çekmiş; bir avuç bozuk para, bir çift eski terlik ve yırtık pırtık bir hırkadan başka hiçbir şeyi kalmamış. Derken, arkadaşları da birer birer uzaklaşmışlar çevresinden, çünkü onun gibi sefil biriyle görünmek istemiyorlarmış. Sadece iyi yürekli bir arkadaşı ona eski bir sandık yollamış ve “Pılı pırtını içine koyarsın!” demiş. İyi güzel de, bizimkinin sandığa koyacak hiçbir şeyi yokmuş ki! O yüzden kendisi girip oturmuş sandığın içine.
Ama bu sandık, bizim bildiğimiz sandıklardan değilmiş meğer! Kilidine dokunur dokunmaz, uçmaya başlıyormuş. Tüccarın oğlu kilide parmağını bastırınca, sandık evin bacasından hop! diye fırlayıp havalanmış ve bulutların arasında ilerlemeye başlamış. Ama uçarken de tehlikeli biçimde çatırdıyormuş. Delikanlı, sandık parçalanacak ve aşağı düşeceğim diye büyük bir korkuya kapılmış. Allah’tan böyle bir şey olmamış. Uçmuş, uçmuş, dağlar tepeler aşmış, sonunda Türk ülkesine varmış. Yere inince sandığı ormanda kuru yaprakların altına saklamış, sonra da kentin yolunu tutmuş. İçi rahatmış, çünkü Türklerin hepsi, onun gibi hırka ve terliklerle dolaşıyorlarmış etrafta. Derken kucağında küçük bir çocuk olan bir süt anneye rastlamış. “Baksana bana hanım!” demiş. “Sana bir şey soracağım. Kentin girişinde bir saray gördüm, pencerelerinin hepsi çok yüksekteydi, neyin nesidir bu?” “Orada padişahımızın kızı oturur,” demiş kadın, “Hanım sultan doğduğu zaman bir falcı, onun bir sevdalısı yüzünden çok acı çekeceğini bildirdi, bu yüzden padişah ile valide sultan yanında yokken, kimse onu göremez!” “Sağ ol,” demiş tüccarın oğlu, ormana dönmüş ve tekrar sandığa girip oturmuş, havalandığı gibi sarayın damına konup hanım sultanın penceresinden içeri süzülmüş. Hanım sultan bir sedire uzanmış uyuyormuş. O kadar güzel bir kızmış ki, delikanlı kendini tutamayıp onu öpüvermiş. Hanım sultan sıçrayarak uyanmış, karşısında delikanlıyı görünce korkudan titremeye başlamış. Ama bizimki kıza, periler padişahının oğlu olduğunu, onu görmek için uçarak geldiğini söyleyince, bu hanım sultanın pek hoşuna gitmiş.
Oturup sohbet etmeye başlamışlar. Delikanlı kıza iltifatlar yağdırmış. Artık derin göllere benzeyen gözlerinin içinde kaybolduğundan mı söz etmemiş, karlı dağlara benzeyen alnının güzelliğinden mi… Anlatmış da anlatmış! Ve tabii ki hanım sultanın gönlünü fethetmiş, kız delikanlıya vurulmuş!
“Peki,” demiş hanım sultan, “siz cumartesi akşamı tekrar gelin, o gün şah babam ile valide sultan bana çaya gelecekler. Periler padişahının oğluyla evlenmem, onları da gururlandıracaktır. Ama sohbet sırasında güzel masallar anlatmanız lazım, çünkü ikisi de masal dinlemeye bayılırlar. Annem daha çok öğretici masalları sever, babam ise eğlendirici ve komik masalları!” “Zaten düğün hediyesi olarak masaldan başka verecek bir şeyim yok!” demiş delikanlı ve böylece vedalaşıp ayrılmışlar; ama ayrılmadan önce, hanım sultan delikanlıya bir kese altın vermiş. Doğrusu bu, çok işine yaramış bizimkinin.
Tüccarın oğlu gidip kendine güzel bir kaftan satın almış, ardından ormana dönmüş ve anlatacağı masalı düşünmeye başlamış. Cumartesi akşamına kadar hazırlaması gerekiyormuş masalı ve bu da öyle kolay bir iş değilmiş tabii! Cumartesi akşamı gelip çattığında masal da hazırmış artık. Padişah, valide sultan ve sarayın bütün önde gelenleri prensesle birlikte delikanlıyı bekliyorlarmış. Onu büyük bir sevinçle karşılamışlar. “Bize bir masal anlatacakmışsınız,” demiş valide sultan, “içinde derin anlamlar gizli, öğretici bir masal!” “Ama aynı zamanda komik de olacak!” demiş padişah.
“Tastamam öyle olacak,” demiş delikanlı ve “Bir zamanlar bir kutu kibrit varmış,” diye anlatmaya başlamış, “bunların hepsi de, soylu geçmişleriyle övünürlermiş. Yontuldukları ağaç, yani o ulu çam ağacı, ormanın en yaşlı, en büyük ağacıymış. Şimdi ise bir mutfakta, bir çakmakla eski bir demir tencerenin arasına düşmüş ve onlara geçmiş günlerini anlatıp duruyorlarmış.
‘Ne günlerdi o günler!’ diyorlarmış. ‘Daha ağaçtan yontulup çıkarılmadan önce, hakikaten yemyeşil bir dalın üzerindeydik. Sabah ve akşam saatlerinde üzerimizde biriken çiy, inci taneleri gibiydi. Güneşli günlerde gün ışığıyla yıkanırdık, küçük kuşlar bize hikâyeler anlatırlardı. Zengin olduğumuzun farkındaydık, çünkü öteki ağaçlar sadece yaz aylarında giyinirken, bizim aile, yaz-kış yemyeşil bir giysiye bürünecek imkâna sahipti. Ama günün birinde oduncular geldi, her şey değişti ve bizim aile perişan oldu. Atamız olan ağaç gövdesi, dünyayı dolaşan muhteşem bir gemiye yelken direği yapıldı, diğer dallar oraya buraya dağıtıldılar, bize de bu sefil ateş yakma işi düştü işte… Biz bu mutfağa layık değiliz, ama ne yapalım!’
‘Benim kaderimse daha bir başka!’ demiş kibritlerin yanında duran demir tencere. ‘Dünyaya geldiğim günden beri yüzlerce kere parlatıldım ve kaynatıldım. Devamlılığı sağlarım ben ve bu yüzden, doğruyu söylemek gerekirse, bu evin en önde gelen eşyasıyım. Tek mutluluğum, tertemiz, pırıl pırıl bir halde masaya getirilmek ve arkadaşlarımla güzel güzel sohbet etmektir. Ara sıra avluya indirilen su kovasını saymazsak, biz hepimiz burada, kapalı kapılar ardında yaşarız hep. Dünyada olup bitenleri pazar torbasından öğreniriz, ama o da hükümetten ve halktan söz ederken fazlasıyla kışkırtıcı bir tarzda konuşuyor. Daha geçenlerde bu yüzden eski bir çömlek korkudan yere düşüp bin parçaya ayrıldı.
‘Amma da uzattın!’ demiş çakmak, çakmak taşına çarpıp kıvılcımlar saçarak. ‘Neşeli bir akşam geçiremeyecek miyiz biz hiç!’ ‘Evet, evet, kimin daha soylu olduğundan söz edelim!’ demiş kibrit çöpleri.
‘Hayır, ben kendimden söz etmekten hiç hoşlanmam!’ diye itiraz etmiş toprak tencere. ‘En iyisi güzel bir eğlence düzenleyelim! İlk önce ben bir şeyler anlatayım, sonra herkes sırayla katılsın… Böylece herkes eğlenceye ısınır ve keyifli olur!’ Sonra tam, ‘okyanusun kıyısındaki bir körfezde…’ diye anlatmaya başlamış ki, ‘Harika bir giriş!’ diye bağrışmaya başlamış tabaklar. “Belli ki herkesin hoşuna gidecek bir hikâye bu!’ Tencere devam etmiş: ‘Evet, ben gençliğimi orada, sakin, sessiz iyi bir ailenin yanında geçirdim. Mobilyalar pırıl pırıl cilalanır, her yer tertemiz silinip süpürülür, her iki haftada bir perdeler değiştirilirdi! ‘Ne kadar da güzel anlatıyorsunuz!’ demiş süpürge, ‘İşin içine temizlik karıştı mı, her şey bir başka oluyor!’
‘Kesinlikle öyle!’ demiş kova ve keyiften şangır şungur sesler çıkararak zıplamış. Tencere anlatmayı sürdürmüş, hikâyesinin sonu da başı kadar eğlenceliymiş.
Tencerenin hikâyesi bitince, tabaklar keyifle şıngırdamışlar, süpürge ise çöp tenekesinden birkaç yeşil maydanoz dalı çıkarmış, çelenk yapıp tencerenin başına takmış, çünkü söylediklerine diğerlerinin kızacağını biliyor, bugün ben tencereye çelenk takarsam, yarın da o bana takar! diye düşünüyormuş. Maşa, ‘Ben size dans edeceğim!’ demiş ve başlamış oynamaya. Aman Allah’ım, evlere şenlik bir dansmış bu: Bacaklarını nasıl da havalara kaldırıyormuş! Onun bu halini gören köşedeki eski sandalyenin minderi gülmekten patlayıvermiş. ‘Eee, hani bana çelenk!’ demiş maşa, bunun üzerine ona da bir çelenk takmışlar. O sırada kibritler, ‘Aman ne bayağılık!’ diye düşünüyorlarmış.
Çaydanlıktan bir şarkı söylemesini istemişler, ama o soğuduğunu öne sürerek özür dilemiş; sadece kaynarken şarkı söyleyebiliyormuş çünkü. Çaydanlığın bu tavrı burnu büyüklük olarak değerlendirilmiş, herkes onun sadece efendilerinin huzurunda şarkı söylemek istediğini, kendilerini küçümsediğini düşünmüş.
Pencerenin kenarında, hizmetçi kadının yazı yazmakta kullandığı eski bir kaz tüyü oturuyormuş. Mürekkebin içine dalıp çıkmaktan başka hiçbir özelliği yokmuş, ama o da bununla gururlanırmış.
‘Çaydanlık şarkı söylemek istemiyorsa kendi bilir, boş verin onu!’ demiş. ‘Dışarıda asılı duran kafeste bir bülbül var, o bize şarkı söyler; gerçi bu konuda pek bir eğitimi yok, ama bu akşamlık bizi eğlendirmeye yeter!’ ‘Bu söylediğini son derece yakışıksız buldum!’ demiş demlik. Kendisi de mutfağın şarkıcılarından biri olduğundan çaydanlıkla kardeş sayıyormuş kendini. ‘Yabancı bir kuşu dinlemek ha! Nerde kaldı yurtseverlik! Pazar sepetine soralım bakalım, o ne diyecek bu konuda!’ ‘Sadece kızıyorum!’ demiş pazar sepeti. ‘Kimsenin tahmin edemeyeceği kadar çok kızıyorum! Akşamı keyifli geçirmenin yolu bu mu yani! Ev halkını bir düzene soksak daha iyi olmaz mı! Herkes yerine geçsin, eğlenceyi ben yöneteceğim!’ ‘Bırak da şamata yapalım!’ diye bağrışmış hepsi. Tam o sırada kapı açılmış. Gelen hizmetçi kızmış. Onu görünce herkes susmuş, ortalıkta çıt çıkmaz olmuş. Herkes sesini kesmiş ama, ‘İsteseydim bu eğlenceyi gayet güzel bir şekilde ben de düzenleyebilirdim!’ diye düşünmeyen tek bir tencere bile yokmuş.
Hizmetçi kız kibritleri almış ve onlarla ateş yakmış. Aman Allah’ım, nasıl da tutuşup alev alıyormuş kibritler! ‘İşte herkes gördü,’ diye düşünüyormuş kibritler, ‘En başta gelen biziz burada! Nasıl da parlıyoruz, nasıl da ışık saçıyoruz!’ Böyle düşüne düşüne yanıp kül olup gitmişler sonunda…”
Tüccarın oğlu masalını bitirince, “Harika bir masaldı bu!” demiş valide sultan. “Kendimi mutfakta, kibritlerin yanında hissettim adeta! Evet, artık kızımla evlenebilirsin!” “Evet,” demiş padişah da, “kızımızla pazartesi günü evleneceksin!” Delikanlıya ‘sen’ diye hitap ediyorlarmış, çünkü nasılsa o da aileden biriymiş artık. Düğün tarihi belirlenince, bütün kent ışıklarla donatılmış, halka çörekler, şekerlemeler dağıtılmış, çoluk çocuk sokaklarda bağrışa çağrışa şenlik yapmaya başlamış.
“Benim de bir şeyler yapmam gerek!” diye düşünmüş tüccarın oğlu ve gidip havai fişekler, maytaplar satın almış. Sonra sandığına oturup havalanmış ve başlamış hepsini yakmaya! Bir gürültü, bir patırtı, sormayın gitsin! Gürültüden herkes havaya sıçramış. O güne kadar hiç böyle bir şey görmediklerinden ne yapacaklarını şaşırmışlar. Böylece anlamışlar ki, hanım sultanları gerçekten de peri padişahının oğluyla evleniyor! Tüccarın oğlu sandığıyla tekrar ormana iner inmez, kente gitmeye karar vermiş. “Gidip bir bakayım, neler oluyor etrafta, herkes ne düşünüyor bir kulak vereyim!” diye düşünmüş. Eh, merak etmesi de normalmiş tabii.
Neler anlatmış insanlar, neler! Sorup soruşturduğu herkes, gördüklerini kendine göre aktarıyormuş, ama sonuç olarak herkes çok beğenmiş gösterileri. “Peri padişahının oğlunu kendi gözlerimle gördüm,” demiş birisi, “yıldız gibi parlayan gözleri ve bembeyaz bir sakalı vardı.” “Ateşten bir pelerin giymiş uçuyordu,” demiş bir diğeri, “pelerinin kıvrımları arasından küçük periler bakıyordu.” Delikanlının duydukları çok güzel şeylermiş ve ertesi gün de düğünü olacakmış artık.
Sonra, sandığına girmek için tekrar ormana gitmiş, ama aramış taramış, bir türlü sandığı bulamamış! Meğer içinde kalan bir havai fişek yanıp sandığı tutuşturmuş ve sandık yanıp kül olmuş! Zavallı delikanlı üzüntüden kahrolmuş. Çünkü artık uçamayacak ve nişanlısına kavuşamayacakmış. Hanım sultan bütün gün sarayın çatısında delikanlıyı beklemiş durmuş; hâlâ da beklemeye devam ediyormuş. Delikanlı ise dünyayı dolaşıp herkese masallar anlatıyormuş. Ama bu masallar, peri padişahının oğlu olarak saraya gittiğinde anlattığı masal gibi eğlenceli değilmiş artık.
|
https://www.masaloku.net/kurnaz-keci-ve-acgozlu-kurt/
|
Kurnaz Keçi ve Açgözlü Kurt Masalı
| null | null | null |
Kurnaz Keçi ve Açgözlü Kurt Masalı
Masalımızda, zeki bir keçi, kendisini yemek isteyen kurdu müzik çalmaya ikna eder. Kurdun flüt sesini duyan çoban köpekleri gelir, kurt kaçar, keçi de kurtulur. Bu masal, zekânın gücünü ve hızlı düşünmenin önemini anlatır. Haydi çocuklar masalımızı okumaya başlayalım..
Bir zamanlar, yemyeşil ve sık bir ormanda, genç bir keçi sürüsünden uzaklaşmış, huzur içinde çimenlerin tadını çıkarıyormuş. Güneş ışıkları yaprakların arasından süzülürken, keçi sakin bir şekilde otluyormuş. Fakat birdenbire, çalıların arasından aç bir kurt çıkıvermiş. Keçi, bu tehlikeyi fark eder etmez alarma geçmiş.
Kurt, aç gözlerle keçiye yaklaşmış ve ona sinsice gülümsemiş. “Bugün şanslı günüm! Seni yemek için sabırsızlanıyorum,” demiş. Keçi korkmuş ama hemen soğukkanlılığını korumuş ve bir plan yapmaya karar vermiş.
“Bay Kurt,” demiş keçi kibar bir sesle, “beni yemeğe başlamadan önce, flütünüzle güzel bir melodi çalar mısınız? Çocukluğumdan beri müzikle dans etmeyi çok seviyorum. Belki son kez dans ederek hayatımın en güzel anını bu sayede yaşayabilirim.”
Kurt, bu isteğe önce şaşırmış, sonra gururlanmış. “Elbette,” demiş, “benim müziğimi herkes beğenir!” Hemen flütünü çıkarmış ve çalmaya başlamış. Flüt sesi ormanda yankılanırken keçi zarifçe dans etmeye başlamış. Keçi bir yandan da dikkatlice etrafı dinliyormuş, çünkü flüt sesinin çoban köpeklerinin dikkatini çekeceğini umuyormuş.
Gerçekten de keçinin tahmin ettiği gibi olmuş. Sürünün başındaki çoban köpekleri flüt sesini duymuşlar. Merakla sesin kaynağını aramaya başlamışlar. Çok geçmeden, bir çoban köpeği kurdu ve keçiyi görmüş. Hemen diğerlerine haber vermiş ve hepsi kurdun peşine düşmüş.
Çoban köpeklerinin kendisine doğru yaklaşmakta olduğunu gören kurt, flütünü yere atarak panikle kaçmaya başlamış. “Bu dans hiç de iyi fikir değilmiş!” diye bağırarak ormanın derinliklerine doğru kaybolmuş. Keçi ise zekası sayesinde kurtulmuş olmanın rahatlığıyla derin bir nefes almış.
Çoban köpekleri keçiye zarar gelmediğini görünce sakinleşmiş ve keçiyi de yanlarına alarak sürüye geri dönmüşler. Keçi ise huzur içinde sürüsüne geri dönmüş. Yaşadığı tehlikeye rağmen, aklını kullanarak kendisini kurtarmayı başarmış. O günden sonra keçi, çevresindeki tehlikelere karşı daha dikkatli olmuş ve her zaman zekasıyla tehlikelerden uzak durmayı öğrenmiş.
Ve böylece, genç keçi cesareti ve zekasıyla aç bir kurdu alt etmiş ve güvenle hayatına devam etmiş. Ormanda yankılanan bu hikaye, herkes için bir ders olmuş: Zekanın gücü, fiziksel güçten her zaman daha etkilidir.
|
https://www.masaloku.net/uyumak-istemeyen-ayla-ile-buyukanne/
|
Uyumak İstemeyen Ayla ile Büyükanne Masalı
| null | null | null |
Uyumak İstemeyen Ayla ile Büyükanne
Bir akşam, güneş dağların arkasında batmış, gökyüzü yıldızlarla dolmuştu. Ayla yatağına gitmek istememişti. Anne babasının yanında oturup onlarla vakit geçirmek, onların yaptığı her şeyi yapmak istemişti. Ama annesi her zaman aynı şeyi söylermiş: “Çocuklar erken yatmalı, çünkü büyümek ve sağlıklı kalmaları için çocukların uykuya ihtiyaçları var.”
Ayla bu sözlere çok üzülürmüş. “Ama neden? Ben de sizler gibi geç saate kadar uyanık kalmak isterdim,” diye düşünürmüş. Annesinin bu kuralını anlamakta zorlanırmış. Yine de mecburen yatağına girmiş ve istemeye istemeye uyumuş.
Sabah olunca güneş odasına dolmuş. Ayla gözlerini açmış ve mutfağa gitmiş. Orada büyükannesi ve büyükbabasını görünce çok sevinmiş! Onlar ziyaretlerine gelmişlerdi. Ayla mutluluktan yerinde duramazmış. Gün boyu büyükannesiyle ve büyükbabasıyla oynamış, onların getirdiği oyuncaklarla oynamış ve neşe içinde vakit geçirmiş.
Akşam yaklaşınca Ayla kendi kendine şöyle düşünmüş: “Bugün misafirlerimiz var! Kesinlikle bu gece geç saate kadar uyanık kalmama izin verirler.”
Ama akşam yemeğinden sonra annesi yine aynı sözleri söylemiş: “Ayla, hadi dişlerini fırçala ve yatağına git.”
Ayla bu sözleri duyunca çok üzülmüş. Gözleri dolmuş ve ağlamaya başlamış. Büyükannesinin yanına giderek ona sarılmış. “Yatağıma gitmek istemiyorum! Seninle burada kalmak istiyorum,” demiş.
Büyükannesi onun gözyaşlarını silip gülümsemiş. “Peki, odana gelirim ve sana güzel bir hikaye anlatırım,” demiş.
Ayla bu teklifi kabul etmiş. Büyükannesiyle birlikte odasına gitmişler. Ayla yatağına uzanmış, büyükannesi de yanına oturmuş ve yumuşak bir sesle anlatmaya başlamış: “Ben de senin yaşındayken tıpkı senin gibi geç saate kadar uyanık kalmak isterdim. Anneme ve babama sürekli ‘Lütfen, biraz daha kalabilir miyim?’ diye sorarmışım. Ama onlar her seferinde ‘Hayır, çocuklar erken yatmalı,’ dermiş. Bir gün annem bana bir fırsat vermişti ve ‘Bu gece geç saate kadar oturabilirsin,’ demişti. Çok sevinmiştim! Kendimi büyümüş ve yetişkinler gibi hissetmişim.
Gece boyunca onlarla oturmuş, televizyon izlemiş ve çok eğlendiğimi sanmıştım. Ama aslında gözlerim sürekli kapanıyormuş. Uykum gelmiş ama bunu onlara söylemek istememiştim. Sonunda yatağa girmiştim ve çok yorgundum.
Sabah olduğunda ise gözlerimi açmakta zorlanmıştım. O kadar geç uyanmıştım ki kahvaltıyı bile kaçırmıştım. Annem öğle yemeği hazırlarken ben hâlâ kahvaltı ediyordum. Gün boyu yorgun ve keyifsizdim. Hiçbir şey yapmak istemiyordum. Akşam olunca yemeğe bile iştahım kalmamış. O gün annemin neden erken yatmamı istediğini anlamıştım. Eğer çocuklar geç yatarsa sabah erken kalkamazlar ve bütün gün keyifsiz olurlarmış. Birkaç gün böyle devam ederse hasta bile olurlarmış.
O günden sonra erken yatmaya karar vermiştim. Annem de bana her gece güzel masallar anlatmış. O masalları rüyalarımda görüp sabah mutlu bir şekilde uyanırdım.”
Büyükannesinin bu hikayesini dinleyen Ayla derin bir nefes aldı ve büyükannesine sarıldı. “Sanırım anladım, büyükanne,” dedi. “Eğer erken yatarsam sabah mutlu uyanırım ve güzel bir gün geçiririm. Geç yatarsam keyfim kaçar ve huysuz olurum. Huysuz çocukları ise kimse sevmez!”
O gece Ayla kararını vermiş. Artık her gece erken yatacakmış. Bunu fark eden annesi, her akşam Ayla’nın yanına oturup ona güzel hikayeler anlatmaya başlamış. Ayla da bu hikayeleri rüyalarında görüp mutlu bir şekilde sabaha uyanmış.
Ve böylece Ayla, uykunun önemini öğrenmiş.
|
https://www.masaloku.net/tembel-cocuk/
|
Tembel Çocuk Masalı
| null | null | null |
Tembel Çocuk Masalı
Evvel zamanların birinde, çok çok eskilerde, bir kasabanın köşesinde ihtiyar bir kadın ve tembel mi tembel bir oğlu yaşarmış. Bu oğlan o kadar tembelmiş ki, ne yataktan kalkar ne de iş yaparmış. Her şeyi anasından bekler, ayağına istermiş. Zavallı annesi çaresizmiş, ne yaparsa yapsın oğlanın bu tembelliğinden kurtaramazmış.
Bir gün, o şehrin kralının en küçük kızı ormanda gezintiye çıkmış, yolunu kaybetmiş. Kız, çaresiz bir halde oradan oraya dolanırken yolu bu ihtiyar kadının kulübesine düşmüş. Kapıdan içeri girmiş ve tembel oğlanı görmüş. Oğlan kızı görür görmez, “Hey, bana ekmek getir!” diye bağırmış.
Ancak bu kız başka kızlara benzemezmiş. Hemen oğlana dönüp, “Kalk, kendi ekmeğini kendin al! Ben sana hizmetçi değilim!” demiş. Bu olaydan sonra kız oğlana ne istese yaptırır, işlerini kendi eliyle görmesi için onu zorlarmış. Zamanla oğlan tembelliğini bırakmış, işe gitmeye, para kazanmaya başlamış.
Bir gün ihtiyar kadın, tembel oğlunu değirmencinin yanına çalışması için göndermiş. Değirmenci, bu tembel çocuğu yanına alıp çeşitli işler yaptırırmış. Tembel çocuk kazandığı tüm parayı prensese getirir, bir kuruşunu bile kendine harcamazmış. Böylece günler geçerken bir gün değirmenci uzak bir şehre buğday almaya gitmek için yola çıkmış. Oğlanı da yanına almış. Annesiyle kız, kulübede kalmış.
Yolda bir kuyuya rastlamışlar. Kuyunun suyu çok azmış, içmek için kuyunun dibine inmek gerekmiş. Değirmenci oğlana, “Sen in, kuyunun vanasını aç da biraz su içelim,” demiş.. Oğlan korkusuzca kuyuya inmiş, tam suyun vanasını açarken orada yaşlı, uzun sakallı bir dede ile karşılaşmış. Dede ona bir nar ve bir havlu vermiş, “Bunlar sana şans getirecek,” demiş. Oğlan dedeye teşekkür edip kuyudan çıkmış. Kuyunun suyu o anda akmaya başlamış. Herkes suyu kana kana içmiş.
Oğlan, eve döner dönmez narı kıza vermiş. Kız narı kırmış, içinden bir sürü elmas çıkmış. Havluyu açmış, içinden bir ordu çıkmış! Kız bu orduyla güzel bir saray yaptırmış. Saray çok göz kamaştırıcıymış. Oğlan eve döndüğünde kulübenin yerinde yeller estiğini görmüş. şaşkın bir halde düşünürken bir grup asker gelip onu yakalamış ve saraya götürmüş.
Saraya varır varmaz oğlanı pırıl pırıl giydirmişler. Kız oğlanı selamlamış, “Artık tembel bir genç değil, çalışkan bir adam oldun. Haydi gel, sarayın sahibi sensin,” demiş. O günden sonra oğlan şehrin kralı olmuş, kızla mutlu bir hayat sürmüşler. Kırk gece kırk gün düğünleri sürmüş, mutluluklarıysa bir ömür sürmüş.
|
https://www.masaloku.net/elif-ve-yildizlarin-sihri/
|
Elif ve Yıldızların Sihri Masalı
| null | null | null |
Elif ve Yıldızların Sihri Masalı
Bir zamanlar, yemyeşil tepeler ve koca çınar ağaçlarıyla çevrili küçük bir köyde Elif adında nazik bir kız yaşardı. Elif, sevgi dolu kalbi ve insanlara umut veren gülümsemesiyle tanınırdı. Büyükannesiyle birlikte küçük bir evde yaşıyor ve ondan paylaşmanın ve iyiliğin değerini öğreniyordu.
Bir akşam, Elif pencere kenarında otururken gökyüzünde kayan bir yıldız fark etti. O an içini bir sıcaklık kapladı ve dilek tuttu: “Elimdekileri ihtiyacı olanlarla paylaşabilmek istiyorum.”
Ertesi sabah köyde dolaşırken Elif, soğuktan üşüyen yaşlı bir kadınla karşılaştı. Kadının ince ceketi bile onu sıcak tutmaya yetmiyordu. Elif, hemen sırtındaki şalını çıkarıp kadına verdi ve gülümseyerek, “Bu sizi ısıtacaktır,” dedi.
Kadın, gözleri dolarak teşekkür etti. Bu sözler Elif’in kalbinde tarifsiz bir mutluluk uyandırdı. Ancak Elif’in fark etmediği bir şey vardı: Yıldızlar onun dileğini duymuştu.
Eve doğru yürürken, ağaçlardan hafif bir hışırtı geldiğini fark etti. Başını kaldırdığında, gökyüzünden altın rengi yaprakların döküldüğünü gördü. Yapraklar güneş ışığında ışıl ışıl parlıyordu.
Elif, bu yaprakları hayranlıkla topladı. Her biri sanki başkalarına yardım etme dileğinin bir armağanıydı. O gün, altın yaprakları köydeki ihtiyaç sahipleriyle paylaşmaya başladı.
Elif’in bu cömertliği kısa sürede herkesin diline dolandı. İnsanlar, sadece yardım istemek için değil, Elif’in nazik kalbinden ilham almak için de onun yanına geliyordu. Elif, sahip olduğu her şeyi paylaşırken içindeki mutluluk katlanarak büyüdü.
Artık Elif’in evi, köyde umut ve iyiliğin simgesi haline gelmişti. Herkes, ne zaman yardıma ihtiyacı olsa Elif’e koşuyordu.
Gece olunca, Elif yıldızlara bakarak gülümsüyordu. Çünkü yıldızların da ona gülümsediğini, yaptığı iyilikleri kutladığını hissediyordu.
Ve böylece Elif, sevgiyle dolu kalbi sayesinde hem kendi dünyasını hem de çevresindekilerin dünyasını güzelleştirmeye devam etti.
|
https://www.masaloku.net/akilli-kurbagalar/
|
Akıllı Kurbağalar Masalı
| null | null | null |
Akıllı Kurbağalar Masalı
Bir zamanlar, yemyeşil bir ormanın içindeki bir gölde iki kurbağa yaşarmış. Bu iki kurbağa çok iyi arkadaşmış ve her gün birlikte neşeyle zıplar, suyun keyfini çıkarırlarmış. Yaz mevsimi geldiğinde hava iyice ısınmış ve göl yavaş yavaş kurumaya başlamış. Göl tamamen kuruyunca, iki kurbağa kendilerine yeni bir yuva aramaya karar vermişler.
Günlerce yürümüşler, zıplamışlar ve değişik yerler aramışlar. Sonunda, derin ve serin görünen bir kuyunun yanına gelmişler. Kurbağalardan biri heyecanla, “Gel kardeşim! Seninle şu kuyuya inelim, içi su dolu, hem de serin olur,” demiş.
Diğer kurbağa akıllıca davranıp biraz düşünmüş ve sonra şöyle demiş: “Ya bu kuyu da kurursa? İçine inince bir daha nasıl çıkarız? Bence başka bir yer arayalım.”
Bu akıllı kurbağanın önerisi üzerine, her iki kurbağa da kuyunun etrafında dolaşmış ve başka sulu bir yer aramaya karar vermişler. Bir süre daha yol almışlar, vadilerden geçmişler, tepeleri aşmışlar. Sonunda, geniş ve temiz bir göle rastlamışlar. Göl, yemyeşil bitkilerle çevriliymiş ve içinde bolca su varmış.
Kurbağalar burada yaşamaya karar vermişler ve göldeki serin suyun keyfini çıkarmışlar. Her gün zıplamışlar, yüzmüşler ve mutlu olmuşlar. Bir gün, yolculukları sırasında karşılaştıkları o derin kuyunun da kuruduğunu öğrenmişler.
Düşünceli kurbağa, “Gördün mü kardeşim, iyi ki o kuyuya inmemişiz. Eğer inmiş olsaydık, belki de orada mahsur kalırdık,” demiş. Diğer kurbağa da bu duruma hak vermiş ve arkadaşının düşünceli ve sabırlı olmasının ne kadar önemli olduğunu anlamış.
Kurbağalar, bu yeni gölde huzur içinde yaşarken, başkalarına da düşünceli ve sabırlı olmanın önemini anlatmışlar. Böylece, herkes daha bilinçli ve dikkatli davranarak daha mutlu bir yaşam sürmüş.
Bu masal, sabırlı ve düşünceli olmanın ne kadar önemli olduğunu anlatır. Karar vermeden önce düşünmek, bizi olası tehlikelerden korur ve daha iyi seçimler yapmamıza yardımcı olur.
|
https://www.masaloku.net/merakli-tarcinin-maceralari/
|
Meraklı Tarçın'ın Maceraları Masalı
| null | null | null |
Meraklı Tarçın’ın Maceraları Masalı
Bir zamanlar, yemyeşil tepelerle çevrili şirin bir kasabada, Tarçın adında sevimli bir köpek yavrusu yaşarmış. Tarçın’ın tüyleri altın sarısıymış ve kuyruğu neşeyle sürekli sallanırmış. Sevgi dolu bir ailesi ve oynamayı çok sevdiği büyük bir bahçesi varmış.
Bir sabah, ailesi pikniğe gitmeye karar vermiş. Sepetlerini lezzetli yiyeceklerle doldurup parka doğru yola çıkmışlar. Tarçın, onların yanında neşeyle koşmuş. Park, çocukların kahkahaları, kuşların cıvıltıları ve rengârenk çiçeklerin kokusuyla doluymuş.
Aile piknik yaparken, Tarçın kırmızı bir kelebek fark etmiş. Kelebek öyle güzel uçuyormuş ki Tarçın dayanamayarak onun peşine düşmüş. Küçük patileriyle koşmuş da koşmuş, ama kelebek hep biraz daha uzağa gitmiş.
Tarçın, kelebek peşinde ormanın derinliklerine dalmış. Sonunda durup etrafına bakmış ama ailesini görememiş. Anlamış ki kaybolmuş. Korkmuş ama pes etmemiş. Bir süre dolaştıktan sonra bir dalda tüneyen bilge bir baykuşla karşılaşmış.
Baykuş, “Merhaba küçük dostum,” demiş. “Bu kadar derine nasıl geldin?”
Tarçın olanları anlatmış ve ailesine nasıl döneceğini bilmediğini söylemiş. Baykuş, “Ayçiçeklerinin yolunu takip et. O seni parka geri götürür,” demiş.
Tarçın baykuşa teşekkür etmiş ve ayçiçekleriyle dolu bir yol bulmuş. Yolu takip ederken güneş batmaya başlamış. Gökyüzü turuncuya dönerken Tarçın biraz endişelenmiş. Tam o sırada çalılıkların arasından bir sincap çıkmış.
Sincap, “Kayboldun mu?” diye sormuş.
Tarçın, “Evet, ayçiçeklerini takip ediyordum ama karanlık olmadan parka ulaşabileceğimden emin değilim,” demiş.
Sincap, “Merak etme, kestirme bir yol biliyorum,” diyerek ona yardım etmiş. Tarçın’ı dar bir patikadan, ağaçların altından geçirerek parka götürmüş.
Bir süre sonra Tarçın, parkın girişini görmüş. Kuyruğu heyecanla sallanmış. Piknik alanına döndüğünde ailesi onu görünce sevinçten havalara zıplamış.
“Tarçın! Seni çok merak ettik!” demişler ve ona sımsıkı sarılmışlar. Tarçın da başından geçen bütün maceraları olanları anlatmış.
O günden sonra, Tarçın her zaman ailesine yakın kalmış. Çünkü anlamış ki en güzel maceralar, sevdiğin kişilerle paylaşılanlarmış.
|
https://www.masaloku.net/yengec-ile-yilan/
|
Yengeç ile Yılan Masalı
| null | null | null |
Yengeç ile Yılan Masalı
Bir zamanlar bir nehir kenarında bir yengeç ile bir yılan karşılaşmış ve kısa sürede arkadaş olmuşlar. İkisi de birbirine çok farklı geliyormuş. Yılan çevik ve sinsi, yengeç ise temkinli ve akıllıymış.
Bir gün yılan, yengece içini dökmüş: “Yengeç kardeş, denizin uçsuz bucaksız mavilerine dalmayı hep merak etmişimdir. Ama ne yazık ki yüzmeyi bilmiyorum. Keşke yüzmeyi bilseydim de, denizde bir yolculuk yapabilseydim!”
Yengeç, arkadaşına yardım etmeyi teklif etmiş: “Eğer istersen seni sırtımda taşıyabilirim. Beraber denizde açılırız, sen de merakını giderirsin.”
Yılan bu teklife çok sevinmiş ve hemen yengecin sırtına dolanmış. Böylece ikisi birlikte yola çıkmışlar. Başta her şey yolundaymış; yengeç yavaş ama sağlam adımlarla suda ilerliyor, yılan ise etrafı hayranlıkla izliyormuş.
Ancak kısa bir süre sonra yılan, sinsiliğini göstermiş ve yengecin sert kabuğunu ısırmış.
Yengeç hemen durmuş ve sormuş: “Yılan kardeş, neden beni ısırdın?”
Yılan utanmış gibi yaparak cevap vermiş: “Affedersin yengeç kardeş, istemeden oldu.” demiş.
Yengeç, yılanın bu bahanesine inanmasa da bir şey dememiş ve yolculuğa devam etmişler. Ancak bir süre sonra yılan yine yengecin sırtını ısırmış.
Yengeç tekrar sormuş: “Yılan kardeş, neden yine ısırdın?”
Yılan bu sefer başka bir bahane uydurmuş: “Güneş çok sıcak, sanırım güneş başıma vurdu. Seni ısırdığımı bile fark edemedim.”
Yengeç, yılanın niyetini anlamış ama yine de sakinliğini korumuş. Biraz daha ilerledikten sonra yılan bir kez daha yengeci ısırmış.
Bu kez yengeç sinirlenmiş ve bağırmış: “Yılan kardeş, neden sürekli beni ısırıyorsun? Gerçek niyetin ne?”
Yılan sinsi bir gülümsemeyle cevap vermiş: “Yengeç kardeş, ne yapayım ısırmak benim huyum. Isırmadan duramıyorum!”
Yengeç bunun üzerine sakin bir şekilde cevap vermiş: “Öyleyse sen de benim huyumu öğren!”
Bir anda yengeç, kıskacını hızla sıkarak yılanı kavramış ve denizin en derinlerine doğru dalmaya başlamış. Yılan, derinlerde nefessiz kalıp su yutmaya başlamış. Yengeç daha da derine indikçe yılan çaresizce çırpınmış. Sonunda yılan boğulmuş ve bir daha kimseye zarar verememiş.
Yengeç ise güvenli bir şekilde yüzeye çıkarak yoluna devam etmiş.
Bu masal, kötü niyetli kişilerin er ya da geç kendi tuzaklarına düşeceğini anlatır.
|
https://www.masaloku.net/geyik-ile-deve/
|
Geyik ile Deve Masalı
| null | null | null |
Geyik ile Deve Masalı
Bir zamanlar geniş bozkırların ve ıssız çöllerin ortasında, bir deve ile bir geyik dost olmuş. Deve uzun boylu, heybetli ve ağırbaşlı bir hayvanken; geyik çevik, zarif ve akıllıymış. Birlikte gezip doğanın sunduğu nimetlerden faydalanırlarmış.
Bir gün deve ile geyik, uzak diyarlardaki bir pınarın suyunu tatmak için yola çıkmış. Ancak yolda bir nehir çıkmış karşılarına. Deve hemen nehrin sığ bir yerinden geçmeyi önermiş, çünkü uzun bacakları ve güçlü bedeniyle sular ona zarar vermezmiş.
Ama geyik, “Bu nehir derin, akıntısı da hızlı görünüyor. Belki başka bir geçit bulabiliriz,” demiş. Deve ise kendi gücüne güvenerek geyiğin sözlerini önemsememiş ve hemen suya atlamış. Ancak su düşündüğünden daha güçlüymüş ve akıntıya kapılmış.
Geyik kıyıda beklerken deveyi dikkatle izliyormuş. Akıllı bir plan yaparak hemen yakındaki bir ağaç dalını suya uzatmış ve devenin tutunmasını sağlamış. Deve kurtulmuş, ama bu olaydan büyük bir ders çıkarmış.
“Ey dostum,” demiş deve. “Gücümle her şeyi başarabileceğimi sanıyordum, ama akıl her zaman gücün önüne geçiyor. Eğer seni dinlemiş olsaydım, bu duruma düşmezdim.”
O günden sonra deve, geyiğin aklına her zaman değer vermiş. Geyik de devenin sabırlı ve güçlü yanlarını takdir etmiş. Böylece dostlukları daha da güçlenmiş ve birlikte uyum içinde yaşamışlar.
Bu masal, akıl ve gücün birlikte kullanılması gerektiğini anlatır.
|
https://www.masaloku.net/at-ile-geyik/
|
At ile Geyik Masalı
| null | null | null |
At ile Geyik Masalı
Bir zamanlar, yemyeşil bir vadide özgürce yaşayan güçlü ve güzel bir at varmış. Orman hayvanları arasında özgürlüğü ve bağımsızlığıyla tanınırmış. Yaşadığı çayır ona aitmiş, kimseyi oraya yaklaştırmaz, “Burası benim bölgem, kimse burada dolaşamaz!” dermiş.
Bir gün, uzak diyarlardan bir geyik gelip onun çayırında otlamaya başlamış. At, bu durumu görünce çok sinirlenmiş ve hemen geyiğin yanına gitmiş. “Hey sen! Ne işin var burada? Burası benim alanım. Derhal git buradan!” diye çıkışmış.
Ancak geyik, atın bu öfkesine aldırmamış. Hatta boynuzlarını tehditkâr bir şekilde sallayıp meydan okumuş: “Gitmezsem ne yapacaksın? Hadi bakalım, gücün yetiyorsa beni buradan kov!”
At, kendi gücüne güvense de geyiğin boynuzlarına karşı koyamayacağını anlamış. Geyik de oldukça çevik ve güçlüymüş. At, çayırını korumak için bir çözüm bulması gerektiğini düşünmüş. Tam o sırada oradan geçen bir adamı görmüş.
Adam, elinde bir ip ve sopayla ormanda dolaşıyormuş. At, hızla yanına gidip durumu anlatmış: “Burada bir geyik var ve benim çayırımda otluyor. Onu buradan kovamıyorum. Bana yardım eder misin?”
Adam düşünceli bir şekilde atı dinlemiş ve şöyle demiş: “Tabii ki sana yardım ederim, ama bir şartım var. Ağzına bir gem takacağım ve sırtına bineceğim. Ancak bu şekilde geyiği kovabiliriz.”
At, geyiği çayırından kovma arzusuyla hemen kabul etmiş. Adam, atın ağzına bir gem takmış ve sırtına binmiş. Sonra geyiği kovalamaya başlamışlar. Atın üzerine binen adam, sopasıyla geyiği korkutup kaçırmış. Geyik sonunda çayırdan uzaklaşmış ve bir daha geri dönmemiş.
At, bu duruma çok sevinmiş. Çayırını geri kazandığını düşünerek adamın inmesini beklemiş. Ancak adam, atın sırtından inmemiş. “Artık seni yönetmek benim hakkım,” demiş adam. “Seninle istediğim yere giderim. Beni taşıyacaksın.”
At, bu duruma çok şaşırmış ve pişman olmuş. Geyiği çayırından kovmak uğruna, özgürlüğünden vazgeçtiğini fark etmiş. “Keşke sabırlı olup başka bir çözüm bulsaydım,” diye düşünmüş. Ancak iş işten geçmiş.
O günden sonra at, insanoğlunun hizmetine girmiş ve özgür yaşamına bir daha geri dönememiş.
Masaldan çıkarılacak ders: Kısa vadeli kazanımlar için uzun vadede önemli olan değerleri feda etmek, çoğu zaman büyük pişmanlıklara yol açar. Özgürlüğün kıymetini, onu kaybetmeden önce bilmek gerekir.
|
https://www.masaloku.net/tilki-ile-tavuk/
|
Tilki ile Tavuk Masalı
| null | null | null |
Tilki ile Tavuk Masalı
Tilki, bir akşamüstü karnı çok acıkmış bir halde ormanda dolaşırken yemek aramaya koyulmuş. Uzun bir süre hiçbir şey bulamadan yürümüş. Tam umudunu yitirdiği anda, önünden geçtiği bir kümesin aralık kapısından içeriye bir göz atmış. İçeride, tünekte oturan semiz bir tavuk görmüş. Tavuk, parlak tüyleriyle tilkinin iştahını kabartmış. Ancak tavuk, tilkinin erişemeyeceği kadar yüksekte bir tünekte oturuyormuş.
Tilki, açlıktan iyice sabırsızlanmış ama hemen akıllıca bir plan yapması gerektiğini anlamış. Kendi kendine, “Bu işi kaba kuvvetle değil, zekâyla halletmeliyim. Hadi bakalım tilki efendi, hünerini göster,” demiş. Biraz düşündükten sonra yüzüne kibar ve samimi bir ifade takınmış, ses tonunu yumuşatmış ve tavuğa seslenmiş: “Merhaba, güzel tavukların prensesi! Ne kadar zamandır görüşmedik, değil mi? Sizi burada görmek büyük bir mutluluk.”
Tavuk, tilkinin sahte nezaketini fark etmiş ama cevap vermemiş. Tilkinin niyetini anlayan tavuk, tünekte sakince oturmaya devam etmiş. Tilki ise yılmadan konuşmaya devam etmiş: “Dostumuz horoz, sizin pek iyi olmadığınızı söyledi. Bu haberi duyunca çok üzüldüm. Hemen yanınıza gelip hâlinizi sormak istedim. Gerçekten de yüzünüz biraz solgun görünüyor. Aşağı inerseniz nabzınızı ölçer, dilinize bakarım. Eminim ki sağlığınıza iyi gelecek bir şeyler önerebilirim.”
Tavuk, tilkinin bu aldatıcı sözlerini duyunca gülümseyerek karşılık vermiş: “Tilki dostum, şimdiye kadar sizin bu kadar nazik ve düşünceli olduğunuzu hiç görmemiştim. Ama buradan aşağı inip yanınıza gelirsem sağlığım gerçekten bozulur. Belki de hayatımı kaybederim, korkarım!”
Tavuk, zekâsıyla tilkinin tuzağını fark etmiş ve bu tatlı dilli sözlere aldanmamış. Tilki, planının işe yaramadığını görünce iyice sabırsızlanmış ama elinden başka bir şey gelmediğini anlamış. Tavuk hâlâ güvenli bir şekilde tünekte oturuyormuş ve bu durumu bir an bile değiştirmeye niyeti yokmuş.
Tilki, yapacak bir şey bulamayınca pes etmiş ve başını önüne eğip oradan uzaklaşmış. Açlık içinde başka bir av aramaya koyulmuş. Tavuk ise tilkinin çaresizce uzaklaştığını izlerken kıs kıs gülmüş. Tilkinin zekâsına karşı kendi zekâsıyla üstün geldiğini bilmek onu oldukça mutlu etmiş.
Bu masal, zorluklar karşısında aklını kullanmanın ve kurnazlık karşısında dikkatli olmanın önemini anlatır.
|
https://www.masaloku.net/seker-kavanozu-ve-cocuk/
|
Şeker Kavanozu ve Çocuk Masalı
| null | null | null |
Şeker Kavanozu ve Çocuk Masalı
Bir zamanlar küçük bir köyde yaşayan Ahmet adında meraklı bir çocuk varmış. Ahmet’in en sevdiği şeylerden biri, büyük annesinin mutfakta sakladığı tatlı kavanozlarıymış. Bu kavanozlar genellikle kurabiyeler, şekerlemeler ya da fındıklarla dolu olurmuş. Büyükannesi ona sık sık, “Ahmet, fazla yeme, yoksa miden ağrır,” dermiş. Ama Ahmet’in tatlı sevgisi sınır tanımazmış.
Bir gün, büyükannesi bahçedeyken Ahmet mutfağa girip masanın üzerinde duran büyük bir kavanozu fark etmiş. İçinde rengârenk, parlak şekerler varmış. Gözleri ışıldayan Ahmet dayanamamış ve hemen kavanozun kapağını açmış. Şekerlerin parlaklığı o kadar çekiciymiş ki bir avuç dolusu şeker almak istemiş. Küçük eliyle kavanozun içine uzanmış ve olabildiğince çok şeker tutmuş.
Ancak bir sorun varmış. Avucu şekerlerle dolup taşınca, dar kavanozun ağzından elini bir türlü çıkaramamış! Çekiştirmiş, döndürmüş, çırpınmış ama olmamış. Ahmet’in yüzü kızarmış, gözleri dolmuş ve sonunda oturup ağlamaya başlamış.
O sırada bahçeden geçen komşu Hasan Dede, çocuğun ağladığını duyup yanına gelmiş. Hasan Dede, yaşlı ve bilge bir adammış. Her zaman sabırlı, nazik ve insanlara yardım etmeyi seven biriymiş. Ahmet’i yerde oturmuş, ağlarken görünce merakla sormuş: “Ne oldu evladım, neden ağlıyorsun böyle?”
Ahmet gözyaşları içinde cevap vermiş: “Bu kavanozun içindeki şekerleri almak istiyorum ama elim sıkıştı, bir türlü çıkaramıyorum!”
Hasan Dede eğilip kavanozu incelemiş. Ahmet’in avucu şekerle dolup taşmış ama kavanozun ağzı bu kadar dolu bir eli geçiremeyecek kadar dar olduğu için elini çıkaramıyormuş. Dede gülümseyerek başını sallamış ve yumuşak bir sesle şöyle demiş: “Ahmet, o şekerlerin hepsini bir anda alamazsın. Elindeki şekerlerin yarısını kavanoza bırak, elini çıkarırsın.”
Ahmet başını kaldırmış, yaşlı adamın yüzüne bakmış ve tereddütle, “Ama onları bırakmak istemiyorum. Hepsini istiyorum!” demiş.
Hasan Dede, tatlı bir şekilde gülerek şöyle devam etmiş: “Bazen istediğimiz her şeyi aynı anda elde edemeyiz. Bırakmayı öğrenirsek, elimizde daha fazlasını tutmak için yer açarız. Şimdi dene bakalım.”
Ahmet derin bir nefes almış ve şekerlerin bir kısmını kavanozun içine bırakmış. Sonra elini yavaşça çekmiş. Bu kez eli kolayca kavanozdan çıkmış! Mutlulukla şekerlerine bakmış, bir yandan da Hasan Dede’nin sözlerini düşünmüş.
Hasan Dede gülümsemiş ve omzunu okşayarak, “Unutma Ahmet, bazen hayatta fazla şey tutmaya çalışmak bizi sıkışıp kalmaya iter. Azla yetinmeyi öğrenirsek, daha fazlasına yer açarız,” demiş.
Ahmet başını sallamış, gülümseyerek Hasan Dede’ye teşekkür etmiş. O günden sonra Ahmet, azla yetinmeyi, paylaşmayı ve sabretmeyi öğrenmiş, büyükannesi de bu değişimi fark etmiş ve ona hep gururla bakmış.
Bu hikâye de böylece dilden dile aktarılmış.
Bu hikaye, çocuklara ve yetişkinlere, hayatta her şeyi aynı anda elde etmenin her zaman mümkün olmadığını ve bazen isteklerimizi dengelemek için fedakarlık yapmamız gerektiğini öğretir. Bu yaklaşım, hem mutluluğu hem de huzuru artırır.
|
https://www.masaloku.net/sirin-tavsan-polly-ve-arkadaslari/
|
Şirin Tavşan Polly ve Arkadaşları Masalı
| null | null | null |
Şirin Tavşan Polly ve Arkadaşları Masalı
Şirin bir ormanın içinde, Polly adında minik bir tavşan yaşarmış. Polly, oyun oynamayı, hoplayıp zıplamayı ve ormandaki gizli yolları keşfetmeyi çok severmiş. Ancak bazen Polly, fazla heyecanlandığı için arkadaşlarının duygularını unutup onları istemeden üzermiş.
Bir sabah, güneş pırıl pırıl parladığında Polly, diğer hayvanların oyun oynadığı açıklığa koşmuş. O sırada sincap Reko ve kirpi Mino, yere dallardan bir yuva yapmaya çalışıyorlarmış.
Polly hızla onların yanından geçmiş ve yuvayı fark etmeden dalları dağıtmış.
“Ah, Polly!” diye seslenmiş Reko. “Dallarımızla yuva yapıyorduk. Hepsi mahvoldu!”
Polly, “Ben bilerek yapmadım ki,” demiş ama özür dilemeden ve onlara yardım etmeden başka bir oyuna koşmuş.
Biraz sonra Polly, kaplumbağa Tumo’nun su kenarında sessizce taşlarla kule yaptığı yere gelmiş. Tumo büyük bir dikkatle taşları üst üste koyuyormuş. Polly, neşeyle yanına yaklaşmış ve aniden zıplamış. Ancak zıplayınca Tumo’nun kulesi devrilmiş.
“Ah Polly, dikkatli olman gerekirdi!” demiş Tumo. “Birbirimizin işlerine özen göstermek önemlidir.”
Polly üzülmüş ama yine de bir şey demeden uzaklaşmış. İçinden, “Neden herkes bana kızıyor ki? Sadece eğlenmek istiyorum,” diye düşünmüş.
O gece, Polly yatağına yatarken annesi yanına gelmiş. “Bugün nasıl geçti, yavrucuğum?” diye sormuş.
Polly omuz silkmiş. “Herkes bana kızdı, anne. Oysa ben sadece eğlenmek istemiştim.”
Annesi, Polly’nın gözlerine sevgiyle bakarak, “Polly, başkalarına saygılı olmak ne anlama gelir, biliyor musun?” diye sormuş.
“Saygılı olmak mı? Sadece ‘teşekkür ederim’ ve ‘özür dilerim’ demek değil midir?” diye sormuş Polly.
“Hayır tatlım,” demiş annesi. “Saygı, başkalarının duygularını önemsemek, onların yaptıklarına dikkat etmek ve eylemlerimizin onları nasıl etkilediğini düşünmektir.”
Polly o gün yaptıklarını hatırlamış. Reko’nun üzülen yüzünü ve Tumo’nun devrilen taşlarını düşünmüş. İçinden, “Onları üzdüm,” diye geçirmiş.
Annesi nazikçe devam etmiş: “Yarın, nazik olmayı ve arkadaşlarına saygı göstermeyi dene. Göreceksin ki bu, hem seni hem de onları mutlu edecek.”
Ertesi sabah Polly, annesinin sözlerini aklında tutarak ormana gitmiş. İlk olarak Reko ve Mino’yu bulmuş. Hâlâ dallarla uğraşıyorlarmış. Polly yavaşça yanlarına yaklaşmış ve “Dün yaptığım için üzgünüm. İsterseniz birlikte yeniden yapabiliriz,” demiş.
Reko ve Mino bu teklife çok sevinmişler. “Tabii ki, Polly! Hadi başlayalım!” demişler. Üçü birlikte çalışmış ve dallardan kocaman bir yuva yapmışlar.
Sonra Polly, Tumo’yu bulmuş. Tumo yine taş kule yapıyormuş. Bu kez Polly, usulca yanına oturmuş ve “Ne kadar güzel bir kule yapmışsın, Tumo! Sana yardım edebilir miyim?” diye sormuş.
Tumo başını kaldırıp gülümsemiş. “Tabii ki, Polly. Birlikte daha büyük bir kule yapabiliriz!” demiş.
O gün Polly, arkadaşlarıyla hem çok eğlenmiş hem de herkesin yüzündeki gülümsemeyi görmüş. Akşam olup eve döndüğünde annesi, “Bugün nasıldı, yavrum?” diye sormuş.
Polly, yorgun ama mutlu bir şekilde, “Anne, saygılı olmak herkesi mutlu ediyormuş! Nazik olduğumda arkadaşlarımın da mutlu olduğunu gördüm. Bu harika bir his,” demiş.
Annesi, Polly’ya sarılmış ve “Haklısın, tatlım. Saygı ve nezaket, her zaman herkesi mutlu eder,” demiş.
O gece Polly, arkadaşlarıyla birlikte geçirdiği güzel anları düşünerek uykuya dalmış.
**Ahlaki:** Başkalarına saygı göstermek, dostluğu ve mutluluğu artırır. Polly gibi nazik ve düşünceli olmayı öğrendiğimizde, çevremizdeki herkesle daha güzel bir dünya paylaşabiliriz.
|
Subsets and Splits
No community queries yet
The top public SQL queries from the community will appear here once available.